Elinden, Dilinden Emin Olunan Sağlık Çalışanı

Hasta mahremiyeti tıp etiği açısından hastanın sahip olduğu mahremiyet hakkının korunması için oluşturulmuş bir ilkedir. Hasta mahremiyeti; mekânsal mahremiyet, fiziksel (beden) mahremiyet, kararsal (zihin) mahremiyet, bilgisel (veri) mahremiyet, mülki (imaj) mahremiyet olmak üzere alt başlıklar altında ele alınabilir.

Serra AĞIRMAN YILMAZ

Medipol Üni. Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Doktora Öğrencisi

Mahremiyet ve mahremin farklı tanımlamaları vardır. Arapça haram kökünden türemiş mahremiyet kavramı; genel olarak kişinin seçici özeli yani seçtiği kişiler dışında söylemek istemediği sözler, duygular, bilgiler ve göstermek istemediği beden bölümlerini, yaşam alanını ifade etmek için kullanılır. Kişiler normal şartlar altında bu mahremlerini sadece seçtikleri kişilerle paylaşırlar. Hastalık ise normal olmayan şartları ve bu mahremin belki de zorunlu ifşasını gerektirir. Fıkhi açıdan da haramı mübah kılan zarureti doğurur.

Antik çağlardan beri hasta ve hekim arasındaki bu mahremin paylaşımı ilişkisi düzenlenmeye çalışılmıştır. Bilinen en eski hekimlik andında “bana aktarılan sırları saklayacağım” ve “evlere alındığım zaman gözlerim orada olup bitenleri görmeyecektir” sözleriyle hastaların mahrem olan evlerine tedaviye giden hekimlerin yeminleri aktarılır. Nitekim Hipokrat yemininde de “Gerek hastanın tedavisi sırasında gerekse tedavi dışında olsun gördüğüm ve duyduğum [ama] dışarıda konuşulmayacak olan insanların tasarrufundaki şeyleri saklayacak ve buna benzer şeyleri konuşmayacağım” sözleriyle hastanın mahremiyetinin korunması için gereklilikler belirtilmiş ve sırdaşlığa vurgu yapılmıştır. Günümüzde hastalık durumunda çoğunlukla hekimin eve gelmesi değil hastanın hastaneye gitmesi durumu söz konusudur. Bu durumda hekimin hasta mahremiyetini saklama sorumluluğu nasıl değişmiştir?

Hasta mahremiyeti tıp etiği açısından hastanın sahip olduğu mahremiyet hakkının korunması için oluşturulmuş bir ilkedir. Hasta mahremiyeti; mekânsal mahremiyet, fiziksel (beden) mahremiyet, kararsal (zihin) mahremiyet, bilgisel (veri) mahremiyet, mülki (imaj) mahremiyet olmak üzere alt başlıklar altında ele alınabilir. Mekânsal mahremiyetle, antik hekimlik antlarında da yer verilen hekimin bulunduğu mekân hakkındaki bilgileri saklaması kastedilmektedir. Fiziksel mahremiyet yani beden mahremiyetinde ise gerek teşhis ve tedavide gerek hastanede muayene ya da kontrol durumunda hastanın bedensel mahremiyetini asgari oranda, asgari kişiler tarafından ve asgari süre zarfında ihlal etmeye çalışarak bu hakkın korunmaya çalışılması anlatılır. Kararsal mahremiyet ise kişinin kendi bedeni üzerinde verdiği kararlara saygı göstermek, daha açık ifadeyle hekim seçme hakkı ya da kadın hastanın kadın doktor tercih etme hakkı, bu kapsamda değerlendirilmektedir. Veri mahremiyeti ise özellikle modern dönemde kayıt tutma gerekliliği ve bu bilgilerin sanal ortamlara taşınması dolayısıyla daha çok ön plana çıkmış bir mahremiyet hakkıdır. Burada kişilerin bilgileri azami ölçüde üçüncü şahıslardan saklanılmalı ve hacker gibi kötü kullanımların önüne geçilmeye çalışılmalıdır. Mülki mahremiyeti ise kişinin imajı, bedeni gibi yine modern dönemde kişinin mülkü sayılan şeylerde karar verme hakkının özerk olması ve bu gibi durumlarda hekimin sırdaşlık sorumluluğu olarak tanımlanır.

Mahremiyet hakkı, sağlık çalışanları tarafından tıbbi gerekçelerle ister istemez ihlal edilmekle beraber bu ihlalin meşru çizgide tutulması hedeflenmelidir. Daha açık bir ifadeyle hastalar, alelade bir kişiye örneğin utanma duygusundan kaynaklı göstermeyeceği bedenini tıbbi gerekçelerle sağlık çalışanlarına göstermekte, belki en mahrem sırlarını paylaşmaktadırlar. Hasta ve sağlık çalışanı arasında sırdaşlık hukuku oluşmaktadır. Sağlık çalışanının bu durumdaki sorumluluğu ise bu bilgileri imkân dahilinde saklamak ve hasta mahremiyetini korumaktır. Zira mahremin ifşası sonucu hastalar zarar görebilir, toplumsal itibarları sarsılabilir. Verilerin ilaç ya da başka pazarlama sektörleri ya da iş yerleri ile paylaşımı sonucunda hastalar olumsuz etkilenebilir ve daha da önemlisi hekim-hasta, sağlık çalışanı-hasta arasındaki güven bağı bozulabilir. Bu durum da hastaların zorunlu hallerde dahi, utanç duygusuyla tedaviden çekinmelerine sebebiyet verebilir. O halde sağlık çalışanına hastanın bu mahrem alanını korumak için muayene ve tedavi sırasında mekânsal ve bedensel mahremiyeti sağlamak, hasta verilerinin girildiği bilgisayarların kullanımında dikkatli olmak gibi birçok sorumluluk yüklenmektedir. 

Sağlık çalışanlarının bu mahremiyeti korumakta zorluk çektiği, literatürde çokça yer verilen alanlar; kadın doğum poliklinikleri, tebliği zorunlu bulaşıcı hastalık durumları, psikoloji/psikiyatri klinikleri, yoğun bakım ya da palyatif bakım klinikleri olarak sıralanabilir.

Kadın doğum polikliniklerinden örnek verilmek gerekirse; kadınların hastalık durumu antik çağdan günümüze oldukça ilginç bir seyir içerisindedir. Antik dönemde, özellikle Antik Yunan’da kadın hekimlerin olmadığını fakat kadınların ebelik yaptığını ve doğuma erkeklerin girmesinin yasak olduğunu biliyoruz. Antik Çin’de de erkek olan hekimlerin kadın hastaların nabızlarına elleri ile bakmaları yasak olduğu için ipek iplik aracılığıyla bakılırdı. Günümüzün aksine kadınlar antik çağlarda erkeklerden daha mahrem sayılmaktaydılar. Modern dönemde yapılan çalışmalarda ise özellikle kadın doğum kliniklerinde kadınların bazı hastanelerde doğum masalarının kapıya dönük olmasından, hamilelik, kürtaj gibi verilerin üçüncü şahıslarla paylaşılmasından rahatsızlık duyduklarını belirtmişlerdir. Bir çalışmadan öneri aktarmak gerekirse “Mahremiyetin korunması için büyük bir maliyete ihtiyaç yoktur… fiziksel ihtiyaçlar kadar, duygusal ihtiyaçların da dikkate alınması ve destekleyici bakımın sunulmasıdır.” denilerek sağlık çalışanların sorumluluklarına dikkat çekilmiştir.

Bulaşıcı hastalık durumunu ise Covid-19 sürecinde küresel olarak müşahede ettiğimiz üzere cep telefonları uygulamalarıyla entegre edilmiş sistemler, biyopolitika değişimine sebep olmuştur. Devletler konum verilerini; sağlık, filyasyon gibi sebeplerle politika aracı olarak kullanarak ve bilgileri toplayarak veri mahremiyetini bir anlamda çiğnemişlerdir. Toplum yararı gibi bir üst saik sebebiyle bu çiğnenişi meşru sayanlar olmakla beraber kabul etmeyenler de mevcuttur. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar da bildirimi zorunlu hastalıklar olmakla beraber toplumsal damgalama gibi sebeplerle gizli olarak veri girişi yapılmaktadır. Bununla beraber sağlık çalışanlarının bu konudaki bilinç düzeyleri nasıl değerlendirilmelidir?

Yoğun bakım ise hastaların tıbbi müdahaleyi kolaylaştırmak için yarı çıplak, hastalar arası perde bulunmaksızın ve hasta-hasta ya da sağlık çalışanı-hasta arasında cinsiyet seçimi gözetilmeksizin yatırılarak tedavi gördükleri kliniklerdir. Bu durum, halk arasında yoğun bakıma bakışı kötüleştirmektedir. Bununla beraber çözümü tek başına sağlık çalışanlarının sırtlarına yüklemek doğru olmayacaktır. Sağlık politikalarının ve hastane yönetimlerinin de mekânsal düzenlemeyi sağlamak, hastaya hekim-sağlık çalışanı seçme hakkı tanımak ve hekim-sağlık çalışanı başına düşecek hasta sayısını azaltmak gibi yükümlülükleri vardır. Zira bir hekime on yoğun bakım hastası değil, iki hasta verilirse ancak o zaman hastalar arası perdeyi kapatıp kapatmama durumunda sorumluluğu tartışılabilir.

Mahremiyet hakkının korunmasına hadis ekseninde bakarsak eğer, “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir…” (B10 Buhârî, Îmân, 4; M162 Müslim, Îmân, 65) hadisi konuyu özetlemiş olabilir. Bu hadiste özel bir meslek grubu belirtilmeksizin, bir ahlak ilkesi olarak sözle ya da fiille başka insanlara zarar vermemek Müslümanın tanımı, kişilik özelliği sayılmıştır. Konumuz gereği daha özele inersek, tanı ve tedavi maksatlı sağlık çalışanlarına ifşa olunan bilgilerin saklanmasının gerekli olduğu, zira bu bilgiler saklanmadığı takdirde hastaların zarar görebilmesi ihtimalinin doğduğu ve bu gayeyle mahremiyetin sınırlarını korumanın gerekliliği de anlaşılır. 

Mahremiyet hakkı, hasta-sağlık çalışanı ikilisi arasında görünse de eski tabirle tabib-i hazık modern dönemde yeterli değildir. Sağlık politikalarının, hastane yöneticilerinin, hasta yakınlarının da dahil olduğu senaryolar bulunmaktadır. Sonuç olarak; meslek ahlakının yanında insani değerlerimize sahip çıkmamız ve elinden, dilinden emin olunan kişiler olmamız ve öyle kişiler yetiştirmemiz uzun vadede mahremiyetin korunmasını sağlayacaktır.

Kaynakça

Arslan, E. T. & Demir, H. (2017). Sağlık Çalışanlarının Hasta Mahremiyetine İlişkin tutumu: Nitel Bir Araştırma. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü  Dergisi, 17 (4), 191-220. Retrieved from  https://dergipark.org.tr/en/pub/basbed/issue/38799/459060

İlkiliç, İ; Kucur, C.; Önder, O. (Ed.) (2020): Hasta Mahremiyeti (Patient Privacy, Turkish), İstanbul: İsar Yayınları.

Sert, G. (2008) Tıp Etiği ve Mahremiyet Hakkı: İstanbul: Babil Yayınları.