Balkanlar Bizim Ne’mizdir?

Balkanlar bizim için “emânettir”, “bize” emânettir. Ecdâdımızın, tarihimizin, kültürümüzün ve medeniyetimizin emâneti. Kudüs gibi, Şam gibi, Urumçi… gibi.

Mustafa Şentürk

Doç. Dr., Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Fotoğraf: Mustafa Şentürk

Balkan’ı bildin mi nedir, hemşeri?
Sevgili ecdâdının en son yeri,
Bir sıla isterdin a çoktan beri,
Şimdi tam vakti… Uğurlar ola!

Balkan’ın üstünde sızan her pınar,
Bir yaradır, durmaz içinden kanar!
Hangi taşın kalbini deşsen: Mezar,
Gör ne mübârek yer… Uğurlar ola!

Balkanlar Ne’miz Değildir?

Balkanlar bizim için (sadece) bir “coğrafya değildir, kaderdir”.

Balkanlar bizim için “Güney Doğu Avrupa” değildir; Balkan’dır, Rumeli’dir ve “protokolde önce gelir”.

Balkanlar da, oradan gelen de “soğuk” değildir bize.

Balkanlar bizim için bir “koloni” değildir, gâzî-dervişler de ne “kolonizatördür” ne de “misyoner”.  

“Arka bahçemiz” de değildir Balkanlar.

Balkanlar ne “demokrasi götürmek” istediğimiz yerdir ne de “medenîleştirmek” istediğimiz yer.

Yağmaladığımız yer değildir Balkanlar; dillerini, dinlerini, kültürlerini yok saydığımız yer değildir, yok ettiğimiz hiç değildir.

Balkanlar; “Dedeağaç’ta balık yiyip, Kavala’da kahve içeceğimiz” yer değildir ya da “Üsküp Türk Çarşısı’nda küfte”, “Başçarşı’da tulumba yiyip” “Ohri’de ‘bir akşam gezintisi’” yapacağımız yer değildir.

Balkanlar Ne’miz Olur?

Balkanlar, bizim vatanımızın gönlü, gönlümüzün vatanıdır. “Rum ili ama Türk yurdudur”. Zira Balkanlar “Türk’tür”. Sadece Kayılar, Oğurlar, Bulgarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar (Kıpçaklar) değil; Boşnaklar, Arnavutlar, Torbeşler, Romanlar da “Türk’tür” (Müslüman). Kısacası Balkanlar’daki bütün Müslümanlar “Türktür”, hem de “Kālû Belâ’dan beri”. “Türk” de kalacaktır, hem de ilelebet! 

Balkanlar bizim için vatandır. Lügatimizde “dağ Balkan’dır, nehir Tuna, ova Vardar”…

Balkanlar bizim için akındır, gazâdır, cihadtır. Fetihtir bizim için Balkanlar. Gâzî-Sultanlardır; I. Murat, Yıldırım Bayezid, II. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed’tir… Gâzî-Paşalar ve Beylerdir; Süleyman Paşa, Lala Şâhin Paşa, Hacı İlbey, Gâzî Evrenos Bey, Paşa Yiğit Bey ile oğlu Gâzî Tur(a)han Bey, torunu Gâzî Ömer Bey ve evlatlığı Gâzî Îsâ Bey’dir…

Ve nihâyet gâzî-dervîşler ve alp-erenlerdir; abdalân, gâziyân ve bâcıyân-ı Rûmdur: Sarı Saltuk’tur, Ahî Mûsâ, Yegân Reis, Ahî Yunus, Abdal Cüneyd, Seyyid Ali Sultan, Otman Baba, Ahmed-i Bîcân, Abdullâh-ı İlâhî ve Gül Baba’dır… “Bağdat’ın mı Üsküp’ün mü evliyâsı fazladır bilinmez ama Üsküp’ün evliyâsı hep cengâverdirler, türbelerinin duvarlarında kılıçlar, kalkanlar, zincirler asılıdır”.

Evlâd-ı Fâtihândır Balkanlar. Evlâd-ı Fâtihân, Balkanlar’a önde(n) gidenlerdir, geride kalıp orayı bekleyenlerdir. “Cengâver, itâatkâr, vefâkâr, cefâkâr; seferde ve hazarda yararlılıklar gösteren, Rumeli’yi vatan tutan yörüklerdir”. “Dîn-i Mübîn-i İslâm uğrunda hizmette bulunanlardır”. Evlâd-ı Fâtihân, dünyanın sırtını yere vuran Koca Yusuf ile dünyayı sırtlayan Naim’dir.

Balkanlar bizim tercihimizdir, yolumuzdur, (y)önümüzdür, kaderimizdir; Orta Asya’dan Roma’ya uzanan. Uğruna “can verilip baş verilmeyen” “kızıl elmadır” ve/ya ona giden yoldur, Balkanlar.

Balkanlar bizim için hicrettir, göçtür, mübâdeledir. Tâ fetihten dönüşe kadar, beşyüz yıl süren. Giderken fetihtir, dönerken hicret.  

Üsküp ki, Yıldırım Beyazıd Han diyarıdır,

Evlâd-ı Fâtihâna onun yadigârıdır.

Balkanlar bizim için “yâdigârdır”. “Bursa” kadar yakın; Edirne kadar, İstanbul kadar bizim.

Balkanlar bizim için “hicrândır”. Mekke gibi, Medine gibi, Kudüs gibi. Hatta Bağdat, Şam, Halep, Trablus, Endülüs… gibi.

Ve Balkanlar bizim için “emânettir”, “bize” emânettir. Ecdâdımızın, tarihimizin, kültürümüzün ve medeniyetimizin emânetidir. Kudüs gibi, Şam gibi, Urumçi… gibi.

Balkanlar ilimdir, tefekkürdür. Kavala Medresesi, Üsküp Îsâ Bey Medresesi, Manastır Askerî İdâdîsi, Şumnu Nüvvâb Medresesi, Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Medresesi’dir… Geçmişten günümüze buralarda yetişen Filibeli Ahmed Hilmi, Manastırlı İsmail Hakkı, Şumnulu Ahmet Davudoğlu, Üsküplü Fettâh Efendi, Saraylı Alija İzzetbegovic’tir…

Balkanlar irfânımızdır. Dimetoka Seyyid Ali Sultan Dergâhı, Üsküp Rifâî Tekkesi, Kalkandelen Harâbâtî Tekkesi, Ohri Halvetî Tekkesi, Saraybosna Hacı Sinan Tekkesi’dir…  Abdullah-ı İlâhî, Serezli Hasîb, Sofyalı Bâlî, Köstendilli Ali ve Süleyman Efendiler, Abdurrahmân Sırrî’dir…

Balkanlar ninnimizdir, mânimizdir, türkümüzdür, şarkımızdır, sazımızdır, sözümüzdür: “Aliş’imizi Tuna boyunda” ararız hep. “Ak katırımız dosttan gelir, yükü Burgaz’dan gelir”. “Beligrad Kal’ası ile Zemlin Ovası’ndan atlısı geçemez, değil ki yayası”. “Yeni Cami avlusundaki ezan (salâ) sesi değildir, sevdiğimizin yasıdır”. “Drama köprüsü dardır geçilmez, suları soğuktur bir tas içilmez, Debreli Hasan martiniyi atınca dağlar inler”. “Çeşme başında beklenir yâr”. “Çıkıp gidilir Urum iline, arz u hâl verilir Beylerbeyi’ne”. “Drama’nın içinde yapılır Pazar, kızlara yakışır şal ile şalvar”. “Kırcali ile Arda arası, saat sekiz sırası, Yusuf ile Feride’nin yası”. “Florina’nın dağlarında keskindir rüzgârlar”. “Manastır içinde bir uzun selvi, kimimiz nişanlıdır kimimiz evli”. “Ne hoştur Kalkandelen Ovası, buz buz olmuştur Şardağı’nın suları”. “Mayadağ’dan kalkar kazlar, yârimizin yüreği sızlar”…

Balkanlar şuurumuzdur, şiirimizdir. Filibeli Vecdî ve İzzet, Şumnulu Kudsî, Manastırlı Celâlî, Üsküplü Sırrî ve Yahya Kemâl, Bosnalı Kāimî, Sâbit, Limni’de Niyâzî ve daha nicesi.

Balkanlar Türkçe’mizdir. Zira orada hangi milletten olursa olsun bütün “efendiler” ve/ya “müşteriler” sabah “fistanını”, “yeleğini” giyip “konağından” çıkar. Şehrin “kapılarından” geçip “kaldırımlardan” yürüyerek “çarşıya” gelir. Alışverişini yapıp aldıklarını “torbasına” koyar. Evine dönünce “kilimin” üzerine kurulan “sofraya” oturup “çorbaya” “kaşık” sallar; “yufkasını”, “mantısını”, “büreğini”, “küftesini”, “patlıcanını”, “sarmasını”… yer. Ardından “sütlacını”, “helvasını”, tulumbasını”, “baklavasını”… ihmâl etmez. Yemekten sonra “testiden” “taze” suyunu içer ve ellerini yıkayıp “avlu” ile kuruladıktan sonra “döşeğine” kurulur. “Cezvede” pişen Türk kahvesini “fincanından” yudumlar. Akşam olunca da “yatağını” serip “yastığa” başını koyar, “yorganını” üstüne çekip uykuya dalar… Kısacası hayat sabahtan akşama, doğumdan ölüme Türkçe yaşanır Balkanlar’da. 

Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!

Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,

Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.

Balkanlar bizim şehrimizdir. Semerkand, Buhârâ, Tirmiz, Horasan, Isfahan, Re’y, Tebriz… ne’miz olursa; Gümülcine, Selânik, Kırcaali, Sofya, Üsküp, Kalkandelen, Prizren, Priştine, İşkodra, Novi Pazar, Saraybosna, Belgrad… da  “o’muzdur”.

Balkanlar “fîrûze kubbelerle”  câmilerimiz demektir. Drama’da, Kalkandelen’de, Travnik’te, Foça’da “Alaca’dır” câmilerimiz. Üsküp’te “Hünkâr’dır, Paşa’dır”. Manastır’da ve Selânik’te “Yeni’dir”. İşkodra’da kalede II. Mehmed Câmii, ovada ise Kurşunlu Câmii hep mahzûndur. Selanik’te İshak Paşa Câmii ile Alaca İmâret Câmii imâret bekler. Hüdâvendigâr Câmii ile İmâret Câmii Filibe’yi, Banyabaşı Câmii ise Sofya’yı bekler. Edhem Bey Câmii mağrûrdur Tiran meydanında…

Balkanlar ana köprümüzdür, Roma’ya giden. Ve o ana köprü birbirinden zarif köprülerle donatılmıştır. Cisri Ergene ve Cisri Mustafa Paşa adını vermiştir bulundukları şehre. Köprünün adı Vişevgrad’ta Sokullu Mehmed Paşa’dır (Drina Köprüsü). Dünyada bir eşi yoktur Mostar Köprüsü’nün. Üsküp’te, Prizren’de Taşköprü’dür, İşkodra’da Orta Köprü. Trebinje’de Arslanagiç adını alır köprü. Hepsi de “Kâbe’ye bakar” Rumeli köprülerinin.  

Balkanlar bizim ribatımız, hisarımız ve dahî kalemizdir. Çimpe’dir, Eğri’dir, İlbasan’dır, Belgrad’tır, Estergondur, Ciğerdelen’dir… Bizim için ribata ve bizi korumaya devam ederler. 

Şühedâ bekler Balkanları. Fütûhattan hicrete değin. Tuzi’de yatan akıncılardan Edirne Balkan şehidlerine uzanan. Pire’de Korfu’da, Rodos’ta, Varna’da, Dobric’te, Silistre’de, Plevne’de… Kosova’yı pîr-i şühedâ Sultan Murâd-ı Hüdâvendigâr bekler. Srebrenitsa’da mavi kelebekler uçuşur şühedânın üstünde. Saraybosna’da Alija İzzetbegovic şehidlerinin bağrında yatar.

Hâsılı… Balkan demek biz demek, biz demek Balkan demektir.

Türkler Balkanlar’ın Ne’sidir?

Türk demek Balkan demektir, Balkan demek de Türk. Hem de her milletten çok. Eğer vatan demek; bedel ödemek demekse, adalet demekse, emek demekse, imar ve inşâ demekse, kültür demekse… Hangi milletin, ne kadar destanı vardır Balkanlar üzerine! Kaç millet Tuna’ya şiirler yazmıştır Türkler kadar! Kaç millet için “nehr-i azîzdir”, “kıbleye tutmuş yüzünü bir müselmândır Tuna! Bizden başka hangi milletin askeri övünür, “Tuna’da aldığı abdest sayısıyla”!

Türkler, “Bizans kalensüvesi ve(ya) kardinal külâhındansa sarığı tercih edilenlerdir” Balkanlar’da. Ya da kısacası Türkler, Balkanlar’ın tercihi ve dahî kaderidir.   

Türkler sükûnettir Balkanlar’da, asırlar süren bir “Pax Ottomana (Osmanlı Barışı)’dır”. Bu sadece bir yorum ve(ya) iddia değildir. Tarih de, ân da bu hakikatin şâhididir. Zira bu satırların yazarı, bir grup dostuyla beraber Belgrad Kale Meydan’da yaşlı bir Sırp tarafından “Türkler! Hoş geldiniz! Burası sizin de yurdunuz sayılır. Zira atalarınız buraya adalet ve barış getirmiştir. Osmanlı’dan önce biz Sırplar, Bulgarlar, Arnavutlar uzun yıllar süren savaşlar yaşadık burada. Ancak Osmanlı ile 300 yıl süren bir barış dönemi yaşadık. Osmanlı gitti, buralara ve Balkanlar’a tekrar kargaşa geldi… Bunlar benim dedelerimden, nenelerimden onların da kendi dede ve ninelerinden dinlediklerimizdir…” şeklinde karşılanmıştır.

Türk, bütün dünyada olduğu gibi “beklenendir” Balkanlar’da da, bir gün döneceğine muhakkak gözüyle bakılandır.

Türk demek “alan” değil “verendir”, aç bırakan değil “Doyuran’dır” Balkanlar’da. Vergiyi zulümle toplayıp merkeze “götüren” değil, oraya-insana “getirendir”. Yatırım yapandır Türk, en çok da insana. Emîn demektir Türk, güven demektir. İnşâ, imar ve âbâd edendir; yol demektir, köprü demektir Türk. Han demektir, imâret demektir.   

Özetle Balkanlar; derdimiz-devâmız, davamız, sevincimiz-hüznümüzdür. Ufkumuz, akınımız, fethimiz-bozgunumuzdur. Aşkımız, hasretimiz, ayrılığımız, kavuşmamızdır. Gurbetimiz, vuslatımızdır. Dünümüz, bugünümüz, yarınımızdır… Hâsılı Balkanlar “kaderimizdir”.