Bir Şairin Duyarlılığı

14 yıl boyunca şiir, hikâye, roman, deneme, çocuk edebiyatı, eleştirel yazıların yanında İslâm dünyasında Müslümanların sorunlarını gündeme getiren bir yayın politikası izledi Mavera dergisi. Ümmetin gündeminde ne varsa, derginin hacmi ve imkânları nispetinde onların gündeminde de o vardı. Aradan yarım asır geçtikten sonra derginin politikasına baktığımızda, bu gerçekliği apaçık görmek mümkün.

Hüseyin YORULMAZ

Mavera, 1976 yılının Aralık ayında çıkmaya başladıktan sonra, salt edebiyat dergisi olmanın yanında, ülkemizde ve İslâm dünyasında Müslümanların siyasî durumu, çeşitli sorunları, kültürel yabancılaşma, teknolojik ve bilimsel dönüşüm gibi konuları da yavaş yavaş işlemeye başlamıştı. Bu sıralarda Rasim Özdenören’e sorulan sorulardan biri de, “Edebiyat dergisi olarak çıkan Mavera’da bu tür konuların ne işi var?” şeklindeydi. 1977’nin baharında yayın hayatına başlayan Yeni Devir gazetesinde A. Gaffar Taşkın müstearıyla günlük köşe yazısı yazan ve “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler”in ilk nüvelerini oluşturan yazılara imza atan Özdenören, bu türden serzenişlere şöyle karşılık verir: “Biz Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmeyip de neyle ilgileneceğiz?!”

14 yıl boyunca şiir, hikâye, roman, deneme, çocuk edebiyatı, eleştirel yazıların yanında İslâm dünyasında Müslümanların sorunlarını gündeme getiren bir yayın politikası izledi Mavera dergisi. Ümmetin gündeminde ne varsa, derginin hacmi ve imkânları nispetinde onların gündeminde de o vardı. Aradan yarım asır geçtikten sonra derginin politikasına baktığımızda, bu gerçekliği apaçık görmek mümkün. Bu da dergiyi çıkaran ekibin (Rasim ve Alaeddin Özdenören kardeşler, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Ersin Nazif Gürdoğan, Hasan Seyithanoğlu) olaylara bakış duyarlılığını bize gösterir.   

Cahit Zarifoğlu, bu hassasiyete sahip şair ve yazarların başında gelir. 1979’un başlarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından sınırlarına girilen Afganistan’ın işgali, Cahit Zarifoğlu’nun gündeminden hiç düşmemiştir. O tarihe kadar “anlaşılmaz” şiir yazdığı zannolunan şair, artık “anlaşılır” şiir yazmaya başlar. İşaret Çocukları çağımız insanının bunalımlarını dile getirir. Yedi Güzel Adam ise anaları tarafından ümmeti korumak için doğurulmuştur. Akif İnan bir yazısında onun için şöyle der: “Bu adamlar soylu bir davanın kavgasını yaparlar. İçlerindeki soyluluk, manevi güç bu kitapta daha çok irilik, adale kuvveti, şecaat şeklinde belirginleşir. Öfkeli adamlardır bunlar. İri gövdelerine, rüzgârlı başlarına rağmen ipince bir yürekleri vardır. Hassastırlar. Âşık olurlar. Sevgilileri, anlatılan bu atmosfer içersinde biraz belirsiz. İyi gören gözler bu şiirleri okuduğunda sevgilinin zaman zaman bir kadın, zaman zamansa manevi bir özellik taşıdığını görür. Davadır sevilen. Uğruna mücadele edilen şey İslâmî bir öz”dür.

Erdem Bayazıt da bir yazısında, onun kırk yaşından sonra Yunus Emre gibi şiirler yazdığını söyler. Ayrıca, o yaşına kadar sadece sanat kaygısı güttüğünü; içinde fırtınalar koparmış olan Zarifoğlu’nun bu kaygısını sonradan gördüklerini de ifade eder. 

Zarifoğlu’nun, buzdağının küçük bir parçası olarak görülen “şifreli” şiirlerinin yanında, duygu ve düşüncelerini hayatının son on yılında halkın anlayacağı şekilde yazdığı metinlerle daha belirgin olarak ifade ettiğini görüyoruz. 1977-87 yılları arasında İslâm dünyası gerçekten de hareketli bir döneme sahne olmuş; dünya, zulme uğrayan Müslümanların olağanüstü direnişi ile karşı karşıya kalmıştır. Batı’nın o tarihlerde hazmedemediği İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurulması, bağımsız Afganistan’ın Ruslar tarafından işgali ve Afgan mücâhitlerinin buna kahramanca direnmesi, Suriye’de çok küçük bir azınlığın temsilcisi olmasına rağmen ülkeyi yıllardır baskıcı bir şekilde yönetmiş Hafız Esad rejiminin kendisini yegâne rakip gördüğü sünnî Müslümanları sindirmesi ve Hama’da bir gecede binlerce Müslümanı öldürmesi, Doğu Türkistan’da yıllardır süren zulmün arkasının bir türlü gelmemesi, Filistin’de kadınıyla, çocuğuyla savaşan bir avuç Müslüman’ın dünyanın en donanımlı askerlerine karşı kahramanca direnmesi… Şairin hayatının son yıllarında meydana gelmiş ve şahitlik ettiği en önemli olaylardır.

Eski şairliklerim gitti gözümden

Gayrıdır başka bir hal kuşanıyorum

diyen Zarifoğlu’na göre, Müslümanlar dünyanın dört bir yanında zulme karşı koyarak soylu bir direnç göstermişlerdir.

Bu bağlamda, Zarifoğlu’nun üzerinde duracağımız şiirleri, çağına tanıklık eden Müslüman bir aydının geride bıraktığı bir “destan” niteliğindedir. Ufukta sürekli “beyaz haberler”in gelmesini bekler şair. Ancak gelsin istemediği “kara haberler”i duyurur bir şiirinde:

Kara haberler var size

Nehirler lânet akıyor denizlere

der. Onun son yazdığı şiirlerde, Afganistan’ın ön plana çıkmasına rağmen, Müslümanların öteden beri kanayan yarası olan Filistin’i de içinde yaşatır ve hiç unutmaz. “Daralan Vakitler” başlıklı şiirinde geçen:

Beyrut’un gözyaşları şimdi

Kudüs’ün yanı başında

Müslümanlarsa uzakta

Sanki başka

Gelinmez bir dünyada

Daha da kötüsü

Çoğu Müslüman kâfir yanında

dizeleri sanki bugün yazılmış gibi güncelliğini korur ve Müslümanların bugün dahi içinde bulunduğu içler acısı durumu canlı bir tablo gibi gözler önüne serer.

Bütün Beyrut sapsarı kalmış

Sanki ağlamak imkânsız

Başları

Paletleri ezilmiş babaları

Yahudi doğramış analarını

Binlerce çocuk topların betonların altında

Şiiri, sanırsınız ki 2016, 2017, 2024, 2025’in Ortadoğu tablosunu anlatır. Bugün yaşasaydı, Doğu Türkistan’daki, Şam ve Halep’teki Müslümanların çığlığını bize en çok onun şair duyarlılığı yansıtacaktı. Bir konuşmasında: “Afganistan şiirleri yazdım, Hama diye bir şiir yazdım. Bunları ben yazmayacaktım da kim yazacaktı?” şeklinde düşüncesini ifade eder.  Bunun sonucunda adı “Afgan Şairi”ne çıkar. Komşumuz Hama’da binlerce Müslüman bir gecede öldürülürken,

O zaman camimizden ezan sesi gelmedi

Korktum bütün insanlar bütün insanlık adına

diyerek, iki mısralık şiiriyle dünya kamuoyuna sesini duyurur. Suriye topraklarında yıllarca süren zulmün ilk örneği olan Hama katliamını şimdi kim hatırlıyor!? 1982 yılındaki o dehşet tablosunu, bugün bu tek beyitlik şiir unutturmadı desek yeridir. Afganistan, onun son yazdığı şiirlerin ana ekseninde yer alır.

Mezarışerif bir Afgan şehridir el atılmaz

diyen şair, bir üst perdeden seslenir ve İslâm şehirlerinin geçici olarak işgal edilse de düşmanın uzun süre orada kalamayacağını söyler. “Bütün azalarını harbe çağır/Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın” diyerek aynı çağıltıya ortak olan şairin şu mısralarda da Afganistan şehitlerini tebcil ettiğini görüyoruz:

Orda şehitler Afgan

Derler ki gel iman armağanıyla boyan

Kan sancağı

Cennet sedirlerinin basamağı

Yanlarında savaş atlarının cezbesi

Her biri İslâm ocaklarının gözbebeği

Şair sadece bu şiirlerle kalmaz, o yıllarda Afganistan cihadı üzerine kaleme alınmış en güzel romanı Savaş Ritimleri’ni de yazmıştır. Zarifoğlu’nun diğer gazete ve dergi yazılarında da bu konu ağırlıklı bir yer tutar.