Cesaret edildiğinde belki de hiç profesyoneli olunmayan, hiç tecrübesi bulunulmayan meselede bile Allah rızası için, doğru ve düzgün bir iş yapılabilir. Bunu hem kendimize hem tüm İslam gençliğine birer örnek olarak göstermekten gurur duyuyoruz.
Batuhan AYBERS

Dönem gereği zuhur eden mecburiyetler ve dünden farklı yeni doğrular keşfediyoruz. Mücadele ile zarafetin mecra değiştirdiği bir güne doğmak nöbetindeyiz. Bu nöbetçilikte doğru olarak gözükenler ile ezberimizde olanlar arasında büyük bir uçurum ve karşıtlık sezsek de elimizde bugünün doğrusunu yapabilmek adına pek de tılsımlı haritamız maalesef yok. Soykırımlar, savaşlar, aşağılamalar, cana kastlar ve düşmanca tavırların giderek daha da sertleştiği bir günde, yeni araçlar ile kendini savunmanın ve savunma seddini düşman ordularının ne kadar güçlü olursa olsun giremeyeceği yerlerden başlatmak ödevindeyiz. Milletler, mağlup yahut galip fark etmez, savaşa kadar evvela kendiyle savaşır ve bulduğu çözümlere sarılır. Bu noktada savaş hattının kültür sathını ihmal ve göz ardı edecek bir tavırda bulunmak ise hiçbir şey değilse milletlerin yüzlerce galip yahut mağlup savaşın ardından dahi koruduğu, sığındığı bir saftan beri kalmaktır: kültür davamız ve mücadele çıktımız. Bu çıktıyı gözden çıkarmak ne mümkün? Bir millet sanatı, edebiyatı, şiirleri, masalları ve ninnileri üzerine kurulmamış mıdır? Evvela hazır edilen ve bir milletin hep beraber içine girdiği beşik, bu beşik değil midir? İçinde büyüdüğü bir beşiği yarın kim ihtiyacım kalmadı artık diyerek hurdacıya beş kuruş pahasına verir? İşte bu soruların kıymetini bilerek bir araya gelmiş bir grup bir hareket yahut bir meclis, fark etmez, eyledikleri münasebetiyle daha kalıcı işler yapmaya muvafıktır.

İşte şimdi tüm bu soruların ışığında bir araya gelmiş bir gençlik grubundan yeşermiş olan kısa film hikayemize, “Çanakkale’de Bir Gazzeli: Ubeyde” başlangıcına göz atabiliriz.
7 Ekim 2023, tarihinde müminlerin gururlanarak andığı ve gelecekte de anacağı bir harekat düzenlendi: Aksa Tufanı. Bu harekatın sağı yahut solu, önü yahut arkasıyla ilgilenmeden yüzyıllık zulmün sahibine bir karşılık olduğunu bilecek kadar iman etmiş gönüller ile birlikte ilk günden itibaren İstanbul ve Türkiye meydanlarında, eylemlerde, mitinglerde, programlarda, kermeslerde, yürüyüşlerde ve belki de bütün etkinliklerde ön safta yer almış bir hareketin, İnsan ve Medeniyet Hareketi’nin tavrı haklının yanında olmaktı. Biz gençler de bütün alınmış kararlarda üzerimize düştüğüyle yahut fazlasıyla ön saflarda bağırarak, meydanlarda broşür dağıtarak, kampüslerde boykota davet ederek bu davaya ve haklılığa omuz vermek derdine düştük. Süreç içinde içimizi kemiren, ve bizi celallendiren en mühim mesele ise toprağı her ne kadar kazarsak kazalım, yeterli derinliğe ulaşamayışımızdı. Her ne yapıyorsak elimizle, bir eksik kaldığını hissedip başımızı yastığa bir eksik koyuyorduk. Takvimler Ocak ayını gösterdiğinde, Aksa Tufanı’nın üzerinden takriben üç ay geçmişken, iki kıymetli kardeşim ile bir muhabbet esnasında tekrar ne yapabiliriz, nedir kıymetli olan sorusunu sorduğumuzda geçtiğimiz aylarda da zaten yaptığımız işi daha da büyüterek yapmak fikri yeşermiş oldu. Boykot ile ilgili çekilen sosyal medya içeriği elhamdülillah başarıya ulaşmış, yeterince müminin eriştiği ve izlediği bir çalışma olmuştu. O halde haydi dedik, biz yola çıkalım ve ne gerekiyorsa yolda bulalım. İlk adımı böylelikle atılmış olan filmin fikri geliştirme ve senaryo süreci başladı. Senaryosu tamamlandı ve ihtiyaç listemizi yapmaya koyulduk; dönem kıyafetleri, dönem silahları, kamera, set, fotoğraf, yiyecek, içecek ve daha sayamadığım nice başlık sıralı bir şekilde karşımızda dururken, İMH Kültür Sanat Komisyonu başkanı, kıymetli ağabeyim Mehmet Bulayır’a, bu filmin yapımcısı olarak bu fikrimizi açtığımda, ne yapabiliriz diye sorduğumda heyecanlanarak ne istersek onu yapabileceğimizi, gençlerin yeter ki böyle bir fikirle harekete geçmesini çok kıymetli bulduğunu bildirdi ve bütçe ile ilgili kalemlerimizi İMH olarak üstleneceklerini söylediler. Bu güzel haberi alır almaz, kutlu Ramazan ayının hemen evvelinde, İMH Üsküdar’ın Şile kampında setin kurulumu, sahnelerin çekimi için gün ağarmadan yola koyulduk. 18 liseli ve üniversiteli genç, abi-kardeş kültürüyle Şile’de günün ilk ışıklarıyla siperin kazılmasından gün içinde yenilecek yemeğe ve filmin çekimine kadar bütün konularla alakadardık. Herkes, ulvi bir işin, bir gök ekini biçimindeymiş gibi elinden gelenin fazlasıyla görevini yerine getiriyor ve emek sarf ediyordu. Böylelikle çekimler İbrahim Ethem Aktaş kardeşimin yönetmenliğinde tamamlanmış olup tekrar güneş batınca geri dönüş yoluna koyulmuştuk. Bununla bitmediğini bilip, daha uzun bir sürecin bizi beklediğinden haberdar olarak yaptığımız işin, Gazze’nin Türkiye müslümanları için ne ifade ettiğini anlatabilmenin heyecanı ile kurgu süreci başlamış oldu. Elbette her mümin topluluğunun bir araya geldiğinde yaşadığı engellemeler ile karşılaşılmış olunsa da, Allah’a sığınarak ve işin, ödevin kıymetinin farkında olarak bunları da evelallah aşmış bulunduk. Gece gündüz demeden tamamlanan kurgu sürecinde de yine üniversite çağındaki kardeşlerimizden fayda görüp filmi son haline getirmiş bulunduk. Sayısız defa izleme, baştan sona tekrar başlama, stres, gerginlik, ümit, sevinç gibi bizler için yönetilmesi zor süreçlerin ardından 27 Nisan 2024 tarihinde İMH Genel Merkezi’nde, Bahariye Mevlevihanesi’nde ön gösterimle, bütün camiamızın bazı zaruretlerden mütevellit belki uzak kaldığı, belki de sırası değildir dediği bir meseleye merhaba demiş olduk. Görev almış olsun, yahut olmasın, iş tanımında bu programı organize etmek mecburiyetinde olmayan kişiler dahil elini taşın altına koyarak belki de yıllarca hatırlanacak ve ilk kurşun kadar kıymetlice anılacak bu işe sahip çıktı. Yola çıktığımızda üç kişiydik, gösterime gelmiş olsun yahut gelmemiş olsun onlarca karar vericinin ve gönüllünün hayır dualarını kazandık. 150 kişiye yakın bir sayıyla, kazancın tamamının Gazze’ye bağışlanacağı ilanıyla programı tamamlamış bulunduk. Hatırı sayılır bir meblağ toplanmış ve ön gösterim bitmiş sayılırken biz gençlerin ve belki de camiamızın zihnindeki soru şuydu: Bu tür kıymetli işlere belki sırası değil diyerek belki de imkân bulamayarak kalkışmadığımız her dakika geç mi kalıyoruz? Çünkü ortaya çıkan iş gerçekten insanın kültür, sanat, estetik zevklerine hitap ettikçe, o iş ile tebliğin ve olumlu kazanımların yolu daha kolay oluyor. İşte bizler de Gazze’den bir selam getirerek, gençler olarak bu “gavur” işinin mümincesini yapmak ödevini kendimize yüklenip, bir kısa filmin ortaya çıkmasında aracı olmuş bulunduk. Sorunları hep başka yerlerde görmek, şikayetlenmek ve sigalanmak yerine, gençliğin gereği delikanlılık ile imkan-sızlıklara takılmadan birçok meseleyi cesaret ve yiğitlik ile halletmeye çalıştık.
İlanihaye, bu bir cesaret nüvesidir. Cesaret edildiğinde belki de hiç profesyoneli olunmayan, hiç tecrübesi bulunulmayan meselede bile Allah rızası için, doğru ve düzgün bir iş yapılabilir. Bunu hem kendimize hem tüm İslam gençliğine birer örnek olarak göstermekten gurur duyuyoruz. Çağın gerektirdiği her ne ise onu kırmızı çizgiler içinde, helal dairede keyfiyetle yapıp cihadın her alanda olduğunu tecrübe etmiş bulunuyoruz. Ve tüm bu sözlerin ardından, söze kabalık etmeden, naçizane şunları söylemek isterim ki; cesaret ediniz! Cesaret, yiğitliğin anahtarıdır. Her ne iş ile meşgulseniz her ne ile alakadarsanız ve her ne mecburiyetler ile örülüyseniz fark etmez. Cesaret ve iman, yapılması gereken ödevlerin örgüsü, sizlere karanlık havalarda dahi bulunması gereken yolu aydınlatarak gösterecektir. Günümüz dünyasında tetiğe basmak ile deklanşöre basmak aynı şey ise ve buraya kadar geldiyse çağ, gereğini erce yapmak gerekir. Bir değişim başlayacaksa, bu bizim tekrar cesaret etmemizle başlayacaktır ve kültür, sanat ihmal edemeyeceğimiz, sürekli güncel ve aktüel halde bir cevap gibi mevcut olmamız gereken nadide ve kıymetli hazinelerimizdendir.
Bu yolda özellikle bizlere kapılarını sevinçle açan İMH Anadolu’ya, abla refleksi ile elinden geldiğince çabalayan, vaktini ayıran Zülal ablaya, kurgu sürecinde ve program sırasında fikirleriyle yol gösteren, yorulan Yağmur Hanım’a, program başlangıcından sonuna kadar kıymet verip yorulan İMH Kültür Sanat Komisyonu’nun kıymetli asistanı Şehnaz Hanım’a, Medeniyet Tv’ye, Mehmet Bulayır’a ve Kemal Özden’e ve elbette filmin başından sonuna bütün noktalarında yer alan kardeşlerime desteklerinden dolayı teşekkür etmeden geçmek, kabalık olur. Bir hayal kurduk ve büyüklerimiz de yol gösterdi. Daha güzel hayallerde daha güzel yollarda olmak dileğiyle…