Ev Gençleri: Konformizm, Hedonizm ve Dijital Bağımlılık Kıskacında Aile Dinamikleri

Ev gençlerini anlamak, aslında bir ülkenin geleceğini anlamaktır. Çünkü evde başlayan düzen, toplumun bütününe yansıyor; bir gencin duygusal sağlığı, bir toplumun ruh hâlini belirliyor. Dolayısıyla bu konu, sadece psikolojik değil; sosyolojik, kültürel ve hatta ekonomik bir mesele hâline geliyor. Ve bugün evlerde büyüyen gençlerin hikâyesi, yarın ülkenin hikâyesine dönüşen yaşamlar oluyor.

Fatma Yıldız

Evler, bir zamanlar çocukların ve gençlerin dünyayı keşfetmek üzere güç topladığı güvenli alanlardı. Bugün ise çoğu genç için ev hem rahatlığın hem de riskli bir içe çekilmenin merkezi hâline gelebiliyor. “Ev gençleri” kavramı, sadece fiziksel olarak evde olan gençleri değil; duygusal, zihinsel ve toplumsal olarak da sınırları daralmış, hareket alanı kısıtlanmış, motivasyon ve amaç duygusunda dalgalanmalar yaşayan gençleri işaret ediyor. Bu dönüşümün içinde konformizm, hedonizm ve dijital bağımlılıklar aile sistemlerinin bütünlüğünü doğrudan etkileyebiliyor.

Modern gençliğin yaşam dünyası, tarihte hiç olmadığı kadar konforlu, erişilebilir ve dopamin yüklü biçimde kurgulanmış durumda. Teknoloji; hazza hızlı bir şekilde ulaşma, plan yapmadan tatmin olma, gerçek karşılaşmalar yerine sanal uyaranlarla dolu bir gündelik ritim sunuyor. Tüm bunlar, gençlerin psikolojik esnekliklerini, dayanıklılıklarını ve sosyal becerilerini yeniden şekillendiriyor. Aileler ise bu büyük değişimi çoğu zaman “tembellik”, “sorumsuzluk” ya da “saygısızlık” başlıkları altında okumaya çalışıyor. Oysaki mesele çok daha katmanlı ve sistemik olabiliyor.

Konformizm, gençlerin kendilerine ait bir kimlik inşa etme sürecinde çoğu zaman görünmez bir kaçış alanı hâline geliyor. Toplumsal beklentiler, başarı baskısı, performans kültürü ve hataya tahammülsüzlük; gençleri kendi özgün yollarını çizmek yerine, risksiz, çatışmasız, denenmemiş yollara yönlendirebiliyor. Ev gençleri, çoğu zaman bu konformizmi “evde kalarak” gerçekleştiriyor. Evden çıkmadan sosyal medyada kabul görmek, oyun topluluklarında varlık göstermek, aile içinde büyük sorumluluklardan kaçınmak onlar için daha az tehditkâr bir alan oluşturabiliyor. Kimlik oluşturma aşamasındaki bir genç için dış dünyanın talepkâr yapısı, evin konforlu sabitliğine kıyasla daha yorucu gelebiliyor. Bu durum, anne baba sistemlerinde “Çocuğum neden risk almıyor, neden cesur değil?” sorusunu doğururken; gençlerde ise “Ya başaramazsam ya yeterli olmazsam?” kaygısını körüklüyor. Dolayısıyla konformizm hem genç hem de aile için bir tür görünmez pazarlık gibi işliyor: “Siz beni zorlamayın, ben de düzeni bozmayayım.” misali.

Hedonizm ise bu bağlamda, modern çağda bir değer yargısından çok bir yaşam biçimi olarak gençlerin gündelik hayatına yerleşebiliyor. Uykudan uyanır uyanmaz telefonda günü devam ettirmek, biriken ödevleri aşırı uyarıcı videolarla bastırmak, sıkıntı hissini oyunla, yemekle veya sosyal medya gezintisiyle yok etmek… Bunlar, gençliğin haz ve kaçınma davranışlarının en görünür hâlleri olabiliyor. Bu hızlı tatmin döngüsü, dopamin sistemini sürekli yüksek uyaranlara bağımlı hâle getirirken gençlerin doğal merakını, akademik motivasyonunu ve uzun vadeli hedef oluşturma kapasitelerini de zayıflatıyor. Hazza hızlı ulaşma, zorluğa düşük toleransla birleşince gençler için ev dışındaki yaşam oldukça yorucu ve sürtünmeli görünmeye başlıyor.

Aileler ise bu hedonistik ritmi çoğu zaman farklı okuyabiliyor. “İsteksiz, tembel, sorumsuz” etiketleri, gencin aslında düzenleyemediği nörobiyolojik döngüyü daha da tetikleyebiliyor. Çünkü eleştirilmek, gençte kaçınmayı artırıyor; kaçınma ise daha çok evde kalma, daha çok çevrimiçi zaman geçirme ve daha çok haz arayışıyla sonuçlanıyor.

Dijital bağımlılık ise artık evlerin üçüncü ebeveyni gibi: sessiz, sürekli ve etkili. Oyun bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı veya çevrimiçi ilişkilerin yoğunluğu sadece gencin bireysel yaşamını değil; aile içi iletişimi, sınırları ve ilişkisel mesafeyi de yeniden yapılandırıyor. Ev gençlerinin odası, çoğu zaman hem sığınak hem de kapalı devre bir dünya hâline geliyor. Aile yemeğine katılmayan, sohbetten hızla kopan, yüz yüze konuşmak yerine mesajlaşmayı tercih eden gençler; aslında bağımlılığın ilişki alanlarını nasıl daralttığının bir göstergesi. Bu durum, ebeveynlerde hayal kırıklığı, kızgınlık ve çaresizlik oluştururken; gençlerde ise “Anlaşılmıyorum, baskı görüyorum.” duygusuyla daha da içe kapanma eğilimi gelişiyor.

Dijital bağımlılık, aynı zamanda gençlerin duygusal düzenleme becerilerini zayıflatıyor. Sıkıntı, yalnızlık, başarısızlık ya da öfke hissettiklerinde içsel kaynaklarını kullanmak yerine, hızlı bir uyaranla duyguyu bastırmayı öğreniyorlar. Bu durum; aile bağlarında kesinti, duygusal mesafede artış ve çatışmalarda kapanma/donma tepkilerini beraberinde getirebiliyor. Dolayısıyla, aile dinamiklerinin dönüşümü ana başlık olarak karşımıza çıkıyor.

Aileler için belki de en önemli zorluk, bu yeni gençlik profilini eski ebeveynlik modelleriyle çözmeye çalışmak. Otoriteyi artırmak, yasak koymak, telefonu almak, bağırmak, kıyaslamak… Tüm bu müdahaleler, gençlerde daha çok direnç ve daha çok kaçınma oluşturabiliyor. Modern aileler için en kritik beceri, duygusal rehberliktir. Yargılamadan, küçümsemeden, etiketlemeden kurulan bir ilişki; gencin evdeki konforunu, kaçış değil, güven alanı hâline getirebiliyor. Ailenin görevi, konfor alanını tamamen ortadan kaldırmak değil; konforu, büyümeye engel olmayan bir çerçeveye dönüştürmektir. Gençlerin ihtiyaç duyduğu şey; aşırı kontrol ya da sınırsız özgürlük değil, tutarlı sınırlar içinde kabul görmektir.

Bir gencin odasının kapısını çalmadan girilmemesi kadar, o odanın içinde duygusal olarak kaybolmasına da izin verilmemesi gerekiyor. Sonuç olarak değerlendirdiğimizde, ev gençlerini anlamak, bir nevi geleceği korumak oluyor.

Bugünün ev gençleri tembel veya sorumsuz değil; çağın ağırlığını bedeninde ve zihninde taşıyan, hızla değişen dünyaya uyum sağlamaya çalışan bireyler. Konformizm, hedonizm ve dijital bağımlılık; bu gençliği tanımlayan değil, zorlayan kavramlar olabiliyor.

Ailelerin ve uzmanların görevi, yargılamadan önce anlamak; baskı kurmadan bağ kurmak, yasaklamadan önce düzenlemektir. Çünkü gençler, evde kaldıkça değil; evde bir yetişkin tarafından görüldükçe güçleniyor.

Ev gençlerini anlamak, aslında bir ülkenin geleceğini anlamaktır. Çünkü evde başlayan düzen, toplumun bütününe yansıyor; bir gencin duygusal sağlığı, bir toplumun ruh hâlini belirliyor. Dolayısıyla bu konu, sadece psikolojik değil; sosyolojik, kültürel ve hatta ekonomik bir mesele hâline geliyor. Ve bugün evlerde büyüyen gençlerin hikâyesi, yarın ülkenin hikâyesine dönüşen yaşamlar oluyor.