Yetişkinler İçin Abdest İlmihali

“Gençleri yaşadığınız zamana göre değil; onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin.” diyen Hz. Ali bize mukayesenin sahih yolunu işaret ediyor.

Mustafa Eser

“Cân illerinden gelmişem fânî mekânı neylerem
Ol mülke meylim salmışam ben bu cihânı neylerem

‘Aşkın şerâbın içmişem dil gülşenine göçmüşem
Ben varlığımdan geçmişem nâm ü nişânı neylerem

Dünyâya geldim gitmeye ‘ilm ile hilme yetmeye
‘Aşk ile ân seyretmeye ben în u ânı neylerem…”

Erzurumlu İbrahim Hakkı

“Ben zina etmek istiyorum.” diyen bir gence Efendimiz Aleyhisselam’ın tavrını hatırlayalım: “Yaklaş!” diyerek önüne çağırır genci. Fiziksel yakınlığı ruhsal yakınlıkla itmam eder tabi. Dokunur hem göğsüne hem de gönlüne. Makul, mantıklı ve hisli bir soru sorar: “Böyle bir şeyi annen için ister misin?” Gencin aklını başına almasına sebep olacak bu soru, o gence de bizlere de evrensel ilkeyi hatırlatır: “Kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe…” Arzusunun esiri ile abdestsizliğe niyet eden delikanlıya adeta empati ile abdesti, pür-ü pak olmayı öğütler Aleyhisselam. Burada kalmaz elbette yaptığı şey. Önce iffet duası ardından evliliği için yardımcı olunması ricası…

Çağımız gençleri mahcup bir eda ile değil; bütün varlıkları ile vaveyla atıyorlar: “Zina etmek istiyorum!”, “Kestirme yoldan zengin olmak istiyorum!”, “Yorulmadan paye sahip olmak istiyorum.”, “Hazdan başka bir duyguyu reddediyorum.” Kimi arınmayı da abdesti de önemsemiyor. Kiminin durumu daha vahim, abdesti ve arınmayı önemsiz görüyor. Pis olana talip olan bu terütaze goncalar bizim umudumuz evlatlarımız. Bu çığlık sahiplerini kendine yaklaştırarak göz göze, öz öze ve diz dize onları dinleyecek kim var? Kim bu gençlere arzuların nimet ve haliyle birer imtihan olması dolayısıyla dizginlenmesi gerektiğini öğretecek? Şahsiyetlerini yargılamadan çare üretecek olan kim? Gençlerin can kardeşlerimiz olduklarını unutmadan, onları mahrumiyet rızkı ile azıklanmaya talip kılacak kim? “İstiyorum evet ama yapmayacağım, hayır!” diyebilecek bir farkındalığın yolunu kim gösterecek? Cevap belli: Elbette bunları böylece yapabilenler ya da en azından yapma gayreti içinde olanlar.

Durum tespiti yapalım, evet. Bir teşhiste bulunalım, tamam. Bunun adı sanı belli olsun, eyvallah. Fakat tespitin de teşhisin de adlandırmanın da bir namusu ve dolayısıyla bir bedeli olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım. Bu namusa sahip çıkmaya ve bu bedeli ödemeye niyetimiz var mı? Gençlerin, gençliğin gidişatına, hal-i pür melaline dair büyük laflar edebiliriz. Bu büyük laflara temsiliyet ile ruh verilmediğinde, laflarımıza da izzetimize de halel getirmiş oluruz. Bizim zamanımızda diye başlayan mukayese cümleleri sadra şifa olmuyor, aşikâr. Zamanları ve mekânları, gizli bir övünç adına, karşılaştırmanın da bir kazancı yok. “Gençleri yaşadığınız zamana göre değil; onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin.” diyen Hz. Ali bize mukayesenin sahih yolunu işaret ediyor belki de.

Nasihat edecekler, Efendimiz Aleyhisselam’ın nasihat yöntemini ve nasihat dilini çok iyi anlamış olmalılar. Sahici ve sahih nasihatin imkânı, temsil zeminiyle olur. Temsil yoksa aktarım da yoktur: “Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz?” diye tazir eder Aziz Kur’an’da Rabbimiz. Allah cevap istediği için soru sormaz, malumunuz. Allah üzerinde derin derin düşünelim diye sual eder. Yapılmayan, yapılmasına niyet edilmeyen şeylerin söylenmesi caiz değildir. En çok gençlere nasihat edilmeli diye düşünülmemeli, bilakis; en çok gençlere örnek olunacak bir yaşam biçimimiz olmalı. Samimiyetle elbette. Samimiyetle kuşatılmayan hiçbir amelin salih amel olması mümkün değildir. Sahih amel için ihlâs elzemdir. İhlâs yoksa öğüt de yaşamda hakkaniyet de hakikate tabiiyet de yoktur. O halde her işte ve duruşta aşk ile samimiyet, vecd ile samimiyet. Başta kendimize ve kendimiz için ardından burunları da gözleri de kulakları da keskin gençlerle ilişkide mahza samimiyet. Samimiyetin sıhhati, kalbin dolayısıyla niyetin abdestindeki sıhhatte. Abdestimizi düzgün alalım. İsraf etmeden ve israf olmadan arınalım erenler.

Samimiyet yoksa akıl da kalp de abdestiz demektir. Hem hadesten hem de necasetten arınmak asgari düzlemde bir temizlenme halidir. Abdestsiz olanın samimi olması mümkün değildir. Pisliklerden arınmalı muhlis. En kesif pisliklerin başında hesaplılık ve mürailik gelir. Burnu olan bu kokuyu ötelerden alır. Unutmayalım: gençlerin burnu çok iyi koku alıyor. Onlar abdestliyi de abdestsizi de hızlıca fark ediyorlar. O halde gençleri şekillendirme hevesinden vazgeçerek odağımızı abdestimizin sıhhatine çevirelim.

Pek çok gayrimeşru talebi olan can kardeşlerimizin bizim kayıp kardeşlerimiz ve haliyle yarınlarımız olduğunu bilelim. İhmal haramdır. İhmalkârlık vebaldir. Allah hesap sorar ve O’nun hesabı adil, azabı çetindir. Çeldiricilerin ve caydırıcıların bu denli güçlü olduğu bir çağda arzularına gem vurmalarını bekliyoruz onlardan. Kabul edelim ki çok zor bir erdem seviyesidir bu. Çağın vücubiyetini ihmal eden yetişkinler, ihmalleri için mahcup olabilirlerse belki de gençleri gönüllerinden yakalayabilirler. Ama sallanan parmaklarla tehdit edilen taze dimağlar parmaktan çok parmağın sahibinin eylediğine ve işlediğine bakar. Baktığında da görülecek ne varsa görür. Tutarsızlık hakikate zeval getirmez belki ama hakkaniyetin anlaşılmasına engel olabilir. Gençlerin ne yapması gerektiğini değil birlikte ne yapabileceğimizi gündeme aldığımızda pek çok sağaltıcı senaryo yazılabilecektir.

Teyit ile tekrar edelim: mesele abdestimizin sıhhatinde. Başkaların ökçeleri kuru mu kaldı acaba diye gözetlemekten kendi ökçelerimizi kuru bırakıyor olabiliriz. Necis olan ve hades olan kirliliklerden arınmak farzdır fıkhımızca. Akla, kalbe, ruha, niyete de abdest aldırmak gerekir zannediyorum. Zira necis ve hades olandan daha az kir değildir; kibir, tecessüs ve tahfif etmek. Abdest alan ve abdeste özendiren ak-pak tebessüm ehline binler selam olsun!