Almanya’da ve diğer Batı Avrupa ülkelerine gelen Arap ve Türk Müslümanlar arasında zamanla bir uyanış ve kendine dönme gayreti başladı. Bayram namazlarında, cuma namazlarında bir araya gelen Müslümanlar, Almanca tabiriyle ‘Hinterhof’ yani binaların arkalarındaki zemin kat ya da bodrum kat mahzenlerde bir araya gelerek ibadet etmeye başladılar.
Mucahid YILDIZ

Avrupa’nın İslam’la tanışması yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Tarihi merak edenler araştırıp öğrenebilirler. İslam devletleriyle olan temasları ise batıda Endülüs, doğuda Osmanlı ile başladı. Bir zamanlar Sicilya Yarımadası’nın ve Malta’nın da Arap Müslümanların hakimiyeti altında olduğunu biliyoruz. Malta’nın bugün konuşulan dili Arapçanın farklı bir lehçesi gibidir.
Acizane burada uzak tarih yerine, yakın tarihimizde İslam adına Batı Avrupa’da olup bitenler üzerinde durmak istiyorum. Özellikle içinde yaşadığım ülke Almanya’nın Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi daha sonra kurulan cumhuriyet yönetimiyle de yakın ilişkileri vardı. Halen de öyle denilebilir.
Altmışlı yıllarda iki ülke arasında yapılan işgücü anlaşması ile Türkiye’den büyük gruplar halinde insanlarımızın bu ülkeye gelmesiyle Almanlar, Müslüman Türkleri yakından tanıma fırsatı buldular. Böylece onların şahsında İslam’ı tanıma fırsatları da olmuştu. Fakat ne yazık ki beklediklerinin aksine, ülkeye Osmanlı torunları değil, yeni kurulan cumhuriyetin belki de ancak ilk mektebinde üçe kadar okuyabilmiş ya da hiç okuyamamış yeni bir nesil geldi. Maalesef gelenler İslam’dan bihaber oldukları kadar, genel kültür seviyesi bakımından da içler acısı bir halde idiler. Bunları zikrederken haşa kimseyi aşağılamak veya hor görmek niyetinde değilim. Buraya gelen ve bu meselelerin farkında olan büyüklerimizden, mürekkep yalamış bilgili amcalarımızdan duyduklarımız bunlar.
İspanya, Belçika, Hollanda ve Fransa’da ise Kuzey Afrika ülkelerinden Fas, Cezayir, Tunus’dan gelenler çok daha fazla sayıdadır ve buralardaki yerli halkın İslam’a bakışında önemli tesirleri olmuştur.
Almanya’ya işçi olarak ilk gelenlerin törenlerle karşılandığı rivayet edilir. Zira Osmanlı adabı, edebi, ahlakı, dürüstlüğü, efendiliği daha onlarca yıl önce bu ülke insanlarının atalarından duydukları sanki birer masal gibiydi. Gelenlerden beklentileri de bu yönde idi. Fakat maalesef gelenlerin ekseriyetinin böyle olmadıklarını görüp sükutu hayale uğradılar. İlk neslin bıraktığı intiba, ne yazık ki Almanların İslam’a ısınmaktan ziyade daha çok uzaklaşmasına neden oldu. Bu durum Kuzey Afrikalıların geldikleri yerlerde farklı olmadı.
Almanya’da ve diğer Batı Avrupa ülkelerine gelen Arap ve Türk Müslümanlar arasında zamanla bir uyanış ve kendine dönme gayreti başladı. Bayram namazlarında, cuma namazlarında bir araya gelen Müslümanlar, Almanca tabiriyle ‘Hinterhof’ yani binaların arkalarındaki zemin kat ya da bodrum kat mahzenlerde bir araya gelerek ibadet etmeye başladılar. Almanya’da ilk bayram namazının Köln’deki büyük katedral Dom’da 3 Şubat 1965 yılında kılındığı rivayet edilir.
Bundan sonraki dönemde bu ülkelerde çalışan Almanya’da ‘misafir işçi’ Türkler, diğer ülkelerdeki ‘göçmen’ Araplar, her şehirde sayıları hızla artan cami, mescid açmaya başladılar. Benim elan yaşadığım şehirde, nüfusu itibariyle (yaklaşık 300 bin) küçük bir yer olmasına rağmen, yedi adet cami bulunmaktadır. Bunlardan diyanet kurumuna bağlı bir tanesinin çok yakında kubbeli minareli bir camisi olacak. İnşaatı neredeyse bitmek üzere.
Almanya’da yaşadıklarım ve gördüklerime göre bu ülkenin insanlarını müsbet olarak etkileyen Müslüman Türkler ya da Müslüman Türklerin bazı davranışları da yok değil. Mesela ilk gelen ve ikinci nesil işçilerin genel ekseriyetinden Alman işverenler her zaman memnun oldular. Övünmek ya da herhangi bir ırkı savunmak için söylemiyorum. Netice itibariyle Türkiye’den gelen herkese o zamanlar Almanlar ‘Türk’ diyorlardı. Bugün de bu çok farklı değil. Ancak Türkiye’de PKK terörünün ortaya çıkması ve mensuplarının Almanya’ya kaçarak sığınmaları, Alman devletinin de bunlara kucak açması sonucu, ‘Kürt’ ismi halk arasında daha çok bilinir hale geldi.
Tekrar örneğimize dönecek olursak, Alman işverenlerinin en çok memnun olduğu işgücü bugün hâlâ bizim insanlarımızdır. Ve bu hemen her alanda böyledir. Buna rağmen özellikle medyanın etkisiyle genelde yabancılara karşı özellikle de Türklere karşı maalesef olumsuz bir ayrımcılık söz konusudur.
Cemiyet içerisindeki davranışları bakımından da Türklerin diğer milletlere göre görgü, temizlik, trafik kurallarına riayet gibi konularda genel ekseriyetinin daha uyumlu olduğunu görmekteyiz.
Ahlaki ve imani açıdan değerlendirdiğimizde yine Anadolu’dan gelen Kürt, Türk, Laz ve diğerlerinin, İslami kaygı taşıyanların, ahlaki bakımdan Alman toplumuna asimile olmadıklarına şahid oluruz. Tam aksine daha çok kendine dönme ve şuurlanma yaşanmıştır. Bu yüzden bugün Almanya’da 3 bine yakın cami bulunmaktadır.
Tarihi gelişmelere baktığımızda, savaşlardan çok Müslüman tüccarların gidip yerleştikleri ülkelerde İslam’ın daha kalıcı olduğu ve buraların neredeyse tamamen Müslümanlaştığını görürüz. Fethedilen yerlerde ise buralara yerleşen Müslümanların cemiyet hayatı, ahlakı, ticaret ve iş hayatı, yerli insanları etkilemiş ve böylece onların da Müslüman olmalarına vesile olmuştur. Bugün aynı durum geçerlidir.
Batı Avrupa’da Müslümanların hayat tarzından etkilenen gayrimüslimler İslam’ı daha çok araştırma gayreti içine giriyorlar. Böylece İslam hakkında daha çok bilgi sahibi olunca Allah’ın hidayeti ve izniyle Müslüman oluyorlar. İhtida edenlerin sayısı giderek artmakta.
Bu gelişmeyi gören İslam düşmanları, nasıl bunu durdurabiliriz diye çareler aramaktalar. 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York şehrindeki ikiz kulelere yapılan saldırılar böyle bir çabanın sonucudur. Bu hadiseden sonra tüm dünyada Müslümanları terörist ilan etmek suretiyle insanları İslam’dan soğutmak istediler. Maalesef İslam düşmanlarının bunda başarılı olmalarının en büyük nedeni, ‘İslami cihad’ adı altında camilere bile bombalı saldırılar yapan ahmak ve aptal sözüm ona ‘Müslümanlar’dır.
Fakat ikiz kulelere saldırı hadisesinden sonra, tüm dünyada insanların İslam hakkında bilgi edinme arzuları çoğaldı. Bu mevzudaki eserlerin satışlarının büyük oranda arttığı görüldü.
Bugün Avrupa’da yaşayan Müslüman sayısının 35 ile 53 milyon arasında olduğu resmî kurumlar tarafından tahmin edilmektedir. Ancak kemiyet (yani uydurukça tabiriyle nicelik)’ten ziyade keyfiyet (yani yine uydurukça tabiriyle nitelik) her zaman daha önemlidir. Zira milyonlarca Müslümanın örnek davranışları, gayrimüslimlerin İslam’a bakışlarını, İslam’a uzaklaşmaları ya da yakınlaşmalarını belirleyecek en önemli faktördür.