Aksâ Tufanı Neslini Yetiştiren Kadın

Bir anne, bana bir gün şöyle yazdı: “Olayların bitmek bilmediği bir günde çocuklarımı topladım ve onlara dedim ki: Belki de biz, zaferin gecikmesine sebep oluyoruz. Her biriniz mushafınızı alın, Kur’ân okuyun ve ezberleyin.” Çatışmaların ortasında kayıplar yaşamalarına rağmen, zafere giden yolun nefsi eğitmekten geçtiği ve bu zaferin inşasında kendilerine de bir rol düştüğü bilinciyle çocuklarını eğitir. Gazze’deki eğitimci kadın, son derece karmaşık insani ve toplumsal koşullar altında sabrın ve azmin sembolüdür.

Nour ALHİLA

Dr.


Terbiye/eğitim, bir günde veya bir gecede gerçekleşen bir olgu değildir; bireyin katıldığı dersler veya kurslarla da sınırlı değildir. Aksine, aileden başlayarak okulun, caminin ve çevrenin katkısıyla oluşan kümülatif ve bütüncül bir süreçtir. Ümmet, onu koruyacak, yüceltecek ve yeniden izzetine kavuşturacak nesli yetiştiren anneler iyi olduğu sürece iyi olur; kadın iyi olduğu müddetçe ümmet iyi olur. Kur’ân-ı Kerîm’de kutsal mekanların korunması aileyle ilişkilendirilmiş; Mescid-i Haram’ın muhafazası İbrahim (as)’ın ailesiyle, Mescid-i Aksa’nın korunması ise İmran’ın ailesiyle/soyuyla irtibatlandırılmıştır. Yani Allah tarafından değer atfedilen şeylerin korunması gibi ulvi bir görevin aileye tevdi edildiği mesajı vardır. Bu da ailenin ulvi bir yapıda olduğunu gösterir. Gazzeli kadın, insan inşasında örnek bir şahsiyettir; gerek siyaset meydanında, gerek askerî sahada, gerekse meydanlarda gördüğümüz örneklerin mimarı odur. 2022’de İstanbul’da düzenlenen bir konferansta,[1] Gazze’de kadın olmanın tarifini en açık şekliyle, eşiyle birlikte şehit düşen Gazze İslâm Üniversitesi’nin eski rektörünün eşi Ruhab Şubeyr’den duydum. Onun da ifade ettiği gibi: “Gazze’de kadın her şeydir”.

Gazze’deki anne, son derece önemli bir rol üstlenmektedir; zira geleneksel sorumluluklarını aşarak ailesini ve toplumunu derin insani krizler boyunca yönlendirmektedir. Süregelen savaş ve ağır yaşam koşulları altındaki bu kadınlar, çocuklar ve aileler için kısmi de olsa bir istikrarın sağlanmasını teminat altına alan temel dayanak konumundadır.

Kadının rolü hem sabit hem de sürekli yenilenen bir nitelik taşımaktadır. Gazze’de kadın, evlatlarını direniş, cihad ve mukavemet ruhu üzerine yetiştirmiştir. Ayrıca onun omuzlarında, nesli eğitme; dine sevgi, eğitime değer verme ve Filistin davasını ümmetin davası olarak sahiplenme bilinciyle yetiştirme sorumluluğu vardır. Gazze’deki kadın, dünyadaki birçok kadının elde etmiş olduğu imkanlara sahip olmaksızın evinin tüm işlerini yapar. Çocuklarına kendi elleriyle ekmek pişirirken, bir yandan da diğer elinde mushaf, onlara Kur’an ezberletir. Çoğu zaman çocuğunun elinden tutar ve onu camiye götürerek hafızlık halkasına katılmasını sağlar. Ayrıca, Gazze’deki pek çok kadın, Allah’ın kitabını da hıfzetmiştir. O ki hem anne hem öğretmendir; evlatlarına ders verir, kendi ifadesiyle “bilgileri onların zihinlerine eker”, sonra bu bilgileri düzenli olarak takip eder ve besler. Çocuğunu, sınıfında birincisi olması ve Allah’ın kitabını en iyi şekilde ezberlemesi için hazırlar. Bir anne, bana bir gün şöyle yazdı: “Olayların bitmek bilmediği bir günde çocuklarımı topladım ve onlara dedim ki: Belki de biz, zaferin gecikmesine sebep oluyoruz. Her biriniz mushafınızı alın, Kur’ân okuyun ve ezberleyin.” Çatışmaların ortasında kayıplar yaşamalarına rağmen, zafere giden yolun nefsi eğitmekten geçtiği ve bu zaferin inşasında kendilerine de bir rol düştüğü bilinciyle çocuklarını eğitir. Gazze’deki eğitimci kadın, son derece karmaşık insani ve toplumsal koşullar altında sabrın ve azmin sembolüdür. Onun rolü yalnızca gelecek nesilleri yetiştirmekle sınırlı değildir; psikolojik ve sosyal destek sağlamak, giderek artan meydan okumalar karşısında toplumun dokusunu korumak gibi sorumlulukları da kapsar. O, bulunduğu ortam bir çadırdan ibaret olsa bile sınıfta öğretmen, evde bir anne, toplumunda bir rehberdir. Bütün bunları, yerinden edilmenin, kaynak yetersizliğinin ve altyapı tahribatının ağır yüküne rağmen omuzlamaktadır.

Gazze’de, ailesine her şey olan kadınlardan biri şöyle dedi: “Evimi ve her şeyimi kaybettim; fakat beni en çok kahreden şey, çocuklarımın okula gidememesi oldu. Çünkü işgal güçleri onlara gidecek okul bırakmadı. Buna rağmen, yoğun işlerimin ve her yandan kuşatan ölüm tehlikesinin arasında, onlara çadırda ders vermeye gayret ediyorum.” Bu kadınların birçoğu şehit eşleridir; böylece çocuklarına hem anne hem baba olup bu durumu sabırla karşılar ve çocuklarını babalarının yolunda yetiştirmeye çalışırlar.

Cephede düşmana karşı korkusuzca saldıran mücahitlerin arkasında, onların anneleri ve annelerinin duaları vardır. Birçoğu, cihad sahasına çıkmadan önce direniş saflarına seçilebilmek adına yapılacak sınavlarda başarılı olması için annesinden dua ister. Gazze’de nice anne, oğlunu Allah yolunda şehadete uğurlamış; niceleri, oğlunu sabırla destekleyip onu cihad yoluna göndermiş, onu dualarıyla kuşatmıştır. Gazzeli anne, çocuklarını Filistin davasını omuzlama bilinciyle; Mescid-i Aksâ’nın, Allah Resûlü (s.a.s.)’nün miraca yükseldiği mekân olduğunu öğreterek ve bu mukaddes mescid için çalışması gerektiği anlayışıyla büyütmektedir. Böylece direniş nesli, annesinin dualarıyla cepheye çıkan bir nesil olarak yetişir.

Dünyanın hayretle dinlediği sarsılmaz sözleri söyleyen bu çocukların arkasında, bu sağlam ifadeleri zihinlerine işleyen; her zorluğa katlanarak çocuğunu dava sahibi yapan eğitimci bir anne vardır. Gazze’de kadın, oğlunu bu ümmete hizmet edecek bir âlim, bir lider, bir dava sahibi olarak yetiştirir.

Gazze’deki anne, her namazda okumaları için çocuklarına Fatiha Suresi’ni bizzat öğretmeye özen gösterir; çocukları küçük de olsa, onları sabah namazını cemaatle kılmaları için uyandırır. Onları camilere ve Kur’ân halkalarına yönlendirir ki Allah’ın Kitabı’nı ezberleyerek ve anlayarak onunla terbiye olsunlar. Çocuklarının kalplerinde Kur’ân-ı Kerîm’in önemini kökleştirir ve böylece “cami nesli” yetişir. Nasıl ki onların Kur’ân öğrenmelerine ve kalplerinin mescitlere bağlanmasına özen gösteriyorsa, aynı şekilde okulda başarılı olmalarına da özen gösterir; onlara, eğitimin işgalciye karşı güçlü bir silah olduğunu öğretir. Geceleri onlara sahabe kıssalarını, kahramanlıklarını, Selâhaddin Eyyûbî ve Fatih Sultan Mehmed gibi fatihlerin hikâyelerini anlatır; bu kıssalarla onların ruhlarını güçlendirir. Böylece Gazzeli çocuk bu kahramanların hikâyeleriyle uyur ve onlarla uyanır.

Bu anne, bir ailenin sorumluluğunu taşıyan bir ev hanımıdır; dünyanın diğer yerlerindeki kadınların sahip olduğu ev aletlerine sahip değildir. O bir eştir. Bazen hem eş hem öğrencidir, dışarıda çalışan bir emekçidir; fakat bütün bu sorumluluklar arasında denge kurmaya gayret eder ve çocuğunu en güzel şekilde yetiştirmeye çalışır. Gazzeli kadın, evlatlarını peygamberlerin ve salihlerin yolunda şehadete uğurlar ve bunu Allah katında bir ecir olarak görür. Nitekim şehitlerden birinin annesi, dul kalan gelininin acısını teskin etmek için şöyle demiştir: “Ağlama, biz onları işte böyle günler için yetiştirdik.” Böylece o, çocuklarını bu tür meydan savaşları, İslam’ın gücünü diri tutacak mukaddesatımızın korunması ve işgal altındaki topraklarımızın savunulması için eğittiklerini açıkça ifade etmektedir.

Görüyoruz ki Gazze’de şehitlerin çoğu kadınlar ve çocuklardır; Siyonist düşman, bu eğitimci anne profilinden ve onun yetiştirdiği nesilden korkmaktadır. Bu, Siyonist yapının Filistin topraklarımız üzerindeki kuruluşundan bu yana izlediği bir siyasettir. İsrail’in siyasi liderliği, Filistinli kadınların öldürülmesi ve onlara yönelik saldırılar konusundaki niyetini açıkça ifade etmiştir. Aynı bağlamda, Ariel Şaron, vahşetini yansıtan nadir açıklamalarından birinde şöyle demiştir: “Filistinli kadın ve çocuk, erkeklerden çok daha büyük bir tehlikedir; çünkü bir çocuğun hayatta kalması, birkaç neslin devamı demektir.” David Ben Gurion’un hatıratında ise şu ifadeler yer alır: “Eğer ailelerin bulunduğu bir yere ulaşırsak, özellikle kadın ve çocuklara karşı merhamet ve üzüntü duymadan saldırmalı ve öldürmeliyiz; aksi takdirde saldırımızın hiçbir faydası olmaz. Suçlu ile masumu ayırt etmeye gerek yoktur.”

Yahudi Evi Partisi üyesi olan ve İsrail siyasetinde Ayelet Şaked adıyla tanınan Ayelet Ben Şaul, direnişin “el-asfu’l-me’kûl” adını verdiği ve işgal güçlerinin Gazze Şeridi’ne askerî saldırı başlattığı savaş öncesinde, mücahitlerin öldürülmesi gerektiğini savunmuş ve şu sözleri sarf etmiştir: “Çocuklarını gül ve öpücüklerle cehenneme gönderen anneler de aynı akıbete uğramalı, onlar da çocuklarının ardından gitmelidir. Bundan daha adil bir şey olamaz. Onlar da yılan yetiştirdikleri evde yok edilmelidir; aksi hâlde orada küçük yılanlar büyümeye devam edecektir.”

Gazzeli kadın, işgalcinin boğazında bir diken olarak kalmaya ve mukaddes topraklarımızı özgürleştirecek nesli yetiştirmeye devam edecektir. Gazzeli kadın yalnızca hayatta kalabilen bir nesil yetiştirmekle yetinmez; meydan okuyabilen ve geleceği inşa edebilen bir nesil yetiştirir. Bu nesil, kuşatmayı yaratıcılık için bir teşvik, saldırıları ise kimliğe ve davaya daha sıkı sarılmak için itici bir güç olarak görmektedir.


[1] Kudüs ve Filistin’i Desteklemek İçin Küresel Kadın Koalisyonu’nun İstanbul’da 28/05/2022 tarihinde düzenlemiş yedinci konferansıdır.