Kayıp Neslin Çocukları

Sonrasında ne oldu? Psikolojisi bozuk, mutsuz, doyumsuz, hiçbir şeyden tatmin olmayan, hiçbir şeyi beğenmeyen; alınan hiçbir nimetin kıymetini bilmeyen, istediği alındıktan sonra hemen başka bir istekle karşımıza çıkan; alınmayınca da bunalıma giren, psikolojisi bozulan bir nesil ortaya çıktı.

Recai Kaya

Hamd, Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, Resûlullah’ın ve inananların üzerine olsun.

Bazen tefekkür ediyorum, düşünüyorum da bizler, 50’li, 60’lı yaşlardaki nesiller olarak, hayatın şimdiye kadarki olağan, doğal akışı içerisinde sanki kayıp bir nesli temsil ediyoruz.

Çocukluğumu, gençlik günlerimi ve geçmiş yıllarımı hatırlıyorum. Bizler babalarımıza, annelerimize, hatta komşu ve tanıdık tanımadık büyüklerimize karşı saygılı ve mütevazı bir davranış içerisindeydik. Üstelik bize kimse böyle davranmamız gerektiğini öğretmemişti, bu doğal bir davranıştı.

Anne babalarımızın karşısında el pençe divan dururduk. Çocukluk, gençlik yıllarımı hatırlıyorum da harçlığım bittiğinde istemeye utanır, isteyemezdim babamdan. Eğer bir köşede oturuyorsam babam, “Harçlığın mı yok?” diye sorardı. Ancak o zaman isterdim harçlık.
Bizler o zamanlar, hayatın içinde yaşımıza göre gücümüz neye yetiyorsa evin işini yapardık. Evde herkes iş birliği içinde evin işlerini üstlenirdi. Acısıyla tatlısıyla doğal bir yaşantımız vardı.

Günümüz gençliği gibi ne psikolojimiz bozuktu ne de bu kadar sıkıntılarımız vardı; o yıllardaki onca yokluğa rağmen… Yılda bir defa bayramda bayramlık alınırsa bizden mutlusu yoktu. Sonra şartlar zamanla değişti. Önce anne babasının önünde el pençe divan duran bizler, sonra çocuklarımızın önünde el pençe divan durmaya başladık. Aman biz yemedik onlar yesin, biz giymedik onlar giysin, biz almadık onlar alsın, biz çektik onlar çekmesin…

Sonrasında ne oldu? Psikolojisi bozuk, mutsuz, doyumsuz, hiçbir şeyden tatmin olmayan, hiçbir şeyi beğenmeyen; alınan hiçbir nimetin kıymetini bilmeyen, istediği alındıktan sonra hemen başka bir istekle karşımıza çıkan; alınmayınca da bunalıma giren, psikolojisi bozulan bir nesil ortaya çıktı.

Ne verirsek verelim mutlu olmuyorlar, tatmin olmuyorlar, kanaat etmiyorlar. İş veriyorsun, yapmıyorlar; yapsalar da zorla yapıyorlar. Hemen yaptıkları işten bıkıyor, usanıyorlar. İnsanlarla ilişkileri en asgarî düzeyde. Sanal dünyada kendilerine bir mekân seçmişler, ilk fırsatta hemen o sanal mekânlarına giriyorlar ve kimsenin oraya yaklaşmasını da istemiyorlar. Yaklaşan veya müdahale etmek isteyenlere de şiddetle karşı çıkıyorlar.

Peki, bu çocuklar kendileri mi böyle oldu, yoksa bizim toplumsal olarak çocuklarımıza karşı yaklaşımımız mı buna sebep oldu?

Hatırlıyorum da bir gün, uzun yıllar çocuğu olmamış, sonrasında bir erkek çocuk sahibi olmuş bir komşumla sitenin girişinde karşılaştım. Çocuk o zaman yaklaşık 5-6 yaşlarındaydı, elinde küçük bir market poşeti taşıyordu. Babası telaşla koşarak gitti, elinden poşeti aldı.
O zaman komşuma dedim ki: “Komşu, sen ne yapıyorsun böyle? Bu yaptığın doğru değil.
Komşum, “Uzun süre çocuğumuz olmadı, ben ona kıyamıyorum. Onun için ben taşırım o yükü,” dedi.

Ben de ona dedim ki: “Eğer böyle yapmaya devam edersen, yarın senin yanında olmadığın zaman o çocuk ayakta nasıl duracak? O zaman senin kıyamadığın çocuğuna başkaları kıyacak.

Biz, çocuklarımıza küçükken öğretmediğimiz, yaptırmadığımız şeyleri büyüdüklerinde onlardan bekliyoruz. Sonrasında da büyük bir sıkıntıyı, büyük bir problem yumağını kucağımızda buluyoruz. Ne onlar mutlu ve huzurlu olabiliyor, ne de biz. Ve bizler, nasıl büyüklerimizin karşısında el pençe divan durmuşsak; sonrasında da çocuklarımızın karşısında, “Aman psikolojileri bozulmasın, aman evden uzaklaşmasın” diyerek el pençe divan duruyoruz.
Geriye dönüp bakıyorum da sanki bizler arada kalmış, kayıp bir nesiliz. 

Selam ve dua ile…