Hattat Hasan Çelebi

Uzun yıllar din hizmetinde bulunmuş olan Hasan Hoca, emekli olduktan sonra öğrenci yetiştirmeye daha çok zaman ayırmıştır. Hepsinin isimlerini burada yazmak geniş yer tutacağı için, ancak günümüzün pek çok değerli hattatının onun öğrencisi olduğunu söylemekle yetineceğim. Ayrıca öğrencilerinin de öğrencilerini sayarsak yüzlerce öğrencinin hocası olduğu ortaya çıkmaktadır.

Savaş ÇEVİK

Dr.

Hat sanatına büyük hizmeti bulunan Hasan Çelebi hocamızı, ağabeyimi, 88 yaşında Hakk’ın rahmetine uğurladık. Mekânı cennet olsun. Kendisini ilk kez 1974 yılında merhum hocam Prof. Emin Barın’ın atölyesinde tanıdım. Bendeniz o zamanlar Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümünde öğrenciydim. Emin Hocamın hat ilgili derslerde verdiği bilgi ve anlattığı hikâyeler sayesinde hat sanatına ilgi duydum ve 1974 yılında hocanın Çemberlitaş’taki mücellithanesinde Kemal Batanay Hocam ile rik’a derslerine başladım. Perşembe günleri öğleden sonra, Emin Hoca’nın Çemberlitaş’taki atölyesinde zamanın ileri gelen sanatkârları ve hocanın arkadaşları toplanır, sohbet ederlerdi. Bu toplantılar çok uzun yıllar önce başlamış ve Emin Hoca’nın vefatına kadar devam etmiştir. Kemal Batanay hocam da Kadıköy’deki evinden kalkıp buraya gelir,  hat dersi almak isteyenlere ders verirdi. Hasan Hoca da sıkça bu Perşembe toplantılarına katılırdı. İlk gördüğümde, uzun boylu, yapılı, oldukça sık, gür ve siyah saçlı bir zat olduğunu hatırlıyorum. Kendisi önce Halim Özyazıcı’dan hat meşkine başlamış, fakat bir-iki ay sonra hocanın vefatı dolayısıyla yazı meşkine Hamit Aytaç Hocaya devam etmiştir. Dolayısıyla, benden on yıl önce yazıya başlamış olan Hasan Hoca, yazdığı celî sülüs yazıları arada sırada Çemberlitaş’a gelip Emin Hocaya gösterir ve onun fikirlerini alırdı. Birlikte yazdıkları üzerinde istişareler yaptıklarına şahit olmuşumdur. Zaten Kemal Batanay Hocam’dan da benden önce tâlik meşk etmişti. O zamanlar yazıya yeni başlamış bir genç olarak, Hasan Hoca’nın getirdiği yazılara hayranlıkla bakar, istişarelerini yakından dinler ve faydalanmaya çalışırdım. Bundan sonra Hasan Hoca ile ilişkilerimiz daha sıkça ve samimi bir şekilde devam etmeye başladı.

1970’li yıllarda hat sanatıyla ilgilenen çok az insan vardı. Hepimiz birbirimizi tanırdık. Kemal Hocamdan ders alırken, yaklaşık bir yıl sonra Hamit Aytaç Hocam’dan da meşk almaya başlamıştım. Çünkü hoca zaten yaşlıydı ve ona yetişememek korkusundan acele etmem gerekiyordu. Hasan Hoca’yı artık sık sık Hamit Hoca’ya gelip giderken görüyordum. Samimi ve mütevazı yapısıyla Hasan ağabeyim ile dostluğumuz kısa zamanda pekişti.

Hat çalışan arkadaşlar olarak zaman zaman Fatih’teki bir hattat arkadaşımızın evinde toplanır ve yazılarımızı mütalaa ederdik. Hasan Hoca da bu toplantılara katılır, biz de hat çalışan büyüğümüz olarak onu aramızda görmekten mutlu olurduk. Bir süre sonra, toplantılarımızdan IRCICA Direktörü Ekmeleddin İhsanoğlu Bey haberdar oldu ve bizi Yıldız Çit Kasrı’na davet ederek toplantılarımızı orada yapmamızı teklif etti. Böylece Hasan Hoca’nın da katıldığı toplantılar, Çit Kasrı’nda devam etmeye başladı. Akabinde bu süreç, ayda bir düzenlenen ve herkese açık konferanslar dizisine dönüştü.

IRCICA’nın hat sanatına olan büyük hizmetleri, Uluslararası Hat Yarışmaları düzenlemesi,  yurt dışında sergi ve sempozyumlar organize etmesi gibi birçok faaliyet sayesinde hat sanatı, diğer İslâm ülkelerinde de gelişmeye başladı. Yapılan yayınlar ve neşredilen kitaplar,  yurt dışındaki hat meraklılarını çalışmaya teşvik etti. İstanbul’a gelebilenler burada hat dersleri aldı, gelemeyenler ise mektup ile bu eğitimi sürdürmeye gayret etti. Bu öğrencilerin pek çoğu, Hasan Hoca’nın öğrencileri oldu. Zaten şu an ülkemizde yetişen ve kuvvetli pek çok hattatın da hocası olarak Hasan Çelebi Hoca’nın, hat sanatımızın gelişmesinde çok önemli bir yapı taşı olduğunu söylemeliyiz.

Zaman ilerledikçe yurt dışı hat sergileri ve sempozyumları da yoğunluk kazandı. Birçok yurt dışı seyahatinde kendisiyle birlikte olma fırsatı buldum. Onunla olan sohbetler, çok renkli ve esprili geçiyordu. Mütevazı yapısı, soyadıyla müsemmâ çelebi bir kişiliği sebebiyle herkes kendisini çok severdi. Bir sanatkârın mütevazı olması çok önemlidir. Çevresindeki insanların sevgisini kazanırdı. Kibir ve gururdan uzak, samimi bir kişiliği onun herkes tarafından sevilmesini sağlamıştı. Bu vesileyle sık sık anlattığı bir anısını burada tekrarlamak istiyorum. Bu hadise bile, içtenliğini ve açık sözlülüğünü ortaya koymaktadır. Hamid Hoca’dan derse başlayınca, tabii ki ‘Rabbi Yessir’ ile başlamış. Eskilerin de itiyadı gereği bu ilk meşk, hemen geçilip talebeye alfabe yazılmazmış. Bir süre talebenin sabrı sınanır, bu işi ne kadar sevip sevmediğinin testi yapılırmış. Bir başka gaye ise, bu geçen zaman zarfında talebenin elinin yazıya kırılması ve kamış kaleme hâkimiyetinin sağlanması imiş. Hasan Hoca da iki yıl gibi uzunca bir süre Rabbi Yessir’e devam edince biraz morali bozulmuş olsa ki, bir meşk günü Hamid Hoca’ya hitaben, ‘Hocam iki yıldır bunu yazıyorum, benim kabiliyetim yoksa söyleyiniz, ben bu işi bırakayım’ deyivermiş. Bunun üzerine Hamit Hoca, asla bırakmaması gerektiğini söyleyerek ilk alfabe meşkini yazarak vermiş. Bu hadiseyi gülümseyerek anlatması, Hasan Hoca’nın mütevazı ve samimi yapısını gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hat sanatına olan tutkusu, o zamanlar revaçta olmayan bu sanatta sabit kılmıştır. Bu sebatı, yıllar sonra meyvesini verdi; birçok eser ortaya koyarak, 100 civarında öğrencisine icâzetnâme vererek çalışmalarının karşılığını görmüştür. Uzun yıllar din hizmetinde bulunmuş olan Hasan Hoca, emekli olduktan sonra öğrenci yetiştirmeye daha çok zaman ayırmıştır. Hepsinin isimlerini burada yazmak geniş yer tutacağı için, ancak günümüzün pek çok değerli hattatının onun öğrencisi olduğunu söylemekle yetineceğim. Ayrıca öğrencilerinin de öğrencilerini sayarsak yüzlerce öğrencinin hocası olduğu ortaya çıkmaktadır. Birçok eser vermiş, bir Mushaf, hilyeler, levhalar, cami yazıları, restorasyon çalışmaları, jüri üyelikleri gibi kalıcı eserler ortaya koymuştur. Ülkemizde Büyük Çamlıca Camii yazıları başta olmak üzere, Hırka-ı Şerif Camii yazıları, Sultanahmet Camii yazılarının restorasyonu, yurt dışında Cuma Mescidi, Kıbleteyn Mescidi, Kuba Mescidi gibi cami yazıları onun çalışmalarının başında gelir. Kuveyt, Almanya, Afrika, Kazakistan ve Malezya’daki cami yazıları da onun çalışmaları arasındadır. Hasan Hoca’nın sanata katkıları takdirle 2010 yılında UNESCO Yaşayan Hazine Ödülü, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Sanata Hizmet Büyük Ödülü gibi ödüllere layık görülmüştür.

Cumhuriyet’ten sonra hat sanatı bir süre inkıraza uğramış, sanat hayatımızdan silinme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu dönemde, İsmail Hakkı Altunbezer, Necmettin Okyay, Hacı Nuri Korman, Hulusi Yazgan, Hamid Aytaç ve Halim Özyazıcı gibi dev sanatçılar olmasa, belki de hat sanatı bu günkü seviyesine ulaşamayacaktı. Bu kuşağın aramızdan ayrılan son sanatkârı Hamid Aytaç’tır. O, tam anlamıyla Cumhuriyet’ten günümüze bir köprü görevi görmüştür. 1970 yılından önce hat çalışan üç beş kişi arasında ve onların belki en genci olan Hasan Hoca, köprünün günümüze ulaşan son basamağını teşkil etmektedir. 1970’li yıllardan sonra, aralarında bendenizin de bulunduğu ilk kuşak gelmektedir. Bu kuşağın da sayıları çok değildir. Ancak, hat sanatı 1990’dan itibaren hızı gittikçe artan bir gelişim göstermiştir. Bu gelişimin temellerinin atılmasında, ilk kuşak ve Hasan Hoca’nın yeri, çok önemlidir. Bu açıdan da hocanın adeta bir tarihi görevle görevlendirilmiş olduğunu düşünebiliriz.

Kendisini bir kez daha rahmetle anıyor, hat sanatına yaptığı hizmetlerden dolayı mekânının cennet olacağına gönülden inanıyorum.