Hakikaten Ramazan ayı bir rahmet, bereket ve kurtuluş vesilesidir insan için. Hırs ve tama ile dolu, doymayan gözlerden kurtulmak için bu ay bir fırsattır.
Mustafa ÖZSARAY
Dr., FSMVÜ İslami İlimler Fak.

Gaflet perdesi gönül gözünü kör ettiğinde insan kulluğun hakikati ve zevkinin farkında olamaz. Buna karşın o haram helal demeden nefsanî arzularının peşinde koşup haz aldıkça hür ve mutlu olduğunu sanır. Oysa insan, dünyanın cazibesine kendisini kaptırınca Allah’a kulluğun hürriyeti ve huzurundan uzaklaşır. Bu durumda farkına varmadan birçok dünyevî bağla kendini bağlar. Bu bağlantıların her biri bir süre sonra onu arzularının kölesi haline getirir. Gaflet perdesi bu köleliği ona fark ettirmez. Böylece o hırsını daha da artırır ve zamanla yarış içerisinde koşuşturmaya devam eder durur. Gafil insan dünyevî makamlar, zevkler ve şöhret için tasarladığı işleri herhangi bir meşru hudut gözetmeden birbiri peşine bitirdikçe ve çılgınca tükettikçe geçici mutluluklar duymaya başlar. Fakat bu mutluluklar sahte olduğundan bir türlü sükûn ve huzuru bulamaz. Doyumsuzluk illeti sebebiyle farklılıklar denemeye başlar. Allah korusun küçük günahlar büyük günahlara kapı aralar. İnsan arzuladığı şeylere ulaştıkça bir başka deneme derken ruhsal sıkıntı ve bunalıma düşer.
Çağın insanı en çok stres ve mutsuzluktan şikâyet ediyor. Bu durumdaki gafil insan da bu mutsuzlar kervanına dâhil olur. Bir süre kendini toparlayıp sıkıntılarının üstesinden gelmeye çalışır ama zaman içerisinde yine bocalamaya, bunalmaya ve sonra da hiçbir şeyden zevk almamaya başlar. Çoğu zaman mutsuzluğunun sebebini çevresinde arar. Aile fertlerini, arkadaşlarını, milletini, devletini suçlar. Kimi zaman da içine dönüp keşke, keşke, diye hayıflanmalarla vakit geçirir. Pişmanlıklar, isyanlar ve ilençlerle oyalanıp durur. Bir zindan içindeki mahkûm gibi umutsuzluğa kapılır. İşte bu haller terbiye olmamış nefis sahibi insanın tutum ve davranışlarıdır. İslâmî terminolojide bu halleri yaşayan insanların nefislerini tanımlayan iki isimlendirme vardır: Nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme. Nefs-i emmâre insana hep kötülüğü emreder. Nefs-i levvâme ise yaptığı hataları görüp pişmanlık duyar. Bu iki basamağı aşıp mülhime derecesine eren nefis kulluğun ve hürriyetin tadını almaya başlar. Nefis en sonunda radıye ve merdıyye basamaklarına kadar ilerleyebilir. Yeter ki kişi gayretle kulluğa devam etsin. Ümitsiz olmasın, tevbe kapılarının her zaman açık olduğunu bilip nasuh tevbesi ile yola girip salih amellerle ilerlemeye devam etsin. Bunun için Ramazan ayı bir fırsattır. Bu ayda insana nefsini tanıması için kapılar açılır. Dünya zindanlarında bile mahkûmun odasına küçük bir menfez konulur. Oradan içeriye ışık sızar. Bu hayatın ve ümidin devam ettiğine bir işarettir. O ışık mahkûma hürriyeti hatırlatır. Islah olursan kurtulursun demektir. Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbülâlemin de insana inançsızlık, gaflet ve günah zindanlarından kurtulması için geniş bir kapı bırakmıştır. Bu tevbe kapısıdır. Tevbe her zaman yapılır ama bazı zamanlarda ve mekânlarda rahmet iklimi daha bereketlidir. Mübarek saatler, günler, aylar ve mekânlar vardır. Duası makbul zatlar vardır. Hidayete ermek için bin bir türlü vesileler vardır. Sûfîlerin büyüklerinden Necmeddin-i Kübra’nın “Hakka ulaşan yollar mahlûkatın nefesleri sayısıncadır.” sözündeki hikmet gereği görebilene yol çoktur. Rabbülâlemin tarafından insanlara dur, kendini dinle, evreni gözle, gittiğin yolun sonunu düşün, bu dünya sonlu ve ecel her an karşına çıkabilir diye muhasebe imkânları bağışlanır. İşte yıl boyunca öteye beriye koşturan insana nefis muhasebesi için sunulan fırsatlardan biri de Ramazan ayıdır. Bu ayda oruç farz kılındı. Tuttuğumuz oruçlar nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesine katkı sağlar. Oruçla arzusu kırılan nefsin dizginleri kontrol altına alınır ve yapılan muhasebe ile verilen nimetlerin kıymeti anlaşılır.
Hakikaten Ramazan ayı bir rahmet, bereket ve kurtuluş vesilesidir insan için. Hırs ve tama ile dolu, doymayan gözlerden kurtulmak için bu ay bir fırsattır. Âlemlerin Rabbi Allah’ın emriyle bu ayda tutulan oruçlar ve namazlar sayesinde kul zincirlerinden kurtulup azat olur. Bu ay insanın nefsini tanımasına vesile olur. Namazlar, oruçlar, salavatlar, dualar, ikramlar, infaklar maneviyat heybelerini doldurur. Gönüller kabzdan basta çevrilir. Enfüs ve afakta hep Rahman ve Rahim olan Allah’ın esmasının eserleri müşahede edilir. Perdeler bir bir açılır, “Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) Allâhı tesbîh (ve tenzîh) etmekdedir. Mülk Onun, hamd Onun, O, her şeye hakkıyla kadirdir.” (Teğabun, 64/1) âyeti gereğince insan da hilkatindeki zikrin, yani mülkün sahibi olan Allah’a kulluğun şuuruna erer.
Ramazan, oruç gibi namaz ayıdır aynı zamanda… Beş vakte teravihler eklenir bu ayda… Bu vesile ile camilerde bambaşka bir iklim oluşur. Namaz da oruç gibi bizi kulluğun ve hürriyetin zevkine eriştirir. Vakit gelince her şeyden bağı koparıp ilahi divana çıkarız. Allahu ekber diyerek dünyevi bağları koparıp kıyamda huzurun tadını hissederiz. Rabbimizin adıyla okumaya başlarız. Hamdı kuşanıp her zaman ve mekânda ve her işte Allah’ın otoritesine teslim oluruz. Rükûlar ve secdelerle O’na bu dünyadaki en yakın anlarımızda hâlimizi arz ederiz. Namazla ve oruçla kulluğu ve hürriyeti idrak için şimdi fırsat zamanı… Hoş geldin ey şehr-i Ramazan…