Balkanların Geleceğinde Milliyetçiliğin Rolü

Balkanların dünyadaki milliyetçi akımlardan en fazla etkilenen coğrafya olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim son 150 yıl ve özellikle 90’lı yıllarda gerçekleşen kanlı savaşlar bunun en önemli delilidir.

Bayram POMAK

balkanpostasi.net Genel Yayın Yönetmeni

Bugün, özellikle Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte bağımsızlıklarını kazanan Batı Balkan ülkeleri gelecekle ilgili kendilerine AB ve NATO’ya üye olma hedeflerini koymuşlardır. Bu ülkelerin hükümetleri her ne kadar demokrat ve liberal bir profil çizmeye çalışsalar da geçmişin milliyetçiliğinden sıyrıldıklarını söyleyemeyiz. Bu tespit hem hükümetler hem de halklar için geçerlidir. Özellikle Avrupa Birliği’nin zayıflaması ve bölgeye yönelik yapılan bazı ikiyüzlü politikalar eski milliyetçi kodların yeniden ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin Kuzey Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan gibi çoğunluğun Ortodoks olduğu ülkelerde AB yanlılığı her geçen gün azalmaktadır. Özellikle Ukrayna savaşının başlaması ile Rusya’ya karşı haksızlık yapıldığını düşünenlerin sayısı, Ortodokslar arasında artmaya başlamıştır. Bu da liberal ve Avrupa yanlısı gibi görünen halkların, zaman ve şartlar içerisinde yeniden eski kodlarına dönebildiğine işaret etmektedir.

Balkanların dünyadaki milliyetçi akımlardan en fazla etkilenen coğrafya olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim son 150 yıl ve özellikle 90’lı yıllarda gerçekleşen kanlı savaşlar bunun en önemli delilidir. 1945 yılından itibaren Yugoslavya çatısı altında beraber yaşamış olan milletler neredeyse bir gece içerisinde yeniden köklerine dönerek birbirinin düşmanı oldu. Yugoslavya’daki Sırp çetnikler ile Hırvat Ustaşalar bunun örneği olarak geçmiş düşmanlıkların son bulmadığını sadece zaman ve ortamın müsaitliğinin kollandığını gösterdi. O yüzden Bosna Hersek, Kuzey Makedonya, Kosova gibi ülkelerdeki durum hakkında konuşacak olursak buradaki barış ortamını milliyetçilerin (Sırp ve Hırvat) uygun ortamı bulduklarında bozacaklarını söyleyebiliriz. Geçmiş bize bunu öğretirken, bugünkü retorikte bunu açık açık söylemektedir.

Konuyu daha iyi anlamak içi belki Balkan halklarının milliyetçi felsefelerine ucundan dokunmak lazım. Tarih, Balkanlardaki en tehlikeli milliyetçiliğin Sırp milliyetçiliği olduğunu göstermektedir. Sırp milliyetçiler, Sırbistan’ın devlet olarak hâlâ tamamlanmamış olduğunu ve tüm Sırplar tek bir ‘‘çatı’’ altında toplanmadıkça tamamlanmayacağını düşünmektedirler. Bu bakımdan Bosna Hersek ve Kosova’nın başarısız devlet olmaları için ellerinden geleni yapmaktalar. Nitekim Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı üçlü konseyi üyesi Milorad Dodik, artık Bosna’nın barışçıl parçalanmasının zamanı geldi diyerek, Bosna’nın bölünmesini teklif etmektedir. Dodik, Bosna Hersek devletinin başarısız bir devlet olduğunu ve varlığını devam ettirmesinin mümkün olmadığını iddia etmektedir. Aynı şekilde Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç’te bugün her ne kadar liberal ve demokrat rolünü oynamaya çalışsa da 1995 yılında Sırbistan meclisinde ‘‘Bir Sırbı öldürürseniz biz yüzlerce Müslümanı öldüreceğiz’’ çağrılarında bulunuyordu. Sırp savaş suçlusu Ratko Mladiç 11 Temmuz 1995’te Srebrenica’ya katliam yapmak için girdiğinde tarihe atıf yaparak ‘‘Sırp Srebrenica’sına hoşgeldiniz. Buradan Türk dahilerini attık ve bunu Sırp halkına hediye ediyoruz’’ diyerek Osmanlı’dan öç aldıklarını ifade ediyordu.

Sırp milliyetçiliğinin en önemli aktörlerinden biri hiç şüphesiz ki Sırp Ortodoks Kilisesidir. Milliyetçiliği, kiliseden ayırmak neredeyse imkânsızdır. Kilise, milliyetçiliği din ile özdeşleştirmek adına bir mitoloji oluşturmuştur. Sırp milliyetçiliğinin merkezinde ‘‘Kosova Savaşı’’ yer almaktadır. Sırplar Kosova Savaşı’nın gerçekleştirildiği 28 Haziran 1389 gününü kutsal bir gün olarak kutlamaktadırlar. Her ne kadar bu savaşı Sırplar kaybetse de bugüne özel önem atfetmektedirler. Kilise, Sırpların kaybettiği günü, Hz. İsa’nın Çarmıha gerilmesi olarak nitelendirirken, 1912 yılında tekrar Kosova’yı almalarını ise Hz. İsa’nın dirilmesi olarak betimlemektedirler. Aynı şekilde Boşnak ve Hırvatları da Sırp olarak kabul etmekte ve onları dinlerini değiştirdikleri için hainlikle suçlamaktadırlar.

Milliyetçilik, Balkanlardaki bir diğer halk olan Arnavutlar arasında da önemli bir rol oynamaktadır. Osmanlı tebaası olarak milliyetçilik, en geç Arnavutlarda ortaya çıkmıştır. Arnavutlar, Osmanlı ile birlikte ortak kaderi paylaşmıştır. Arnavutlar, çoğunluğu Müslüman olmak üzere üç dine mensupturlar. Bu yüzden Arnavut milliyetçiliğinde din arka plana atılmış ve Arnavut olmak ön plana çıkarılmıştır. Bu şekilde Arnavutlar milli birliklerini sağlamaya çalışmışlardır. Bugün Arnavutların çoğunluğu 1878 Berlin ve 1913 Londra Konferansında Kosova ve Kuzey Makedonya’daki Arnavutlar, Sırbistan’a bırakılmış olduklarından dolayı kendilerine büyük bir tarihi haksızlık yapıldığına inanmaktadırlar. Bu yüzden 1912’den itibaren Arnavutların birleşmesi için çeşitli başkaldırı ve savaşlar başlatmışlardır. Kosova’nın bağımsızlığını kazanması ile Balkanlarda halkının çoğunluğu Arnavut olan iki devlet ortaya çıktı. Bu iki devletin birleşmesi ile oluşturulmak istenen ‘‘Büyük Arnavutluk’’ söylemi hâlâ bazıları tarafından dile getirilse de günümüzde bu söylem ciddi olarak etkisini kaybetmiştir. Çünkü tarihi süreç içerisinde iki farklı devlet ortaya çıkmış ve neredeyse birleşmenin manası kalmamıştır. O yüzden Arnavutlar bugün Avrupa Birliği’ni kast ederek iki Arnavut devlet ‘‘Brüksel’de birleşecektir’’ demektedirler.

Balkanlarda milliyetçiliğin en fazla vurduğu diğer bir devlette hiç şüphesiz ki Bosna Hersek’tir. Müslüman Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatların oluşturduğu devlet, yapısı nedeniyle neredeyse fonksiyonlarını kaybetmek üzeredir. Bosna Hersek devletinin yaşamasını en fazla isteyen Müslümanlardır. Sırplar ise eski retoriklerini devam ettirmekte ve Dayton Barış Anlaşması’nın artık faal olmadığını ve bu yüzden Bosna’nın dağılması gerektiğini açık açık ifade etmektedirler. Hırvatlar ise her ne kadar bütünlükten yana olduklarını ifade etseler de şartların oluşması durumunda anavatanları Hırvatistan ile yola devam etmek isteyecekleri açıktır. Bu bakımdan milliyetçilik Bosna Hersek devletinin yaşaması için hayati bir öneme sahiptir.

Milliyetçiliğin geleceğini belirleyeceği diğer bir ülke de Kuzey Makedonya’dır. Tam olarak resmi bir rakam olmasa da Arnavutlar bu ülkenin %25’inden fazlasını oluşturmaktadırlar. Ancak Yugoslavya’dan 1992 yılında ayrılan Makedonya, Arnavutları neredeyse basit bir azınlık olarak tanımlamış ve görmezden gelme politikası izlemiştir. Bu sebeple Arnavutlar 2001 yılında silahlı bir kalkışma gerçekleştirmiştir. Araya uluslararası arabulucuların girmesi ile Ohri Barış Anlaşması yapılmış ve bu anlaşma ile bazı belediyeler Arnavutlara verilmiştir. Aynı şekilde Arnavutça üniversite açılmış ve Arnavutça, Arnavutların yoğun olarak yaşadığı yerlerde resmi dil olarak kabul edilmiştir. Ancak aradan 22 yıl geçmesine rağmen bu anlaşmanın yürütülmesinde sıkıntılar bulunmaktadır. Kuzey Makedonya’da devletin tanımlanması konusunda ciddi tartışmalar mevcuttur. Makedon milliyetçiler, burasının bir Makedon devleti olduğu konusunda ısrarcıdırlar. Arnavutlar ise kendilerini kurucu halk olarak niteleyerek Makedonya’nın çok uluslu bir devlet olduğu konusunda tartışmalar yaratmaktadır. Ancak iki ulus arasında neredeyse büyük bir iletişim kopukluğu mevcuttur. Arnavutlar, Makedon devletini kabullenmekte zorlanmaktadırlar. Makedon devletinin tarihi bir hata olduğunu ve Arnavutların asıl vatanının Arnavutluk olduğunu, ulus olarak doğrusunun da Arnavutluk’a katılmak olduğunu bu yüzden gerekirse artık Makedonya’nın bölünmesi gerektiğini dillendirmektedirler. Makedonlar ise Arnavutların Makedonya için bir tehlike olduğunu düşünmektedirler.

Makedonlar kendilerinin bu toprakların asıl sahipleri olduklarını vurgulamak için bir tarih oluşturmaya çalışmaktadırlar. Kendilerinin kökenlerini Büyük İskender’e dayandırmaktan çekinmemektedirler. Nitekim Üsküp’ün çehresini değiştirmek için yaptıkları ‘‘Üsküp 2014’’ projesinde merkeze Büyük İskender’in babası Filip, Büyük İskender, Goce Delçev, Dame Gruevski gibi tarihi figürlerin anıtlarını diktiler. Bu şahsiyetler, Makedon devletinin sürekliliğini temsil ediyordu. Bu proje Antik Makedonya ile günümüz Makedonyası arasında bir bağlantı kurmak ve tarihi sahiplenmek için yapıldı. Yunanistan ise Makedonya’yı kendi tarihi şahsiyetlerini çalmakla suçlamaktadır. Yunanistan, Makedonya devletinin ismini tanımazken Bulgaristan’da Makedon halkını tanımamaktadır. Bulgaristan’a göre Makedon halkı yoktur, Makedon denilen halk aslında Bulgar’dır.

Makedonya’nın bu şekilde içerisinde bulunan Arnavutlarla olan anlaşmazlıkları ve komşularıyla olan tarihi ve siyasi sıkıntıları bu ülkenin geleceğini tehdit altına almaktadır.

Balkan halkları kendi milliyetçiliklerini onaylamak için her zaman tarihten kendi paylarına bir şeyler çıkarmaya çalışmaktadır. Özellikle Orta Çağ krallıkları ve antik Yunan en fazla başvurulan kaynaklardır. Bu yüzden sürekli olarak tarihi şahsiyetler konusunda anlaşmazlıklar mevcuttur. Büyük İskender Arnavutlar’a göre bir Arnavut, Yunanlara göre bir Yunan, Makedonlara göre bir Makedondur. Büyük İskender, çerçevesinde verdiğimiz örnek daha birçok tarihi şahsiyet için geçerlidir. Aynı şekilde hemen hemen her halk bu bölgenin en “eski” halkıdır. O yüzden tarihi olarak bu halkın orada veya burada olması gereklidir. Bu düşünceler ise Balkan halkları arasında katliamlara neden olmuş tehlikeli ve zehirli düşüncelerdir.

Bu milliyetçi söylemler hâlâ çok büyük etkiye sahip olsalar da günümüzde bunları sorgulayan, geçmişle doğru bir şekilde yüzleşilmesi gerektiğini, bu düşüncelerin zararlı olduğunu dile getiren entelektüel tarihçiler, yazarlar ve büyük halk kitleleri de bulunmakla birlikte yeterli değildir. Çünkü geçmişin hayaleti hâlâ Balkan halklarının peşini bırakmamaktadır. Çoğu kişi bu coğrafyada oldukça “diğeri” ile birlikte yaşamayı öğrenmek gerektiğinin farkına varmaya başladı. Ancak acılar çok taze olduğu için bir Boşnak veya Arnavut’un Sırplarla ortak bir gelecek tahayyül etmesi neredeyse hainlikle eşdeğer.

Geçmişe dönüp baktığımızda Balkanlarda milliyetçilik, insanlara acı ve kederden başka bir şey getirmemiştir. Bu milliyetçiliklerden en fazla kazanç sağlayanların ise büyük güçler olduğunu söyleyebiliriz. Büyük kitlelere baktığımızda halkların çoğu, savaşların kazananlarının olmadığının farkına vardı. Ancak bu tehlikenin geçtiği anlamına gelmemektedir. Hâlâ milliyetçi retoriklerin canlı olduğunu da görmekteyiz. Balkanlar, büyük güçlerin alanı olduğu sürece milliyetçilik kullanışlı bir araç olmaya devam edecektir. Bunun tek çıkar yolu milliyetçilik konusunda bilinçlendirilmektir. Aksi halde geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu düşüncelerin faturası çok ağır olabilir!