Zurnada Peşrev Olmaz mı?

Sonra bir de bakıyorsunuz ki sermaye tükenmiş, mevsim sonbahar olmuş, yokuş-düz derken ömür yolu bitmiş.

Derviş Çelebi

Malum, “Zurnada peşrev olmaz” deyu bir atasözümüz var. Akabinde “Ne çıkarsa bahtına” diye devam edebilirsiniz. Yanlış anlaşılmasın, Farsça ile bir husumetim yok, lakin peşrev sözünden mülhem bu sözün bir Egeli’den zuhur etmediği de aşikâr olsa gerek. Bu saatten sonra memleket milliyetçiliği yapacak halim yok, kaldı ki Karadenizliler o bahiste hepimize nal toplatır, ben haddimi bilirim. Ama zurnanın itibarını yere düşürmemek için müsaadenizle bu minvalde birkaç kelam etmek isterim.

Peşrev kelimesinin sözlük anlamına baktım. “Peş” (ön, öncü, önden), “rev” (giden, yürüyen) kelimelerinin birleşiminden oluşan “önden giden, öncü” anlamına geliyor. “Peş” kelimesinden, taksitle yaşayan sabit gelirliler olarak bizim pek hoşlanma ihtimalimiz olmasa da nakit ödeme anlamında, peşin tahsilattan dolayı tüccarlarımız memnun ve aşinadır zannederim. Revân kelimesi de ömrü yollarda geçen şoförlerimize tanıdık, ekmek parası için gurbette yaşayan yurdum insanın ekseriyetine de ayan olsa gerek.

Mevzuyu dağıtmadan tekrar peşrev bahsine dönecek olursak, malumunuz Klasik Türk Musikisi’nde asıl esere girmeden önce hazırlık babında icra edilen fasıla, peşrev deniyor. Yani peşrev, bir nevi ön hazırlık anlamına geliyor.

Zannımca, zurnanın Klasik Türk Musikisi’nde bir itibarı olmadığından, peşrev faslında dikkate alınmamış olması ihtimal dâhilindedir. Bir diğer rivayete göre, bu üflemeli çalgılarda kişinin sesinin ve ciğerinin kifayetine, o anlık boğaz kimyasına ayrıca ortamın tozuna, toprağına göre enstrümandan si bemol yerine do diyez çıkma ihtimali de ne çıkarsa bahtına durumudur. Dolayısıyla hiç peşreve gerek yok, doğrudan mevzuya girelim artık.

Atasözünün işaret ettiği asıl manaya gelirsek, plansız (ön hazırlıksız) yapılan işlerden sonuç olarak ne çıkacağı belli olmaz, işi akışına bırakırsan sonucu kestirmek imkânsız olabilir.

Peki bu mevzuya neden dikkati çektim, nereden icap etti? Bendeniz her ne kadar mühendis kökenli bir kardeşiniz olsam da her attığım adımı projelendirip, bütçelendirerek dosyalamaktan, olmadı bir sunum pdf’i yapmaktan fena halde bezmiş durumdayım. Her işte bir plan proje aramak, her işe mühendislik bir yaklaşımla bakmak, sanırım bu çağın hastalığı. Toplum mühendisliği diye bir kavram da bu bakışın icadı olsa gerek. Bir düşünsenize, kendimizi ergenlik çağından itibaren bir hesap kitap içinde bulmuyor muyuz?  Çocuklarımızın hedefi iyi bir lise, gençlerimizin hedefi iyi bir üniversite, mezunlarımızın hedefi ise iyi bir iş. İyi bir işe ulaşanların hedefi, iyi bir koltuk. Sonra ev, araba derken liste uzayıp gidiyor. Sonra bir de bakıyorsunuz ki sermaye tükenmiş, mevsim sonbahar olmuş, yokuş-düz derken ömür yolu bitmiş.

Ölüm, soğuk bir kelime farkındayım. Eğer mevzu ne ara buraya geldi derseniz, her şeyin bir finali var sevgili okuyucu. Plan, proje diyoruz lakin Hz. Azrail’in bir planı yok, neylersin. Varsa da bize âyân değil. O sebepten bize meçhul. Benim Azrail ile işim olmaz diyenlerdenseniz, sosyal medya tabiriyle “boş yapma birader” demek iktiza eder. Zira bu durum, onun sizinle bir işi olacağı gerçeğini, yani sizin de her fani gibi öleceğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Düşünün bakalım, bununla ilgili bir planınız var mı? Aslına bakarsanız bununla ilgili bir planınız varsa, ki olmalı, bütün planlarınızı bu plana göre revize etmeniz gerekiyor sanırım.

Bana kalırsa zurnanın devreye girdiği yer, tam da burası işte. Hani bununla ilgili bir sözümüz daha var ya “Zurnanın zırt dediği yer” diye. Yani meselenin en can alıcı noktasını işaret etmek için kullanılan bu deyim, peşrevi olmayan zurnaya atıfta bulunmak da enteresan bir tetevvüç olsa gerek. Bir tür iade-i itibar sanki.

Zurnanın hakkını teslim edip bir köşeye koyarak peşrev bahsine dönersek eğer; aslında her konu, her başlangıç, kısa ya da uzun bir peşrevi hak eder. Bizim en doğrudan başladığımız, “balıklama dalmak” diye tabir ettiğimiz işlerin bile bizim zihin dünyamızda bir karşılığı, farkında olmadığımız duygusal-düşünsel arka planı ve ön hazırlığı vardır. Misal, neden bir anne evladı için kendini düşünmeden tehlikeye atar? Neden aynı kareye bakan bir göz güler de diğeri ağlar? Bilmem katılır mısınız ama bana göre her üfleyenin zurnadan aynı sesi çıkarması mümkün olmadığı gibi, her peşrev çekenden de pehlivan olmaz.