Mutfağın Sesi, Sözün Büyüsü

Muhabbet diyorduk ya hani, işte bu kavram ister istemez insanı anılar sokağına alır götürür. Götürür de bir daha dönülemez öyle kolay kolay.

Öznur GÖRÜR KISAR

Eğitimci

  ‘Muhabbet ömrü aşan bir duygu’ dedi, yorgun fakat huzur veren sesi ile söyleşide bulunan bir gönül insanı. Bir telefon uygulamasından geliyordu bu ses. Ölüm ile ayrılık duygusunun bizde bıraktığı tesir, hemencecik unutulup nihayete eriverecek, bitiverecek bir şey değil elbette diye düşündü. Öyle olsaydı eğer gidenlerin bizde bıraktığı duygular, anılar eski bir bohçaya sarılıp bir rafa, bir sandığa kaldırılı verilirdi, değil mi? Belki de birileri öyle başa çıkabiliyordur; bilinmez. Sahi belki de böylesi daha mümkün kılar nefes alabilmeyi, yaşamayı. ‘Aman yok, öyle oluverecekse insan hiç yaşamasın bari’ dedi iç sesi.

   Mutfaktaki işlerini yaparken adet edindiği üzere mutlaka bir söyleşi, bir biyografi, bir sesli kitap dinlemeye çalışırdı. Çalışır, çünkü mutfaktaki sesler ile dinlemeyi sürdürebilmek her zaman mümkün olmaz, sağlıklı bir akış gerçekleşemezdi. Kaçırmak istemediği dakikalarda uygulamayı durdurup geri alır, yeniden sil baştan dinlerdi. Bazı zamanlar ekran ıslanır, parmak izi devreden çıkar, tüm bu süreç sinir bozucu bir döngüye dönüşür, yine de çarçabuk pes etmezdi. Söyleşi sona erene dek bir şekilde dinler, seriyi tamamlardı. Bazan işler biter, seri devam eder, o zaman da mutfakta yeni işler icat edilir; bir tepsi kurabiye yapılır, bir kek çırpılı verir, bir yemek ocağa konuvermiş olurdu.

    Muhabbet kavramı ile birlikte anıları düşündü. Anılar, zihninde yeni, yepyeni kapılar açtı. Düşündü, sevindi, hüzünlendi, mutfaktaki işlerini nihayete erdirip, kendine bir kahve yapıp yavaş yavaş yudumladı.

   Muhabbet diyorduk ya hani, işte bu kavram ister istemez insanı anılar sokağına alır götürür. Götürür de bir daha dönülemez öyle kolay kolay. Dönmek de istemez insan. Orada kaybolmak ister gönül. Dünya zindanında nefesini tamamlamış, sırlanmış sevdikleri ile  ancak bu yollarda rastlaşır insan. Bir daha ulaşılması zor anlarda kalakalmak, böylelikle mümkün olabilir. Sesini, sözünü, latifesini, gülüşünü, kaş çatışını unutmaktan ölesiye korktuğumuz yitiklerimizle anılar koridorunda rastlaşmak, orada oyalanmak, öylece işsiz güçsüz, başıboş halimizle ancak anılar sayesinde gerçekleşebilir. Hani evden ekmek almaya çıkmış da eve çarçabuk dönmek istemeyen, tali yollardan dönüp dolaşıp, vakit öldüren,  bir çocuk kayıtsızlığı ile kalakalmak isteriz oralarda. O anları düşünürken insan muhatabının özlediği gözlerine bakıp, özlemden titreyen elleri ile onun ellerini bir çocuk sever gibi adeta avuçlarının içine alıp sevme arzusuna karşı koyamaz. Söylenmemiş sözleri söylemeyebilmenin yakıcı arzusuyla bir lahza anılar dönme dolabına yeniden binebilmek, o ana uçuvermek ister.

Rüyalara belki de bu yüzden paha biçilemez; cennet bahçelerinde buluşur, eğleşir gönlümüz bir parça. Kendi çocukluğumuzun sırtını sıvazlayıp, şefkatle başını okşayabildiğimiz çocukluğun harika bahçelerinde salınırız.

  Ve uyku ne muhteşem ne mucizevi bir sığınak. Kaçıp kaçıp bağrında soluklanabileceğimiz ne müşfik bir kucak. Ölümüne inanamadığımız sevdiklerimizin olmayışının canımızı yaktığı hadiselerde, işte o anlarda, uykunun şefkatli kollarında teselli buluruz. Zihnin tüm yorucu faaliyetlerini, düşünme melekesini, adeta bir sigorta gibi kapatan, durduran, kalbin acılarını harikulade bir ağrı kesici gibi bir anda dindiriveren bir emr-i ilahi. Uyuyup uyanıverildiğinde ne yorgun bir zihin ne de ilk tazeliği ile acıyan bir kalbin olmadığına şahitlik ederiz. Bizi en iyi şekilde koruyup kollayan rahmet-i rahman, kuşatıcı elleri ile yaralarımızı sarıp sarmalamış, uyku merhemi ile şifayı vesile kılmıştır. Ne uyku öncesi insan, aynı insandır. Ne uyku sonrası ilk anın acısı ile acıyan o kalp, aynı kalptir. Her gün ve her uyku sonrası yavaş yavaş o ateş, o  yakıcı hali ile yakmaz benliğimizi. Elbette sönmeyecek, fakat ilk yakıcılığı ile var olmayacaktır. Küle dönüşmesi uzun zaman alsa da hatırlandığında ilk anın can yakıcı hali söz konusu olmayacaktır.

   Muhabbet ve anılar kavramının onda uyandırdığı düşünceler kahvesini yudumlarken birer resmi geçit gibi geçip gitti zihninden adeta. Ve en merhametli olanın yine sonsuz ikramı ile ölümün ve ayrılığın sarstığı kalbi, çıkmaz bahçelerden, zorlu yokuşlardan  bir şekilde çıkarıp selamete eriştirdiği duygusunu düşünüp gönlü rahatladı.