Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar Örnekliğinde Muhafazakâr Kesimin Televizyon Dizilerindeki Temsili

Dizideki seküler karakterlerin dine bakış açıları ötekileştirme ve etiketleme noktasında etkiliyken muhafazakâr kesim ise dindarlığı mecburiyet, baskı ve kurallar çerçevesinde sunmaktadır. Bu durum, bizzat dindar olarak sunulan bireyler tarafından doğrulanmaya çalışılmaktadır.

Hatice BALİN

Uzm. Sosyolog

Diziler, insanlar için vakit geçirmeyi sağlayan, onları günlük telaşlarından uzaklaştıran eğlence araçlarından bir tanesidir. Toplumumuzda TV izleme oranının kitap okuma vb. gibi etkinliklerden daha fazla vakit geçirildiği kaçınılmaz bir gerçek.  Dizilerde yansıtılan yaşantılar ve karakterler bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak izleyicilerin zihnine belli yapıları inşa etmektedir. Dizilerin etkililiği, diziler aracılığıyla verilen mesajlar ile sağlanmaktadır.  Görsel sanatın bu anlamda toplumu dönüştürme gücü çok önemlidir. Görsel sanatın herhangi bir konuyu dizi ve sinemalarda kurguladıkları gibi topluma yansıtarak istedikleri mesajı verebilmektedirler. Dizilerin etkileyiciliği, sunduğu mesajlar ve hikâyelerle sağlanır. İyi yazılmış bir dizi, izleyicilere derinlikli karakterler, zengin hikâyeler ve toplumsal sorunları ele alma fırsatı sunabilir. İzleyicilerin kendileri ile özdeşleştirdikleri karakterleri dizilerde sunulan yaşantılarda görmeleri ve bu yaşantılara sahip olma arzusu da dizi izleme konusunda teşvik edici olabilmektedir. Ancak, bazen dizilerin toplum üzerindeki etkileri tartışmalı olabilir. Örneğin, bazı diziler şiddeti veya yanlış davranış modellerini normalleştirme eğiliminde olabilir ve bu da izleyicilerin algılarını etkileyebilir. Dolayısıyla, medya yapımlarının toplum üzerindeki etkileri hakkında dikkatli düşünmek önemlidir. Sonuç olarak, dizilerin toplum üzerindeki etkileri oldukça çeşitlidir ve birçok faktöre bağlıdır. Ancak, doğru şekilde kullanıldığında, dizilerin toplumsal farkındalığı artırma ve insanlara yeni bakış açıları sunma potansiyeli büyüktür. Bu bağlamda “din” konu başlığı ile izlenme oranı yüksek olan dizlerden Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer dizileri üzerinde tefekkür edelim…

Bu dizilerde işlenilen dindar ya da muhafazakâr kesimin temsiliyetinin gerçek ile kurgulanan arasındaki farkın nasıl olduğunu izleyicinin tespit edebilme muhakemesinin olması önemlidir. Böyle bilinçli izleyici kitlesine sahip olduğumuz tartışılabilir.

İslami kimliğin ve İslam dininin dizilerdeki sunumunu, Kızılcık Şerbeti dizisinde Müslüman kimliğini ve İslam dinini gerici uygarlık yoksunu, eğitimsiz, boyun eğen, modern olmayan, asosyal niteliklerle yansıtmaktadır. Seküler kesimi ise modern, özgür, bağımsız ve eğitimli olarak sunmaktadır. Kızılcık şerbeti dizisinde din olumlu yansımamaktadır. Hatta yanlış bilgilerle dezenformasyon oranının arttırıldığı söylenebilir. İslam dini seküler kesim tarafından eleştirilirken İslami kimliğin inşası muhafazakâr kesim tarafından da olumsuzluğu doğrular şekilde kurgulanmaktadır. Dolayısıyla dizi olumsuz ve eksik bulduğu İslam dinini, yine olumsuz ve eksik şekilde irrasyonel, mantığa uymayan bir inanç olarak sunmaktadır. İslam dini gerek kuralları gerek hassasiyetleri ile sunulmamaktadır. Bunun aksine spekülasyon yaratacak konuları reyting uğruna öne çıkarmaktadır. Dizideki seküler kesimin İslami hassasiyetler hakkında “ne alaka, ne olmuş, nasıl yani saçma” gibi tepkileri modernliğe karşı uygunsuzluğu sık sık vurgulanması izleyiciyi bu davranışların gerici çağdışı medeniyetten uzakmış mesajını veriyor.  İslami kimliğin olumsuz yansıtılması, İslam dinine dair yeterli bilgiye sahip olmayan izleyiciyi bu davranışların gerici çağdışı medeniyetten yoksun algısı oluşturuyor. Ayrıca İslam dininin adet örf veya kültürel bir öğe olarak tanımlanmasını sağlıyor.

Dizideki seküler karakterlerin dine bakış açıları ötekileştirme ve etiketleme noktasında etkiliyken muhafazakâr kesim ise dindarlığı mecburiyet, baskı ve kurallar çerçevesinde sunmaktadır. Bu durum, bizzat dindar olarak sunulan bireyler tarafından doğrulanmaya çalışılmaktadır. Dizideki muhafazakâr kesimin İslami kimliğini sunuş şekli daha tehlikeli ve yönlendirme içermektedir. Dilek tutmak, çaput bağlamak, helva kavurmak gibi ritüeller, İslam dini için geçerli değildir. Bunları, din esası olarak göstermek doğru değildir. Bu duruma Zekeriya Sofrası sahnesi (Tablo 12) örnektir. Zekeriya sofrası adı altında yapılan bir ritüel, İslam dininde yer almamaktadır.

Kızılcık Şerbeti dizisi mekânsal anlamda iki hanede geçiyor. Bu dizideki akil, olgun ve ilim sahibi olarak tanımlanan muhafazakâr aile babası Abdullah Bey’e, aile bireylerinin koşulsuz itaat etmesi, iktidar ve gücün kimde olduğunu gösteriyor. Dizide iki mekân var. Mekânı cinsiyet üzerinden değerlendirebiliriz. Sınırlı sayıda insanların sınırlı sayıda diğer insanlar ile sürekli değişebilen gönül ilişkisi yaşadığı bir konak ve boğaz manzaralı aile apartmanı üzerinden işleniyor. Dış mekân çekiminin nadiren olduğu bu dizide şirket ve akraba olan kişilerin evi nadiren de olsa gözüküyor. Bu mekânlarda aile olmanın önemi vurgulanırken yaşanılan çarpık ve gayrimeşru ilişkiler bizim değerlerimize uymayan aile yapısını ortaya koyuyor. Konakta dindar aile gibi gözüken ailenin ataerkil zihniyet ile yönetildiğini iktidar ve gücü elinde bulunduran Abdullah karakterinin özerk alanında aile bireyleri ile özel konuları görüştüğü bir mekâna sahip olduğunu görüyoruz. Pembe karakterinin Abdullah Bey’in aksine, mutfak ve ev içinin her alanında iktidarını gerçekleştirdiğini görüyoruz.

Kızılcık Şerbeti dizisinde dini veya kültürel temsiller çoğunlukla gerçeklikten uzak ve izleyiciler üzerinde yanlış izlenimler bırakabilecek şekilde kurgulanmış. Özellikle İslam dini gibi hassas bir konuda yanlış temsillerin yapılması, izleyicilerin yanlış anlamalarına veya dini bilgisizliklerine yol açabilir. Örneğin; İslam’da evlilik öncesi evlat sahibi olmanın uygun görülmemesi, doğru bir şekilde belirtilmeli ve bu tür durumlarla karşılaşıldığında karakterlerin tepkileri de bu doğrultuda olmalıdır. İslam’ın değerlerini doğru bir şekilde yansıtmak, dini kimliğin yanlış sunulmasını engellemenin önemli bir yoludur.

Ayrıca, kadın ve erkek karakterler arasında İslamî hassasiyetin farklı şekillerde sunulması da gerçekçi değildir. İslam dini, namus, terbiye ve ahlak gibi kavramları cinsiyet üzerinden belirlemez. Dolayısıyla, dini değerlerin kadın ve erkek karakterler için aynı şekilde geçerli olması gerektiği unutulmamalıdır. İslam’ı doğru bir şekilde temsil etmek ve yanlış anlamaları önlemek için dini hassasiyetlerin doğru bir şekilde yansıtılması önemlidir. Müslüman bireylerin dini inançlarını içselleştirmesi ve bunu şahsiyetlerine göre değiştirmemesi, doğru bir şekilde vurgulanmalıdır. Dinî inançların, sadece Allah’a karşı sorumluluk duygusuyla şekillenmesi gerektiği hatırlatılmalıdır. Din ve tarikat konularının reyting yapması üzerine Kızıl Goncalar dizisi çekildi. Ayrıca Kızılcık Şerbeti dizisini çeken yapımcı şirket Kızıl Goncalar dizisinin de yapım şirketidir…

Kızıl Goncalar’a geçmeden Kızılcık Şerbeti dizisinde muhafazakâr erkeklerin eşlerini aldatmasının normal bir şeymiş gibi karşılanması “erkeğin elinin kiri yıkar” zihniyeti ile temsil edilmesi Müslüman erkeklerin hepsinin böyleymiş gibi algılanmasına vesile oluyorlar. Pembe karakteri ile Müslüman kadın kimliğine dair de toplumda yanlış algı oluşturuyor. Herkesi zan altında bırakarak bunun vebalini nasıl verecekler diye düşündürmüyor değil…

Şimdi dizideki karakterlerin toplumda var olduğunu, dizide de bunun mübalağalı anlatıldığını söyleyerek sektör kendini aklayabilir.

Kızıl Goncalar daha çok tarikat ehli Müslümanları ve yaşantılarını anlatıyor. Bu dizi Kızılcık Şerbetine göre daha çok seküler kesime yükleniyor. Her iki kesimi eleştirel yaklaşarak anlatmasına rağmen dizideki cemaatte ileride mürşidin yerine geçecek Cüneyt ve Psikiyatr olan Dr. Levent’in diyalogları hakikat üzerine münazaralar şeklinde olması dikkat çekici. Ayrıca 28 Şubat sürecine dair Levent’in prof. babasının başörtülü kızların okula alınmaması üzerine matematik dehası Zeynep karakterinin bunu mantık çerçevesinde karşılaştırdığı sahnede mürşidin ve prof. hocanın tutumunun aynı olduğunu; aslında okutulamayan kızların arada mağduriyet yaşadığını anlatan sahne dikkat çekiciydi. Bu dizi de kadının toplumdaki yerini seküler kadın ile tarikat ehli olan kadının münazara sahneleri çok iyiydi. Kızılcık Şerbeti’ni Dallas dizisine benzetiyorum. Kızıl Goncalar dengeli çizgisine devam ederse toplumumuzda seküler ve tarikat ehli olan kişilerin dünyasına dair karşılaştırma yapması bize ayna tutuyor. Dizide Kemalist düşünce ile yetişen ailenin de huzurlu ve mutlu bir aile tablosundan çok çocuğu olamadığı için başkasının çocuğunu hukuksuzca sahiplenmesi aile bağlarında sorun yaşadıkları aile bireylerinin birbirlerini çok sevmesine rağmen bunu gösterememeleri dağınık bir aile tablosu ortaya koyuyor. Tarikat ehlinin ise küçük yaşta evliliği anlatırken kadınlar hakkında cemaatte sürekli erkekler tarafından karar verilmesi vs. gibi tutumların merkeze alınması Zeynep karakterinin annesi Meryem’in kızının okula gitmesi için verdiği mücadelesinin ne kadar masum ve makul olduğu gösteriliyor. Kızların başörtüsü yasağı yüzünden okula gidememesi geleneksel algıda kızların okutulmaması gibi engellerin konu olarak işlenmesi güzeldi. Tarikat bazı yerlerden sorunlu gösterilse de bazı yönden de olumlu olarak da gösterildiği sahnelerde bulunuyor. Cüneyt karakterinin psikiyatra gidiyor olması bu mesleğe dair insanın insana iyi gelebilir sözüyle desteklemesi çok anlamlıydı. Her iki diziye yönelik söylenecek, yazılacak çok şey var ancak biraz da Ömer dizisine bakabiliriz…

Ömer dizisinde imam babanın evlatlarını erdemli ahlaki değerlere uygun yetiştirmeye gayret eden karakter oğlu Ömer’in yaşından büyük bir kadınla evlenmesi ve bu konu çerçevesinde gelişen birtakım gelişmeleri konu ediyor. Bu dizide diğer dizilerden farklı olarak İlahiyatçı Doç. Dr. Emre Dorman hocanın senaryo ve içerik danışmanlığı yapıyor olduğu görülmekte ve onun rehberliğinde çekilmektedir. Emre Dorman bir röportajında dizinin konunun uzmanı ile yapılmasının nedenini; senaryonun dini içerikli olmasından dolayı kendisinden böyle bir destek talep edildiğini söyledi. Ayrıca dine dair toplumda doğru olarak bilinen çok yanlışların olduğunu belirtti. Dizilerin insana çok fazla ulaşmada, büyük bir kitleye ulaşmada çok önemli bir araç olduğu düşüncesiyle teklifi kabul ettiğini anlatırken en azından “toplumda bir farkındalık oluşturabilir miyim”, endişesi ile projede yer aldığını belirtir.

Toplum mühendislerinin din algısı üzerinden yaptıkları projeler bitmez. Doğru olan mesajı insanlara ulaştırmak için bizlerin bu sektörde varlığının çok önemli olduğu aşikâr ancak her konuda geciktiğimiz gibi bu sektörde de geç yer aldık. Müslüman bakış açısıyla bunu yapabilecek kişilerin yetişmesi gerekmektedir. Ancak sektör, seküler kesimin elinde ve bu alanda var olmak bir o kadar zor. Diziler toplumun aynası olmaya gayret ederken yapım şirketinin yorumlaması ile ortaya çıkıyor. Onlar istedikleri gibi yorumlasınlar bizler de doğru olanı anlatmaktan vazgeçmemeliyiz.