Hakikati Kaybetmek ve Gazze Pusulası

Gazze bugün bir coğrafyadan daha fazlasıdır. Gazze bir testtir. İnsanlık için, inanç için, siyaset için, medya için, kurumlar ve bireyler için bir ahlak pusulasıdır. Oraya bakan herkes, hangi tarafta durduğunu görmekte ve hakikati yeniden inşa edebilmek için onu anlamak zorundadır. Çünkü Gazze’de yaşananlar, sadece zulmün değil, aynı zamanda direnişin, onurun, sabrın, adanmışlığın da hikâyesidir.

Ahmet Emin DAĞ

Dr.

Ekim 2023’te başlayan Aksa Tufanı, yalnızca bir direnişin adı değil, hakikatin, vicdanın ve insanlığın merkezini kaybettiği bir çağın aynasıdır. Gazze’de yaşananlar artık bir çatışmanın, bir savaşın, bir operasyonun sınırlarını çoktan aşarak insanlığın tüm değerlerinin sınandığı bir imtihan haline gelmiştir. Dünyanın gözleri önünde, canlı yayınlarla, bedenlerin yanışını, çocukların çığlığını, annelerin ağıtlarını göstererek yapılan bu katliamda Siyonistler, Filistin halkına karşı uyguladıkları bu yok edici siyaseti, uluslararası hukuku, ahlakı ve insanlığı hiçe sayarak sürdürmektedir.

Dünyanın siyasi liderleri uzun süredir bir ahlaki felç hâlinde. Soykırımı kınayan cılız açıklamalar, şov amaçlı diplomatik manevralar ve hiçbir pratik sonuç doğurmayan Birleşmiş Milletler (BM) kararları… Vicdanlar, politik çıkarlar karşısında değerini yitirmiş durumda. Batı dünyası için Gazze’de ölen her çocuk, istatistiklerden ibaret hale gelirken, insanlık değerlerinin altına gömüldüğü bu coğrafyada en çok bağırması gereken kurumlar, en sessiz olanlara dönüşmüş durumda. BM’nin sustuğu, Avrupa’nın üç maymunu oynadığı, ABD’nin doğrudan faille iş birliği yaptığı bir dünyada, hakikatin sesi boğulurken, hakikat tüm sessizliğiyle var olmaya devam edecek.

Tarih, yalnızca soykırımları işleyenleri değil, izleyenleri de yazacaktır. Gazze’de yaşananların en çarpıcı yanı, görünürlükle yok sayılmanın aynı anda yaşanmasıdır. Tüm dünyanın canlı yayınlarla izlediği bu felaket, sadece ahlaki değil, siyasi bir çöküştür. Batılı devletlerin çoğu, İsrail’in eylemlerini ya doğrudan desteklemiş ya da utangaç kınamalarla Siyonistleri küstürmeyecek şekilde geçiştirmiştir. BM’nin işlevsizliği, Uluslararası Ceza Mahkemesinin çifte standardı, AB’nin suskunluğu ve ABD’nin açık desteği; adeta kurumsallaşmış vicdansızlığın göstergesi hâline gelmiştir.

“Hangi uluslararası kural, hangi insan hakları metni, hangi evrensel etik ilkesi, bir hastaneye sığınan yüzlerce çocuğun bombalanmasını meşru kılar?”ın cevabını verecek hiç kimse yoktur. Burada artık “çifte standart” kavramı bile kifayetsiz kalmaktadır. Karşımızda tek taraflı bir körlük, bilinçli bir sessizlik ve organize bir aldırmazlık bulunmaktadır. Uluslararası sistemin ahlaki pusulası bozulmuş durumdadır ve bu bozulmayı en çıplak hâliyle gösteren yer, Gazze’dir.

Gazze’nin yalnızlığı, sadece Batı’nın çifte standardıyla değil, İslam dünyasının dağınıklığıyla da perçinlenmiştir. Birbirine düşman rejimler, mezhep savaşlarına saplanmış halklar, petro-doların sükûnetiyle avutulan yönetimler ve daha nice sıkıntılı rejim altında Müslüman toplumlar, ekranlardan izledikleri çocuk ölümlerine artık alışmaktan korkmaktadır. Dualar yükselirken, eylemlerin yetersizliği karşısında tüm vicdan sahipleri çaresizliği yaşamaktadır.

Bu çağın pusulası Gazze’dir. Çünkü Gazze, neyin insanlık olduğunu; neyin emperyalizm, neyin direniş, neyin barbarlık olduğunu gösteren en açık sahne olmuştur. Kim kimdir, hangi rejim nereye yaslanır, hangi kurumlar neye hizmet eder, küresel emperyalizm nedir —tüm bunlar Gazze üzerinden ifşa olmuştur. Bugün Gazze’ye bakmak, sadece bir coğrafyaya değil, insanlığın aynasına bakmaktır. Her bombalanan ev, sadece bir bina değil; dünyanın vicdanındaki mahremiyettir. Bu yüzden Gazze bir sınavdır. Sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için.

Bugün ne yazık ki dünyada bilgi artarken, hakikat azalmakta; görüntü çoğalırken, gerçek buharlaşmaktadır. Propaganda çağında, hakikati bulmak bir pusula gerektiriyor. Gazze, tüm insanlık için o pusula olmuştur. Gazze’deki katliamı “karmaşık bir mesele”, “iki taraflı bir çatışma”, “meşru müdafaa” gibi kavramlarla bulanıklaştırmak, hakikatin üzerini örtmektir. Bu örtünün altında yatan yalnızca korku değil; aynı zamanda çıkar, konfor ve aldırmazlıktır. Ve bu, çağımızın en büyük ahlaki suçudur.

Gazze yanarken sadece insanlar ölmüyor; değerler ölüyor, umutlar çürüyor, hakikat gömülüyor. Gazze’ye sırt çevirmek, sadece Filistin’i terk etmek değil, insanlığımızı da yitirmektir. Eğer bir gün, “Ben o zaman ne yapıyordum?” sorusu sorulursa, cevabımız en azından bir paylaşım, bir tweet ya da bir dua olsun da cevap “hiçbir şey” olmasın. Aksi takdirde, sadece bu dünyada hakikati ve kendimizi kaybetmekle kalmaz, ebedi hayatımızı da tehlikeye atmışız demektir.

Gazze bugün bir coğrafyadan daha fazlasıdır. Gazze bir testtir. İnsanlık için, inanç için, siyaset için, medya için, kurumlar ve bireyler için bir ahlak pusulasıdır. Oraya bakan herkes, hangi tarafta durduğunu görmekte ve hakikati yeniden inşa edebilmek için onu anlamak zorundadır. Çünkü Gazze’de yaşananlar, sadece zulmün değil, aynı zamanda direnişin, onurun, sabrın, adanmışlığın da hikâyesidir. Enkazların altında sadece öfke değil; aynı zamanda iman, umut ve direnç yatmaktadır. Bu yüzden Gazze’ye bakmak, karanlık çağımızda bir aydınlanma arayışıdır. İdeolojilerden, politik hesaplardan ve tüm samimiyetsiz kalıplardan sıyrılarak, insan olmanın ne anlama geldiğini yeniden hatırlamaktır.