Gazze’de Kur’an-ı Kerim’e olan yakınlık, pek çok Müslüman topluma göre çok ileri boyutta. Bunun gerçekliğini, devam eden savaş boyunca çok büyük yaşam zorluklarına rağmen Kur’an’ı okumaya, ezberlemeye verdikleri önemi gözlemleyerek şahit olduk. Kur’an’ın azizliğinin, onlara izzet kazandırdığını anlamak zor değil. Gazze halkının Aziz Kur’an’ı hayatlarının odağına koyması, bugün tüm dünyada duyguları, düşünceleri ve dengeleri değiştirebilecek bir role bürünmesinde en etkin faktör. En Güçlünün, En Yenilmezin kelâmıyla beslenen bir toplum, aynı özelliklerin insanî boyutunu taşır hale gelecektir biiznillah.
İnci SÜMELİ

Allah’a kavuşma ve cennet arzusu duyanların yurdu,
Allah’ın ayetlerinin tecessüm ettiği yurt,
Önce açık bir hapishane şimdi açık bir mektep olan yurt,
Dünyayı, ahiret için yaşayanların yurdu,
İzzet yurdu,
Tevekkül yurdu,
Sabredenlerin yurdu,
Umutla direnenlerin, sâmidinlerin yurdu,
Hedefi net, iradesi kuvvetli, ilkeli duruşu olan, inançlarıyla dolup taşan bir halkın yurdu: Gazze
Neredeyse bir seneyi bulmak üzere olan son işgalde, Gazze halkının şehitleri için ve gelecek olan ölüm gerçeğini; Allah’a kavuşma olarak nitelemeleri, imanlarının Ankebut suresinin 5’inci ve benzeri ayetlerle pekişen tezahürü olarak karşımıza çıkıyor:
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
“Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse bilsin ki Allah’ın belirlediği sürenin sonu mutlaka gelecektir. O, her şeyi bilir, her şeyi işitir.”
Çeşitli ayetlerde “Allah’a kavuşacaklarını umanlar” ve “Allah’a kavuşacaklarını ummayanlar” ın sınıflandırıldığını hesaba kattığımızda Gazze halkının yaşantıları ve şahitlikleri ile Allah’a kavuşacağını uman kullar olarak bütün dünyaya örnek seçildiklerini düşünebiliriz.
Allah’a kavuşacağı ümidiyle ve cennet arzusuyla yaşamanın ve bunu dillendirmenin, yaşadıkları sıkıntılara sabretmelerini kolaylaştırdığını fark ediyoruz ve “Allah sabredenlerle beraberdir”, “Allah sabredenleri sever” ayetlerinin tezahürünü de görmüş oluyoruz.
Al-i İmran suresi 195. ayet-i kerimeyi okurken hemen Gazze halkı aklımıza geliyor. 21. asrın ilk çeyreğinde Allah Teala’nın cennetle müjdelediği insanlara şahitlik ettiğimizi anlıyoruz. Heyecanlanıyoruz, gıpta ediyoruz. Rabbimizden bize de nasip etmesini, cennetleri hak edecek bir hayat yaşamayı diliyoruz:
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍفَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿١٩٥
“Rableri onların dualarına şöyle karşılık verir: “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun –ki birbirinizden meydana gelmişsinizdir– sizden bir şey yapanın emeğini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğratılanların, savaşanların ve öldürülenlerin, işte onların günahlarını elbette sileceğim. And olsun ki, Allah katından bir mükâfat olarak onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Şüphe yok ki nimetin güzelliği Allah’ın katındadır!”
Bakara suresi 155 ise, imtihan gerçeğini ve unsurlarını öğreten ayet-i kerime:
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَ
“And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Bu ve benzer içeriği olan ayetler, Gazze halkının çok ağır bir zulüm altında olmalarına rağmen direnişe devam edebilmelerinin, sabır gösterebilmelerinin anahtarı olarak görülüyor.
Aziz Kitaba Sarılan Aziz Olur
Gazze’de Kur’an-ı Kerim’e olan yakınlık, pek çok müslüman topluma göre çok ileri boyutta. Bunun gerçekliğini, devam eden savaş boyunca çok büyük yaşam zorluklarına rağmen Kur’an’ı okumaya, ezberlemeye verdikleri önemi gözlemleyerek şahit olduk. Kur’an’ın azizliğinin, onlara izzet kazandırdığını anlamak zor değil. Gazze halkının Aziz Kur’an’ı hayatlarının odağına koyması, bugün tüm dünyada duyguları, düşünceleri ve dengeleri değiştirebilecek bir role bürünmesinde en etkin faktör. En Güçlünün, En Yenilmezin kelâmıyla beslenen bir toplum, aynı özelliklerin insanî boyutunu taşır hale gelecektir biiznillah.

Vahiyle İnsana Biçilen Rolün Farkındalığı
Gazze halkı, ölümünün ve hayatının Allah’a kulluk ile anlam kazandığının bilinciyle yaşıyor. Sadece Allah’a kul olma rolü ile muttasıf olduğunu bilen bir kulun, hayata da ölüme de gerektiği kadar anlam yüklediğini gözlemledik Gazzeli kardeşlerimizde. Ölümün her an gelebileceği gerçeğini ihmal etmeden bu hayata ne kadar bağlı yaşadıklarının örneklerini, çok çeşitli sahnelerle bize gösterdiler. Hatta öyle zamanlar oldu ki, onların yaşadıkları zulmün, acıların etkisiyle yaşam sevgisini yitiren bizler, onların yaşam sevinci ile tekrar hayata bağlandık. Dünya hayatındaki imtihanlarımızdan kaçarak değil, onlarla yüzleşerek bir yere varabileceğimizi, ahiretteki durumumuzu belirleyebileceğimizi bir kere daha fark ettik.
Onlar bu dünya hayatının başı sonu belirlenmiş bir zaman diliminden ibaret olduğunu, her bir yaratılanın ecel-i müsemma olarak bilinen tanımlanmış, belirlenmiş bir süresinin olduğunun bilinciyle yaşadıklarını, hem hâl hem de kâl dilleriyle bize gösterdiler.
Yaşanan onca acı, hüzün ve sıkıntı, onların bu dünya hayatını kendi şartlarında hakkını vererek yaşamalarına engel olmadı. Aslında anlık yaşantıyı, biz Gazze halkından öğrendik. Bu dünyaya gereğinden fazla kıymet vermemeyi, onlardan öğrendik. Gündelik hayatımızda yaşadığımız her çeşit sıkıntı, dert, hastalık vs. imtihanlarımız, Gazzeli kardeşlerimizin yaşadıkları yanında çok basit kaldı ve dayanma gücümüz arttı, biz de sabrı öğrendik.
Hayatın tamamının imtihan olduğunu, bu savaştan kaynaklanmakla birlikte her birimizin imtihanlarının farklı olduğunu anladık. Onların zulme karşı sabır imtihanları yanında, bizim zulme karşı ne türlü bir duruş sergileyeceğimiz imtihanı içinde bulduk kendimizi mesela.
Bu savaş boyunca Gazzelilerin kendilerini sâmidîn (sâmidler) olarak tanımladıklarına şahit olduk. Sâmid kimdir, diye kısa bir araştırmanın sonucunda hedefi belli; ilkelerine hiç boşluk bırakmayacak (tavizsiz diyebileceğimiz) şekilde bağlı, iradesi kuvvetli, sağlam duruşu olan kişi olduğunu anlıyoruz. Kelimeyi çalışmasak da pratik olarak Gazzeli bir kişinin genel duruşunun; topraklarını işgalcilere terk etmemek için umutla direnen, şahsiyet sahibi müslümanlar olduklarını anladık bu süreçte. Ve bu duruş sadece müslüman halkları değil, vicdanı elden gitmemiş tüm insanları derinden etkiledi. İnsanlığın, bu dünyanın ömrü varsa; önümüzdeki on yıllarda dünyanın dengesinin haktan yana evrilmesinde Filistin halkının payının olacağı aşikâr.
Kendilerini sâmidîn olarak tanımlayan bir halkın, bu şerefli duruşunun arkasında kimler var, diye düşünürken küçücük çocukların bile bu kararlı duruşu net olarak sergilemeleri ve dünyaya ders verecek kadar iyi yetişmiş olmaları, doğal olarak o topraklardaki kadınların, annelerin farklı olduğu gerçeğini görmemizi sağlıyor. Özellikle altı yaşına kadar kişiliğin takriben %75’lik bir kısmının yapılandığını ve bu ilk yılların annenin yanında geçtiğini hesaba kattığımızda; topluma sağlam duruşlu, kişilik sahibi fertlerin katılmasında annelerin ne kadar önemli bir payının olduğunu vurgulamak zorundayız.
Son söz olarak Al-i İmran suresinin 139. ayetinde Rabbimiz
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
“Gevşemeyin, üzülmeyin eğer mü’minler iseniz en üstün olanlar sizlersiniz” buyuruyor. Bu ayetin Uhud Savaşı’nda yaşanan sıkıntılı durumun ardından nazil olduğunu düşündüğümüzde, ne kadar sıkıntılı durumlar yaşanırsa yaşansın daima tekrar tekrar yola koyulmak, ümidi kaybetmemek gerektiğini anlıyoruz. Çünkü Allah’a iman etmenin, beraberinde üstünlüğü getirdiğini müjdeliyor Rabbimiz. Belki birilerine yenilgi gibi görünen yıkım, açlık, susuzluk, yokluk, yorgunluk vs. zorlu durumların bir çözülmeye, gevşemeye, üzüntüye sebep olmamasını istiyor Rabbimiz. Nasıl Uhud Savaşı’nın ardından yaralı, zor durumda olan sahabiler, Hamrâulesed mevkiinde Kureyş müşriklerinin tedbir amaçlı takibi için Allah ve Resulü’nün çağrısına uymuşlarsa;
اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌ
“Bunca yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamber’in çağrısına koşanlar var ya işte onlardan bu güzel davranışta bulunan ve karşı gelmekten sakınanlar için de büyük mükâfat vardır.” (Al-i İmran, 172)
Rabbimizden dileğimiz, duamız odur ki özelde Gazze-Filistin halkı genel olarak zulüm altındaki tüm inananlar maddi manevi yaralar içinde olmalarına rağmen gevşemeden, üzülmeden yola devam etsinler. Allah’ın yardımıyla üstün geleceklerini bilsinler.