Kassam’ın metodu, cehaletle mücadele, sosyal adalet arayışı ve işgalcilere karşı cihad üzerine kuruluydu. Bugünkü Filistin direnişinde bu üç eksenin izlerini görmek mümkündür. Hamas’ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları, adını onun mirasından alırken yalnızca ismen değil, yöntemsel olarak da ona müntesip olduklarını göstermek ister. Eğitim faaliyetleri, toplumsal dayanışma çalışmaları ve silahlı direniş pratikleri, Kassam’ın bütüncül yaklaşımını günümüzde de yaşatan unsurlardır.
Abdullah KOÇ

“Bizde teslimiyet asla ve asla yoktur, zira bu Allah yolunda cihaddır.”
– İzzeddin el-Kassam
Filistin direnişinin en bilinen unsurlarından biri olan Kassam Tugayları’nın ismi, kökenini Suriye’nin Cebele şehrinde doğmuş bir ilim ve mücadele adamı olan İzzeddin el-Kassam’a dayanır. Onu sıradan bir biyografik figürden ayıran şey, fikir ile aksiyonu birbirine bağlayan bütünlüklü tavrıdır. Kassam yalnızca bir vaiz ya da asker değildi; cehalete karşı açtığı ilim mücadelesinden, işgalcilere karşı verdiği silahlı direnişe kadar hayatının her safhasında fikri ve aksiyonu bir arada yürüttü. Bu sebeple Kassam’ı anlamak, yalnızca bir dönemin değil, bugüne dek süregelen Filistin direnişinin ruhunu kavramak anlamına gelir.
M. Muhammed Hasan Şurrab’ın İzzeddin el-Kassam biyografisi, kendisi hakkında yazılan ve beyan edilen bütün malumatın bir araya getirilerek titizlikle tahlil ve terkip edilmesinden sonra ortaya çıkan muazzam bir çalışma olmuştur. Bu makale kaleme alınırken söz konusu biyografiden istifade edilmiş, ilham alınmıştır.
Cehalete Karşı Mücadele
Ezher’de aldığı yoğun İslami ilimler eğitimi, Kassam’a yalnızca bilgi değil, bu bilginin mükellefiyetini de yükledi. Memleketine döndüğünde gördüğü manzara derindi: Halkın büyük çoğunluğu temel dinî bilgiden dahi mahrumdu. Abdestin nasıl alındığını, namazın nasıl kılındığını bilmeyen, ümmîlik içinde yaşayan bir halk işgalcilere karşı direnç gösteremezdi. Kassam bu gerçeği fark ederek, köy köy dolaşıp insanları çocuklarını okutmaya teşvik etti. 1912’de açtığı mektepte sabahları çocuklara, akşamları yetişkinlere ders vererek halkın zihnini ihya etmeye çalıştı. Bu, onun gözünde doğrudan bir cihattı; çünkü cehaletle mücadele, işgale karşı direnişin ilk basamağıydı.
Burada Kassam’ın yaklaşımının ehemmiyeti şudur: O, cehaleti sadece kişisel bir eksiklik olarak değil, toplumsal felaketin temel sebebi olarak gördü. Eğitim yoluyla insanların şuurlanması, direnişin maddî altyapısından daha az mühim değildi. Zira bilgisiz bir cemiyet, düşman karşısında kendi değerlerini savunamayacak kadar kırılgandı. Bu sebeple açtığı okul, sadece bir eğitim kurumu değil; gelecekteki mücadelenin kadrolarının yetiştiği bir merkez hâline geldi.
Cehaleti ortadan kaldırmaya yönelik çabaları, Kassam’ı yalnızca bir muallim değil, aynı zamanda halkın adalet arayışına yön veren bir önder hâline getirdi.
Adalet, Dayanışma ve Seferberlik
Kassam, adaletin yalnızca ilimle değil, toplumsal nizamın ıslahıyla da mümkün olduğunu gördü. Bölgede meşru olmayan yollarla toprak edinen, çiftçileri köleleştiren zümreye karşı çıktı. Mansuri Camii’nde verdiği hutbelerde yalnızca dinî öğütler vermedi; cemaatini sömürüye, adaletsizliğe ve kast düzenine karşı fiilen mücadele etmeye çağırdı. Onlara çalışmayı, üretmeyi, dayanışmayı öğütledi. Bu hutbeler, halkı harekete geçiren birer manifestoya dönüştü. Kassam, vaazı retorikten çıkarıp aksiyona dönüştüren bir önderdi; onun çağrıları halkın hayatında müşahhas karşılıklar buldu.
Örneğin, Kassam hutbelerinde cemaatine “yeraltı ve yerüstü kaynaklarını işleyin” diyordu. Bu, halkı pasif bir bekleyişten çıkarıp üretime yönlendiren bir çağrıydı. Aynı zamanda ekonomik bağımsızlığın da siyasî bağımsızlığın ön şartı olduğunu gösteriyordu. Böylece Kassam, İslamî kavramlarla toplumsal adalet ve ekonomik üretkenliği birbirine bağladı.
Halkı üretime ve dayanışmaya çağıran Kassam, bu şuur kazanımının yalnızca içtimaî alanda değil, hariçten gelen sömürgeci tehditlere karşı da fiilî bir cihada dönüşmesi gerektiğini savunuyordu.
Sömürgeciliğe Karşı Cihad
1911’de İtalya’nın Libya’yı işgal etmesi, Kassam’ın zihninde sömürgeciliğe karşı mücadelenin kaçınılmaz olduğunu perçinledi. Halkı gösterilere çağırdı, marşlar yazdı, Osmanlı ordusuna gönüllü topladı. Balkan Savaşı ve ardından Birinci Dünya Savaşı, onu cephede garnizon imamı olarak Osmanlı saflarına taşıdı.
Savaş sonrası Fransız işgaline karşı Suriye’de direnişe katıldı; idamla aranınca Filistin’e geçti. Hayfa’da camilerde hutbeler verdi, gençleri eğitti; cihâdı sadece silahla değil, dil ve kalemle de sürdürdü.
Kassam’ın bu yönü, cihâd anlayışının çok boyutlu olduğunu teşhir eder. O, silahlı mücadeleyi kaçınılmaz görse de halkın şuurlanmasını, şiiri ve hitabeti de direnişin ayrılmaz parçası saydı. Kalemle, sözle, şiirle yapılan mücadelenin de işgalciye karşı mühim bir silah olduğunu vurguladı. İngilizlerin Filistin’deki asıl güç olduğunu, Yahudi göçünü muhafaza ederek bölgenin geleceğini ipotek altına aldıklarını alenen ifade etti.
Ona göre, mücadele edilmesi gereken gerçek düşman İngiliz mandasıydı ve direnişin stratejik hedefi bundan sapmamalıydı.
Şehadet ve Miras
1935’te İngiliz kuvvetleri Kassam ve arkadaşlarını kuşattığında, onlara “teslim olun, hayatınızı kurtarın” çağrısı yapıldı. Kassam’ın cevabı tarihe geçti: “Bizde teslimiyet asla yoktur, zira bu Allah yolunda cihaddır.” Bu söz, yalnızca bir inat değil, bütün bir hayatın özetiydi. “Ya zafer ya şehadet” şiarıyla son nefesine kadar direndi ve şehit düştü. Bu ölüm, bir son değil; Filistin direnişinde yeni bir başlangıçtı. Onun adı, daha sonra kurulan İzzeddin el-Kassam Tugayları’nda yaşayacak ve mücadelesinin sürekliliğini teminat altına alacaktı.
Şehadetinin ardından Kassam, yalnızca bir şahsiyet olmaktan çıkıp bir remze dönüştü. Filistin halkı için o, direnişin ölümsüz ruhu haline geldi. Adı sadece anılmakla kalmadı; yeni nesillerin dilinde, marşlarda, örgüt isimlerinde yaşamaya devam etti. Böylece Kassam, şahsi mücadelesini aşan bir miras bıraktı: süreklilik arz eden bir direniş kültürü.
Günümüz Filistin Direnişi
Kassam’ın metodu, cehaletle mücadele, sosyal adalet arayışı ve işgalcilere karşı cihad üzerine kuruluydu. Bugünkü Filistin direnişinde bu üç eksenin izlerini görmek mümkündür. Hamas’ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları, adını onun mirasından alırken yalnızca ismen değil, yöntemsel olarak da ona müntesip olduklarını göstermek ister. Eğitim faaliyetleri, toplumsal dayanışma çalışmaları ve silahlı direniş pratikleri, Kassam’ın bütüncül yaklaşımını günümüzde de yaşatan unsurlardır.
Bununla birlikte, Kassam’ın dönemindeki mücadele daha çok İngiliz mandasına karşı ulusal bağımsızlık eksenliydi. Günümüzde ise Filistin direnişi çok daha girift bir küresel güç dengesinin ortasında sürmektedir. Kassam’ın metodu doğrudan halkı şuurlandırmaya ve yerelde seferber etmeye odaklıydı; bugün ise medya, diplomasi ve uluslararası hukuk da direnişin sahasına dâhil olmuştur. Yine de Kassam’ın “teslimiyetsizlik” ve “toplumsal seferberlik” kaideleri, günümüz hareketleri için hâlâ ilham verici bir temel teşkil etmektedir.
Tarihten Bugüne Devam Eden Ruh
Kassam’ın mücadelesi, bir şahsiyetin hayat hikâyesinden ibaret değildir. O, cehaleti ortadan kaldırmadan bağımsızlığın olamayacağını, sosyal adaleti tesis etmeden direnişin meyve vermeyeceğini, işgalciye karşı cihad etmeden hürriyetin kazanılamayacağını gösteren bir metodun temsilcisidir. Bugün Filistin’de süren direniş, bu ruhun devamıdır. Kassam, yalnızca tarih kitaplarında anılan bir isim değil; bugün de işgal karşıtı mücadelenin damarlarında dolaşan canlı bir ruhtur.
Onun hayatından çıkarılacak ders aşikârdır: Direniş yalnızca silahla değil, şuurla, ilimle, adalet arayışıyla ve halkın topyekûn seferberliğiyle mümkündür. Kassam’ın mirası, bugünkü Filistin hareketlerinde yalnızca ismen değil, yöntem ve ruh olarak da hayat bulmaktadır. Bu yüzden İzzeddin el-Kassam, tarihten bugüne devam eden bir ruh olarak hâlâ Filistin’in hürriyet mücadelesine yön vermektedir.
