Yaptıkları araştırmalarda, Gazze’de yaşanan soykırım için somut delil bulamadıklarını duyurdular. İsrail, yaklaşık 70 bin sivili katletti; yüz binlerce masum yaralandı, her gün insanlar açlıktan can verirken, İngiltere devlet olarak Gazze’de yaşananlara dair somut delil bulamamış.
Aslan BALCI
Gazeteci-Yazar

Gazze Direnişi Maskeleri Düşürdü
Üçüncü yılına giren Aksa Tufanı Direnişi, bütün teknolojik ve stratejik hesaplamaları altüst etti. Küçük bir topluluk, kendini “süper güç” zanneden tiranlara karşı cesurca mücadele ederek, onların yenilebileceklerini bir kez daha dünyaya göstermiş oldular. Ayrıca Gazze destanı, dünyadaki birçok maskeyi düşürdü. Soykırım karşısında küçücük çocukların metaneti ve konuşmaları, tarih kitaplarında ders olacak nitelikte olduğuna şahit oluyoruz. 365 kilometrekare olan Gazze’yi işgal etmeye çalışan barbar siyonist İsrail’in arkasında dünyanın en zengin ülkeleri olmasına rağmen, hâlâ esirlerini kurtaramadı. Kassam Tugayları’nın elinde, bırakın silah ve mühimmatı, içecek suyu, yiyecek bir dilim ekmeği dahi yok. Bu durumu “Allah’ın yardımı” dışında nasıl açıklayabiliriz?
Ortadoğu’da 77 yıldan beri İsrail sorunu yaşanıyor. Her geçen gün şiddetini ve aymazlığını artıran siyonist rejim, Gazze’de ABD ile soykırım yapıyor. ABD’yi lobilerle ele geçiren işgalci terör örgütü, menfaatine dokunan herkese saldırarak dünyanın başına bela olmaya devam ediyor. Hiçbir kural ve kaideye uymayan bu göçebe topluluk, sadece Müslümanlara değil; kendinden olmayan herkesi köle gibi görüyor. Hastalıklı bir anlayışla Gazze’de yıllardan beri devam ettirdiği soykırım hepimizin canını yakıyor. Masum sivillere, bebeklere bir yudum su ve bir dilim ekmek uzatamamanın acısını çekiyoruz. Yardım TIR’ları kapılarda hazır bekliyor; ancak terör şebekesi ve aparatları, yardımların sahiplerine ulaşmasına izin vermiyor. Buna rağmen Gazzeliler isyan etmeden, sabır ve azimle vatanlarını korumaya çalışıyor.
Mısır’daki Refah sınırı, Gazze’nin dünyaya açılan kapısıdır. Bir taraftan İsrail’in soykırımı, bir taraftan da bu kapının kapalı olması vicdan sahibi herkesi derinden yaralıyor. Ayni şekilde Ürdün de Batı Şeria kapısını kapalı tutuyor. Mısır gibi, yardımların içeriye girmesine müsaade etmiyor. Soykırımın ve tam ablukanın başlamasından sonra, dünyanın vicdan sahibi aktivistleri bu kapıların açılması; yaralılara ve açlara kumanya ulaşması için mücadele veriyor. Muhammed Mursi’yi kanlı darbeyle deviren diktatör Sisi ile “pabucumun kralı” Abdullah, çağımızın Firavunu gibi insanlığın vicdanı karşısında tanklarıyla ve ölümcül silahlarıyla set oluyor.
Ablukayı kırmak için dünyanın 44 ülkesinden katılımcısının yer aldığı Sumud Filosu gibi, daha önce de ses getiren eylemler yapıldı. İşgalci rejim hepsini engelledi; ancak Sumud’un daha organize ve ses getiren erdemli bir eylem olduğunu görüyoruz. Daha başlangıçta, siyonist rejim Tunus’ta bulunan gemilere saldırdı. Kendince korku ekseni oluşturmaya çalışsa da, STK’lar bu sahte ve içi boş barbar rejimden korkmuyor. Ancak devletler, STK’lar kadar cesur değil. Bazı ülkeler İsrail’e cılız sesle itiraz etse de, gerçek anlamda bir yaptırım uygulayamıyor. Herkes biliyor ki İsrail tek başına değil; Gazze’deki soykırım, Ortadoğu’daki iş birlikçileriyle, ABD ve AB ülkelerinin desteğiyle yapılıyor.
Bebek katili Netanyahu, suç ortağı ABD’ye gittiğinde, senatoda soykırımı öven ve bebekleri katletmeyi meşru gösteren iğrenç bir konuşma yapmıştı. Senatörler, utanmadan, siyonist lobinin sıkıştırmasıyla Gazze kasabını elleri patlayana kadar alkışladılar. O yaratıkların hepsinin elinde Gazzeli bebeklerin kanı var. Ne yazık ki dünya, bir katilin ayakta alkışlandığına şahit oldu. Tehdit ve şantajla böyle bir rezillik yaşandı.
Fanatik Hristiyan (Katolik) olan ABD’nin Dışişleri Bakanı Marco Rubio denilen zavallı kukla, işgalci rejimi ziyaret ettiğinde başına Yahudi kipası taktırıp Burak (Ağlama) Duvarı’na götürülerek dua ettirdiler. Siyonist çetenin elebaşı ABD’yi ziyaret ettiğinde herhangi bir kiliseye gidip dua ediyor mu? Siyonist şebeke, ABD ve diğerlerini kukla gibi oynattığı için Gazze’de söz konusu katliamları yapabiliyor.
Siyonistler Ülkeleri Şantajla Elinde Tutuyor
İsrail, sınır tanımayan, ahlaksız ve pervasızdır. Devlet değil, bir terör örgütüdür. Ele geçirdiği yeri kolay kolay bırakmaz; buradan kendine güç üretir. Bunu da aymazlık ve şımarıklıkla yapar. İşgalci rejim, işlemiş olduğu suçlar nedeniyle uluslararası hukuk, normlar ve diplomatik üslup gibi terimlerin hepsinin çöpe atılmasına öncülük etti.
Öte yandan Hamas, özgürlük hareketi olarak birçok ülkeden çok daha erdemli ve uluslararası kurallara uyan bir örgüttür. Sözde süper güç olan ABD, İsrail gibi katil ve vahşi toplama bir kabilenin esiri durumuna düştü. Gazze’deki soykırım, AB ve ABD gibi onlarca ülkenin maskesini düşürdü. Ne kadar zavallı ve köle ruhlu oldukları gözler önüne serildi. Hamas ve Kassam Tugayları, dünyanın gözünün açılmasına vesile oldu.
İsrail, saldırgan ve azgın bir güruh olarak önüne engel gördüğü herkese saldırıyor. Bu aymazlığı, Batı dünyasında elde ettiği güç nedeniyle yapabiliyor. Şantaj ve zorbalıkla söz konusu güce sahip olmasa, bu soykırım ve saldırganlığı yapamaz. Aynı zamanda Batılı ülkelerdeki basın-yayın kuruluşlarını da ele geçirdiler. Aleyhlerinde söz söylenen, yazı yazan gazeteci-yazar ve aydınlar anında işinden oluyor, bir daha iş bulamaz hale geliyor. Buna rağmen Batı’da bazı vicdan sahibi gazeteci ve yazarlar gerçeği haykırmaktan geri durmuyor. Bu kahramanları alkışlıyor ve tebrik ediyorum.
Buna karşın, birçok ülke bu korsan terör örgütünden çekiniyor. Para, finans, kredi, ham madde ve stratejik ürünlerle ülkeleri esaret altına aldılar. Türkiye, İspanya, Kolombiya ve kısmen İrlanda dışında, bütün ülkeler bu haydut siyonistlerin elinde adeta rehin durumdadır. Sesini çıkaran ülkelerde iç karışıklık çıkarılıyor, kaos ortamı oluşturuluyor. Bunun için genelde gençleri kullanıyorlar. Sosyal medyadan örgütlenen bu kişilere, STK görünümlü siyonist örgütlerce maddi imkân sağlanıyor. Çalışmadan, kafe ve restoranlarda gününü gün eden bu aylaklar, vakti zamanı geldiğinde —Gezi olaylarında olduğu gibi— ortaya çıkıyor, etrafı yakıp yıkıyor. Bazen hükümetleri bile değiştiriyorlar. Başka bir deyişle, Batı’da birçok liderin koltuğu İsrail’in elindedir.
ABD’de ve Avrupa’da politika ve strateji geliştirenler, ülkelerinin fazla İsrail yanlısı olması nedeniyle zarar gördüklerini ifade ettiklerinde “antisemitik” veya “neo-Nazi” olarak ilan edilerek işlerinden atlıyorlar. Yaklaşık 300 yıldan beri siyonist örgütlenme, bugün kan emici, kendinden başkasına hayat hakkı tanımayan sapık bir ideoloji haline dönüştü. Bu durumdan Batılılar da tedirgin, ancak günü kurtarmak uğruna ses çıkarmamayı yeğliyorlar.
Batı sokaklarında dünyaya özgürlük satmaya çalışanlar, Gazze’de yaşanan soykırımı kınayan ve gösteri yapanlara terörist muamelesi yapıyor. Kadın, çocuk ve engelli olduğuna bakılmadan, aşırı şiddet kullanılarak derdest ediliyorlar. Bu durum, söz konusu ülkelerin ne kadar sahtekâr olduğunu, fikir ve insan hakları diye bir dertlerinin olmadığını; bir başka deyişle, kendi icatları olan demokrasi putunu pervasızca yediklerini gösteriyor. Sömürgeci Batı’nın gerçek yüzünü bilenler vardı; ancak onlara hâlâ sempatiyle bakanlara gerçeği gösteren Gazzeli yiğitler oldu. O kahraman kardeşlerimiz çok zorluk çekiyor; fakat bir yandan da tüm dünyaya Batı denilen “tek dışı kalmış canavarın” gerçek yüzünü gösteriyor. Güneş, taştan adamı eritmeye başladı.
Filistin’in BM Üyeliği Sağlanmalıdır
Avrupa, zamanla yapmış olduğu hataları toplumdan gelen baskılar nedeniyle, kısmen de olsa onarmaya çalışıyor. Samimi olduklarına dair inancım yok. AB, İsrail’i ilk kez “soykırım” suçlamasıyla itham etti. Bu itirafı AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Theresa Ribeiro’ya yaptırdılar ama olsun bu da bir gelişmedir. Ayrıca ticareti kısmen askıya alacaklarını duyurdular.
Filistin’i tanıma furyasına, İspanya’dan sonra Kanada, İtalya, Fransa, İngiltere ve Portekiz gibi 10 ülke katıldı. Bunlar tabi ki iyi gelişmeler; ancak yetmez. Bu siyonist şebeke güçten anlar! Ekonomi alanında yaptıkları kirli işler deşifre edilip mal varlıklarına el konulmalıdır. Söz konusu tanınma, BM’nin daimî beş haydudunca tanınmadığı sürece, Filistin tam üye olamıyor. “Büyük şeytan” ABD, üyeliği reddediyor. AB bu konuda samimiyse, ABD’ye baskıyı artırması gerekir.
22 Eylül’de, BM Genel Kurulu’nun 80. Oturumu nedeniyle bazı ülkeler Filistin’i tanıdı. Böylece, 157 ülke tarafından tanınan Filistin’in kendini idare eden, tam bağımsız, karar alabilen ve BM üyesi bir devlet olması gerekir. Ama hangi Filistin? ABD ve siyonistlerin tasarladığı bir Filistin’i mi tanıma yarışına girdiler? Soykırım ve zulüm bitmiyorsa, tanınmanın ne önemi var? Filistin’i tanımak, onu saldırıdan korumak; milli gelirinin ve ordusunun olmasına izin vermek olmalıdır.
Filistin’i devlet olarak tanıyanlar, “iki devletli çözüm” cümlesini kuruyor. Bu yanlışı birçok kişi yapıyor. Böyle bir kepazelik olamaz! Filistin topraklarında, başkenti Kudüs olan tek bir devlet olabilir. İsrail, bölgeye işgalci olarak gelmiştir ve devlet kurma hakkına sahip değildir. Tarih boyunca Yahudiler bu topraklarda devlet sahibi olmadı; küçük bir azınlık olarak yaşadılar. Bununla birlikte, işgalci İsrail’in ilk etapta 1967 sınırlarına çekilmesi, akabinde ise bölgeden kalıcı olarak gönderilmesi gerekir.
Avrupa’da İsrail’e karşı en etkili ve samimi tavrı İspanya sergilemektedir. Başbakan Pedro Sánchez ve yürekli ekibini tebrik ediyorum. Tarih, bu kadroyu şükranla yâd edecektir. Başkan Erdoğan’dan sonra, Avrupa’da İsrail’i “soykırım” ile suçlayan ilk lider Pedro’dur. Keşke halkı Müslüman olan ülkelerin bazıları, solcu ve Hristiyan Pedro kadar cesaretli olabilse.
İnsan türünün yüz karası olan işgalci İsrail’in hiçbir zaman dostu olmaz; sadece menfaati vardır. Bazı Arap ve halkı Müslüman olan ülkelerle yapılan anlaşmalar tamamen kendi çıkarı içindir. Siyonist rejimle 2020’de “İbrahim Anlaşmaları” yapan iş birlikçi rejimleri, yapılan bu hatadan dönmeye ve bir an önce bu kan dökücü, katil örgütle irtibatlarını kesmeye davet ediyorum. Gazze’deki soykırımı ABD ile ortaklaşa yapmasına rağmen, çıkarına ters düştüğü an ABD’yi anında düşman listesine alır. Tarih boyunca bulundukları toplumlardan kovulmuş ve istenmeyen olmuşlardır. Yahudiler, çıkarlarına ters düştüğü gerekçesiyle Allah’ın peygamberlerini dahi canice katlettiklerinden dolayı, Hakk Teala tarafından yeryüzünde lanetlenmiş tek kavımdır.
Yahudi Çeteleri Askeri Güç ve Boykot Durdurur!
BM Güvenlik Konseyi’nin 14 üyesi derhal ateşkes çağrısı yapmasına karşılık, şımarık işgalciler aldırış dahi etmiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, halktan gelen tepkilere binaen İsrail’i hafif tonda eleştirmesinin bedelini birkaç hafta sonra ödedi. Hükümeti düştü ve sokaklar karıştı. Oysa İsrail, nükleer silahını Fransa sayesinde elde etti. Ama bunlarda kadirşinaslık olmaz.
İngiltere, sözde köklü bir devlet ve demokrasinin merkezi olarak bilinir; daha doğrusu kendini böyle pazarladı ve kabul ettirdi. Yaptıkları araştırmalarda, Gazze’de yaşanan soykırım için somut delil bulamadıklarını duyurdular. İsrail, yaklaşık 70 bin sivili katletti; yüz binlerce masum yaralandı, her gün insanlar açlıktan can verirken, İngiltere devlet olarak Gazze’de yaşananlara dair somut delil bulamamış. Bunca vahşetten sonra ne olması gerekir ki İngiltere’yi tatmin edici delil bulunsun? “Soykırım olduğunu ispat edecek derecede elimizde delil yok.” şeklinde açıklama yapan İngiltere, artık bu utançla anılacak. Köhne Batı, kör, sağır ve dilsizi oynamaya devam ediyor.
Siyonist rejimi dünyanın başına bela eden İngiltere, Filistin’i resmen devlet olarak tanıdı. Arkasından İsrail’e silah satacaklarını ve onları destekleyeceklerini açıkladılar. Dünyadan gelen tepkilere karşı durabilmek için yalandan tanıma, daha çok kozmetik tanımaya benziyor. Bölgenin gerçek sahibi olan bir halk katlediliyor, Batı ise utanmadan hâlâ kendi çıkarını düşünüyor.
Hitler de İkinci Dünya Savaşı’nda etrafındaki ülkelere kuduz köpek gibi saldırıyordu. Komşu ülkeler, “Bana ne!” diyerek bu işgale ses çıkarmıyordu. Sıra kendisine geldiğinde ise etrafta yardım edecek kimsecikler yoktu. Terörist İsrail de şimdi herkese saldırıyor. Saldırılan ülkeler veya sırasını bekleyenler, birlik olup bu terörist yapıya karşı tutum alamıyor. Ülkeler bu saldırganlığı görmezden gelmeye devam ederse, bir gün sıranın kendilerine geldiğini görecek.
Vakit kaybetmeden, masum sivillerin ve bebeklerin açlıktan ölmemesi için bir an önce bu gözü dönmüş, sapık ve katil sürüsü İsrail’e karşı askeri operasyon yapma kararı alınmalıdır. Ellerindeki ekonomi ve finans kaynakları kurutulursa, bu azgınlıkları dizginlenir. Efendimiz’in hurma ağaçlarını kesme tehdidi karşısında Yahudilerin Hayber’de nasıl da teslim olduğunu biliyoruz. Son derece korkak olan bu göçebe topluluk, ancak ekonomik boykot ve güçle durdurulabilir.
Terör şebekesi İsrail, gerçek anlamda bir yaptırımla karşı karşıya kalmadığı için bu vahşete devam ediyor. Ne yazık ki bunca barbarlığa rağmen İsrail’e karşı uluslararası bir yaptırım ve güç birlikteliği oluşmadı. Bu yüzden Filistin, Lübnan, Yemen, İran, Suriye, Tunus ve hatta Katar’ı bile vurdu. Kan emici lobinin desteğiyle, saldırgan ve suçlu olmasına rağmen propaganda gücüyle haklı olduğu imajını vermektedir.
Ortadoğu’da ve Batı dünyasında olduğu gibi, ülkemizde de ne yazık ki bu karanlık örgütün aparatları propaganda yapabiliyor. Sözde akademisyen veya gazeteci kamuflajıyla İsrail’in ajanlığını yapan; solcu, Atatürkçü, sağcı, cemaatçi, milliyetçi gibi farklı maskelerin ardına sığınanların sabetayist ve mason oldukları biliniyor. Şükürler olsun ki halkımızın büyük bölümü tarihin doğru tarafında duruyor. Masum Filistin ve Gazze halkının yanında yer alan ender millet ve ülkelerden biri olduğumuz için bahtiyarım.
Devlet kurumlarıyla halkın farklı kesimleri, Gazze’deki soykırım karşısında birlik ve beraberliği sağladı. Halkımız, Filistin’e ve Gazze’ye sahip çıkmanın aslında insanlığa sahip çıkmak olduğunu çok net olarak kavradı. Dünyanın vicdanlı insanlarıyla birlikte halkımız da aynı sloganı atıyor: “Nehirden denize özgür Filistin.”