Şarkılar, içinden çıktığı toplumun hissiyatından, düşünce ve duygu dünyasından izler taşır. Bu yönüyle önemli kültür yapıcı ve kültür taşıyıcısı konumundadırlar. Tabir-i caiz ise, şarkılar üzerinden bir sosyolojik tahlil yapmamız mümkündür.
Derviş Çelebi
Son zamanlarda kadın erkek ilişkileri üzerine kafa yorup okumalar yaparken, makaleye başlık yaptığım türkü dilime dolandı. “Ben varmam inekliye, yoğurdu sinekliye”. Gerçi yeni nesil kızlarımızın kocaya varmak diye bir meseleleri yok sanırım. Malum eskiden kız almak diye bir tabir vardı, bizim yaş kuşağı iyi bilir.
Büyük ailenin mutasyon geçirip çekirdek aileye evrilmezden önceki yıllarda, gelin alınır, büyük ailenin büyüklüğü çerçevesinde ya bağımsız bir bitişik nizam ev ya da evin bir köşesinde oda verilip büyük aileye dâhil edilirdi. Dolayısıyla kız bir menzile/kocaya varmış olurdu. Şimdilerde, kızla oğlan anlaşmış, bize halt etmek düşer, deyû büyükler takısını takıp köşeye çekiliyor. Kız tarafı kız veriyor, oğlan tarafı oğlan veriyor, gerisi sen sağ ben selamet…
Hatta evlerden dışarı, nikâh gibi lüzumsuz resmiyetlerle uğraşmak istemeyen, “canım sıkıldı mı vururum tekmeyi gider” hissiyatı ile aynı evde konaklayan, adına aile demekten ar ettiğim yaşam formlarına da kıyıda köşede rastlanır oldu.
Ha o ayrı konu, toplumun kanayan yarası, bu yazının bağlamı dışında, lakin hepimizin üzerinde karabasan gibi, halı altına süpürdüğümüz bir mevzu olarak ve her geçen gün özellikle okumuş taife arasında artarak, Sibirya soğuğu gibi Balkanlar’dan üzerimize geliyor. Bir tedbir almaz isek ne kadar mahsulümüz, fidanımız var ise telef edecek haberiniz ola.
Ama yine de her şeye rağmen, “varmak” kelimesini “yönelmek”, “ilgi göstermek” şeklinde bugünün Türkçesine tercüme edersek, kızların “inekli ve yoğurdu sinekli” diye tabir edilen işinde gücünde, içkisi kumarı olmayan, orta mektep mezunu, sessiz kendi halinde, iyi aile çocuğuna yüz vermediklerini söylememiz mümkün olabilir sanırım.
Ben türkünün yalancısıyım, “Ben varmam inekliye yoğurdu sinekliye, Mevla’m nasip eylesin omzu tüfekliye” diyor. Ha yoğurdu sinekten arındırıp homojenize kaymaksız tava yoğurdu şeklinde kâseye koyup, pazarlayan şirket patronun oğlu olursa “o başka” manası çıkar mı acep? Bilmem, üstelik “onun arabası var güzel mi güzel!”
Ama bildiğim bir şey var: omzu tüfekliye itibar, her daim devam etmiş sanki. Şarkının hikâyesindeki omuzu tüfekliyi, bir eşkıya temsil ediyor. Kızın gönlü, bizim Ahmet amcanın çoban oğlunda değil, yol kesip, kervan kaldıran eşkıyaya kaymış bakar mısınız?
Bizim gençliğimizde Harbiye’de okuyan delikanlıları, omuzu tüfekli taifesi olarak, genç kızların beyaz atlı prensi olarak pastaneden bize nanik yaparken hatırlarım. Harbiyeli tanıdığı olmayan mahallenin en güzel kızı ise mahallenin en bıçkın delikanlısının hizasında yürürdü ne hikmetse. Hey gidi günler!
Yıl iki binlere geldiğinde ne değişti diye şöyle YouTube’a bir göz atayım dedim. Aman Tanrı’m, ismi lazım değil bir ergen popçu kız çıkmış, tam dört yüz altmış iki milyon kez izlenmiş. Allah’ım sen aklıma mukayyet ol. Peki, nedir o şarkı sözü?
“Çaldığın o kalbi yerine koy lütfen
Eğer hislerinden pek emin değilsen
Aradığın aşksa en güzelinden
O zaman başka
Açarım kapıları hazırım dünden”
“Varmak” kelimesi “açmak” kelimesine evrilmiş; bizim omuzu tüfekli, “hırsızlığa” terfi etmiş. Lakin mevzu aynı, çalabilene aşk olsun, kapılar açık. Yalnız dikkat ettiyseniz yüzyıl değişiyor lakin beklenti değişmiyor. Her hâlükârda da biraz “güç” kullanmak lazım, biraz gayret bekleniyor yani. Radara girmek istiyorsan, rakiplerine oyunun kuralları içinde bir omuz atman şart.
Bir de son zamanlarda gençler arasında muteber olan rap mevzusuna bir göz atayım dedim. Aman Allah’ım, girdiğimin iki katı hızla geri çıkmak zorda kaldım Sevgili Okur. Zinhar o mecraya maske-mesafe-hijyen yetmez, duble abdest alıp, mevcutlu girmek lazım.
Ama yaşadığımız toplumu analiz etmek için değişim dinamiklerini iyi anlamak zorundayız. Kendi mahallemizi temiz tutmak yetmez, kötülük bulaşıcıdır. Malum pandemi bize mikropların yayılma konusunda ne denli marifetli olduğunu yaşatarak öğretti. Safları sıklaştıramasak da düzgün tutmak, mesafeye stabil tutmak, anti virüs yazılımlarımızı güncellemek, hepsinden önemlisi kendi türkülerimizi yazmak ve söylemek durumundayız vesselam.