Tesettür: Vazgeçilmez Değerimiz

O halde, “Sınır tanımıyorum” diyen dünyaya; “Mahremiyet mahrumiyet değil; sınırlar içerisinde sınırsız özgürlüktür.” diyebilen bir asaleti kuşanmanın tam vaktidir.

Sevdegül ÇEKİÇ

Diyanet İşleri Başk. Uzman Vaiz

Giyinme ve örtünme fıtrî bir ihtiyaçtır. Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak ağaçla sınandığı esnada, birden açılmıştır her ikisinin de mahrem yerleri. Hayâ duygularının tezahürü olarak, hemen cennet yaprakları ile örtünmeye çalışmışlardır. (Taha Suresi 121. ayet) Aslına bakılırsa, tesettür konusu insanlık tarihinden itibaren gündemde olan bir olgudur.

Nedir Tesettür?

Örtmek, kapatmak anlamına gelen tesettür kavramı, fıkhi açıdan erkek ve kadının dînen örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Muhafaza etmesidir; kendisine madden ve manen verilen güzellikleri.

Sadece fiziki bir örtüye bürünmek değil, teslimiyeti kuşanmaktır tesettür. Bedeni saran bir kumaştan öte, kalbi Yaratan’a yaklaştıran bir ahlak zırhıdır. İnsana yakışır ve yaraşır davranışlarla tarzın farza dönüştüğü bir duruştur tesettür.  

Tesettür; imanın meyvesidir. Hayâ duygusunun can bulmuş halidir. Malzemesi edep olan bir zarafet elbisesidir. İnsanın erdemleriyle yücelmesindeki en önemli adımlardandır. İlahi bir yazılım olan fıtratına uygun davranmasıdır insanın. Bir Müslüman için kulluk bilincinin ve mahremiyetin ifadesidir.

İncitmekten, incinmekten ve nefsin tuzaklarına düşmekten koruyan bir kalkandır. Kimi zaman bir başörtüsünde, kimi zaman bir elbisededir tesettür. Kimi zaman gözleri haramdan, kalbi kibirden, dili gıybetten korumaktır. Tesettür, “Ben Rabbimin çizdiği sınırlarda huzurluyum.” diyebilmektir.

Takva elbisesidir tesettür… “Ey Ademoğulları! Size bedenlerinizi (edep yerlerinizi) örtecek elbise ve giyinip süsleneceğiniz kıyafet indirdik. Ancak, takva elbisesi hepsinden daha hayırlıdır.” (A’râf Suresi 26. ayet)

Takvâ nedir peki? Bizleri yaratan, yaşatan; verdiği, vermediği tüm nimetlerle bir hikmetin içinde bizi barındıran Allah’a saygı göstermek, O’na karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmak ve O’nun koyduğu kuralları ihlal etmekten sakınmaktır öncelikle. Zira fiziki örtü, ruhun da o örtünün maksadına ulaşması ile anlam kazanacaktır. Ayette takvâ elbisesinin “hepsinden daha hayırlı” olarak zikredilmesindeki asıl amaç örtünmenin ruhun takvâsı olduğunu vurgulamaktır. Nasıl ki ruhsuz bir beden tam bir mana ifade etmiyorsa takvâdan uzak bir örtünmenin de anlamı eksiktir.

Vurgulanması gereken bir başka husus da sadece iç güzelliği ön plana çıkararak bedensel tesettürü gereksiz gören düşünce yapısının doğruyu yansıtmadığıdır. Dinimiz; ifrat ve tefritlerden uzak, insanın hem bedenî hem de ruhî yönünü gözeten mutedil bir tesettür anlayışı ortaya koymuştur.

Neden Tesettür?

Tesettür, Rabbimizin emridir (Ahzâb Suresi 59. ayet). Kul, bu emre itaat ederek Rahman’ın rahmetine talip olur.

“Hız ve haz çağı” olarak adlandırılan bu çağda gündemimizden düşmemesi ve aynı zamanda kaybetmememiz gereken bir değerdir tesettür. Zira gözlerin ahlak perdesiyle, kalbin iffet ve izzetle bezenmeye muhtaç olduğu bir çağdayız. Hem gerçek hayattaki hem de sanal ortamdaki birçok şey tüm cazibesiyle karşımızda dururken biz kulların bir sığınağa ihtiyacı olduğu kesin. Nefsin sınırsızca isteklerine karşı, neslin korunması adına birtakım tedbirlere duyulan ihtiyaç da ortada.

Harama dokunmamak, bakmamak ya da haramı konuşmamak gibi tesettürün manevî yönünü oluşturan esaslar öncelikle fertlerin, ailelerin ve tabii ki toplumun ahlâkî açıdan kaliteli olmasını amaçlamaktadır. Eşler arasındaki aile bağlarını kuvvetlendirerek sağlam aile ve toplum yapısını inşâ etmek, örtünme emrinin hedefleri arasındadır. Kur’an’da “ …Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz…”  ayetinde (Bakara Suresi 18. ayet) geçen “Libas” kavramıyla mahremiyetlerini koruyan, böylece birbirine örtü olan eşler ifade edilmiştir. Öyleyse örtünme hükmünün arka planında, aileyi ve toplumu ayakta tutacak ahlâkî ilke ve amaçlar mevcuttur.

Dışı örtmek kadar içi arındırmak da gerekir. Gönlü helalle teskin etmek, bu denli kimlik ve kişilik karmaşasının arasında “kendi olmak ve kendi kalmak” hali, ancak imanlı bir tavırla mümkündür. İmanı kuvvetlendirecek ve hayatı her an ibadet tadında yaşatacak hakikatler ise Allah’ın emir ve yasaklarında saklıdır! 

Nitekim, sadece modanın yön verdiği bir yaşam tarzı ruhun aradığı sükûneti, huzur ve mutluluğu sunmayacaktır. Sunmamaktadır da…

Değerli olan korunur; incinin sert, korunaklı bir kabukla korunduğu gibi… Altının, çeşitli mücevherlerin korunaklı bir şekilde sunulduğu gibi… Sahte parıltılardan uzak, kalbindeki nurun yüzüne yansıdığı; sade, derin, sessiz ama duruşu ve tavrıyla çok şey anlatan bir Müslüman kadın ya da erkek lisan-ı haliyle der ki:

“Ben, Rabbimin emrine bağlıyım, modernizmin tuzaklarına bağımlı değil!”

Tesettür kadın için de erkek için de olmazsa olmaz bir değerdir.

İnsan… Beden ve ruhtan oluşan özel ve özellikli bir varlık. Bedenin de ruhun da ihtiyaçları var. Güven duygusu, bu ihtiyaçlardan biridir. Kendisine emanet verilen bedeni örterek güven duygusunu yaşar insan…

Tesettür için beden mahremiyeti vazgeçilmez bir unsurdur. Bunun yanında tesettürü sadece beden mahremiyeti olarak anlamak ve sadece kadınların uyması gereken bir kural olarak görmek ise yanlış bir yaklaşımdır. Hem kadınlara hem de erkeklere yönelik bir emir ve uygulamadır tesettür:

“(Ey Peygamber!) Mü’min erkeklere söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. (Zira) bu, onlar için daha nezihtir/uygundur. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”

“Mü’min kadınlara da söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmesinler ve başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğullarından … başkasına göstermesinler. Gizledikleri zînetleri bilinip (fark edilsin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Suresi 30-31. ayetler)

Mahremiyete dikkat etmek ve iffeti korumak noktasında kadın erkek herkesin sorumlu olduğunu ortaya koyan bu iki ayet, asırlarca farklı medeniyetlerde kadının mahzâ bir fitne unsuru olarak gösterilmesinin İslami bir bakış açısı olmadığını açıkça ispat eder. Dolayısıyla Kur’an’ın tamamına bakıldığında kadın ve erkeğin aynı imtihana tâbi tutulduğu, aynı ödül ya da cezayı hak ettiği görülecektir.

Mahremiyetin inşasında tesettür vazgeçilmezdir.

Mahremiyet, gizliliktir esasında. Değerli olanın korunmasıdır. Dokunulmazlıktır. Her bir fert için en özel ve dokunulmaz olanı ifade eden bir kavramdır. Sınırların ihlal edilmemesidir. Saygı duymasıdır bir kimsenin diğerinin özel hayatına.

İnsanı nesne olmaktan çıkarıp özne olmasına fırsat veren ve değeriyle buluşturan ilahi bir emir olan tesettür, mahremiyetleri muhafaza etmeyi sağlayan bir kale misalidir. O kalenin duvarlarını ören tuğlalar; Allah için sevmek, Allah’ın sevdiklerini sevmek ya da sevmediklerini sevmemek ve Allah’ın rızasını kazanmak için örtünmektir. Tesettür, her şeyin fütursuzca ulu orta sergilendiği bir çağda, kendini sakınabilme cesareti göstererek mahremiyeti gözetmektir.

İnternet ve sosyal medyanın sunduğu imkânlarla bizlere dikte edilen “sınırsız ve kuralsız özgürlük” anlayışı, özellikle insan bedeninin değerinin yitirilmesine sebep olabilmektedir.  Âdâb-ı muaşeretten, ahlaki, kültürel ve dinî değerlerden uzak bir toplum inşa ve imar edilmek istenmektedir. Kuralları yok sayan, isyanı sözde özgürlük olarak sunan bu postmodern dönem,bizleri eşref-i mahlûkat vasfından uzaklaştırmaktadır.

Başkalarıyla paylaşılmasında sakınca bulunmayanlarla gizli kalması gerekenleri ayırt etmek gerekmektedir. Özgürlük adı altında gerçekleştirilen kontrolsüz ve kural tanımayan davranışların bireysel ve toplumsal düzlemde bizi değerlerimizden uzaklaştırdığını görmek ve bunun için gerekli tüm tedbiri almak da gerekmektedir.

O halde, “Sınır tanımıyorum” diyen dünyaya; “Mahremiyet mahrumiyet değil; sınırlar içerisinde sınırsız özgürlüktür.” diyebilen bir asaleti kuşanmanın tam vaktidir.

Tesettür yapmak istediklerimize engel midir?

Özgürlük, nefsin her istediğinin peşinden gitmek değil; kişinin, kendisi için neyin gerekli ve değerli olduğunu seçebilmektir. Tesettür ise bu seçimin önemli bir boyutudur.

Söz gelimi, tesettürlü bir kadın; sosyal ve kültürel etkinliklerini mahremiyet sınırları içerisinde gerçekleştirebilir. Bunun yanında onun tesettürlü olması, ideallerini gerçekleştirmesine bir engel değildir. Günümüzde kadınların, çalışma hayatında oldukça aktif olduğu görülmektedir. İslam tarihine bakıldığında, Hz. Hatice gibi ticari hayatın içinde aktif bir şekilde yer alan hanımefendiler, İslam’ın kadını toplumdan ve çalışma hayatından uzaklaştırmadığına en güzel örneklerdendir. Kadınlar kimi zaman Mescid-i Nebi’de bir ilim talebesi olarak karşımıza çıkarken kimi zaman da Hz. Aişe gibi bir hadis âlimi olarak tarihe adını yazdırmıştır. Tesettür tercihinin, kadın haklarını kısıtlayan bir durum olarak değerlendirilmesi; ancak ve ancak yanlış uygulamalardan kaynaklanmış olabilir. Zira dinimiz böyle bir vak’aya asla onay vermemiştir. Tesettürüne dikkat eden bir hanımefendinin, dinin bir vecîbesini yerine getirmiş olmakla kendini daha mutlu hissetmesinden daha doğal ne olabilir? Öyleyse, tesettürlü bir kadın hayattan soyutlanmamalı ve bu konuya temel insan hakları bağlamında bakılmalıdır.

Sanattan siyasete, ilimden kültüre her alanda ve mahremiyet ölçülerine uygun şekilde kadın ya da erkek herkes yerini alabilir. Çünkü tesettür bir engel değil, Müslümanca bir duruşun ifadesi ve “kendin olabilmenin” yansımasıdır.

Peki… Başörtüsü bir aksesuar mıdır?

Başörtüsü, hangi renk, hangi özellikte olacağına önem verdiğimiz bir kumaş parçası değildir sadece. İmanımızın görünüşümüze yansıması olarak başımıza taktığımız bir taçtır. Aksesuardan öte bir duruş, bir kulluk alametidir. Bir simge değil, ayettir!

Başörtüsü; dayatma değil, Rabbimizin emrine verdiğimiz sadakatli bir cevaptır. Seven, sevdiğine sevgisini ispat etmek ister ya hep… İşte kulun Allah’a olan sevgisinin ispatı da O’nun emir ve yasaklarını isteyerek yapmaktır.

Başörtüsü, sadece görünmemesi gerekeni değil; değerli olanı örter. A’râf Suresi 26. ayette geçen “rîş” kelimesi, insanın süslenme ihtiyacına atıf yapar niteliktedir adeta. Ayetin devamında gelen “takva elbisesi” ifadesi ise, tesettürün aslında bir süsten ibaret olmadığını haykırır sanki. Sözden öze bir şehadeti telkin eder Rabbinin huzurunda…

Şimdi soruyorum; Son zamanlarda kafası karışan ve aslında özünden uzaklaşan, kalabalıklar içerisinde yalnızlaşan, en yakınındaki ailesiyle bağları kopan ve belki de “Ben buradayım, ben varım, beni görün!” demenin başka bir şekliyle başörtüsünü çıkarmak isteyen genç hanımefendilere;

Bunu gerçekten istiyor muyuz? Ve ne için istiyoruz?

Gerçekten istiyor muyuz, kendimiz olmaktan vazgeçmeyi?

Gerçekten istiyor muyuz, tesettürden uzak bir hayatı devrim gibi sunanları dinlemeyi?

Ve… Gerçekten istiyor muyuz, inci tanesinin kabuğunu terk etmesi misali değerlerimizi terk etmeyi?..