Etraflarındaki 10 katlı apartmanlar yıkıldığında yok olacak toplanma alanlarımız. Ortadaki bir ağacın üzerine bir tabela üzerinde insan figürleri ve “TOPLANMA ALANI” yazısı yeterli midir sizce? Evet evet o toplanma alanlarından bahsediyorum, muhteşem iş adamlarımızın ve belediye eşrafımızın iştahını kabartmayan hatta hiç hoşlarına gitmeyen sözde toplanma alanlarımız. Çünkü para kokusu alamıyorlar oralardan, bir nevi onlar için gereksiz minik boşluklar diyelim. Biliyor musunuz? Bu toplanma alanlarının bir şartnamesi bile yok.
Melek KELEŞ
İnşaat Mühendisi

DERPEM! Ne kadar soğuk ve korkutucu bir kelime değil mi? Aslında değil, fakat sebep olduğu yaralar o kadar taze ki, yine suçu atacak bir suçlu bulduk ve kendimizi temize çektik. Suçlu DEPREM, yakaladık seni, neden şiddetin yüksekti? Neden haber vermedin? O vakit suçlusun, biz mağdurlar olarak seni affetmiyoruz. Yaklaşık yirmi gün tüm yazılı ve görsel iletişim araçları bangır bangır depremi sorguladı, kelli felli hocaların biri gitti biri geldi ekranlara. Keşke kendileri, en bilgili hoca benim yarışmasındaymış gibi ekranlarda reklamlarını yapmakla meşgul olmaktansa mezun ettikleri öğrencilerine aynı ilgiyi gösteriyor olsalardı. Bir de her konuda bilgi sahibi olan maaşlı yorumcularımız var, siyaset, ekonomi, adalet, doğa, çevre derken bu kişilerin aslında birer inşaat mühendisi ve yer bilimciler hatta şehir bölge planlamacılar olduklarına da şahitlik ettik. Hatta tüm sunucular deprem bilimci oldu, işin en can alıcı kısmı ise daha dilatasyon derzini bilmeyenlerin sismik izolatörlerden bahsetmeleriydi. Radye temele, radyal temel diyerek yıllarca nasıl sağlam inşaat yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatanlar da ayrı bir kategoride her zamanki yerlerini almakta tereddüt etmiyorlardı. Yani ekip tamamlanmış oldu diyeceğim ama o kadar kolay değil, biter mi bu kadarla? Bir de sinsi sinsi yardım yapıyormuş gibi şirinlik yapıp, içten içe avuçlarını ovuşturanlar var; nereden, hangi ihaleyi alırız? Dedim ya herkes uzman oldu, çarpım tablosunu sorsan bilmeyenler, saatlerce süren sınavlarda statik hesap yapanlara patron oldu, nihayetinde olanlar oldu, binlerce insanımız melek oldu, milyonlarca insanımız evinden, barkından, sevdiklerinden oldu, sağlığından oldu, kapanmaz yaralarla dolu milyonlarca yürek oldu.
22 yıllık inşaat mühendisi ve bilirkişilik yapan bir kişi olarak, içinde bulunduğumuz bu kederli ve acınası durumun aslında bir tesadüf olmadığını haykırmak için yazıyorum. Bunun için sizlere, 2019 yılında engelli derneklerini davet ederek kendi imkanlarımla deprem öncesi ve sonrası yapılması gerekenlerle ilgili seminer düzenleyip, bir de deprem çantaları yaptırıp engelli insanlarımıza dağıttığımda neler yaşadığımı anlatarak izah etmek istiyorum. Bu projeyi önce tüm İstanbul’da sonra da tüm ülkede yapmamız gerektiğini anlattığımda ise ne kapısını çaldığım siyasiler ne de herhangi bir kuruluşumuz bana destek vermedi, neden mi? Çünkü gündemde olmayan bir konunun reklam değeri yoktu, reklam değeri olmayan bir proje için para harcamak hiçte avantajlı bir durum değildi. Biliyorum sizler de şaşırmadınız, çünkü hepimiz gelmekte olan bu felaketi aslında biliyorduk ama bize bir şey olmaz zihniyeti ile keyfimizi bozmak istemiyorduk, değil mi?
Tekrar gerçeklere dönelim o vakit, gidenler gitti, hayatta kalanlar yaşam mücadelesine devam ediyor, sahi gerçekten yaşamaya devam ediyorlar mı? Biraz da bunu düşünürken, hadi o zaman, kanal kanal gezen sismik izolatörcülerin hiç bahsetmediği bir konudan bahsedelim. Hepiniz mutlaka görmüşsünüzdür, on kişinin bile ayakta duramayacağı o muhteşem toplanma alanlarımız var bizim. Etraflarındaki 10 katlı apartmanlar yıkıldığında yok olacak toplanma alanlarımız. Ortadaki bir ağacın üzerine bir tabela üzerinde insan figürleri ve “TOPLANMA ALANI” yazısı yeterli midir sizce? Evet evet o toplanma alanlarından bahsediyorum, muhteşem iş adamlarımızın ve belediye eşrafımızın iştahını kabartmayan hatta hiç hoşlarına gitmeyen sözde toplanma alanlarımız. Çünkü para kokusu alamıyorlar oralardan, bir nevi onlar için gereksiz minik boşluklar diyelim. Biliyor musunuz? Bu toplanma alanlarının bir şartnamesi bile yok. Yani hangi standartlarda olan yerler toplanma alanı olur? Sorusunun net bir cevabı yok. Olası bir İstanbul depreminde Fenerbahçe stadı kaç tane çadır ile kaç kişiye barınma imkânı sağlar? Bu sayının kentsel dönüşüm adı altında yapılan beton bloklardaki kişi sayısına oranı nedir? Hiç merak ettiniz mi? Ne zannediyorsunuz? Sizin yeni binanız ayakta kaldığında mutlu hayatınıza devam edebilecek misiniz? Sadece bir binada 750 dairenin olduğu bir mahallede kimse sizin susuz, elektriksiz, ekmeksiz kalmayacağınızın garantisini veremez. Yeni yapılan binalara bakın, yoldan 10 cm bile kapatsalar kar sayıyorlar, ambulansın, itfaiyenin, askeri araçların geçemedikleri yolların kime ne faydası olacak? Öldükten sonra bir kefeni bile olmadan gömülen insanları görmediniz mi? Hepimizin sevdikleri var, çocuklarımız, ailelerimiz, komşularımız, arkadaşlarımız, depremin ne zaman, hangi mekânda olacağını bilmeden her birimiz bir yerlerde hayat telaşında koştururken, şahsi mal varlığımızın depreme karşı güçlü olması ne kadar anlamlı sizce?
Bu yazıyı, bir yandan inşaat mühendisliği mesleğini her türlü zor koşullarda icra ederken bir yandan da anne olmanın sorumluluğunu taşıyan bir kadın olarak yazıyorum. Televizyonlarda boy göstermek değil, insanların yüreğine dokunmayı seçen bir sivil toplum gönüllüsü olarak yazıyorum. Deprem ülkemizin gerçeği; onunla savaşarak değil, yaşamayı öğrenerek ancak mutlu olabiliriz. Bunun için yapılacaklar ise gayet net; ya sevdiklerimizin acısını yüreğimize gömüp duş kuyruğu bekleyip, soğuktan titreyerek kalan aile bireylerimizi korumaya çalışacağız ya da bugünden elimizi taşın altına koyup önlemlerimizi alacağız. İlk önce herkesin bildiği işi yapması ile işe başlamalıyız, bir terziye nasıl saçımızı kessin diye gitmiyorsak, mahallemizin kuyumcusuna da evimizi yapsın diye gitmemeliyiz. Sonrasında ise ilk yardım konusunda eğitim almayı birinci sıraya yazalım ve mutlaka uygulayalım, çünkü size en yakın kişi yine sizsiniz. Çaresizseniz, ‘çare’ sizsiniz.