Şair Cahit Zarifoğlu, Türk edebiyatının özgün seslerinden biridir. Onun şiirlerinde ve diyalektik tarzında derin felsefi düşünceler öne çıkar. İnsanın içsel yolculuğunu ve toplumsal eleştirileri ustalıkla harmanladığı görülür. İslami geleneğe ait imge ve temaların aralıklarla kullanıldığı göze çarpar. Bu kullanım tarzı, şiirlerindeki anlamı derinleştirir.
Recep GARİP

Şair Cahit Zarifoğlu, Türk edebiyatının özgün seslerinden biridir. Onun şiirlerinde ve diyalektik tarzında derin felsefi düşünceler öne çıkar. İnsanın içsel yolculuğunu ve toplumsal eleştirileri ustalıkla harmanladığı görülür. İslami geleneğe ait imge ve temaların aralıklarla kullanıldığı göze çarpar. Bu kullanım tarzı, şiirlerindeki anlamı derinleştirir. Şairin, ailesinden başlayarak cemiyete, şehirden topluma ve devlete doğru evirilen yönleri göz ardı edilemez. Modernist eğilimleri kullanmaktan geri durmaz. Serbest şiirde zuhuratı açık olan bir şairdir. Asırlar boyunca süregelen Türk şiir geleneğinin dışında kendisini konumlandırdığı ve bunu dönemin dili ve üslubu doğrultusunda gerçekleştirdiği söylenebilir.
Bir konuşmamızda, “16. ve 17 yüzyılda yaşamış olsaydık, bizim yazdığımız şiirler o dönemdeki şairlerinin yazdığı tarzla, üslupla olacaktı. Onlar da bizim yüzyılımızda yaşamış olsalardı bizim gibi yazacaklardı” demişti. Neden şiirlerinin kolay anlaşılmıyor?” diye sorduğumuzda ise “az okuyorsunuz, geçmişe dair birikimleriniz yetersiz ve bir alt yapınızın bulunmadığından” cevabını vermişti. “Yedi Güzel Adam” şiirinin yazarı olmak ve döneme damga vurmak elbette kolay sağlanabilir bir durum değildir. Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine, Bülbül” şiiriyle, Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya, Kaldırımlar ve Zindandan Mehmet’e Mektup” gibi şiirler en az şairleri kadar meşhur şiirlerdir. Sezai Karakoç’un “Monna Rosa, Köşe, Hızır’la Kırk Saat, Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine”, Nuri Pakdil’in “Anneler ve Kudüsler”, Arif Nihat Asya’nın “Naat’ı ve Bayrak” şiiri de öyledir. M Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa” şiiri, Erdem Bayazıt’ın “Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair” şiiri unutulmaz şiirlerdendir. Cahit Zarifoğlu’nun “Sultan ve Acz” şiirleri de öyledir. Alaeddin Özdenören “Cahit Deyince” şiirinde şöyle terennüm eder:
“Cahit deyince
Cahit deyince aklıma sular yıldızlar
Alınlarında şafak örülü
Anneler babalar
Gözleriyle gül toplayan çocuklar
Çöl rüzgârları kervanlar
Denize atılmış ağlar
Kalbe dökülen ırmaklar gelir.
Cahit deyince aklıma
İçinde bütün çiçekleri taşıyan sevdalar
Aşklar arkadaşlıklar gelir
Sait gelir Akif gelir Erdem gelir Rasim gelir”.
Zarifoğlu’nun şiirlerinde yoğun mecazlar ve derin anlamlar bulunur. Bu, okuyucunun şiirin derinliklerine inmesini sağlar. Toplumsal meselelere de değinmiş olup eleştirilerini şiirlerinde özgün bir şekilde dile getirmiştir. Zarifoğlu’nun şiirlerini okurken hem felsefi bir yolculuğa çıkarsınız hem de toplumsal eleştirinin derinliklerine ulaşırsınız. Şiirlerinde çocukluk, masumiyet, doğa ve insan temalarını işler. “Yedi Güzel Adam” adlı eseri, onun en bilinen şiirlerinden biridir. Şiirlerinde sade lakin kapalı bir dil ve derin anlamlar bulunur. Türk şiirine Cahit Zarifoğlu, Türk şiirine yeni bir tarz, tavır ve üslup getirmiştir. Düşüncelerini kelimelere eriterek yedirmiş Zarifoğlu’nun şiiri, kendine özgü dil yapısı, derin anlam çeşitliliği ve zengin imge dünyasıyla bolca mecazların kullanıldığı dikkat çeker. Sıradan nesne ve olaylara sembolik anlamlar yükler. Şiirlerinde sıkça rastlanan temalardan biri, insanın iç yolculuğu ve psikolojik durumu üzerine yoğunlaşmasıdır. Bireyin iç dünyasını, ruhsal ve düşünce süreçlerini derinlemesine işlediği görülür. İslami motif ve temaları modern şiirle harmanlayarak yeni bir poetik bakış açısı sunar. Toplumun yaşadığı olaylara ve sorunlara duyarlı bir şairdir; şiirlerinde adalet, insan hakları ve özgürlük gibi konulara yer verir. Bu yönleriyle, Zarifoğlu’nun şiirleri yalnızca estetik bir değer taşmaz; aynı zamanda topluma bir mesaj veren bir içerik barındırır. “Menziller”, onun manevi arayışlarını ve içsel yolculuklarını betimleyen şiir kitabıdır. Kısa bir bölümü birlikte okuyalım:
“Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin
Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Vur her birini uykulardan sohbetin
Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın”
Cahit Zarifoğlu’nun şiirleri, okuyucuyu düşünmeye sevk eden ve derin duygular uyandıran eserlerdir. Onu tam anlamıyla kavrayabilmek için birkaç kez geriye dönüp okumalısınız. Ancak bu bile bazen yeterli olmayabilir. Çünkü Zarifoğlu’nun atıfta bulunduğu kelimeler zincirinin izini sürebilmek için, onun çocukluğunda, gençliğinde ve sonraki yıllarda okuduğu eserleri ve benzerlerini okumuş olmak gerekir. Şiirlerindeki izlek, Sezai Karakoç şiirine açılan bir kapı gibidir. Söyleyiş biçimlerinde bir yakınlık kurmak pekâlâ mümkündür. Zarifoğlu da Sezai Karakoç gibi derin duygular ve toplumsal eleştirilerle dolu şiirler yazmıştır. Hem İslami düşünceyi hem de derinlemesine anlatımları eserlerinde başarıyla işlenmiştir. Zarifoğlu’nun şiirleri, çağdaşlarından bazı önemli yönleriyle ayrılır ve bu farklılıklar, edebiyattaki özgün yerini belirler.
Zarifoğlu’nun şiirleri, insanın varoluşa dair sorgulamalarını ve manevi arayışlarını yansıtır. Onun şiiri, bir arayışın şiiridir. Çağdaşları arasında yer alan birçok şairden farklı olarak, söyleyiş biçimi açısından, kelimeleri ve mısraları örgülemesi bakımından farklılıklar gösterir. Devrik cümleler, yarım kalmış izlenimi veren mısralar ya da bir başka diyara geçişler yapan ve birdenbire tekrar dönen usulleri diğer şairlerde göze çarpmaz. Zarifoğlu’nun şiirleri, modernist ve deneysel bir üsluba sahiptir. Geleneksel şiir kalıplarını zorlar ve yeni anlatım teknikleri kullanır. İmge yoğunluğu, alışılmadık kelime ve cümle yapıları, onun şiirlerinde sıkça rastlanan özelliklerdendir. Eserlerinde, bireyin iç dünyası ile toplumsal eleştiriler ustalıkla harmanlanır. Bu yönüyle, çağdaşlarının genellikle ya bireysel ya da toplumsal konulara odaklandığı bir dönemde önemli bir fark ortaya koyar. “Yedi Güzel Adam” şiirinin üçüncü bölümün sonunda şöyle sesleniyor:
“Beyaz haberlerim için toplanan kardeşlerim
Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman
Kafkas yaylalarında çadırlarımın
Sürülerimin ocak taşlarımın
İzleri vardır/doğup yürümeye başlayınca
Çıplak basmıştım toprağa/
Yine de ana’vâzın duymasam hiç uyanmam
Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
Ölü gibi kımıldamıyor dedem
Sini belli kendi belli değil
Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu
Ellerim yumruk dizlerimin arasında (tam üç yüz yılı)
Etim etimin sızını alsın diye
Kalk çünkü sabahyıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
İri ve zeki
Uçları nemli bir göz gibi”
Cahit Zarifoğlu’nun şiiri, genellikle Modern Türk Şiiri içinde değerlendirilir. Modern şiir, 1950’li yıllardan itibaren Türk edebiyatında etkili olmuş ve geleneksel şiir anlayışına karşı yeni bir bakış açısı getirmiştir. Serbest şiir olarak da adlandırılan bu tarz, yenilikçi üslup ve anlatım teknikleri, imge ve mecaz zenginliği, felsefi ve düşünce derinliği ile birey ve toplum sorgusu şeklinde özetlenebilir. Zarifoğlu’nun şiiri, tam anlamıyla, İkinci Yeni içinde yer almasa da bu akımla bazı benzerlikler taşır. İkinci Yeni, 1950’ler ve 60’lar arasında Türk şiirinde ortaya çıkan bir harekettir ve sembolik, soyut ve imgeye dayalı dili ile bilinir. Zarifoğlu’nun şiirleri de güçlü imgeler, soyut anlatımlar ve derinlikli bir dil kullanımı açısından bu akımla ortak noktalar taşır. Ancak, onun şiirleri İkinci Yeni’nin tipik özelliklerinden saparak daha çok İslami düşünce ve motiflerle beslenmiştir. Zarifoğlu, İslami şiir akımının önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. İslami temalar, manevi arayışlar ve dini motifler, onun şiirlerinde belirgin bir şekilde görülür. Eserleri, İslami düşünce ve değerleri işleyişiyle İslami edebiyatın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Soyut anlatımlar, imgelerin yoğun kullanımı ve duygu, düşüncelerin derinliği bakımından İkinci Yeni’nin genel karakteristik yapısına uysa da Zarifoğlu’nun şiiri, seküler olmaması ve bireyci değil, toplum şuurunu önde tutmasıyla bu akımdan ayrılır. Evrensel anlamda dünya insanına hitap eden bir söylemi vardır. Buna en güzel örneklerden biri “Hama 1982” şiiridir:
“O sabah ezan sesi duyulmadı camimizden
Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına”.
Şair Alaeddin Özdenören, “Şiirin Geçitlerinde” Cahit Zarifoğlu için şöyle söyler: “Cahit, güneşin aydınlattığı dağı görür ve onu içine alır. Dışavurumcudur. Nesnede çok olanı anlatıyor. Gerçeğe dıştan bakar, sonra onu şiirinin oluğundan geçirir ve bize sunar:
“İçim ey içim
Yine bir kentin ölümünü başlatır gibisin” der.
“Cahit önce kendi bakıyor ve sonra onu içinde öldürüyor. Çok az uyur; yattığı yerden karanlık ve kalın bir sis tabakası altında uyanan koskoca kentin (İstanbul) gürültülerini dinler. Hayata karşı beslediği bir çeşit minnet duygusunu daha iyi hisseder. Onun şiiri belirtisiz, kımıltısız, ama aynı zamanda hareketli bir varoluştur, büyüktür ama büyüklük hummasına yakalanmaz. “Aşkımla boyun boyuna bir ejderhayım”. Doğanın bitki, hayvan ve her türlü yaratık, figür ve renk zenginliği Cahit’in şiirlerine yansır. Cahit hayatını tüm doluluğu ve zenginliğiyle yaşamak ve değerlendirmekte kendisini özgür hisseder ve aynı zamanda bunun görevlisi olarak görür. Bu şiirlerine de yansır. Cahit sözcüklerden korkmaz; gökyüzünü ve yeryüzünü, doruk ve uçurumu, geçmiş ve geleceği sözcük çokluğu ve zenginliğiyle dile getirir. Düşmekten ve tekrar yola koyulmak için ayağa kalkmaktan çekinmez.” “Anılar Defterinde Gül Yaprağı” şiirinde şöyle söyler:
“Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düştü sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kim bilir rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sensizlikle”.
Şiir Diyalektiği ifadesi, etkileyici ve derinlikli bir kavramdır. Diyalektik, iki zıt düşüncenin veya kavramın etkileşimiyle ortaya çıkan çözümlemeleri inceler. Bu yaklaşımı şiir ile birleştirmek, okura farklı bakış açıları sunarak, şiirin katmanlarını keşfetme imkânı sağlar. Bu açıdan Zarifoğlu şiirindeki diyalektik gerçeği belirginleştirme çabası için kullanılmıştır. Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerinde zıtlıklar belirgin bir şekilde kullanılır ve bu, onun şiirsel dünyasının temel dinamiklerinden biridir.
İçsel Çatışmalar ve Barışma: Zarifoğlu’nun şiirlerinde sıkça rastlanan bir tema, insanın kendi içsel çatışmaları ve bu çatışmaların ardından gelen barışma sürecidir. Örneğin, “İşaret Çocukları” şiirinde bir yanda masumiyet, diğer yanda hayatın zorlukları ve acıları işlenir. Bu zıtlıklar, okura derin bir içsel yolculuğa çıkarır. İnişler ve çıkışlar hayat yolunun doğal bir parçasıdır ve Zarifoğlu, bu gelgitleri şiirlerinde ustalıkla yansıtır.
Doğa ve İnsan: Zarifoğlu’nun şiirlerinde doğa ve insan arasındaki ilişki sıkça işlenen temalardandır. Bu bağlamda, insanın doğayla olan uyumu ve çatışması dikkat çekici bir şekilde ele alınır. “Menziller” adlı şiirinde, doğanın sakinliği ve insanın iç karmaşıklığı, iç buhranları ve gençlik duygu, heyecanları iç içe geçirilerek işlenir.
Sevgi ve Nefret: Şair, sevgi ve nefret gibi güçlü duyguları da bir arada işler. Örneğin, 1983 yılında yayımlanan ve her yaştan okuyucunun istifade edebileceği düşünülen “Serçekuş” adlı eseri, sevgi ve şefkatin yanı sıra kayıpların getirdiği hüznü de derinlemesine işler. “Serçekuş” çağdaş bir masaldır. Eserde, çocuk gibi düşünen ve çevresine çocuk gibi bakan bir serçenin, avcı ile başlayan macerası” diye tanımlanır. “Serçekuşun” en belirgin özelliği, anlatımındaki şiirselliktir. “Serçekuş” çocuk edebiyatının klasikleşmiş metinleri arasında önemli bir yere sahiptir. Zıtlıkları anlatabileceğimiz bir iki örnekle sözü bitirelim:
“İşaret Çocukları“, 1976 yılında okura ulaşmıştır. Bu ilk kitabında Zarifoğlu, masumiyet ve hayatın zorlukları arasındaki dengeyi işlediği görülür. Çocukların saf ve temiz dünyasından bahisler açar. Yetişkinlerin karmaşık ve zorlu dünyası ile zıtlıkların oluştuğu şiirlere yansır ve şöyle söyler:
“Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
Eğlenceli beşik
Ha biz varız
Ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
Sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
Ha biz yokuz
Ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle”
“Menziller” şiir kitabını, 1977 yılında üniversite öğrencisi olduğumuz yıllarda alıp okumuştuk. Menziller’de şiir, kendi varlığını tamamen hissettirir ve ne söylediğinin farkındadır. Zarifoğlu, doğa ve insan arasındaki bağa dikkatleri çeker. Doğanın sakinliği, sessizliği, dili, huzuru insanın iç dünyasındaki kargaşadan, karmaşadan ve arayışlardan bahisler açarak tezatın genişliğine dikkatleri çeker ve şöyle söyler:
“Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin
Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Yur her birini uykularından sohbetin
Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın”
“Yedi Güzel Adam” şiiri, 1967’li yıllarda yazmış olsa da 1969 yılında yayın hayatına başlayan “Edebiyat” dergisinde yayımlanır. Edebiyat Dergisi Yayınları arasında 1973 yılında okuyucusuyla buluşur. Mavera dergisi ise 1976 yılının sonunda yayınlanmaya başlar. “Yedi Güzel Adam” şiiri, sevgi ve nefret temalarının öne çıktığı bir şiir kitabıdır. Bu şiir, şair ve yol arkadaşlarının bu isimle anılmalarını sağlamıştır. Kitap boyunca dostluk ve kardeşlik temaları işlenirken, aynı zamanda ihanet ve kayıplar gibi zıtlıkların da dile geldiği görülür. Bu zıtlıklar, doğadaki inişler ve yokuşlar gibi birbirini takip eden değişimlere benzetili. Şair şiirine şöyle başlar:
“Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
– Yar kurbanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında”
Cahit Zarifoğlu’nun son şiir kitabı, 1986 yılında okuyucuya ulaşmıştır. “Korku ve Yakarışta”, özellikle önceki eserlerine göre daha derin bir dinginlik ve kabulleniş hali barındırır. İlk şiirlerinde belirgin olan içsel çatışmalar ve zıtlıklar, bu son eserinde yerini daha sakin ve olgun bir bakış açısına bırakmış ve Şair teslimiyetin kapılarını aralamıştır. Bu kitapta, acı ve rahatlayış gibi zıtlıklar hâlâ varlıklarını sürdürse de, daha ziyade bir uzlaşma ve kabullenişe yerini bırakmış olduğu görülür. Şair, sözünü şöyle söyler:
“Yüklenip geliyor gökyüzü evimizden yeryüzümüze
Dilimize onur veren kelime
Güzel ticaret ettik
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz
Ve şimdi adam ey çocuk
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğini aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere
Ve özenle seçilen söylenen kulaklara
Yeni yeni hecelediğin tattığın
/ İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri /
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla
Nerdesin ne suçun var anlarsın
Gibi dostettiğin paha gerçek paha
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına”