Aile, ilk kelimelerin telaffuz edildiği, ilk gözyaşlarının silindiği, ilk sevinçlerin paylaşıldığı yerdir. İnsan, fıtratı gereği bir başka varlığa yaslanmak, bir sesin sıcaklığında huzur bulmak, bir bakışta değerli olduğunu hissetmek ister. Bu yönüyle aile yalnızca maddi bir birliktelik değil; aynı zamanda ruhun dinlendiği, kalbin sığındığı bir manevi yuvadır.
Sinan ÖZYURT

Çizgi: Hilal ÖZDER
Zamanın çarkı döndükçe insan değişiyor; şehirler, sokaklar, evler ve kalpler dönüşüyor. Her şeyin hızla şekil değiştirdiği bu çağda bir müessese var ki, hâlâ insanın en çok ihtiyaç duyduğu liman olma özelliğini koruyor: Aile.
Aile, ilk kelimelerin telaffuz edildiği, ilk gözyaşlarının silindiği, ilk sevinçlerin paylaşıldığı yerdir. İnsan, fıtratı gereği bir başka varlığa yaslanmak, bir sesin sıcaklığında huzur bulmak, bir bakışta değerli olduğunu hissetmek ister. Bu yönüyle aile yalnızca maddi bir birliktelik değil; aynı zamanda ruhun dinlendiği, kalbin sığındığı bir manevi yuvadır. Ancak bu yuva sağlam temeller üzerine kurulmazsa, zamanla içten içe çözülmeye başlar; sözler keskinleşir, bakışlar donar, kalpler birbirine yabancılaşır.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, aile kurumunu inşa eden eşlerin varlığını, kendi kudretinin delillerinden biri olarak zikreder:
“Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rum Suresi, 21)
Bu ayette geçen “sevgi” ve “merhamet” kelimeleri, bir ailede bulunması gereken iki temel değeri işaret eder. Sevgi, iki insanı birbirine yaklaştıran, kalpleri aynı ritimde attıran o ilk yakınlıktır. Lakin zamanla hayatın yükü, sorumlulukların ağırlığı ve araya giren mesafeler bu sıcaklığı gölgeleyebilir. İşte bu noktada devreye merhamet girer. Merhamet, sadece acıma duygusu değil; anlayışla bakmak, sabırla dinlemek, yeri geldiğinde kendini değil, karşıyı öncelemektir. Aile bağlarının sürekliliği yalnızca başlangıçta hissedilen duygularda değil; zamanla büyütülen ve korunan bu içsel rikkatte saklıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), aile hayatında örnek bir eş, anlayışlı bir baba, şefkatli bir dede olarak Müslümanlar için her zaman yol gösterici olmuştur. O’nun şu hadisi, aile içindeki ilişkilerin ne üzerine bina edilmesi gerektiğini açıkça ifade eder:
“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.”
(Tirmizî, Menâkıb, 63)
Efendimizin aile yaşantısına bakıldığında; ev halkına asla kırıcı davranmadığı, sesini yükseltmediği, işleri paylaşmaktan geri durmadığı görülür. O, sadece sözleriyle değil, hâliyle de örnek olmuş; sevgisini davranışlarıyla göstermiştir. Oysa bugün nice ailede, en çok incinmenin yaşandığı yer ne yazık ki evlerin içidir. Kelimeler kılıç gibi, bakışlar sitem yüklü, sessizlikler adeta haykırış… Aile olmak, aynı çatı altında yaşamak değil; aynı gönül iklimini paylaşmaktır. Ve bu iklimi koruyabilmek, ancak sevgiyle birlikte merhameti de yuvaya taşımakla mümkündür.
Modern Çağın Getirdiği Yükler
Günümüzde aile, yalnızca iç meselelerle değil; dış baskılarla da sınanıyor. Televizyon, sosyal medya ve dijital bağımlılık, aile fertleri arasındaki bağı zayıflatıyor. Sofralar birlikte kurulsa da kalpler dağınık, aynı evde yaşansa da bakışlar uzak, kelimeler eksik. Anne-baba yorgun, çocuklar yönsüz, eşler birbirine yabancı… İşte bu yüzden, modern çağın aileye dayattığı en büyük tehlike iletişimsizliktir.
Birbirini dinlemeyen, anlamak için değil; cevap vermek için konuşan insanlardan oluşan bir ailede huzurdan söz edilemez. Oysa İslam, sadece sözüyle değil; hâliyle de konuşan bir medeniyetin adıdır. Sevgiyle bakmayı, nezaketle konuşmayı, sabırla dinlemeyi öğütler. Kur’an’da geçen şu dua, aslında bütün Müslüman ailelerin kalbine yerleşmesi gereken bir yakarıştır:
“Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve çocuklar lütfet ve bizi takva sahiplerine önder kıl.” (Furkan Suresi, 74. ayet)
Temel Taşlar: Sevgi, Merhamet, Saygı, Anlayış ve Fedakârlık
Bir ailenin mayası sevgiyle yoğrulur. Ancak bu sevgi, gelip geçici bir heves değil; emekle, sabırla ve sadakatle büyüyen bir kıymettir. Sevgi; birlikte geçirilen zamanlarda, ilgiyle dokunulan sözlerde, sessizce yapılan fedakârlıklarda filizlenir. Bazen susarak, bazen anlamaya çalışarak, bazen de haklıyken geri çekilerek derinleşir.
Sevginin yanında merhamet, aile içi ilişkilerin en yumuşak ama en güçlü zeminidir. Merhamet; sadece acımak değil, kırmadan düzeltmek, yorulanı fark etmek, susanı duymak, ağlayana yaklaşmaktır. Ailenin huzuru, yüksek sesle değil; merhametle kurulmuş cümlelerde sağlanır. Merhamet, ilişkileri ayakta tutmanın yanında ruhları da onarır, yuvaya sükûnet getirir.
Saygı, ailenin sarsılmaz direklerinden biridir. Saygı, yalnızca büyüklere değil; küçüklere, farklı fikirlere, sessizliğe ve gözyaşına da yönelmelidir. Bazen bir çocuğun samimi sözü, bir büyüğün yıllara dayanan tecrübesi kadar değerlidir. Saygının eksik olduğu bir evde, en doğru söz bile yankı bulmaz; kalplere dokunmaz.
Anlayış, ailede çözümün kapısını aralayan bir anahtardır. Eşler, birbirinin hâlini sezebilmeli; çocuklar dinlenmeli, yaşlılar ihmal edilmemelidir. Anlayış, yalnızca kelimeleri değil; sessizlikleri de okumayı gerektirir. Çünkü aile, herkesin kıymetli olduğu bir çemberdir: merkezinde sevgi, etrafında anlayış, içinde güven vardır.
Ve nihayet, fedakârlık… Belki de bütün bu değerlerin harcı; görünmeyen ama her şeyi bir arada tutan kuvvettir. Bir anne gecesini uykusuz geçirebilir; bir baba, evladının geleceği için kendi hayallerinden vazgeçebilir; ebeveynler birbirinin yükünü paylaşabilir. Gerçek aile, vermeyi kayıp değil; kıymet bilenlerin yuvasıdır. Fedakârlık, çoğu zaman adı anılmayan, ama evin duvarlarına sinmiş görünmez bir kahramanlık tablosudur.
Sorunlar ve Çözüm Yolları
Elbette her ailede anlaşmazlıklar olur. Zaten anlaşmazlığın hiç olmadığı bir ilişki ya yapmacıktır ya da tek taraflıdır. Ancak İslam, sorun anında yapılması gerekenleri de öğretir. Peygamber Efendimiz, öfke anında susmayı, abdest almayı ve ortamı terk etmeyi tavsiye eder. Kur’an ise affetmenin yüceliğine dikkat çeker:
“Kim affeder ve ıslah ederse, onun mükâfatı Allah’a aittir.” (Şûrâ Suresi, 40. ayet)
Modern çağın dayattığı yalnızlaşma, kopukluk ve hız tuzağında; aile bireyleri arasındaki bağları korumak, bilinçli bir çaba gerektiriyor. İşte bu çaba için bazı küçük ama etkili adımlar şunlardır:
- İstişare kültürünü canlandırmak: Ailede kararlar, herkesin fikrine değer verilen; saygı ve dinlemeye dayalı bir ortamda alınmalıdır. Bu, çocuklara sorumluluk ve aidiyet hissi kazandırırken, eşler arasında güveni pekiştirir. Bir çocuğun kendi fikrinin dikkate alındığını bilmesi, onun şahsiyet gelişiminde önemli bir adımdır.
- Birlikte ibadet etmek: Beraberce kılınan bir akşam namazı, iftardan sonra edilen toplu bir dua veya cuma geceleri birlikte Kur’an okuma halkaları; kalpleri birbirine bağlayan güçlü bir manevi atmosfer oluşturur. İbadet, yalnızca ferdî bir görev değil; aynı zamanda aileyi birbirine yaklaştıran bir rahmettir.
- Zaman ayırmak: Aynı çatı altında bulunmak, birlikte vakit geçirmek anlamına gelmez. Gönüllerin buluştuğu anlar; gözlerin ekranlara değil, birbirine yöneldiği zamanlardır. Bu yüzden, haftada birkaç saat de olsa ailece yapılan yürüyüşler, birlikte hazırlanan bir yemek, paylaşılan bir tatlı sessizlik çok kıymetlidir.
- Birlikte okuma saati oluşturmak: Aile içi iletişimi güçlendiren çok özel bir alışkanlık da evde “birlikte okuma saati” oluşturmaktır. Bu saatlerde herkes kendi kitabını okuyabilir; böylece evde derin bir tefekkür ve huzur ortamı oluşur. Bunun yanında, özellikle çocuklarla birlikte aynı kitabı okuma ve ardından üzerine sohbet etme yöntemi; hem dil gelişimini hem de düşünce alışverişini zenginleştirir. Okunan kitaplardan çıkarılan dersler üzerine konuşmak, farklı yaşların aynı masa etrafında buluşması bu meclisi kıymetli bir eğitim halkasına dönüştürür.
- Güzel söz ve tatlı dil: Kırıcı sözler, insan ruhunda yıllar süren yaralar açabilir. Hâlbuki yumuşak bir ses tonu, sevgiyle seçilmiş kelimeler ve tatlı bir tebessüm, en sert kalpleri bile yumuşatır. Unutulmamalıdır ki, Peygamberimiz de muhataplarını “tatlı sözle” kazanmıştır.
- Sabırlı olmak: Her sorun hemen çözülmeyebilir. Zaman, çoğu meselenin ilacıdır. Sabır, sadece beklemek değil; beklerken dua etmektir, beklerken kırmamaktır, çözüm için çaba harcamaktır. Nitekim sabır, en çok ailede sınanır.
- Hataları örterek düzeltmek: Aile içinde yapılan hatalar, çoğu zaman dışa vurulmaktan ziyade dua ve mahremiyetle düzeltilmeyi bekler. Çoğu zaman hataların üzerine giderek değil, dua ederek, güzellikle örterek düzeltilmesi gerekir. Unutmayalım ki Yüce Allah, “kusurları örten”dir; kullarından da bunu ister.
- Eşlerin birbirine teşekkür etmesi, çocukların takdir edilmesi: İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a (c.c.) da şükredemez. Aile içinde yapılan fedakârlıklar için “teşekkür ederim” cümlesi, motivasyonu ve samimiyeti artırır. Çocukların iyi ve güzel davranışlarının takdir edilmesi, onların özgüven kazanmalarında etkili olur.
- Geçmiş hataları gündeme taşımamak: Affedilmiş veya unutulmuş gibi yapılan meseleleri yeniden gündeme taşımak, sevginin zeminini sarsar. Aile, geçmişi kurcalayan değil; geleceğe umutla bakan insanların birlikteliğidir.
- Birlikte üretmek ve hizmet etmek: Bazen evdeki bir tamirat işini birlikte yapmak, bir yemeği hep birlikte hazırlamak ya da ihtiyaç sahibi bir komşuya ailece yardım götürmek… Bütün bunlar, güzel anılar oluşturmanın yanında aidiyet de inşa eder.
Aile, bir imtihandır. Sabırla geçilir, dua ile güçlenir, anlayışla korunur. Bazen bir kahkaha, bazen bir gözyaşıyla örülür. Ama en önemlisi, Allah’ın rızası gözetilerek kurulan bir aile, dünyadaki en değerli varlıktır. Orada sevgi vardır, fedakârlık vardır, dua vardır. Hepsinden öte, Allah’ın (c.c.) rızası vardır.
“Allah’ım, ailemizi senin razı olacağın bir sevgiyle birleştir. Kalplerimize merhamet, dilimize hikmet, hâlimize sabır ver. Bizi önce sana, sonra da birbirimize yakın kıl.”