Bu sistemin halkları kandırabilmek için suistimal ettikleri en gözde araçları demokrasidir. Dünyanın bir çok ülkesini, “demokrasi götürüyoruz” kılıfı ile işgal edip iliklerine kadar sömürüyorlar. Daha önce ise Hristiyanlık adına gönderdikleri misyonerler, yerlilerin ellerine İncil verdiler; daha sonra gelen işgal güçleri ise ellerinden topraklarını aldılar.
Mucahid Yıldız

Yeryüzünde bugün hâkim olan düzen, Osmanlı sonrasından itibaren her geçen gün daha zalim, daha baskıcı ve daha çok sömürgeci oldu. Her ne kadar biz bu zorba düzeni “Batı” adı altında ifade etsek de tüm dünyaya yayılmış durumda. Siyaset, medya ve paranın meydana getirdiği bu haris ve vahşi düzen, adeta kendisine yaklaşanı içine — derinliklerine— çeken Bermuda Şeytan Üçgeni gibi. Bu sistemin en üst kademesinde söz sahibi olan, gücü elinde tutanlar maalesef kana doymayan siyonistler.
Bu sistemin halkları kandırabilmek için suistimal ettikleri en gözde araçları demokrasidir. Dünyanın bir çok ülkesini, “demokrasi götürüyoruz” kılıfı ile işgal edip iliklerine kadar sömürüyorlar. Daha önce ise Hristiyanlık adına gönderdikleri misyonerler, yerlilerin ellerine İncil verdiler; daha sonra gelen işgal güçleri ise ellerinden topraklarını aldılar.
Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihli ameliyesine kadar tüm dünyayı demokrasi masalıyla kandırmaya devam ettiler. O günden bu yana yeryüzünün hemen her yerinde “titre ve kendine dön” sarsıntısı yaşanmaya devam ediyor. Bir tarafta, dünyanın en doğusunda Japonya’da, Avusturalya’da halk sokağa dökülerek siyonist katliamcıları protesto ediyor. Hemen yakınlarındaki Çin’in güneyinde Tayland, Tayvan gibi ülkelerde İsrailli turistler lokantalardan kovuluyor. Benzer görüntülerin onlarcasını, dünyanın en batısında ABD’de, Kanada’da, Güney Amerika’da görmekteyiz. Yine Avrupa’nın ortasında en başta İspanya, İngiltere, İrlanda, İskandinav ülkelerinde, İtalya’da, Hollanda’da, kısmen Almanya ve Fransa’da aynı görüntülere şahit oluyoruz. Dünya’nın her yerinden İslam’a ihtida haberleri alıyor, videoları izliyoruz.
27 Eylül Cumartesi günü Almanya’nın başkenti Berlin’de ve daha birçok şehirde siyonist katiller protesto edilerek, Alman Şansölyesi’nin bu katliamcılara desteğini derhal kesmesi istendi. Alman birinci televizyon kanalı ARD’nin haber programı Tagesschau, Berlin’deki gösteriye katılanların yalnızca 60 bin kişi olduğunu iddia etti. Ancak bu gösteriyi düzenleyen 50’den fazla sivil toplum kuruluşu, 100 binden fazla kişinin iştirak ettiğini bildirdi. Yıllardır siyonist İsrail terör örgütünün işlediği katliamları ve yaptığı her türlü zulmü görmezden gelen Alman medyası, diğer şehirlerdeki gösterilerden ise hiç bahsetmedi.
“Almanya’daki yaş ortalaması nedir?” sorusuna alacağınız cevap yaklaşık 45’tir. Genel nüfusun yüzde 31’i, 60 yaşın üzerindedir. Yani bu kesimin öncelikli haber alma kaynakları, resmi sayılabilecek televizyon kanalları ve ağırlıklı olarak siyonistlerin elinde bulundurdukları gazete ve dergilerdir. Bunlar da malum olduğu üzere, asla İsrail terör örgütü aleyhine tek bir kelime dahi sarf etmezler. Durum böyle olunca, Alman toplumunun ekseriyeti, Hamas aleyhine uydurulan tüm iftiralara olduğu gibi inanmaktadır. Gazze’den haber verdiklerinde Tagesschau habercilerinin ilk söyledikleri üç kelime: “Hamas terör örgütü”. Bu kelimelerin ardından, hiçbir şekilde ispat edilemediği halde, Hamas tarafından 1200 Yahudinin öldürüldüğü iddiası. Daha sonra da İsrail’in “güvenlik” masalı vs.
Bütün bu yanıltmalara rağmen, sosyal medyadan aldıkları haberlerle en azından bu vahşet karşısında insanlık görevi olarak tarafını belirlemek gerektiğini düşünen insaflı kişiler artık bu medya yalanlarının hiçbirine inanmıyorlar. Hele de Avrupa’nın diğer birçok ülkesinde olduğu gibi ekonomik problemlerin giderek arttığını gören halk, kendi şehirlerindeki büyük noksanların giderilmesi yerine paraları İsrail’e göndererek, İsrail’in insanları —kadın, erkek, yaşlı, çocuk ayırmadan— katletmesine artık göz yummuyor. Bu gelişmelerle birlikte Gazze’nin yeryüzündeki daha önemli etkisi, insanlar üzerinde büyük bir manevi tekamüle sebep olmasıdır.
Gazze’de yaşanan vahşet karşısında, en küçüğünden en ihtiyarına kadar Gazzeli Müslüman kardeşlerimizin gerçek birer mümin duruşu tüm dünyayı tesiri altına aldı. Bunun bariz örneklerini, çeşitli ülkelerden birçok insanın hazırladıkları videolarda dile getirdikleri ifadelerde duymakta ve görmekteyiz.
Burada, Gazze’nin insanlar üzerindeki manevi tesirini göstermek için iki örnek vermek istiyorum: İlki, Amerikalı bir kovboyun şu sözlerine kulak verelim:
“Sevgili Filistinli dostlarım, beni dinleyin. Dünya değişiyor. Siz kazandınız. Siz Filistinliler, siz Gazzeliler, toplama kamplarında yaşayan sizler, ABD’de bir devrim yaptınız. Amerika asla eskisi gibi olmayacak. Size söz veriyorum, bunu görebiliyorum.
Bırakın İsrail’i yenmeyi, Amerika’yı bile değiştirdiniz. Dünyayı değiştirdiniz. Bunun için çok ama çok acı bir bedel ödediniz ve bu, dünyanın size borcu olsun. Her Amerikalı artık size borçludur. Çünkü ABD’yi özgürleştiriyorsunuz.
Diğer herkesi unutun. Siz Gazzeliler, ABD’yi özgürleştirdiniz. Size burada söz veriyorum: Nehirden denize kadar, daha azını asla kabul etmeyin. Hepsini. Dünyayı siz yönetiyor olmalıydınız. Şu an özgürlük ve barış için savaşan tek millet sizsiniz. Diğerleri sadece lafta yardım ediyor. Sizler ABD’yi yendiniz.”
İkincisi, genç bir Batılı kadının sözleri ise şöyle:
“Seyrettiğim bir videoda, bir kadın kucağında ölmüş çocuğunu taşıyordu. O anda Allah’a şükrediyordu. ‘Allahu Ekber’ diyordu. ‘Dönüşümüz yine Sanadır’ diyor, Allah’a şükrediyordu. Kendime dedim ki: Ben olsam asla bunu yapamam. İmanımın o esnada Allah’a şükredecek kadar güçlü olduğunu sanmıyorum. ‘Onun imanı nasıl bu kadar güçlü?’ İşte bu hadise beni Kur’an’ı okumaya teşvik etti. Çünkü özellikle bir anne olarak, kollarımda çocuğumu tutmak ve —ölmüş olsa bile— Allah’a şükretmek… Bilemiyorum, o esnada böyle bir şey yapabileceğimi hiç sanmıyorum.
Filistinlilerin, özellikle de Filistinli Müslümanların dünyayı böylesine etkilemiş olmaları inanılmaz. Bu yüzden dedim ki: Bu kitabı, Kur’an’ı okumalıyım. Kur’an hakkında konuşuyorlar. Bu kitabı okumak ve bu insanların neye inandığını bilmem gerek ki imanları böylesine kuvvetli olduğunu anlayabileyim. Bu merakla Kur’an’ı açtım, 25 yaşında bir Hristiyan olarak… Kelimenin tam anlamıyla daha ilk cümlede beni derinden etkiledi. Sanki doğrudan benimle konuşuyordu. Sanki Allah bana bu kitabı, kelimeler aracılığıyla benimle konuşmak için göndermiş gibi hissettim.”
