İhsan Kabil ile Sinema Okuryazarlığı Üzerine

“Film okumaları, sinema okuryazarlığı kapsamında ele alınabilir. Aslında film okuma, bir filmi derinlemesine anlamak için uzunca bir zaman diliminde kimi sahneleri durdurarak, belli bir sahnenin veya sekansın seyirciye ne ilettiği, bu bölümlerdeki imgeleme, diyalog, oyunculuk ve mekân çalışmasıyla yönetmenin ne kastettiği, belli imgelerin psikanalitik, fenomenolojik anlamda neye tekabül ettiği, manevi olarak ne denli aşkın bir dil ortaya koyduğu sürecini kapsar.”

Sinema Yazarı İhsan Kabil’e sinemaya dair sorular sorduk.

İstifadenize.

İNSİCAM

S: Kıymetli hocam, kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? Sinemaya ilginiz nasıl başladı?

1959 İstanbul doğumluyum, on beş yıl yatılı okudum. Sinemaya ilgim, Yakacık Yetiştirme Yurdu’ndayken, yurtta gösterilen 16mm tarihi ve belgesel filmlerle ve Yakacık’taki sinemaların girişinde bulunan afişleri merakla seyretmeyle başladı diyebilirim. Sonrasında girdiğim Darüşşafaka Lisesi’nde, Sinema Kulübü’nün gösterdiği 8mm ve 16mm sessiz filmler de dahil olmak üzere yabancı ve yerli seçme filmler, sinema dağarcığımın genişlemesine sebep oldu. Daha sonra okula 35mm projeksiyon makinesi getirildi ve biz artık kimi 16mm ve 35mm filmleri kültür merkezlerinden ve film şirketlerinden okula kendimiz getirip seyreder olduk. Bu arada sinema literatürünü de takip eder olmuştum ve kitapların yanı sıra gazete ve dergilerdeki sinema yazılarını okuyordum. Lise 2’den itibaren çarşambaları dışarıya çıkıp, Beyoğlu’nda haftanın en iyi yabancı filmlerini takip eder olmuştuk. Yine hafta sonları evde televizyonda sinema programlarını seyrediyordum.

S: Öğrencilik yıllarınızda üniversitenizin sinema kulüplerinde bulundunuz. Kulüp faaliyetlerinden ne gibi işler yapılıyordu?

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü, ortaya koyduğu faaliyetlerle üniversitede etkin kulüplerden biriydi. Okulda bulunan 35mm projeksiyon makinesiyle her hafta film şirketlerinden alınan ikinci vizyon filmler gösterilirdi. Vizyonda yer alan filmler takip edilir, yabancı kültür merkezlerinde ve İstanbul Sinema Günleri’ndeki (daha sonra Festival oldu) öne çıkan filmlere gidilir, ayrıca sinema üzerine her türlü teorik tartışmanın yapıldığı toplantılar olur, film eleştirisiyle ilgili kapsamlı çalışmalar yapılırdı. Kulübün kendi bünyesinde bir de sinema kitaplarından oluşan bir kitaplığı bulunuyordu. Zamanında yapılan çizgi film çalışmalarının yanında süper 8mm kamerayla da kısa film çalışmaları yapılmıştı. 

S: Hocam, nedir bu sinema okuryazarlığı? Sinemanın okur-yazarı olur mu?

Bu da Frenkçe bir ifade olan “film literacy”den gelen bir kavramlaştırma. Aslında sinema okuryazarlığı, bir tür derinlemesine film okuması yaparak, sinema yazarlığını, film eleştirmenliğini geliştirmeyle özdeş bir konuma gelmeyi anlatabilir. Sinema okuryazarlığını sinemadan anlamak şeklinde alırsak, buna giden yolların neler olabileceğine bakmak gerekir. Öncelikle dünya sinemasının önemli yapımlarını seyretmek, klasiklere aşina olmak, Türk sinemasını bilmek, sadece Batı’yla yetinmeyip İslam dünyası da dahil her kültürün sinemasından haberdar olmak yerinde olacaktır. İyi bir seyirci olarak, giderek seçici algılama geliştirip filmleri seçerek seyretmeye yönelmek, film eleştirisini geliştirmek, bunun için sosyoloji, tarih, edebiyat, felsefe, psikanaliz, güzel sanatlar ve tasavvufla ilgiyi geliştirmek, belki dünya sahnesini de sinema gibi değerlendirmek kişiyi zenginleştirecektir.

S: Film okumaları da sinema okuryazarlığı kapsamında değerlendirilebilir mi? Ne gibi katkısı var?

Film okumaları, sinema okuryazarlığı kapsamında ele alınabilir. Aslında film okuma, bir filmi derinlemesine anlamak için uzunca bir zaman diliminde kimi sahneleri durdurarak, belli bir sahnenin veya sekansın seyirciye ne ilettiği, bu bölümlerdeki imgeleme, diyalog, oyunculuk ve mekân çalışmasıyla yönetmenin ne kastettiği, belli imgelerin psikanalitik, fenomenolojik anlamda neye tekabül ettiği, manevi olarak ne denli aşkın bir dil ortaya koyduğu sürecini kapsar. Böylesi bir deneyimi zaman zaman yaşayan ilgili bir seyirci sadece filmi daha hacimli bir şekilde anlamakla kalmayacak, aynı zamanda filmle kendi hayatı arasında ontolojik, hatta idiosinkratik bir bağ kurarak hayatı belki daha sahici olarak anlamlandırabilecektir.

S: Üniversite yıllarınızdan bu yana gelindiğinde Türkiye’de sinemaya bakış nasıl değişti? Türk toplumunun sinema ile irtibatı bugün ne durumda?

Türkiye’de son kırk yılda sinema değişik merhalelerden geçti. Artık sinema, televizyon ve dizilerle birlikte ele alınır oldu. Ağırlıklı olarak Amerikan sinemasının tesirinde olan seyirciyi göz önüne alan sinemacılar, bir yandan o sinemaya benzer şekilde film yapmaya başladılar, öte yandan sanat sineması denen bir yaklaşım da kendini ortaya koymaya çalıştı. Ayrıca gelişen teknolojiyle film yapım tekniği de izafi olarak kolaylaştı ve birçok kişi bu sektöre girdi. Tabii maddi katkı olarak Kültür Bakanlığı’nın ve Trt’nin desteklerini de unutmamak lazım. Sinemaya bakış, biraz sinemanın kişinin hayatında nereye oturuyor bağlamında ele alınabilir; bu anlamda tüketici bir şekilde yaklaşılıyorsa komedi ve aksiyon filmlerinin ilgi çektiği görülür. Hayatı anlamlandırmak ve değerler çerçevesinde ele alınıyorsa, manipülasyondan uzak bir sinemanın seyirciyi kendine çekeceği aşikardır. Yalnız yine de birçok yapım için daha çok içerik manasında bir kimlik sorununun ortada olduğunu da belirtmek gerekiyor. Toplumumuzun sinemayla irtibatı bugün sinema salonlarında gidip film seyretmek noktasında oldukça yetersizdir. Bunun en büyük sebeplerinden biri, bilet fiyatlarının çok yüksek olması, fiyatları oldukça düşürüp, sürümden kazanmak gibi bir fikre salon işletmecilerinin itibar etmemeleridir. Ayrıca insan ruhunu rencide edecek ve toplumsal değerleri göz önüne almayan manipülatif imgelemelerin ve diyalogların maalesef yerli yabancı çoğu filmde yer alması, kimi seyirciyi sinemadan uzaklaştıran etkenler olmuştur.

S: Sinema üzerine çeşitli dergi ve platformlarda yazılar yazdınız, film eleştirileri yayınladınız. Türkiye’de film eleştirmenliğinin dünü ve bugünü hakkında neler söylemek istersiniz?

Türkiye’de film eleştirmenliği, 1950’li yıllardan başlayarak, sinema dergilerinin de varlığıyla daha ciddi bir biçimde literatürdeki yerini almaya başladı. 1960’larda değişik gazetelerde veya Yeni Sinema gibi dergilerde gelişerek, 1970’lerde belki en yaygın dönemini yaşadı. Daha çok Batılı öğretilerin ışığında ilerleyen eleştirmenlik, yerli anlamda oldukça zayıf neşvünema buldu. 1960 ve 70’lerde ideolojik olarak da bir karakter sergileyerek, 1990’lardan sonra gitgide zayıflayarak artmakta olan internet mecralarında kendine yer bulur oldu. Daha önce birkaç öne çıkan eleştirmenin çalışmalarıyla ilerleyen süreç, internet ortamıyla birlikte, aynı film yapım sürecinde olduğu gibi birçok kişinin sahaya dahil olmasıyla bir tür dağınıklığa yöneldi ve öne çıkan eleştirmen kavramının çeşitlenmesiyle netice buldu. Oysa film eleştirmenliği, film yönetmenliği denli önemlidir; yapıcı eleştiri ve yorumlamalarla film yapım sürecine belli bir yönseme kazandırılabilir ve senarist ve yönetmenlerin belki de kendilerinin dahi fark etmediği dil özelliklerinin ortaya çıkmasına vesile olabilir. Cahit Zarifoğlu’nun, Yaşamak adlı eserinde güçlü bir eleştirinin yokluğundan hareketle, şair olmaktansa eleştirmen olmayı tercih edebileceğini belirtmesinin ne anlama geldiği üzerine kafa yormak gerekir.

S: Hocam, Türkiye’de sinema üzerine yapılan akademik çalışmalar yeterli mi? Sinemaya dair akademik çalışmalarımızda en çok neyi konuşuyoruz? Hangi alanlara daha az ilgiliyiz?

Gitgide artan sayıda akademik çalışma yer alıyor sinema alanında, bu iyi bir gelişme sayılabilir. Teknik olarak en çok üstüne eğilinen konular Batı’daki akademik çalışmalara benzer bir karakter sergiliyor ve sinema ontolojisini anlamaktan ziyade daha çok deskriptif çalışmalar olarak görülüyor. Bir de dikkat çeken önemli bir nokta, sadece sinema alanında değil, diğer akademik disiplinlerde de tez çalışması yapılırken mutlaka Batılı bir düşünce okulu veya teorik çerçeveye oturtulması ön sunumuyla başlıyor ki, bence bu, üzerinde durulması gereken önemli bir sorunsal. Oysa Doğu gibi diğer medeniyet ve entelektüel çerçevelerin düşünce sistematiğine de aynı ağırlıkta yaklaşılması daha hakkaniyetli olabilir.  Daha az ilgili olunan alanlar, yine Batılı tabirlerle fenomenoloji, psikanaliz, ontoloji, teist varoluşçuluk ve tasavvufi yaklaşım şeklinde görülebilir.

S: Günümüzde beyaz perdeyi aşan dijital platformlara taşan bir sinema izleyicisi söz konusu. Dolayısıyla doğru sinema okuryazarlığı hayli zor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Sinema artık TV’den internete, dijital platformlara çok farklı mecralarda seyirciyle buluşuyor. Eskiden belli başlı zeminlerde seyirci karşısına çıkan filmler, artık nicelik olarak da çok fazla sayıya ulaşmış durumda ve alternatifler çok fazla. Film seyretme sürecinde seçici algılama geliştirmenin önemini vurgulamıştık. Donanımlı bir sinema kültürü bilgisiyle, seçerek, ayrıştırarak filmlere yaklaşmalıyız. İnsan ruhunu rencide edecek şiddet ve açıklık gibi görüntüler ve edebi argoyu aşan diyaloglar, seyircinin sakınması gereken sunumlardır. Dolayısıyla gerçekçilik, diğer bir deyişle, hayatta olanın olduğu gibi sinemaya aktarılması bazen problemli bir durumdur; bunların çağrıştırma, gönderme, anıştırma, sembol, mecaz, dolayımlama gibi farklı sanatsal anlatımları mümkündür. Maharetli bir yönetmen bu imgelemeleri ziyadesiyle kotarabilir. Sinema okuryazarlığını, bütün bu melekeleri kendinde geliştirmek şeklinde de anlayabiliriz.

S: Son olarak ülkemizde sinema okuryazarlığını artırmak için ne gibi çalışmalar yapılabilir?

Sinemanın, kişinin eğitim ve gelişme süreci için çok önemli olduğundan hareketle, her yaş grubuna göre okullarda aynı edebiyat ve güzel sanatlar gibi film anlama dersleri konulması (ki, 2017’deki 3. Milli Kültür Şurası’nda içinde bulunduğum komisyonda dile getirildi ve kayıtlara geçirildi), çocuk sinemasından yetişkinliğe kadar dünya sinemasından seçkin film listelerinin yapılması, film literatürünün ve film atölyelerinin takip edilmesi, seçici algılamayı geliştirerek internet ve dijital mecralarda filtreden geçirerek film seyretme yetisinin oluşturulması sinema okuryazarlığı için elzem olabilir.