Herkes Gibi Çocuklarıma Ağlayamadım

Şimdilerde bir enkaza dönüşen Gazze İslam Üniversitesi’nde iletişim okudu. Mazlum halkına artık bir gazeteci olarak hizmet verecekti. İlk çalıştığı kurum El Quds gazetesi olmuştu. 2004 yılından itibaren El-Cezire için çalışmaya başladı. Vizyonu, çalışkanlığı ve cesaretiyle bölgedeki gazeteciler için bir sembol haline dönüşmüştü. Birçok tehlikeli bölgede tereddüt etmeden gelişmeleri aktaran Vail, ölümün kıyısından dönmesine rağmen geri adım atmadı. Çünkü bir halkın direniş mücadelesini anlatma sorumluluğunun omuzlarında olduğunun bilincindeydi.

Kemal MANSUR

Mikrofonuyla Direniyordu

İsrail’in katlettiği eşi, oğlu, kızı ve torununu toprağa verdikten birkaç saat sonra, Gazze’deki soykırımı dünyaya anlatmak için görevinin başına dönmüştü. El-Cezire yetkililerinin Doha’dan yaptıkları tüm telkinlere rağmen, kamera karşısına geçerek siyonist vahşeti anlatmaya devam etti. Çünkü o bir direnişçiydi. Soykırımcıların enformatik kuşatmasına/ karartmasına karşı kamerası ve mikrofonuyla direniyordu.

El-Cezire’nin Gazze Büro Şefi Vail Dahduh’dan bahsediyorum. O, aynı zamanda Gazze’deki Filistin gazeteciliği için sembol bir isim. Her biri birer destansı duruş olan, bölgedeki basın çalışanlarının yaşadığı zorlukların ve acıların; ödediği bedellerin ve ortaya koyduğu fedakârlıkların sembolü olarak görmek gerekiyor Dahduh’u. Onun hikâyesini, Gazze’de zor, hatta imkânsız şartlarda görev yapan ve birçoğu şehit edilen gazetecilerin ortak hikâyesi olarak görmek gerekiyor.

Canlı Yayın Esnasında Gelen Acı Haber

7 Ekim 2023’te yediği tarihi tokatın etkisini üzerinden atmaya çalışan işgal devleti, sivil halka yönelik vahşice saldırılarının dozunu her geçen gün daha da artırıyordu. Gazze’ye yönelik barbarca saldırıları dünyaya duyurmaya çalışan gazetecilere ve ailelerine yönelik saldırılar özellikle dikkat çekiyordu. Birçok gazeteci ve yakını şehit olmuştu.

Vail, elinden gelen tedbirleri almaya çalışmış ve ailesini işgalcilerin “güvenli” ilan ettikleri Nuseyrat Kampı’na yerleştirmişti. Filistin gazeteciliğinin en önemli simalarından biri olması dolayısıyla, kendisi ve ailesinin hedefte olduğunun farkındaydı. Kişisel olarak bedel ödemeye hazırdı, ama ailesi konusunda endişeleniyordu.

Aksa Tufanı Harekâtı’nın 18. günüydü. El-Cezire Televizyonu’nun bulunduğu binanın terasında, canlı yayında o gün yaşananları aktardığı esnada, yeleğinin cebindeki telefonu çaldı. Birlikte çalıştığı yeğeni Hamdan, telefonu alarak konuşmaya başlamıştı. Canlı yayını sürdürmeye çalışan Vail, bir yandan da Hamdan’ın endişeli yüz ifadesini süzmeye çalışıyordu. Durum acil olduğu için Hamdan, yüksek sesle Vail’e arayanın kızı olduğunu ve hastaneden aradığını söyledi. Vail’in zor bir durum yaşadığını hisseden Doha’daki reji, onu yayından aldı ve stüdyoya geçti.

Torununu Enkazdan Çıkardı

İsrail, ailesinin yaşadığı binaya saldırmıştı. Telefon eden 21 yaşındaki kızı Halud idi ve panikten konuşamıyordu. Saldırının gerçekleştiği Nuseyrat bölgesine gittiklerinde, enkaza dönüşmüş binayla karşılaştı. İnsanların elleriyle enkazı kaldırmaya çalıştığına şahit olan Vail de can havliyle çalışmalara katıldı. Birkaç dakika sonra acı bir sürpriz bekliyordu onu. On sekiz aylık torunu Adem’i enkaz altından çıkardı ve yakınlarındaki Aksa Şehitleri Hastanesi’ne doğru koşmaya başladı. Hastaneye vardığında kaosun ortasında kızıyla karşılaştı. Babasının kucağında Adem’in tepkisiz bedenini gören Halud, feryat etmeye başlamıştı. Tüm bu trajediye rağmen Vail, metanetini ve sakinliğini kaybetmemeye çalışıyor, dimdik duruyordu. Tüm bunların, işgale karşı direnişin sesi olmayı seçmiş olmanın bir sonucu olduğunun farkındaydı tabii ki.

Morga Bakmak Aklına Gelmemişti

Torununu bir doktorun kollarına teslim eden Vail Dahduh, hastalar arasında ailesinin diğer fertlerini aramaya koyuldu. Tüm servisleri gezmesine rağmen onlardan bir iz bulamıyordu. Karısı, oğulları, kızları, torunları… O sırada bir ambulans daha yanaştı. İçeriden çıkarılan, 12 yaşındaki oğlu Yahya idi. Şükür ki bilinci yerindeydi. Vail, doktora teslim edene kadar oğluna eşlik etti. Ardından ailenin diğer fertlerinin akıbetini araştırmaya devam etti. Morga bakmak aklına gelmiyordu ya da getirmek istemiyordu.

Hastanenin bahçesinde cesetlerin konduğu bir çadır kurulmuştu. “Şehid Çadırı” diye isimlendiriliyordu. Vail, Şehit Çadırı’na girmişti. Eşi Amine, 15 yaşındaki oğlu Mahmud ve yedi yaşındaki kızı Şam’ın cansız bedenleriyle karşılaştı. Bir insanın karşılaşabileceği en trajik sahnelerden biriydi yaşadığı. Sevgili kızı Şam’ı kucakladı ve kederden buruşmuş yüzüyle onunla konuştu. Karısının cesedinin yanına diz çöktü ve elini tuttu. Mahmud’un kanlı cesedinin yanına diz çöktüğü anda, ilk çığlığını attı ve şu cümleyi söyledi: “Çocuklarımız aracılığıyla bizden intikam aldılar.” Bir gün sonraki cenaze namazındaki metanet hala hafızalarda.

Tıp Fakültesi Yerine İşgal Zindanlarına

Liseyi bitirmesinin ardından tıp eğitimi için Irak’tan kabul alan genç Vail, okuluna kavuşacağı günü iple çekiyordu. Fakat kader, onu Bağdat yerine işgalcilerin zindanına uğurlamıştı. 1988 yılıydı ve 17 yaşındaydı. Birinci İntifada’nın sıcak günlerinde, direniş okulunun bir talebesi de oydu. Siyonist çeteler, bir gece evini basıp onu gözaltına aldıklarında, hayallerinde yeşerttiği gelecek mat bir tabloya dönüşmüştü. Oysa birkaç gün sonra Irak’a gitmek için hazırlık yapıyordu. Zindandan çıktığı 1995 yılında 24 yaşındaydı ve doktor olma hayalleri buhar olup uçmuştu.

Şimdilerde bir enkaza dönüşen Gazze İslam Üniversitesi’nde iletişim okudu. Mazlum halkına artık bir gazeteci olarak hizmet verecekti. İlk çalıştığı kurum El Quds gazetesi olmuştu. 2004 yılından itibaren El-Cezire için çalışmaya başladı. Vizyonu, çalışkanlığı ve cesaretiyle bölgedeki gazeteciler için bir sembol haline dönüşmüştü. Birçok tehlikeli bölgede tereddüt etmeden gelişmeleri aktaran Vail, ölümün kıyısından dönmesine rağmen geri adım atmadı. Çünkü bir halkın direniş mücadelesini anlatma sorumluluğunun omuzlarında olduğunun bilincindeydi.

Gelişmelerin sıcak olduğu zamanlarda, günlerce evine gitmiyor, El-Cezire’nin Gazze bürosunda kalıyordu. Ekibiyle birlikte siyonist çetelerin vahşice saldırdığı her yere yetişmeye çalışıyor ve zulmü belgeleyerek dünyaya aktarıyordu. Sayısız tehdit aldığıysa aşikâr.

İsrail Tankları Binayı Kuşattı

2023’ün Kasım ayının onunda, işgalci ordu ofisin bulunduğu bölgeye girmeye başlamıştı. Ailesi ve arkadaşlarının yoğun ısrarları üzerine, ekibiyle yaptığı istişare sonucunda büroyu terk etme kararı aldılar. Büroyu boşaltmalarından kısa bir süre sonra tanklar kapının önündeydi. Böylece sonu meçhul bir esaretten kurtulmuş oldular. Ancak durmak yoktu ve gazetecilik faaliyeti bir şekilde devam edecekti.

Kameramanı Şehit Oldu, Kendisi Yaralı Kurtuldu

15 Aralık’ta soykırımcılar, Han Yunus’ta bir okul binasına saldırmıştı ve bölgeye ambulanslar gidiyordu. Vail Dahduh ve arkadaşı Samir Ebu Dakka, ambulanslardan biriyle bölgeye gitti. Kızılhaç aracılığıyla İsrail ordusundan bölgede bulunma izni alınmıştı. Bölgeden bir süre canlı yayın yaptılar. Bu esnada, tepelerinde İsrail insansız araçları tur atıyordu. Yayını bitirdikten sonra, tam araçlara dönecekleri sırada saldırıya uğradılar. Kalleşlik, siyonistlerin en temel karakteriydi. İzin verdikleri bölgede görev yapan gazeteci ve sağlık ekibine bilinçli bir şekilde saldırdılar.

Vail ağır yaralanmıştı ve kan kaybediyordu. İleride, Samir’in yardım feryatları yükseliyordu. Daha sonra verdiği bir röportajda, o esnada kendi kendine “Oyun bitti Ebu Hamza” dediğini aktarmıştı.[1] Yaklaşık yüz metre ilerilerinde ambulans vardı ama yaralandıkları yere gelemiyorlardı. Can havliyle ambulansa doğru gidebildi ve Samir’e yardım etmeleri için adeta yalvardı. Ancak sağlık ekibinin oraya gitmesi mümkün değildi; çünkü işgalciler, yaklaşan herkese ateş açıyorlardı. Maalesef yardım götürülememesi sebebiyle Samir, Gazzeli şehit gazeteciler kervanına katılmıştı. O gece yoğun bakımda kalan Vail, ertesi gün arkadaşının cenaze namazına sargılı koluyla katıldı. Definden sonra, o haliyle canlı yayına çıkarak gelişmeleri anlattı. Tıpkı çocuklarını defnettikten sonra yaptığı gibi.

Oğlu Hamza’nın Öldürülmesi Belini Büktü

En büyük oğlu Hamza da kendisi gibi gazeteciydi ve sahada çalışıyordu. Hamza, içinde bulunduğu araca İsrail’in saldırması sonucu arkadaşlarıyla birlikte şehit olmuştu. Hamza, kendisi için sadece bir oğul değil; ihmal ettiği ailesini ayakta tutan bir sütundu.

Zaten yaralanmasının ardından Gazze dışına çıkarak tedavi olması yönünde yoğun baskılar vardı, ancak bu baskılara direniyordu. Hamza’nın şehit olmasının ardından, hayatta kalan çocuklarıyla birlikte Gazze’den çıkma fikrine yatkın hale gelmeye başlamıştı. 16 Ocak 2024’te önce Mısır’a, ardından Doha’ya geçti.

Üç-Dört Aylık Bir Savaşa Hazır Olun

7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı’na dair şu ifadeleri kullanıyor: “Aileme üç-dört ay sürebilecek bir savaşa hazır olun dedim ve büroya doğru yola çıktım. İsrail mekânları peş peşe düşüyordu. Aynı şekilde, Gazze’ye esirlerin getirilmesi görüntüleri de peş peşe düşüyordu.”

Dahduh, Filistin direnişinin operasyonun bu denli başarılı olacağını tahmin etmediğine de dile getirdi. “7 Ekim’in sonrası, asla öncesi gibi olmayacak” diyordu. Çünkü işgalcilerin nesiller boyu iddia ettikleri “heybetleri” bir kez kırılmıştı. İşgalci çetenin Gazze’ye yönelik vahşeti, Vail’in tahmin ettiğinden çok daha şiddetli ve uzun sürmüştü.

Gazze’de yaşananlar, insanın tahammül gücünün üzerinde 

Kuşatma altında tutulan Gazze halkının, sabırla direniş konusunda kararlı olduğunu da ifade ediyor Vail ve ekliyor: “Bulabildikleri her yolla, hayatı yeniden inşa konusunda hırslılar. Sıradan hesaplarla bu acılara tahammül etmek mümkün değil. Bu sabrın ve direnişin akılla izahı mümkün değil. Belki de Allah Teâlâ onların kalplerini sarmalamıştı.”

Duruşu Dünyada Ses Getirdi

İspanyol sanatçı Nacho Wales, Katar’ın başkenti Doha’da bir çekim sırasında elinden vurulan Dahdouh’un, ameliyat olmasından sadece birkaç saat önce Londra sokaklarında resmedildiği bir duvar resmi yaptı.

Suriyeli grafiti sanatçısı Aziz El-Esmar, 10 Ocak 2024’te İdlib’deki bir okul duvarına, İsrail’in bazı oğullarını ve aile üyelerini öldürmesi sırasında Wael’in kendisini ve ailesini teselli etmek için kullandığı ünlü cümleye gönderme yapan “Maalesh” adlı bir resim çizdi.

İrlandalı sanatçı Emmaline Blake, 18 Ocak 2024’te Dublin’de bir duvar resmi çizdi ve Instagram sayfasında şöyle yazdı: “Teşekkürler Wael Dahdouh, Gazze’de yaşananları, Filistin halkının gücünü ve insanlığını, İsrail’in onlara karşı işlediği suçları dünyaya durmaksızın gösterdiğin için…”

Belçika’nın Knack dergisi, Dahdouh’un haberine “Gazze’de Hedef Alınan Gazeteciler” başlığıyla altı sayfa ayırdı.

Gazze’de, İsrail bombaları altında yılmadan görev yapan her gazeteci birer adanmışlık hikâyesi. Hepsinin fedakârlık ve adanmışlıklarına bir örnek olarak Vail Dahduh’u ele aldık.

Direnişin enformatik kanadının neferlerine selam olsun!


[1] Hamza, Vail’in büyük oğlu. Ona nispetle lakabı, Ebu Hamza.