İsrail’in çatışmayı bölgeye yayma noktasında açık niyet ve politikaları, küresel sonuçları olabilecek bölgesel güvenlik riskleri ortaya çıkarmıştır. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın henüz 25 Ekim 2023’te yaptığı “Ya büyük bir savaşa, ya büyük bir barışa gideceğiz” sözleri, meselenin küresel riskleri açısından erken ve önemli bir öngörü olmuştur.
Ahmet Hüsrev Çelik
Doç. Dr., Düzce Üni.

Filistin meselesi, yüz yılı aşan ve kesintisiz devam eden en uzun sorunlardan birisidir. Son yüzyılı aşkın zamandır, sorunun seyri önemli kırılma noktalarıyla, önemli hadiselerle farklı safhalar içerisinde devam etmiştir. 1917’de bölgenin Osmanlı’nın elinden çıkmasından 1948’de İsrail’in kurulmasına kadar geçen dönem, kendine özgü koşullarıyla bir safhayı oluşturmuştur. 1948’de İsrail’in kurulduğunun ilanı, meseleyi Arap-İsrail sorunu eksenine oturtmuştur. Arap –İsrail savaşlarını da kapsayan bu dönem, 1978’de İsrail ile Mısır arasında imzalanan Camp David Anlaşması’ndan sonra boyut değiştirmiştir. Bu tarihten sonra, meseleden Araplar aktif olarak kopmuşlardır. Mesele de yaygın olarak Filistin-İsrail sorunu/ Filistin sorunu olarak tanımlanmaya başlamıştır. Sorun, Filistinliler ile İsrail arasına indirgenmiştir. Bu dönemde, Filistinlilerin intifadalarla ve kendi direniş örgütleriyle mücadelelerini verdikleri bir süreç yaşanmıştır.
7 Ekim Aksa Tufanı ve sonrasında İsrail tarafından yürütülen, kesintisiz devam eden soykırım süreci; hem Filistin hem de dünya açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. İlk olarak İsrail’e desteğini koşulsuz olarak açıklayan devletler, yavaş yavaş söylem ve politika değişikliğine gitmeye başlamışlardır. Hatta Filistin’i tanımayan ülkeler, Filistin’i tanıma aşamasına gelmişlerdir. Pek çok ülke meseleyle ilgilenmeye başlamıştır. Pek çok ülkenin halkları nezdinde, küresel ölçekte tepki ve öfke dalga dalga artarak devam etmektedir.
İsrail’in çatışmayı bölgeye yayma noktasında açık niyet ve politikaları, küresel sonuçları olabilecek bölgesel güvenlik riskleri ortaya çıkarmıştır. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın henüz 25 Ekim 2023’te yaptığı “Ya büyük bir savaşa, ya büyük bir barışa gideceğiz” sözleri, meselenin küresel riskleri açısından erken ve önemli bir öngörü olmuştur.
Ekim 2023: İsrail’e Koşulsuz Destekler
7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’ndan hemen sonra, Batılı ülkeler İsrail’e koşulsuz desteklerini art arda açıkladılar. Saldırıdan hemen sonra, 8 Ekim’de Almanya Başbakanı Scholz, “İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu, Almanya’nın İsrail’in yanında tereddütsüz olarak yer aldığını” açıklamıştır. 7 Ekim’den sonra İsrail’e destek vermek üzere İsrail’e giden ilk lider de yine Almanya Başbakanı Scholz olmuştur. Gerek ziyareti esnasında gerekse ziyaretinden sonraki süreçte yaptığı açıklamalarda, İsrail’in güvenliğinin Almanya için devlet politikası olduğunu; bunu savunmanın ise Almanya için görev ve sorumluluk olduğunu ifade etmiştir. Buna neden olarak da Holokost’u göstermiştir. Ülkesinde Filistin’e destek için düzenlenen gösterilere de tepki göstermiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un da 7 Ekim hadisesine ilk tepkisi, “İsrail’in kendini savunma hakkını koşulsuz destekliyoruz.” açıklamasıyla oldu. 23-24 Ekim 2023’te Fransa Cumhurbaşkanı Macron da İsrail’i ziyaret etmiştir. Meseleye terörle mücadele üzerinden tanımlayan Macron, İsrail’in yalnız bırakılmadığını ifade etmiştir. Fransa’da da Filistin’e destek gösterilerinde bulunanlara yönelik gözaltı uygulamaları da eş zamanlı olarak başlamıştır.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin de ziyareti 23 Ekim 2023’te gerçekleşmiştir. Netanyahu ile görüşen Rutte’nin ziyaret esnasında ne söylediği, İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan resmî açıklamayla kamuoyuna duyurulmuştur. Rutte’nin, İsrail’de bulunmaktan mutlu olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir. Hollanda’nın İsrail ile ilişkilerinin düzeyi de Netanyahu tarafından teyit edilmiştir. Netanyahu, Hollanda’nın İsrail’in çok büyük bir dostu olduğunu ifade etmiştir.
Avrupa’nın önemli ülkelerinden İngiltere Başbakanı Rishi Sunak da 19 Ekim’de İsrail’e giderek, İsrail’le dayanışma içerisinde olduklarını ve İsrail’e destek verdikleri için gururlu olduklarını ifade etmiştir. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da, “BBC’nin Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlanması için bir haykırış olmalı” diyerek Sunak’tan BBC’ye müdahale etmesi beklentisini dile getirmiştir.
Geçmişte Filistin’i destekleyen Yunanistan ise mevcut durumda artık İsrail’in Avrupa’daki en önemli müttefiklerinden birisidir. Ekim 2023’te Yunanistan da desteğini gecikmeden açıklamıştır. 15 Ekim’de Netanyahu’yu arayan Yunanistan Başbakanı Miçotakis, İsrail’in meşru müdafaa hakkına desteğini ifade etmiştir. 23 Ekim’de Yunanistan Başbakanı, “Ben buraya sadece bir müttefik olarak değil, gerçek bir dost olarak geliyorum.” demiştir.
İtalya Başbakanı Meloni de 21 Ekim 2023’te İsrail’e giderek taziyelerini iletmiştir. Avrupa ülkeleri, tekil açıklama ve politikalarının yanı sıra, bir araya gelerek imzaladıkları ortak açıklamalarla da topluca İsrail’e desteklerini ifade etmişlerdir.
Söylemlerde Değişim ve İsrail’e Tepkiler
Ekim 2023’ten sonra İsrail’in kesintisiz devam eden soykırımı, Avrupalı devletlerde belirgin bir söylem değişikliğini de beraberinde getirmiştir. Ekim 2024’te İsrail’e silah ambargosu uygulanması çağrısında bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 25 Ağustos 2025’te de “Bir nüfusu açlığa mahkûm etmek, derhal durdurulması gereken bir suçtur.” açıklaması yapmıştır.
2024 yılında İsrail’e bazı silahların satışını durduran İngiltere, İsrail ile yürütülen ticaret anlaşması müzakerelerini de Mayıs 2025’te askıya almıştır. Ardından, İsrailli bazı kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulamaya başlamıştır. İtalya Başbakanı Meloni, Temmuz 2025’te yaptığı açıklamada, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarına ilişkin olarak “kabul edilemez” şeklinde açıklama yapmıştır.
Hollanda’da, muhtelif bakanlıklarda görev yapan 300’den fazla üst düzey bürokrat, hükümetin İsrail’e destek politikalarına tepki göstererek henüz 2023 yılında protesto etmiştir. Bu tepkilerden sonra, Hollanda Başbakanı Rutte, X platformundan yaptığı açıklamada, Netanyahu ile Gazze’deki insani durumu görüştüğünü; dünyanın İsrail’e desteğinin devamı için Gazze’ye insani ve tıbbi yardım girişine izin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ağustos 2025’te, Hollanda Hükümeti’nden Dışişleri Bakanı dâhil 9 bakan, hükümetin İsrail’e yaptırımları artırmaması ve İsrail’e verdiği destek nedeniyle istifa etmiştir.
AB’de Bölünmüşlük
AB ülkelerinin farklı ve değişen politikalarının yanı sıra, AB’nin kurumsal yapısında da bölünmüşlük söz konusudur. 18 Ekim 2023’te İsrail’i ilk ziyaret eden isimler arasında yer alan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de İsrail’e koşulsuz desteğini açıklamıştır. Bu desteğini sonraki süreçte de kesintisiz ve tavizsiz devam ettirmiştir. Von der Leyen’in, Almanya’nın ilk kadın Savunma Bakanı olduğunu not olarak eklemek gerekmektedir.
Ursula von der Leyen, Avrupa’nın muhtelif ülke ve şehirlerinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinde “soykırımın suç ortağı” olarak nitelendirilmiştir. Bazı AP milletvekilleri de kendisinden “Bayan Soykırım” olarak bahsetmektedir. AB çalışanları da Von der Leyen’e ortak mektup yazarak, İsrail’i koşulsuz desteklemekten vazgeçmesi ve sivillerin hayatını koruma çağrısında bulunmuşlardır.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, von der Leyen’i hedef alan açıklamaları söz konusu olmuştur. Borrell, bu konuda en net tavır koyan isimlerden birisidir. Kasım 2024’te, Borrell, İsrail ile AB arasındaki diyaloğun tamamen kesilmesini önermiştir. “İsrail’in uluslararası hukuka uyduğuna kim inanır? Kesinlikle ben değil.” demiştir. Almanya’nın İsrail’e yönelik politikalarını da açıkça eleştirmiştir. Almanya’nın geçmişteki yaptıklarından dolayı suçlu olabileceğini, ancak bunun bedelini Filistinlilere ödetemeyeceklerini ifade etmiştir. Borrell’in, 2018-2019 döneminde İspanya Dışişleri Bakanı olduğunu da not olarak belirtmek gerekir.
Meselenin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) intikal etmesi de önemli kırılma noktalarından birisi olmuştur. UCM tarafından verilen tutuklama kararına; İrlanda, İtalya, Belçika, Fransa, Slovenya, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre, Portekiz, İspanya, Norveç, Litvanya, Estonya ve Lihtenştayn uyacaklarını açıklarken; Almanya ve Macaristan karara uymayacaklarını bildirmiştir. Yunanistan ve Polonya ise sessiz kalmayı tercih etmiştir.
Filistin’i Tanıma kararları
AB içerisinde, 2014 yılında ilk olarak İsveç Filistin’i tanımıştır. 2024 yılında, Filistin’i tanıyan AB ülkelerinin sayısı artmıştır. Norveç, İspanya ve İrlanda, birlikte hareket ederek Mayıs 2024’te Filistin’i devlet olarak tanımışlardır. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Romanya, AB’ye üye olmadan önce Filistin’i tanımışlardır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) de aynı şekilde AB’ye üye olmadan önce tanımıştır. Haziran 2024’te, Slovenya’nın da Filistin’i tanımasıyla, Filistin’i tanıyan AB ülkesi sayısı ona ulaşmıştır. Slovenya sadece tanımakla kalmamış, Filistin bayrağını hükümet binasına ve meclis bahçesine de asmıştır.
BM toplantısından hemen önce, 21 Eylül 2025 tarihinde İngiltere, Portekiz, Kanada ve Avustralya, Filistin’i resmen tanıdıklarını ilan etmişlerdir. 2025 Temmuz ayında Filistin’i tanıyacağını açıklayan Macron da, 22 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda düzenlenen “İki Devletli Çözüm Filistin Konferansı”nda Filistin’i tanıdıklarını ilan etmiştir. Fransa’dan hemen sonra, konferans devam ederken Monako, Belçika, Malta ve Lüksemburg da tanıma kararlarını açıklamışlardır. Bu kararlarla birlikte, BM üyesi 193 ülkeden 155’i Filistin’i tanır hale gelmiştir.
Filistin Devleti, 1988’de Cezayir’de düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi toplantısında “Bağımsız Filistin Devleti”nin kuruluşunu ilân etti. Yani Filistin Devleti sürgünde ilân edilmiştir. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, Batı Şeria ve Gazze’yi kapsayan bir devlet olarak ilan edilmiştir. Ancak 1988’de Filistin Devleti’nin kurulduğunu ilan edenler, bu toprakların hiçbir tarafında egemen olmadıkları gibi, bu topraklara ayak basmaları dahi mümkün değildi. Bu noktadan başlayan süreçte, Filistin Devleti aldığı yol ile 2012 yılında “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü elde etmiştir. Günümüzde ise Fransa ve İngiltere’nin tanıma noktasına gelinmiş olması önem arz etmektedir.
Avrupa Halklarının Tepkileri
Avrupalı halkların hem İsrail’e tepkileri hem Filistin’e destekleri hem de İsrail’e destek veren kendi hükümetlerine tepkileri dalga dalga yayılmıştır. Fransa ve Hollanda başta olmak üzere, Avrupa’daki pek çok maçta İsrail’e protesto edilmiş, çeşitli gösteriler düzenlenmiştir. Fransa’daki bazı maçlarda Macron da protesto edilmiştir. Fransa İçişleri Bakanlığı’nın yasaklamasına rağmen, Nantes, Stains ve Saint-Denis gibi belediyelerin de aralarında olduğu 21 belediye, binalarına Filistin bayrağı asmıştır. Fransa’da İsrail’i protesto edenlere yönelik polisin sert müdahalesi ve gözaltılar da protestoları durdurmamıştır.
İngiltere’de, aynı anda 15 şehirde İsrail karşıtı gösteriler düzenlenmiştir. Londra Belediye Başkanı, İngiltere hükümetine İsrail’e yönelik baskıyı artırması çağrısında bulunmuştur. Mayıs 2025’te, Hollanda’nın Lahey şehrinde 100 bini aşkın kişi, İsrail’i protesto etmek amacıyla toplanmıştır. İsrailli turistleri taşıyan gemiler, Rodos ve Girit adaları başta olmak üzere, Yunanistan’ın adalarında protesto ile karşılanmış; turistlerin adalara ayak basmaları engellenmiştir. Avrupa’nın pek çok şehrinde, İsveç, Almanya, İtalya, Avusturya ve İrlanda gibi ülkelerde İsrail karşıtı protestolar artarak devam etmektedir.
Halkların yaklaşımı ile hükümetlerin yaklaşımları arasında derin bir fark ve ayrım olduğu görülmektedir. Bu ayrım, hükümetlerin politikaları üzerinde de baskı unsuru oluşturmaktadır. Özellikle toplumlar nezdinde Filistin meselesinin bir insanlık meselesi olarak daha hızlı ve güçlü bir şekilde içselleştirildiği ve sahiplenildiği gözlemlenmektedir. Hükümetler düzeyinde de bu değişim, yavaş da olsa, gözle görülür hâle gelmektedir. Filistin meselesi yeni bir safhaya girmiş ve küreselleşmiştir.
İsrail’in uyguladığı soykırım, Filistin meselesinin sahiplenilmesini hem halklar hem de devletler nezdinde yaygınlaştırmış ve küreselleştirmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Eylül’de BM’de gerçekleştirilen İki Devletli Çözüm Konferansı’nda yaptığı konuşmada, “Şu da bir gerçek ki bugün Filistin davası artık dünyaya mal olmuştur. Dünyanın her tarafından özgür Filistin sesleri yükselmektedir.” diyerek bu hususu teyit etmiştir.