Kıyamet gününe benzer bir gün demiştim ya hani, paranın, pulun hiçbir şeyin geçmediği bir gün. İnsanların yağan yağmurdan, soğuktan korunmak için tek bir imkânları vardı o da arabaları. O gün o arabaların kıymetini ölçecek bir para birimi yoktu yeryüzünün üstünde.
Mustafa YILMAZ

Üç yıldır severek hizmet ettiğim Hatay’ın Hassa ilçesinde, bir dönemi bitirdikten sonra memleketim olan Konya’ya gelmiştik ara tatili için. Akraba, eş, dost ziyaretlerinden sonra tatilimiz bitmiş ve tekrar çok sevdiğim Hassa’ya ve öğrencilerime kavuşma günüm gelmişti. Hatay bölgesinde kar yağmasa da Konya’dan Hassa’ya ulaşmak için Pozantı gibi zorlu bir geçidi geçmek gerekiyordu. Pazar sabahı kara, tipiye yakalanma korkusuyla alelacele yola koyulduk. Belli yerlerde kar yağışı olsa da hamdolsun sıkıntısız bir şekilde Pozantı’yı, Ulukışla’yı geçme imkânı bulmuştuk.
Hem kendi ailem hem de anne-babam, çocuklar gibi sevinmiştik. Bu kar kıyamette sıkıntısız evimize düşmüştük. Depremin en büyük yıkımlarından birine uğrayacak olan Hatay’ın Hassa ilçesine. Yolculuğun stresi mi yoksa önceden var olan hastalığın etkisinden mi bilmiyorum bedenen hiç de rahat değildim.
Memleketinden uzun süre uzak kalanların yaptığı üzere anne-babam arabayı doldurmuştu. Köy ekmeği, yoğurt, peynir gibi evde ne var ne yok koymuşlardı. Normal şartlarda arabadaki eşyaları eve taşırdım ama bu sefer rahatsızlığın da etkisiyle yarın taşırım diye eşyaları arabada bırakmıştım. Oğlumun birkaç parça eşyasını alıp eve çıkmıştık.
Akşamı birkaç lokmayla geçiştirip saat 10’a gelmeden uyumuşuz yolculuğun da yorgunluğuyla. Gece benim için yine sıkıntılı geçmişti. Rahatsızlığın etkisiyle birkaç defa uyanmış ve tekrar zor uyumuştum. En son uyandığım saat 02.30’idi. Zor da olsa uykuya dalmıştım. Birkaç saat sonra belki de son zamanlarda ki en büyük afetlerden birisinin yaşanacağından habersiz bir şekilde uyumaya çalışmıştım.
Saatler 04:17’yi gösterdiği zaman duvarların ve kirişlerin şiddetli şakırtısıyla uyandık. Gardırobun devrilmesiyle gerginlik had safhaya çıktı. Çocukların üstüne kapanıp depremin durmasını bekliyordum. Hareket etmemelerini, depremin duracağını söylüyordum ama deprem durmuyordu. Biz 45 saniye sürdüğünü düşünsek de deprem tam 90 saniye sürmüştü.
Belki de ömrümüzün en uzun zaman dilimiydi. Ölümle hayat arasında gidip geldiğimiz 90 saniye. 90 saniyenin sonunda Allah canımızı bağışlamış ve bir vesileyle evden çıkabilmiştik.
Durur durmaz elbiselerimizi giyip telefon, cüzdan, araba anahtarı gibi eşyalarımızı alıp dışarı atmıştık kendimizi. Arabaya sığınıp bir nebze olsun rahatlayacağımızı düşünüyorduk.
Ama öyle olmadı. Arabaya biner binmez 6 büyüklüğündeki iki artçı oldu ve daha düne kadar karşımızda duran üç katlı bina gözümüzün önünde kâğıt gibi yıkılmıştı. Üç katlı bina artık iki metrelik bir yığın haline gelmişti. Altı aileden oluşan binadaki beş aile ilk depremde çıkabilmiş ama bir aile çıkmamıştı. Sonradan beş kişi olduklarını öğrendiğimiz ailenin içeriden sesleri geliyordu ama hem eğitimimiz olmadığından hem de fiziksel olarak gücümüz yetmediğinden yardımcı olamamıştık. Birkaç saat içerisinde akrabalarının yardımıyla bir kişi vefat etse de aile çıkarılabilmişti.
O an için neler olup bittiğini anlamasak da çok büyük bir deprem yaşanmıştı. İnsanlar anlamsız bir biçimde sağa sola koşturuyordu. Kimse nereye gittiğini, nereye geldiğini bilmiyordu. Kıyamet gününün nasıl bir gün olacağını ayetlerden ve hadislerden haber alarak öğreniyordum ancak bilfiil nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum. Fakat insanların bu halini görünce aklıma gelen ilk şey ayet ve hadislerde anlatılan kıyamet sahneleri oldu. Bir kısmı için zaten küçük kıyamet kopmuş, emaneti teslim etmişlerdi ancak diğerleri de canlı bir biçimde kıyamete benzer bir tabloya şahitlik ediyor gibiydi.
Biz neyle karşı karşıya olduğumuzun idrakinde değiliz demiştim. Gördüklerimizi de kısmen idrak edebiliyorduk. Daha sonra başka depremzedelerden de aynı şeyleri işittim ve sonraları anladım ki bu Allah’ın üzerimize indirdiği bir sekinet, bir ruh dinginliğiymiş. Karşı karşıya olduğumuz bu vahim tablo karşısında dehşete kapılmamamız için Rabbimiz kalbimizin üstünü bir örtüyle örtmüştü sanki. Sürekli gidip geldiğim yolun göçtüğünü, camimizin minarelerinin yıkıldığını çok sonraları fark edebilmiştim.
Kıyamet gününe benzer bir gün demiştim ya hani, paranın, pulun hiçbir şeyin geçmediği bir gün. İnsanların yağan yağmurdan, soğuktan korunmak için tek bir imkânları vardı o da arabaları. O gün o arabaların kıymetini ölçecek bir para birimi yoktu yeryüzünün üstünde.
Gündüz olmuş, hava aydınlanmış ve tablo yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Ancak depremin şokuyla birçok şeyi fark edememiştik. Soranlara kendi bulunduğum ilçede çok büyük hasarın olmadığını söylüyordum. Çünkü o gün öyle görmüştüm. Ta ki 15 gün sonra tekrar Hassa’ya gelinceye dek. Gerçekler gördüğüm gibi değilmiş. Şehrin 3/4’ü yıkılmış. Ben depremin şokuyla birçok şeyi görememişim.
Depremden 24 gün sonra yazıyorum bu satırları. Kendim için bazı şeylerin düzeldiğini düşünüyorum. Ancak bundan sonra hayat, ben ve benim gibi depremzedeler için asla 6 Şubat öncesi gibi olmayacak. 90 saniyelik deprem ve devamında yaşadıklarımız ömrümüz boyunca acı bir hatıra ve ibret tablosu olarak zihinlerimizde yerini koruyacak. Çok sevdiğim okulum ve Hassa ilçesine bir daha kavuşacak mıyım yoksa bu tatlı tecrübe böyle hazin bir olayla mı son bulacak şu an için onu da bilmiyorum.
Son olarak da depremde vefat eden yirmiye yakın öğrencimi ve iki dostumu zikretmeyi kendim için bir vefa borcu biliyorum. Yaşantılarıyla bize yol gösteren örneklerimiz olmadığından dem vururuz. Ancak sizlere tanıtacağım iki insan var ki tam da bize örneklik oluşturacak cinsten. Birisi görev yaptığım Hassa ilçesinde, diğeri de Maraş’ın Türkoğlu ilçesinde öğretmen olarak çalışan Erdinç Ateş ve Hacı Bayram Samsa kardeşlerim. İkisi de depremde aileleriyle beraber inşallah şehid oldular. Birbirlerini tanımasalar da ikisi de bulundukları ilçeleri gelip geçici mekanlar olarak değil de kendilerini buralarda bulunan insanların hizmetçisi gören iki yüce karakterli insandı. Bulundukları yerlerde mazlumlar için gece gündüz demeden çalışan bu iki güzel insanı, bu satırlardan tanıtarak hayırda yaptıkları öncülüğü zikretmemek olmazdı.
Ahireti yaratan ve muttakiler için dünyada yarıda kalan dostlukları bir araya getirecek olan Allah, yüceler yücesidir. Ne mutlu sabredebilenlere ve yaşadıklarından ibret alabilenlere.