Doludizgin Derneği, eşcinsel aktivizm ve türevlerinin insan onur ve şahsiyetini hedef alan kirli faaliyetlerine karşın fıtrata inanan insanların çabalarıyla kurulmuştur. Derneğin amaç ve misyonu internet sitesinde “En büyük gücümüz söyleyeceğimiz sözdür; çünkü o, doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edecek bir ışığa sahiptir. En büyüğünden en küçüğüne hiçbir soru işareti kalmayıncaya ve insanların zihinleri tertemiz olana dek, siyah olana tahammülümüz gri olana rızamız olmadan, eş cinsellik ve eş cinsel aktivizmin değirmenine su taşıyan feminizm, toplumsal cinsiyet, pornografi gibi düşünce ve akımlar hakkında hakikati anlatmak için eksiksiz bir şekilde ilerleyeceğiz.” şeklinde açıklanmıştır.
İnsicam olarak Doludizgin’e merak edilenleri sorduk.
İNSİCAM

- Nedir Doludizgin? Bu ekip nasıl ortaya çıktı?
Doludizgin, eşcinsel aktivizmle mücadele eden bir sivil toplum kuruluşudur. Sanıyorum, dernek tüzüğünde “eşcinsel aktivizmle mücadele” ibaresini açıkça kullanan Türkiye’deki tek dernek. Elbette burada eşcinsel aktivizm kavramını da açmak gerekiyor. Eşcinsel aktivizm, eşcinselliğin ve eşcinsel yaşam biçiminin normal, doğal ve yaşanılabilir olduğunun her türlü yolla propagandasının yapılmasıdır. Peki, böyle bir dernek kurmaya niçin ihtiyaç duyduk? Doludizgin Derneği Yönetim Kurulu’nu oluşturan ekip, geçtiğimiz yıllarda İnsan ve Medeniyet Hareketi çatısı altında gençlik çalışmaları yürütmüş bir ekipten oluşmaktadır. Özellikle pandemi sonrasında, ilgilendiğimiz gençlerin eşcinsellikle ilgili sorular sorduğunu, eşcinselliğin bu gençlerin bir şekilde gündemine girdiğini fark ettik. Bu durumun, gençlerin pandemide katlanarak artan internet ve sosyal medya kullanımı ile ilgili olduğunu anladık. Sosyal mecralar, çeşitli algoritmaları kullanarak gençlerin önüne bu tarz içerikler sözde fenomenler çıkartıyordu. Konuyla ilgili araştırmalarımız, çizgi filmlerden dizilere, akademiden hukuka, medyadan sivil topluma meselenin aslında ne denli derin, aktivizmin ne denli yoğun, sorunun ne denli büyük olduğunu gösterdiğinde bu konuda spesifik çalışmalar yapacak bir dernek kurmanın elzem olduğuna karar verdik. Doludizgin’in yolculuğu işte böyle başladı. Bizim kendimize mücadele alanı olarak seçtiğimiz yer ise sosyal medya oldu. Amacımız, dijital dünyanın imkanlarını kullanarak insanlara eşcinsellik ve ilintili konularla ilgili gerçekleri anlatabilmek.
- Dünyanın dört bir yanında LGBT ve türevleri ile mücadelede bilimsel, disipliner çalışmalar yürütülüyor. Doludizgin’in çalışmaları bu anlamda nerede duruyor, nasıl ilerliyor?
Eşcinsel aktivizmle mücadele, birçok alanı kapsıyor. Bunlar arasında belki de en kritik alan, akademidir, yani bilim camiası. Ne yazık ki, akademide hâkim olan paradigma bizimkisi değil. Başta Amerika olmak üzere Batı akademisinin ürettiği psikiyatri ve psikoloji literatüründen beslenen Türk akademisi, eşcinselliğin aslında ne olduğunu ve nelerden kaynaklandığını ortaya koyacak çığır açıcı çalışmalar yapmaktan uzaktır. Bunu yapma cesareti gösteren hocalar ise, en iyi ihtimalle meslektaşlarının zorbalığına maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya.
Doludizgin Derneği olarak Türkiye’de -sayısı az da olsa- ortaya konulan bilimsel yayınları insanlara ulaştırıyor, Doludizgin Kitap markamızla alanla ilgili yurt dışında basılan eserleri Türkçeye kazandırıyoruz. Uzman isimlerle yaptığımız röportajları yayınlıyor, belgeseller ve özgün içeriklerle özellikle gençlere ulaşmayı hedefliyoruz.
- Sizce aile, cinsellik ve mahremiyet konularında daha başka ne gibi çalışmalar yapılmalı? Hangi konularda çalışmaların eksik kaldığını düşünüyorsunuz?
Ailenin hem sorunun hem çözümün kaynağı olduğu hakikatidir. Bir çocuğun sağlıklı cinsiyet kimliği kazanmasının ve doğru bir mahremiyet algısına sahip olmasının da şartı, sağlıklı bir aileye sahip olmasıdır. Bu perspektifle ele alındığında, aile kurumunun maddi ve manevi açıdan çok yatırım yapılması gereken bir kurum olduğu anlaşılacaktır. Ülkemizde, özellikle mütedeyyin camiaların aile üzerine çalışmalar yapan kurumları bulunmaktadır, fakat bu kurumların ulaşabildiği aile sayısı son derece kısıtlıdır. Aile kurumu anayasal olarak devlet korumasında ve bakanlık düzeyinde temsil ediliyor olsa da, bunun sahadaki yansıması çok zayıf.
Aile hakkında yapılabilecek çalışmaları 3 başlıkta ele almak gerekiyor: Fert, sivil toplum ve devlet.
Evlilik kurumunu inşa eden erkek ve kadınların, ailenin ne olduğuna ve önemine dair asgari bilgiye ve sağlıklı düşünceye sahip olması çok mühimdir. Gelecek neslin anne baba adaylarından bahsettiğimizi unutmamamız gerekiyor. Kedi-köpek sahibi olmanın anne olmaya tercih edildiği yahut aile reisi/baba olmanın yük görüldüğü bir toplumda sağlıklı aileden söz etmek mümkün değildir. Son yıllarda evlenme oranlarındaki düşüş ve boşanma oranlarındaki trajik yükseliş göz önünde bulundurulursa, toplumun aile kurma ve çocuk sahibi olmaya yaklaşımının değiştiği, bunun hayattaki öncelikli hedeflerden olmadığı görülebilir.
Elbette, fertlerin yaşadığı bu zihni dönüşümün bir arka planı vardır. Sivil toplum, bu dönüşümü doğru okuyabilmeli ve fert-devlet aracılığı yapabilmelidir. Evlilik öncesi aile eğitimleri, baba-oğul ve anne-kız kampları, problemli çiftlere aile terapisi gibi hizmetler ve aile, çocuk eğitimi, cinsellik, mahremiyet gibi konularda yapılacak yayınlar sivil toplumun ferde bakan yönünü teşkil edecektir. Diğer yönüyle, sivil toplum, aile kurumu ile ilgili sorunları ve varsa çözüm önerilerini devlete sunmalı, toplumun yaşadığı sıkıntıları devlete duyurmada aracılık etmelidir. Devletin, ailenin aleyhinde olan veya olabilecek politikalarını dile getirmek ve itiraz etmek, sivil toplumdan beklenen esaslı bir vazifedir.
İyisiyle kötüsüyle meselenin en büyük sorumlusu, devlettir. Yaşadığımız dijital çağda aileyi tüm zararlı akımlar ve alışkanlıklardan koruma gücü yalnızca devlette bulunmaktadır. Kumara, alkole ve bağımlılıklara giden yolu kapatmak, evliliği kolaylaştıracak maddi imkanları sağlamak, aileyi ve önemini yeni nesillerin dimağına yerleştirmek ancak onun atabileceği ölçekte adımlardır.

- Bazı önemli kitap yayınları yaptığınızı biliyoruz. Kitapların hazırlanması ve içeriği hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Türkiye’de eşcinsellik, bağımlılık, cinsellik konularında telif eseri sayısı son derece azdır. Çoğunlukla tercüme eserler üzerinden ilerleyen bir literatür bulunuyor. Bu literatürünse bizim fikri zeminimize sahip olduğunu söylemek zor. Fakat yurt dışında yayınlanan eserlerin tamamı böyle değil ve biz, bizim de faydalanabileceğimiz eserleri tespit ederek Türkçeye kazandırıyoruz. Elbette bu, alandan isimlerle çalışmayı ve literatüre hâkim olmayı gerektiriyor.
Doludizgin Kitap olarak şimdiye dek yayınladığımız 5 eserimiz bulunuyor. Bunlar: madde bağımlılığı alanında yazılmış “İyileşme Cesareti”, psikolog ve psikoterapistler için rehber niteliğinde olan “Çocuklarla Kabul ve Kararlılık Terapisi”, yine terapistler için bizim paradigmamızla yazılmış bir kılavuz olan “İslami Temelli Psikoterapi”, toplumsal cinsiyet eşitliği projesinin erkekler aleyhindeki çıktılarını ele alan “Erkeklik Krizi” ve “Erkekliğe Ne Oldu?” adlı eserler.
- Gençlerin aile kurması ve evlilik ilgili yaptığınız birkaç sosyal medya içeriğiniz epey konuşuldu. Bu gibi projelerin gençliğin aileye bakışında ne gibi katkıları olabilir?
Bu tarz çalışmaların, gençliğin aileye bakışında temelde iki katkı sunacağı kanaatindeyim: Öncelikle Türkiye’de aile, maalesef yalnızca sorunlarla birlikte anılıyor. Aile içi şiddet, kadın cinayeti, aile baskısı gibi kavramlar bu kuruma olan güveni zedeliyor. Bu sebeple aileye olumlu bir imaj kazandırılması atılması gereken ilk adımdır. Yuva kurmanın bir yük değil, insanı kemale erdiren ve tamamlayan bir aşama olduğu düşüncesi, yeni nesillere kazandırılmalıdır. Gençliğin diliyle oluşturulacak bu tarz içerikler, onları olumsuz propagandaların etkisinden kurtarabilir. Bu konuda özellikle kız çocuklarımızın büyük tehlike altında olduğunu söylemekte fayda görüyorum. Hem kadın olmanın hem anneliğin alabildiğine yerildiği bir dünya sosyal medya. “Gönüllü çocuksuzluk” gibi nevzuhur kavramların propagandasını yapan yabancı ülkelerin Türkiye’deki uzantılarını da hesaba katınca gençlere iyi örnekler sunmak hayati bir hal alıyor.
Gençler adına ikinci katkı ise anlaşılmak olacaktır. Gençler, maddi sorunlar, toplum beklentileri, gelecek kaygısı gibi sorunlarla karşı karşıya. Önceki nesillere mensup büyüklerimiz, bu endişeleri yersiz buluyor ve gençler, anlaşılmadıklarını düşünüyor. Bu tarz içerikler, onlara “beni anlayan birileri var ve benim kaygılarımı dile getiriyorlar” dedirtecek ve kendilerini sağlıklı ifade edebilecekleri kanallar oluşmasına zemin hazırlayacaktır.