Belçika’da İslam

Belçika Diyanet Vakfı, Belçika’da yaşayan Türk toplumu yanında Balkanlardan, Kafkaslardan, Afrika’dan ve dünyanın birçok farklı bölgesinden gelen Müslümanlara ayrım yapmadan hizmet sunmaya çalışmaktadır.

Hüseyin DÖNMEZ

Gazeteci

Belçika Krallığı, Batı Avrupa’da bulunan bir küçük devlettir. Avrupa Birliği’ne üyedir. Birliğin ve NATO gibi bazı uluslararası organizasyonların merkezleri başkent Brüksel’de faaliyetlerini sürdürmektedir. 30,528 km²’lik bir alanı kaplayan Belçika’nın nüfusu ise yaklaşık 11,4 milyon kişidir.

Belçika’da, 1 milyon civarında Müslüman yaşadığı düşünülmektedir. Bu da toplam nüfusa bakılırsa Müslümanların oranı yüzde 8’in üzerindedir. Bu konuda tutulan istatistikler ülkeye yaşayan vatandaşların bir kısmının Belçika vatandaşı, diğer Müslümanların ise halen kendi ülkelerinin vatandaşlığını taşımaları sebebiyle bazen yanıltıcı olabiliyor.

“Belçika’da İslam” başlığı altında ilk sunulabilecek bilgi, İslam dininin Hristiyanlıktan sonra Belçika’daki en büyük ikinci “Semavi Din” olmasıdır.

Belçika’da İslam’ın ilk tescilli varlığı 1829’da gerçekleşmiştir.  Bazı belgelere göre ülkede o dönemde Cezayirliler, Malaylar, Tatarlar ve Kürtlerden oluşan yaklaşık 6.000 Müslüman olduğu görülüyor. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında, Fransız Batı Afrika’sından Fransız Müslüman askerler Belçika’nın güneydoğusunda konuşlandırıldığı bilgileri mevcut.

Belçikalı Müslümanların çoğu 1960’lardan sonra gelen birinci, ikinci, üçüncü ve artık dördüncü nesil göçmenlerdir. Belçika’ya ilk gelen Türkler kendi imkanları ile bu ülkeye ulaşmış işçilerdir. İlk gelenlerin çoğu Almanya’da çalıştığı işleri beğenmeyen veya Belçika’da daha avantajlı iş ortamının olduğunu duyarak gelmişler.

Belçika yirminci yüzyılın başlarında ortalarına kadar kömür maden yataklarını işleyip ihraç ederek önemli bir gelir kapısı oluşturmuştu. Belçika’da kömür yataklarının fazlalığı nedeniyle her zaman işçi açığı olmuş ve bu nedenle farklı ülkelerle işçi anlaşmaları yapmıştı. Türkiye ile Belçika arasında ilk etapta 1963 yılında İş Bulma Kurumu ve bazı özel aracı kurumlar aracılığı ile geçici işçiler gönderildi. 1964 yılında ise Belçika, Türkiye ve Mağrip ülkeleri arasında ikili işçi göçü anlaşması imzalanarak düzenli işçi akımının önü açılmış oldu. Belçika’ya çalışmak üzere gelenler çoğunlukla kömür madenciliği, çelik üretimi, otomobil endüstrisi gibi alanlarda istihdam edildiler.

Belçika’da İslam 1974’de Resmi Din Olarak Tanındı

Belçika’ya gelen Türk ve diğer milletlerden oluşan Müslüman topluluk iş yaşamının dışında ilk yaptıkları faaliyet dini vecibelerini yerine getirmek amacıyla önce küçük mescitler, daha sonra geniş kalabalıkların namaz kılacağı mekanlar inşa etmek oldu. Bu konuda özellikle Zolder Maden Ocağı’nda çalışan Türk maden işçilerinin yapmış olduğu Selimiye Camii en güzel örneklerden biridir.

Belçika’da İslam resmi din olarak 1974 tanındı. İslam Dininin resmen tanınmasının ardından ülkede yaşayan Müslümanlar din hizmetleri konusunda ilk etapta birçok kazanımlar elde ettiler. Okullarda okuyan Müslüman kökenli çocuklara yönelik din kültür dersleri, kendi çabaları ile kurdukları camilere geldikleri ülkelerden imamların getirilmesi ve zamanla İslam dininin resmen tanınması çerçevesinde din hizmetlerinin kurumsallaşması gibi 60 yıllık bir süreç yaşandı.

İslam dininin resmen tanınmasının ardından ilk kazanımlardan birisi de Brüksel’deki Parc du Cinquantenaire alanının bir köşesinde bulunan bir binanın camiye dönüştürülmesi oldu. Bu yapı 1897 yılında bir sergi mekânı olarak inşa edilmişti. Bu yapı 1978 yılında ise Suudi Arabistan tarafından yönetilen bir Müslüman ibadethanesine dönüştürülerek Brüksel Ulu Camii (Grote Moskee van Brussel) adı verildi.

Belçika’da İslam dinini anlamak ve anlatmak için bir çok farklı pencereden durumu ele almak gerekiyor. Dünyada gelişen siyasi konjonktür, Belçika’nın siyasi, ekonomik, sosyal durumu, Türkiye ve Türk toplumun durumu ve diğer Müslüman toplulukların geldikleri ülkelerdeki gelişmeler, hem de Belçika’da yaşadıkları süreç elbette İslam din hizmetlerinin sunuluş şekline ciddi bir etki yapmıştır.

Suudi Arabistan’ın Belçika’da İslam Dininin Kurumsallaşmasındaki Rolü

Belçika yönetimi 1970’li yıllardan itibaren ekonomik açıdan ayakta kalabilmek adına bazı atılımlar yaptı. Ülkede elbette İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle kömür-çelik alanı dışında birçok yatırım yapılmıştı. Ancak ülke ekonomisi için yeterli değildi.

1973 yılında dünyada ciddi bir Petrol Krizi yaşanmıştı. 15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç eden Arap Ülkeleri Birliği’nin (OAPEC) Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail ordusuna destek vermesine karşılık olarak bir petrol ambargosu uygulamaya başlamıştı. OAPEC, ABD ve savaşta İsrail’den yana tavır sergileyen ülkelere artık petrol ihraç etmeyeceğini bildirmişlerdi. Belçika yönetimi de bir yandan yaşanan ekonomik krize çözüm aramakta, bir diğer yandan da ülkesine işçi olarak gelmiş Müslümanlarla arasında bağ olabilecek bir ülke aramaktaydı. İşte bu ülke Suudi Arabistan olabilirdi.

Belçika Kralı Baudouin siyasilerin tavsiyelerine uyarak Suud Kralı Faysal’a yönelik olumlu yorumlar yapmış, Kral Faysal’ı “kutsal şehirlerin muhafızı”, “dinin barış elçisi” gibi sıfatlarla övmüştü. Belçika uzun süre yapılan görüşmeler sonucu kurulacak muhtemel bir ortaklıktan çok önemli bir finansman sağlamayı ve petrol konusunda da bir ayrıcalık elde edeceğini düşünmüştü.

İşte bu beklentiler ışığında Kral Faysal’ın cömertliğine karşılık olarak da Belçika Kralı Baudouin, Faysal’a, 1880 yılında Brüksel’de düzenlenen Ulusal Sergi’nin Doğu Pavyonu’nu oluşturmak üzere Mimar Ernest Van Humbeeck tarafından Arap tarzında inşa edilen binayı 99 yıllığına kullanmak üzere hediye etti. Suudi yönetiminin bu binayı Tunuslu Mimar Mongi Boubaker’in yeni çizimiyle inşa etmesi 10 yıl sürdü. Bu merkezin (Grand Mosque of Brussels and Islamic and Cultural Centre of Belgium/La Grande Mosquée de Bruxelles/Grote Moskee van Brussel en Islamitisch en Cultureel Centrum van België, Brüksel Ulu Camii) olarak 1978 yılında Suud Kralı Halid bin Abdülaziz’in katılımıyla açılışı gerçekleşti.

Böylece 1974 yılında İslâm, Belçika’da resmî bir din olarak kabul edilmiş, Brüksel Ulu Cami kompleksinde kurulan İslâm Merkezi ise 1978 yılından itibaren Belçika’da bir nevi İslâmî otorite hüviyetine dönüştü. Bu arada Suudi Arabistan devleti ve Kralı, Belçika’da İslâm dininin temsilcisi konumunu elde etmiş oldu.

Teoride Yüksek Beklentiler, Pratikte Hayal Kırıklığına Dönüştü

Belçika’da İslam’ın kabulü ve temsili noktasında yapılan çalışmalar, tabandan gelen bir talep ile değil, üstten gelen bir istekle ve uluslararası motiflerle ve ilişkilerle başlatılmış oldu. Olayın merkezinde Suudi Arabistan ve Belçika hükümetlerinin karşılıklı çıkar ilişkileri bulunmaktaydı.

Suudi Arabistan Krallığı, 1932 yılında, Vehhabîlik olarak bilinen Sünni İslam’da geriye dönük bir hareketin takipçileri olan Suud Hanedanlığı tarafından kurulmuştu. Sünni İslam’ın püriten, katı bir biçimi olan Vahhabilik, Suudi Arabistan ve Katar’da uygulanan bir dini doktrin olarak biliniyor. Dinen asla dönmeyi hedefleyen ve ehli sünnet dinin ıslahını hedef alan bu akım, muvahhid ve tevhid akımı şeklinde görülüyor. Kuran ve sünnet eksenli ehli sünnet anlayışını kabul eden ve dinin ilk hali ile yaşanabileceğini kabul eden bir anlayış. Bu dini doktrin Belçika’ya işçi olarak çalışmaya gelen Türk ve Fas kökenli Müslümanlara uzak bir anlayışı temsil etmekteydi. Zamanla beklenmedik tartışmalar başladı. Belçika’da yaşayan Müslümanların ihtiyaçları farklı, otorite konumuna gelenlerin hedefleri farklı idi.

Bir diğer büyük hayal kırıklığı ise Belçika’da yaşayan Müslüman topluluklar tarafından yaşandı. 70’li yılların sonlarına doğru din hizmetleri konusunda yaşanan gelişmeler, kurumsallaşma hamleleri zamanla yerini karşılıklı güvensizlik ve yasaklama dönemine doğru evrildi. Başörtüsü üzerinden yapılan tartışmalar, okullarda, işyerlerinde, resmi dairelerde getirilen yasaklar, dini usullerle kurban kesimi yasağı, tanınmış camilerin tanınırlığının suni sebeplerle geri çekilmesi ve sürekli bir tehdit dili kullanılması, Müslümanların geldikleri ülkelerinden davet edilen imamlara yönelik engelleme girişimleri, 1998 yılında kurulan Moslim Executif adlı kuruma anayasaya aykırı bir biçimde sürekli müdahale edilmesi ve sonunda yetkilerinin elinden alınması, Belçika siyasetinin Müslümanlara yönelik sürekli popülist dışlayıcı bir dil kullanması başta olmak üzere birçok konu ülkede yaşayan Müslüman toplumlarda büyük hayal kırıklığına sebep olmuştur.

Cinayetler, Terör Saldırıları Ve Korku Dalgası

1989’da çifte cinayet olarak tanımlanan olay Belçika yönetiminde ciddi kaygılar uyandırdı. Müslüman ülkeler arasındaki siyasi rekabet kendisini dünyanın en önemli siyasi merkezlerinden biri olan Brüksel’de göstermişti. 

Brüksel Ulu Camii’nin 36 yaşındaki Sünni Suudi müdürü Abdullah el-Ahdal ve kütüphane sorumlusu 29 Mart 1989’da öldürüldü. Saldırıyı İran yanlısı Lübnanlı bir grup üstlendi. İran, Türkiye, Cezayir, Fas, Tunus gibi ülkelerin siyasi dinamikleri arasında bulunan yapıların Brüksel’de alan kazanma yarışı Belçika yönetimini radikal kararlar almaya zorladı.

Ayrıca Belçika’da 80’li yıllardan bugüne kadar onlarca terör saldırısında hayatını kaybedenlerin olması, tutuklanan, yargılanan örgüt mensuplarının sürekli medyada yer bulması, Belçika’da İslam Dinine mensup toplulukları maalesef hedef haline getirdi. 1967 yılında Belçika ve Suud krallarının dostluk mesajları vererek ve İslâm dininin koruyucu ve barış elçisi sıfatıyla 99 yıllık kiralama yoluyla verdiği Brüksel Ulu Camii, yaklaşık 50 yıl sonra, “aşırı selefiliğin”, “şiddetin” ve “terör eylemlerinin” sorumlusu gösterilerek Suudilerden alınıp Fas yönetime devredildi.

Burada elbette terör saldırıları, nedenleri, perde arkası, gibi derin bir analiz yapma şansımız yok. Şayet “Belçika’da İslam” başlığı altında bir yazı söz konusuysa bu durumda “terör, radikal dinci yapılanmalar” gibi başlıklar bir başka analizin teması olmalı.

Belçika Devleti’nin Güvenlik Kaygısı Yöneticileri Önemli Kararlar Almaya Zorladı.

Belçika Devleti hem Müslüman ülkelerde meydana gelen gelişmeler hem de ülkede din hizmetleri alanın zamanla oluşturulan sistemin kontrolünün zorlaştığını görmesi ve bu durumun bir güvenlik sorunu oluşturabileceği kaygısı ile 80’li yıllardan itibaren bazı filtreler oluşturmaya başladı.

Suud devletine bağlı Rabıta Örgütü seksenli yıllarda da Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı imamların maaşlarını vererek bir başka kanaldan Avrupa’da İslam’ın şekillenmesinde bir faktör olmaya devam etmesi Türkiye’de de ciddi tartışmalara yol açtı.

Belçika Devleti bir güvenlik, korunma politikası geliştirerek ilk etapta Türkiye ve Fas’tan gelen İslam Kültür Dersleri öğretmenlerinin Belçika eğitim sistemine alınmasını sağladı. Bu sayede Din Kültür Dersleri görevlileri hem Suudi Arabistan himayesinde olan Vehhabi/Selefi anlayışından koparılmış, hem de geldikleri ülkelerin otoritelerinin siyasi açıdan kullanılması önlenmiş oldu.

İkinci etap ise entegrasyon politikası çerçevesinde 1989 yılında yapıldı. Belçika’da “Göçmen Politikası İçin Kraliyet Komiserliği” (KCM) kuruldu. Kraliyet Komiserliği’nin ilk icraatlarından birisi, Belçika Müslüman nüfusunun farklı kesimlerini temsil edecek “Belçika Müslümanları Yüksek Konseyi” adı altında bir konsey kurulması oldu.

Bu kurumun oluşturulmasıyla komiserlik bir yandan Müslümanların göçmenler politikasına müzakereci bir taraf olarak katılmasını sağlamak, diğer yandan da Suud’a bağlı olarak iş yapan İslam ve Kültür Merkezi’ni devre dışı bırakmayı hedefledi. Ancak ülkede yaşayan Müslümanları temsil eden kurumlar Belçika’nın ortaya koyduğu siyaseti anlamakta zorluk çektiler. Suud kontrolünde İslam ve Kültür Merkezi yöneticileri, Faslı temsilciler, Millî Görüş Cemaati ve Belçika Türk Diyanet Vakfı bu süreçte adeta bir bilek güreşine tutuştular.

Belçika Devleti “Belçika Müslümanları Yüksek Konseyi” projesi ile de yetinmedi. 1996 yılında Fransız liberal kesimin baskısıyla Belçika hükümeti, temsili bir organın oluşturmak amacıyla, bir tavsiye organı olarak görev yapacak olan “Geçici Akil Adamlar Meclisi” kurulması önerdi. Yapılan uzun pazarlıklar ve tartışmalar sonucu “Geçici Konsey” (Voorlopige Executieve) adıyla bir tavsiye organının kuruldu.

Belçika Devleti ülkede yaşayan Müslümanlara yönelik verilecek olan din hizmetlerinin daha etkin bir şekilde kurumsallaşması adına 1998 yılında kesin bir temsili organın oluşturulması için bir seçim organize etti. Belçika’da ilk defa, tarafların kabulüyle ve uzlaşmasıyla bir Müslüman temsili organı seçildi. 3 Mayıs 1999 tarihinde, “Executief van de Moslims van Belgie” (EMB) olarak Kraliyet Kararı’yla tanındı.

EMB Din Hizmetleri bağlamında imam ve manevi rehberlerin eğitimi ve atanması, yerel dini cemaatlerin (camilerin) tanınma başvurularının hazırlanması, Belçika’da radyo ve televizyon programlarının prodüksiyonunu yapmak, helal kesim için sertifika vermek, Müslüman mezarlıklarını inşa etmek gibi görevleri üstlenmiş bir kurum olarak görev yapmaya başladı.

EMB 25 Yıl Sonra Feshedildi.

1998 yılında temelleri atılan ve 1999 yılında Kraliyet Kararı’yla resmen tanınan Belçika Müslümanları Temsil Kurumu EMB zamanla her siyasi iktidarın gündemine tartışmalı bir kurum olarak getirildi.

Bu kuruma ilk dönemlerde Belçika Diyanet Vakfı mesafeli bir duruş sergilemişti. Bu durumu Fas kökenli Cami Federasyonları ve Millî Görüş Cemaati iyi değerlendirmişlerdi. Yapılan ilk seçimlerde kurumu sayısal olarak ele geçirmişler ve yönetmeye başlamışlardı. Zamanla kurumun güvenilirliği ve temsil kapasitesi tartışılır oldu.

EMB 2004 yılında zamanın Adalet Bakanı Laurette Onkelinx tarafından güvenirliğini yitirdiği gerekçesi ile feshedildi. 2005 yılında yapılan seçimlere bu sefer Belçika Diyanet Vakfı tarafından desteklenen adaylar da katıldılar. Bu süreçte yaşanan gerginlikler sonucu kurum içinde bazı görev değişiklikleri yapıldı. 2014 yılında ise EMB görev tanımı, yapısal işlerliği, temsil ettiği taban ve alanın yeniden tanımlanması için cami tabanlı yeni bir yönetim oluşturuldu. Bu süreci şu anda halen başkan sıfatını taşıyan ve aynı zamanda kendisi de İslam Din ve Kültür Dersleri Öğretmeni olan Mehmet Üstün, üstün bir gayretle yönetmeyi başarmıştı.

Ancak tüm bu süreç Adalet Bakanı Vincent Van Quickenborne, için yeterli ve geçerli olmadı. Bakan Van Quickenborne, Şubat 2022’de hükümet ile Müslüman toplum adına ilişkileri yürüten Belçika İslam Temsil Kurulu’nun resmen tanınırlığının kaldırıldığını ilan etti. Bakan Van Quickenborne, görevde olduğu sürece Müslüman toplumunu temsil etmemekle”, “Türkiye ve Fas’ın güdümünde olmakla” suçlanmıştı.

Bakan Van Quickenborne, tarafından başlatılan yeniden yapılandırma prosedürü yeni Moslimraad/Müslümanlar Meclisi adı altında kurumun Haziran 2023’de ilan edilmesi ile yeni bir süreç başlatılmış oldu. Bu kurumun başına ise Türk hükümetlerine muhalif tutumu ile tanınan 29 yaşında Esma Uçan adlı biri getirildi.

Bu gelişmelere EMB’nin Başkanı Mehmet Üstün, Belçika Diyanet Vakfı/BDV ve Belçika İslam Federasyonu/BİF tarafından sert tepki gösterildi. Bu gelişmelerin Belçika’da din özgürlüğünü tehlikeye attığı ve Belçika İslam Temsil Kurumu’nun işleyişi Adalet Bakanı tarafından ciddi şekilde baltalandığı dile getirildi. Faslı ve Türk toplumunu temsil eden kurumlar Bakan Van Quickenborne, tarafından ortaya konan siyasetin Müslümanların dini kuruluşunun işleyişine yönelik keyfi bir müdahale olduğunu ifade edilerek bu duruma kesinlikle son verilmesi gerektiğini yaptıkları basın durularıyla kamuoyu ile paylaştılar. Konu anayasanın temel unsurlarından biri olan din ve siyasetin birbirine karışmaması ilkesinin ihlal edildiği gerekçesi ile Adalet Bakanı Vincent Van Quickenborne’nın girişimleri ve kararları EMB ve diğer dini kurumların temsilcileri tarafından Belçika mahkemelerine taşındı.

Belgo İslam Mı, Euro İslam Mı?

Avrupa’da 1990 sonrası Müslümanların nüfusunun giderek artması ve kültürel, sosyal uyumsuzluk tartışmaları ön plana çıkarılarak Batı ülkelerindeki İslam anlayışının yeni bir form kazanması gerektiği düşünüldü.

Özellikle, Euro İslam terimi gerek Müslüman gerekse Gayri-Müslim teolog ve düşünürler tarafından sık sık dile getirilir oldu. Bu süreçte zaman zaman İslam’ın ve Müslümanların Batı Ülkeleri için bir sorun olduğu yaklaşımı ortaya kondu. Mevcut İslam anlayışının Batı uygarlığının yaşam tarzına bir tehdit olarak görüldüğü tezleri özellikle İslam ve Göçmen karşıtı popülizmden beslenen siyasi partiler, destekçileri durumunda olan medya, düşünürler ve yerel STK temsilcileri tarafından sürekli dillendirilir oldu.

Irkçı, ayrımcı siyasi partilerin dışında klasik geleneksel siyasi partiler de Müslümanlara yönelik popülizmin prim yaptığını görünce onlarda benzer bir siyasi dil geliştirmeye başladılar.

Belçika’da eski Adalet Bakanlarından Stefaan De Clerck, 2003 seçimleri öncesi Euro İslam terimi ve tanımlamasını seçim beyannamesinde yer verdiği görüldü. 2003 yılında yapılan Senato ve Parlamento seçimlerinde Belçika Hristiyan Demokrat Partisi Genel Başkanı ve Başbakan adayı pozisyonunda olan Stefaan De Clerck 1998 yılında kurulan Belçika Müslümanları Temsil Kurumu-Moslim Ececutif’in yasal sürecini bizzat yönetmişti.

1995–1998 yılları arasında Adalet Bakanlığı yapan Stefaan De Clerck yaşadığı zorlukları parti içinde Müslüman kökenli üyelere şöyle özetlemişti; (Bu açıklamaları bizzat kaydetmiştim) “Belçika’da İslam dininin temsil edilmesi ve kurumsallaşması adına çok çaba harcadım. Zaman içinde belli bir mesafe aldık. Gerekli yasal düzenlemeler yapıldı ve Moslim Executif göreve başladı. Ancak zamanla o kadar çeşitli tartışmalarla karşılaştık ki, bizler kendimize hangi İslam’ı tanıdık diye sormaya başladık. Moslim Executif kurumuna seçilerek gelen üyelerin birçoğu diğerini adeta Müslüman olarak görmüyor. Bayram günleri farklı, giyimleri farklı, ritüelleri farklı, karşılıklı suçlamalar, sürekli sorunlarla önümüze gelmeye başladılar. Bütün bunlar ülkemizi yöneten siyasi kurumların temsilcileri tarafından Belçika’da Müslümanların yeni bir form kazanması ya da kazandırılması gerektiği inancını besledi. Avrupa çapında Euro-İslam terimi sıkça kullanılır oldu. Bizde Belçika’da bir Belgo-İslam neden olmasın diye düşünüyoruz. Birlikte yaşamak için çok kültürlülük, hoşgörü, seküler ve kültürel modernliği içeren bir din anlayışına ihtiyacımız var. Belçika’da yaşayan binlerce Müslüman’ın kendi değerlerini yaşamasına imkân tanırken aynı zamanda da ülkenin değerlerine saygılı ve uyumlu hale getirmeye çalışılmalıyız. Ülkemizde yaşayıp, ülkemize, kültürümüze, dinimize düşmanca duygu ve fikirlerle donatılan insanları taşıyamayız. Bu durum görmemezlikten gelinirse giderek birbiriyle çatışan topluluklar haline dönüşebiliriz” diyerek görüşlerini net olarak masaya koymuştu.

Kurumsallaşmada Türk Toplumunun Durumu

Şu anki duruma bir göz atacak olursak, tam sayıları bilinmemekle birlikte tüm Belçika’da 330-400 kadar cami ve mescit olduğu tahmin edilmektedir. Belçika’da camilerin 151’i Fas ve Arapça konuşan Müslümanlara, 134 tanesi ise Türklere aittir. Belçika’da Flaman (162), Valonya (92), Brüksel (77) bölgesinde cami bulunmaktadır.

Belçika’da Türk Toplumu söz konusu olduğunda kurumsallaşma adına en önemli gelişme Belçika Diyanet Vakfı’nın kurularak hizmet sunmaya başlamasıdır. BDV’nın resmen kuruluşu 3 Eylül 1982 tarihli Belçika Kraliyet Kararnamesi ile onaylanmış, 25 Ekim 1919 ve 6 Aralık 1954 tarihli Belçika dernekler ve uluslararası birlikler yasası kapsamında 187 sayılı Belçika Resmi Gazetesinde 28 Eylül 1982 tarihinde yayımlanan Kraliyet kararnamesi ile kurulmuş bir «Uluslararası Birlik» şeklindedir.

Belçika Diyanet Vakfı, kurulduğundan bu yana vatandaşlarımıza dini, sosyal ve kültürel alanlarda hizmetler vermektedir. Nitekim bugün de kendisine bağlı 73 camisi, 1 araştırma merkezi, 1 yatılı ve gündüzlü eğitim enstitüsü ve yüzden fazla derneği ile, din görevlileri ve din dersleri öğretmenleri ile, aile bazında kayıtlı 38.000 üyesi olan ve takriben 160.000 kişiye hizmet veren Cenaze Nakil, Yardımlaşma ve Dayanışma fonu ile, cami ve derneklerinde oluşturulan yüzlerce derslikte toplamda 5 bin civarında öğrenciye hitap eden, hem Türkçe hem de din derslerinin verildiği eğitim ve kültür merkezleri ile, genel merkez ve dernekleri bünyesinde oluşturulan kadın ve gençlik kolları ve her yıl düzenlediği hac ve umre organizasyonları ile Belçika’da yaşayan Müslüman Türk toplumunun bir kuruluşu olarak hem toplumumuza hem de Belçika’da yaşayan diğer topluluklara hizmet vermeye devam etmektedir.

Belçika Diyanet Vakfı, Belçika’da yaşayan Türk toplumu yanında Balkanlardan, Kafkaslardan, Afrika’dan ve dünyanın birçok farklı bölgesinden gelen Müslümanlara ayrım yapmadan hizmet sunmaya çalışmaktadır. Ancak Belçika bu kurumu Türkiye Devleti’ne bağlı bir kurum olması ve iki ülke arasında siyasi ayrılıklarda taraf olması suçlaması ile zaman içerisinde olumsuz bir yaklaşım ortaya koymaya başlamıştır. Bu yaklaşım için en somut örneklerden birisi 80’li yıllardan günümüze kadar sürdürülen imam atama prosedürünün giderek söndürülmesidir. Şu anda görev yapan imamların görev sürelerinin bitiminden itibaren muhtemelen artık Türkiye’den gelecek olan İmamların önü kesilmiş olacak.

Sonuç olarak Belçika’da İslam başlığı altında bu yazıda ele alınan başlıklar, sadece genel bir görüntü sergilemektedir. Bir özet durumunda olan bu yazıyı birçok alt başlık ile zenginleştirmek mümkündür. Belçika’da yaşayan Müslümanlar sadece yerel yöneticilerin siyasi, toplumsal ya da sosyal korkularının kurbanı değil, aynı zamanda küresel boyutta ortaya konan siyasi, stratejik projelerin kurbanı durumundadır. Bu bağlamda 1 milyon civarında Müslüman kökenli insanın yaşadığı Belçika’da Müslümanlar hem din hizmetleri alanında hem de kişi olarak, bir sade insan olarak, daha birçok zorlu yılları karşılamak durumunda kalacağımızı düşünebiliriz.