Salah, süreklilikten güç alır. Az da olsa devamlı olan, ruhu ve bedeni terbiye eder. Dingin bir akış, berrak bir değişim demektir. Tıpkı sessizliğin gerçek ses olması gibidir bu durum. Süreklilik ise tecrübe ile mümkün olur. Zira terbiye ile elde edilmesi beklenen salah, insan ömrünü aşabilir.
Mustafa ESER

“Ey muhterem Aziz! Bil ki tâlip olan kimse ve sâdık müritten istenilen en öncelikli ve önemli husus, talep ve irade; yâni hak ve hakîkati istemesidir. Tâlip, talep yolunda ısrar ederse talebi kendine yüz gösterir. Tâlip, izzet cemâlinin perdesini kaldırıp yüzünün peçesini açtığında onu öyle yağma ederler ki talep eden kimseden geriye hiçbir şey kalmaz, hatta tâlip olup olmadığının farkında bile olmaz. Bu şekilde matlubu onu kabul eder, ‘Kim ki ister, arar ve gayret sarf ederse bulur.’ sözü bu duruma işarettir.”
Aynülkudât Hemedânî, Temhîdât
Salaha erdiğinin farkında olmayan biri, salaha ermiş sayılmaz. Salah, tesadüfen ya da teberrüken olmaz; idrak şarttır. İdrak, salaha niyet etmeyi mümkün kılar. Fakat niyet yeterli değildir. Niyetin sıhhati, niyete uygun bir çabanın ortaya konması ile ölçülür. Niyet, arzunun neticesidir. Arzu, niyeti; niyet de çabayı doğurur, diyebiliriz. Çaba, salah için olursa buna kulluk denir. O halde durağımız, arzuyu salaha meyyal kılmak nasıl mümkün olacaktır, sualidir.
Kişisel salah ile toplumsal salah bir döngü halindedir; birbirlerine, hem sebep – sonuç katmanında hem de niyet – amaç katmanında bağlıdırlar. Erdemli bireyler, erdemli toplumu; erdemli toplum da erdemli bireyleri mümkün kılar. Modern paradigmanın aleni olarak özendirdiği ve hatta dayattığı bireycilik, erdem sahibi olmayı berrak bir amaç olarak gören şahsiyet ile karıştırılmamalıdır. Ben şahidim ki diyebilmek için gerekli olan “ben idraki” bahsedilen şahsiyete zemin oluşturur. Bireycilik ise korunaklı alanında duran, mümkün olduğunca sorumluluk almadan, kişisel ikbalini ve zevklerini her şeyin önünde tutan, herhangi bir değer ile bu önde tuttuğu muhasebesinin tenakuzu söz konusu olursa derhal değerlerden vazgeçebilen bir zeminin adıdır. Bu zeminde salahtan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Salah’ı gündem etmek bir seviye gerektirir. Fıtrî, aklî, kalbî bir seviye…
Seviye, vehbi olan kuvveler ile şahsiyeti inşa etmek adına derinleşmek; halden hale, makamdan makama süluk etmekle olur. Seviye kesbetmek için bedel gerekir. Beşerî arzuların ve dolayısıyla hazzın tasallutundan olabildiğince arınma çabası, bu bedelin ilk adımı kabul edilebilir. Yaptığını ve eylediğini meşru görmekten ve göstermekten vazgeçip, net bir pişmanlıkla erdeme ve ma’rûfa doğru adım atmak bir sonraki adım olabilir. Kıyas prangasından azade, yalnızca ve yalnızca Allah’a yaranma samimiyeti ile bütün tertibatını kuşatmak, yürüyüşün bir sonraki adımı olabilir. Bütün bu denilenlerle seviyeden ne kastettiğimizi açmak istedik.
Salah’ın idrak ile mümkün olması, idrakin iş sahası hakkında bir pencere açar. Hakkı ve sabrı tavsiye etmeyenler, ma’rûfu emretme ve kötülükten sakındırma hususunda yeterli çabayı sarf etmeyenler, idraklerinin yok sayılmasına itiraz etmemeliler. Yok değilse de yok hükmünde olduğuna kani olmalılar. Zira idrak, ancak salah uğruna ise varlığı delillendirilmiş olur. İdrakin varlığının gayesi ancak salah olabilir. Salahı tercih etmek, salah uğruna mücadele etmek, salah yeryüzünü kuşatsın deyu seyrüsefer halinde olmak, idrakin ispatlarındandır. Zira idrak; ışığa, aydınlığa ve merkezi olana rabıtalıdır.
Salah, idrak, niyet, arzu ve eylem denklemi hassas bir denklemdir. Geçiştirilebilir değildir; hususi özen gerektirir. Arzunun, yani çekim gücünün simetrisi olan nefret, yani itim gücü, özellikle çalışılması gereken alandır. Çünkü modernite ve onun enstrümanları, bu alan üzerinden insanlara kancasını geçirmekte ve insanları bu alanla köleleştirmekte pek mahirdir. Arzu ve nefretini salah uğruna tertipleyebilmek, bu işe niyet etmekle başlar. Niyet eylemi getirdiğinden sıhhatini ispat etmiş olur. Salah, merkezlidir, çünkü ilkeler ile gerçekleşir. İlkeler ise merkez varsa vardır. Merkez olmadan ilkeler oluşmaz. Buradaki merkez metaforu, tevhid akidesindeki tekliğe atıfla kullanılmaktadır. Merkez ve merkez ile şekillenmiş eksen, bütün kevniyatın kevn mekânıdır. Merkezi olmamak, savruk ve amaçsızlık, idrak ile yan yana duramaz. Bu idrakin varlığına terstir. Merkez derken, bilinen bütün boyutlardaki merkezlilikten bahsediyoruz. Merkezsiz ilke, ilkesiz salah; salahı amaç edinmeyen idrak olamaz.
Salah, süreklilikten güç alır. Az da olsa devamlı olan, ruhu ve bedeni terbiye eder. Dingin bir akış, berrak bir değişim demektir. Tıpkı sessizliğin gerçek ses olması gibidir bu durum. Süreklilik ise tecrübe ile mümkün olur. Zira terbiye ile elde edilmesi beklenen salah, insan ömrünü aşabilir. Neticeyi temaşa etmenin hazzından ziyade sürecin huzurunu yaşayan marifet ehli, sürekliliği, geleneğin ilkeleri ile mümkün kılarlar. Geleneğin damıtılmış irfanına saygı duymaktan bahsetmiyorum; bilakis o irfana tabi olmayı kastediyorum. Yavaşlığın derin şifacılığı ve şifası, hızın hazzına her daim tercih edilmeli ve salahı, kostüm değiştirmek vehminden sakınılmalıdır. Bunlar nazari alanda bir çırpıda söylenenlerdir. İcrada elbette zordur denilen. Ama olan hangi şey, kolay olur ki? Kolaylık, icranın kendisinde midir icracının nazarında yani niyetinde midir? Üşenen niçin üşenir? Aşk ile koşan nasıl yorulur?