Şehre kilometrelerce uzaktan borularla getirilen suların yanında bir de memba/kaynak/ yeraltı suları bakımından güzelliği ile ün yapmış bir şehirdir İstanbul.
Ömer Faruk Deliktaş

Su, bir bölgenin şehir hüviyetine kavuşup kavuşmamasının en büyük kıstasıdır. Tarih boyunca kurulan şehirlerin, insanların yerleştiği mevkilerin, su kenarları olduğu malum bir durumdur. İstanbul da nehir bakımından yetersiz bir vaziyette olsa da coğrafi konumunun müstesna olması su probleminin çözümünü gerekli kılmıştır. İstanbul’a yüzlerce kilometre ötelerden Istranca Dağları’ndan su kanalları döşenerek sular getirilmiştir.
Şehre kilometrelerce uzaktan borularla getirilen suların yanında bir de memba/kaynak/yeraltı suları bakımından güzelliği ile ün yapmış bir şehirdir İstanbul. Âb-ı hayat, mâi-leziz, âb-ı leziz veya miyâh-ı nefise (nefis sular) şeklinde tavsif edilen su, İstanbul halkı için adeta bir zevk halini almıştır. “Eski İstanbul’da su meraklıları ve su tanıyıcıları bulunurdu. Bunlar içtikleri suyun Taşdelen, Karakulak, Sırmakeş olup olmadığını anlarlar ve özellikle o beğendikleri suyu ararlardı.”[1] İnsanların bu kaynak sularına rahatlıkla ulaşabilmeleri için de kurulan bir “Saka teşkilatı” vardır. “Saka” diye ifade ettiğimiz su dağıtıcıları ortalama 45-50 litre alabilen kırbalarına suları doldurur ve ihtiyacı olanların evlerine kadar bu suları getirirlerdi.
Fetih öncesi Roma İstanbul’unda su kemerleri ile şehre taşınan suları Fatih Sultan Mehmed bazı ilaveler yaparak aynı teşkilatı kullanmaya devam etmiştir. Hatta ilk sarayını kurarken de birçok farklı unsuru düşündüğü gibi sarayın su ihtiyacının karşılanıp karşılanamayacağını da hesap ederek Bayezıd tepeciğine saray inşaatını başlatmıştır. Cihan seyyahı Evliya Çelebi’ye kulak verdiğimiz de Eski Saray alanından çıkan bir sudan bahsettiğini işitiriz:
“Ebu’l Feth Mehmed Han tabiat sahibi büyük bir padişahtı. Bir gün bütün hekimleri toplayıp, onlara “Acaba İstanbul’un en güzel suyu hangisidir?” diye sordu. Onlar da Eski Saray’da bulunan Şem’un pınarının suyunun lezzetli, hafif ve hoş bir su olduğunu söylediler. Diğer pınarların sularını da beşer miskal olarak pamuklar hazırlayıp sonra bunları ölçülmüş sulara batırıp güneşte kuruttular. Kuruyan pamuklar ölçüldüğünde Şem’un pınarı suyunda ıslanan pamuk hepsinden hafif gelmiştir. Böylece en güzel suyun bu olduğuna karar verilmiş ve Fatih hep bu sudan içmiştir.”[2]
Bir suyun içiminin güzel olması suyun mideye şişkinlik ve bünyeye ağırlık vermemesi ile ölçülebilir.
Anadolu Yakası’nın doğal kaynak suları Rumeli tarafına göre daha fazladır diyebiliriz. Rumeli yakasından çıkan; Kestane, Çırçır, Ayazma Hünkâr, Fındık, Fıstık, Hamidiye suları meşhurdur.
Anadolu yakası sularının en şöhretlilerini de şu şekilde sıralayabiliriz; Çamlıca Suları, Kayışdağı, Taşdelen, Karakulak, Sırmakeş.
Ahmed Hamdi Tanpınar Beş Şehir eserinin İstanbul bölümüne şu önemli hadiseyi anlatarak başlıyor:
“Çocukluğumda, bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, hummâlar başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı.
Çırçır, Karakulak, Şifa Suyu, Hünkar Suyu, Taşdelen, Sırmakeş…
Bir gün damadı babama:
Bu onun ilacı, tılsımı gibi bir şey… Onları sayıklayınca iyileşiyor demişti.
İstanbul bu kadın için serin, berrak, şifâlı suların şehriydi. Tıpkı babam için, hiçbir yerde eşi bulunmayan büyük camilerin, güzel sesli müezzinlerin ve hâfızların şehri olduğu gibi…”
Belki de Tanpınar’ın bahsetmiş olduğu kadıncağız, İstanbul’dan surre alayları ile gelen hacıların getirdikleri sulardan bir yudum tatmış idi:
“Mükemmel ve hususi bir tarzda yaptırmış olduğumuz sandıkların içlerine Karakulak suyuyla doldurduğumuz ikişer damacanayı koyarak ve otlar ile iyice sıkıştırarak Beyrut, Şam, Medine, Mekke ve Cidde şehirlerine namımıza olarak gönderdik.”[3]
Hatta buradan götürülen sular eğer Kutsal Topraklar ’da bitirilemezse dökülmeye kıyamadan alıp yine getirirlermiş.
Yine Avrupa’ya giden Jöntürk’lerin veya sefirlerin İstanbul’dan yanlarında götürdükleri arasında muhakkak meşhur sular yer alıyor. Veya İstanbul’dan gelecek olanlara hasretini çekmiş oldukları sulardan bir yudum olsun içebilmek için ricada bulunduklarını biliyoruz.
Su ile alakalı bütün kayıtlar, İstanbul’un 4 kadılığından biri olan Eyüp kadılığında tutulur ve hükümler buradan verilirdi. İslam hukukunda insan gayreti ile yer altından yeryüzüne çıkartılan suların satılabilme, satın alınabilme hakkı vardır. Şahsi bir mülk gibi görülen kaynak suları o günlerden bugünlere şahıslar eliyle ulaşmıştır diyebiliriz.
Anadolu Yakası’nda yer alan Çamlıca suları, Nurbanu Sultan, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa ve Sultan 3.Selim tarafından bölgenin birçok noktasına ulaştırılmıştır. Bugün de Üsküdar da birçok su yapısı inşa ettiren İbrahim Paşa’nın “Üsküdar Su Yolları Haritası”nı Türk İslam Eserleri Müzesi’nde görmek mümkündür.
İstanbul’un en yüksek tepelerinden olan Kayışdağı eteklerinde çok zengin su kaynakları vardır. Bu su kaynaklarına genel olarak Kayışdağı Suları ismini verebiliriz. 17. yüzyıldan itibaren insanların kullanımına sunulan bu su yakın zamanlara kadar bile şehrin farklı yerlerindeki çeşmelerden akıtılan ve insanlar tarafından tercih edilen bir su idi.
Beykoz’un Akbaba ve Dereseki köylerinde birçok kaynak suyu çıkmakla birlikte en meşhurları Karakulak ve Sırmakeş Suları’dır.
Karakulak suyu, 18.yüzyılda Ahmed Ağa tarafından küçük küçük kaynakların toplanması ile oluşturulmuştur. İmparatorluğun en iyi sularının başında geliyor diyebiliriz. 18 ve 19. Yüzyılda saraya gümüş güğümlerde ağızları mühürlü bir şekilde bu suyun taşındığını biliyoruz. Son halife Abdülmecid Efendi’nin de Karakulak mübtelalarından olduğu aktarılmaktadır.
Karakulak Ahmed Ağa’nın kabri kendi suyuna giden yol üzerinde Dereseki Mezarlığı’nda dışarı çıkıntı yapan tek mezar olarak kendini aşikâr etmekte ve gelip geçenden bir dua talep etmektedir. (V.1741)
Sırmakeş Suyu ise “Yazı Makinesi” olarak tesmiye olunan Ahmed Midhat Efendi’nin şahsına ait olan çiftlikten çıkartılmaktadır. Ahmed Midhat, Beykoz’daki yalısından Suriçi’ndeki yazıhanesine her gün gidip gelirken yanına Sırmakeş Suları’ndan alır ve bunları satar imiş. “Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde dış ülkelere gönderilen hediyeler arasında bir damacana veya şişe Sırmakeş Suyu da bulunurdu. Geleneksel tarzda süslenmiş Sırmakeş su şişeleri, yabancı elçilere hediye edilirdi.”[4]
Alemdağ’dan çıkartılan Taşdelen suyunun mazisi daha eskidir. Sultan 2.Selim’in eşi Nurbanu Sultan tarafından vakfedilen Taşdelen suyu da Karakulak suyu gibi Surre alayları ile hacca giden hacıların yanlarında götürdükleri sulardandır. “Hac dönüşü bu küpler zemzem doldurularak geri getirildiği için, Taşdelen Suyu “Zemzem’in yol arkadaşı” olarak yüceltilirmiş.”[5]
Rumeli Yakası’ndan çıkan kaynak sularının en yenilerinden biri Hamidiye Suları’dır. Kemerburgaz’daki altmıştan fazla su kaynağının birleştirilmesiyle oluşturulan Hamidiye Suları halen “Hamidiye denilince herkes susar.” Meşhur sloganı ile ihtiyacı karşılamaya devam ediyor. Sultan 2.Abdülhamid tarafından 133 çeşme ile şehre sunulmuş bu sular, evvelinde Osmanlı’da pişmiş kil borular kullanılırken ilk defa dökme demir borular içerisinden akıtılan bir sudur.
Sarıyer’den çıkan Çırçır ve Kestane suları damla damla denilecek kadar az akmaları, taş ve kum döken hastalara reçete mahiyetinde yazılmaları ile maruftur diyebiliriz.
Hünkâr ve Fındık, Fıstık suları Sarıyer’de birbirine yakın bölgelerden neşv ü nema bulan kaynaklardandır. Bu kaynakların olduğu mahallerin bazıları eskiden olduğu gibi mesire alanı olarak şöhret bulmuş ve İstanbulluların takdirini kazanmış yerlerdir.
Şehzadeliğinde bir müddet Kağıthane Sadâbâd’da kalan 2.Abdülhamid hemen çok yakından yani bugünkü Osmanlı Arşivleri Binası’nın karşısında tonozlu yapının olduğu mahalden çıkan Ayazma Suyu’nu pek sevdiği için padişah olduğunda yerleştiği Yıldız Sarayı’na da teknik imkanları kullanarak getirtmiştir.
İstanbul’un memba suları, hakkında birkaç kitap telif edecek kadar sayıca bol ve zengindir. Sosyal hayatımızda, edebiyatımızda hatta merasimlerimizde kendisine en mühim mevkii edinmiş olan su, alternatifi olmayan bir hayat kaynağıdır. İstanbullu olmak biraz da ağzının tadını bilmekse, bu ağız tadının başında su gelmektedir. Vücudumuzu şenlendirecek, sıhhat olacak nice İstanbul kaynak sularından afiyetle içmeniz niyazıyla…
[1] Haluk Dursun, Şehir ve Kültür İstanbul, s. 137
[2] Evliya Çelebi Cilt 1, sayfa 80 / Burhan Oğuz İstanbul Suları Kitabı, s. 42-43
[3] Ahmet Salahaddin Bey, Kabe Yollarında Surre Alayı Hatıraları, Dergah Yayınları, sayfa:32
[4] Zekeriya Kurşun-Mehmet Mazak, Baki Kente Âb-ı Beka Hamidiye, İstanbul 2006.
[5] Târihin Tanıklığında Vakıf Taşdelen Doğal Kaynak Suyu, haz. Hayrettin Mustafa Dayıoğlu, 2012.