Son Asrın Ulu Çınarı: İbnülemin Mahmut Kemal İnal

Yaşamı boyunca klasik Osmanlı kültürüne bağlı kalan İbnülemin, ruh dünyasını şekillendiren doğup büyüdüğü evde, babası Mühürdar Emin Paşa’dan devraldığı meclis geleneğini Mercan’da bulunan “Dârülkemâl” adı verilen konağında devam ettirir.

Nihal PAKIRDAŞI

“Muhakkak biliyorum ki ben yazmasam kimse yazmayacak.”

Her sayı özgün konuları “İnsicam” içinde ele alan dergimizin bu ayki dosya konusu, Osmanlı devlet adamları, şairleri, mûsikişinasları ve hattatları üzerine biyografileri ve tarih bilgisiyle tanınmış âlim İbnülemin Mahmut Kemal İnal’dır. Biyografi yazmak, sanılanın aksine ince eleyip sık dokunulması gereken bir yazı türüdür.  Hele ki yazarın yazısına konuk ettiği kişi hakkındaki kendi duygu ve düşüncelerini katması büyük bir mesuliyeti beraberinde getirir. Şahitlik ettiği dönemin Osmanlı tarihine kayıtsız kalışının farkında olan İbnülemin Mahmut Kemal, biyografi ve tarih alanında son devir kültür dünyasını sırtlamış ve tüm hayatını bu sorumluluğun bilincinde geçirmiş ender şahsiyetlerden biridir. Zorlu bir süreç olmasına rağmen, uzun süre el değmemiş bir alana cesaretli kişiliği sayesinde yönelerek kültür ve ilim hayatında önemli bir açığın kapanmasına vesile olmuştur. Gerek zekâsı, aldığı özel eğitimler, yetiştiği kültürel çevre ve edindiği dostluklar gerekse Osmanlı’nın son döneminde yaşaması ve pek çok olayın etrafında gelişmesi, tarihi kaynaklara birinci elden ulaşma imkânının olması birçok alandaki başarısının önemli bileşenleridir. İbnülemin’in biyografi ve tarih alanında kaleme aldığı özellikle Son Asır Türk Şairleri (1930-1942), Son Sadrazamlar (1940-1953), Son Hattatlar (1955) ve Hoş Sada (1958) gibi nadide yapıtları,  günümüzde hâlâ önemini koruyarak bilimsel çalışmaların ilk uğrak yeri olma özelliğini muhafaza etmektedir.

“Çalışkanlığı ve azmi ile geçmişten geleceğe sağlam bir köprü.”

Üç kıtada hüküm sürmüş altı yüzyıllık koca bir devletin topraklarından çekilmek zorunda kalırken, sandukasındaki eşyaların saçıp savrulmaması ve işgalci haramilerin eline geçmemesi için var gücüyle mücadele eden, gayrete tutkulu bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmut Kemal, yoğun uğraşları sonucunda 27 Nisan 1914’te Süleymaniye Camii İmareti’nde Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’ni kumaya muvaffak olmuştur. Böylelikle, yok olmaya mahkûm edilen köklerimize can suyu vererek kültür hayatımız için önemi gün geçtikçe idrak edilen büyük bir girişime imzasını atmıştır. İnanç ve kültür hayatımızın gelecek nesillere aktarılmasına yönelik girişimlerini saymakla bitirmeyeceğimiz değerli mütefekkirimiz İbnülemin, aynı zamanda hat sanatının korunması ve devam ettirilmesi yönünde, 1914’te eğitime başlayan Medresetü’l-Hattâtîn’in kuruluşuna da katkıda bulunmuştur. Fakat ne yazık ki, tüm tarihi vesikaları ve eşyaları gözünden sakınan, bu uğurda binbir güçlükle onları muhafaza etmek için müzeler ve medreseler kurulmasına ön ayak olan İbnülemin’in, tarihin ev sahipliği yaptığı, yarım asırdır oturmakta olduğu konağı, 1919’da Fransızların İstanbul’u işgali sırasında yağmalanmıştır. O kadar ki, üzerine titrediği yazma eserler tuvalet kâğıdı olarak kullanılmış, kapı ve pencerelerine varıncaya kadar sökülmüş, konak hemen hemen dört duvardan ibaret bırakılmıştı. Nazım ve nesir alanında da birçok kıymetli eserler kaleme almış iyi bir edebiyatçı olan İbnülemin, her biri birbirinden kıymetli eserlerin bulunduğu akademi hüviyetine sahip konağından çıkarıldığı dönemde yazdığı şu dörtlükle derin kederine bizleri de ortak etmiştir.

Dârımızdan dûr edüp berbâd ü tâarc ettiler

Hazreti Âdem gibi cennetten ihrâç ettiler

Zevk-bâhşa beyt-i firdevsîde eylerken karar

Bir temelsiz külbe-i ahzâna muhtaç ettiler

“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

Takdir-i İlahi’nin bir cilvesi olarak, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, yüklendiği misyon itibarıyla Osmanlı’yı Cumhuriyet’e taşıyan bir münevverdi. O, ilmiyle, söyleşisiyle, tavrıyla, yaşayışıyla, haksızlığa karşı dik duruşuyla, geçmişe vefasıyla, yeni geleceğin inşası için çalışkanlığıyla mihenk taşı olmuş bir alimdi. Hasan Ali Yücel, nevi şahsına münhasır bir kişilik olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ı, “Er kişi, sözünü kimseden sakınmayan, Allah’tan başka kimseye bel bükmeyen, beşerî zaaflarının çoğundan kurtulmuş, zillet nedir bilmeyen, haktan başka her şeye kafa tutan, geleneklerine bağlı, mert, dostluklarına sadık, kuvvetli bir Müslüman ‘devr-i kadim’ efendisi” şeklinde tanımlar.

Yaşamı boyunca klasik Osmanlı kültürüne bağlı kalan İbnülemin, ruh dünyasını şekillendiren doğup büyüdüğü evde, babası Mühürdar Emin Paşa’dan devraldığı meclis geleneğini Mercan’da bulunan “Dârülkemâl” adı verilen konağında devam ettirir. Konağı da, kendisi gibi Osmanlı’yı Cumhuriyet’e taşıyan bir konak hüviyetindedir. İbnülemin’in konağı, birçok dosta ev sahipliği yapmış, yazma ve matbu ciltler dolusu kitabın olduğu, meşhur Türk hattatlarının talik ve sülüs levhalarının, aileden kalan çeşitli antikaların bulunduğu, sıcak içmek şartıyla iki bardak çayın ikram edildiği, hüzzam eserlerin çalınmasının sıcak karşılanmadığı fakat ne acıdır ki sonu içli bir hüzzam besteye dönen bir mekandı. Babası Emin Paşa döneminden itibaren konağa devam edenler arasında Ali Emirî Efendi, Said Halim Paşa, Münif Paşa, Hersekli Arif Hikmet Bey, Tanburî Cemil Bey, Mehmet Akif Ersoy, Süleyman Nazif, Abdülhâk Hâmid, Yahya Kemal, Mükrimin Halil Yinanç, Fuat Köprülü, Hasan Âli Yücel, Ekrem Hakkı Ayverdi, Süheyl Ünver, Ebu’l-Ûlâ Mardin, Fahrettin Kerim Gökay, Kâzım İsmail Gürkan, Sadettin Kaynak, Hakkı Tarık Us, Feyhaman Duran, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemal Salih Sel, Osman Nuri Ergin, Ekrem Karadeniz, Kâni Karaca, Alaaddin Yavaşça ve Nevzad Atlığ gibi alanlarında otorite kabul edilen pek çok tanınmış isim bulunmaktaydı.

Cumhuriyetle beraber, konak kültürü birkaç mekanla sınırlı kalmıştı. Bu konaklardan biri olan Dârülkemâl, Osmanlı kültürünün devamı niteliğinde olan meclis geleneğinin canlı bir şekilde devam ettirildiği yerlerden biriydi. İdaresini İbnülemin’in yaptığı, kendine göre bir âdâbın olduğu bu mecliste ilmi, tarihi, edebi sohbetler, latifeler, musiki ve şiir pazartesi akşamlarını bereketlendirirdi. İbnülemin’in rızası ile yeni isimlerin de hazır bulunduğu bu konakta devrin önde gelen musiki ve kalem erbabı icra ettikleri sanatlarını geleceğe aktarırlardı. İlim ve sanat zevkinin doruk seviyesinde yaşandığı konağın müdavimleri son dönem Osmanlı’nın kültür dünyasını sırtlayan, rüştünü ispat etmiş, kendi alanlarında nadide şahsiyetlerdi. Fakat hepsi İbnüemin’in Allah’a karşı kulluğunu, ilme olan düşkünlüğünü, zeki olması; kültürünü, işine ve ilmine gösterdiği titizliğini, görgüsünü, birikimini, asaletini, beyefendiliğini, cömertliğini, şeref ve şanı devlet ricalinde değil de ilimde, sanatta ve doğrulukta aradığını, dünyalığa tamah etmediğini, alınganlığına, sivri diline rağmen hak için hakkı söylediğini bildiklerinden bir İstanbul beyefendisi olan bu nevi şahsına münhasır şahsiyete derin saygı ve sevgi beslerlerdi.

Muhabbetin Hz. Muhammed (s.a.v) ile geldiği, rûberû sohbetlerin gönülden gönüle akıp gittiği bu mecliste İbnülemin’in en çok sevdiği, anlamı, “doğru yolu terennüm eden, düzgün, gerçek” olan, kendi kişiliği ile özdeşleşmiş rast makamı eserler meşk edilirdi. Tarihte de “ümmül mâkamât” yani “makamların annesi” olarak anılan rast makamı; merhameti, sert ve sinirli kişiliğine galip gelen İbnülemin’de adeta vücut bulmuştu. Osmanlı’nın yıkıldığı Cumhuriyet’in kurulduğu, herkesin tutunacak bir dal aradığı bu sancılı geçiş döneminde İbnülemin, yetim kalan evlatlarını kucaklayan koca bir çınar gibi dimdik duruyordu. Kökü sapasağlam olan bu ulu çınarın gölgesi ister istemez herkesin üzerine düşmekteydi. Bunlardan biri de tam Batılılaşmayı savunan, toplumun selametini topluma rağmen dinsizlikte bulan çıkardığı İçtihat dergisinde fikirlerini hararetle savunan, Cumhuriyet’in ilke ve inkılaplarının çoğunun fikir babası olan Abdullah Cevdet’ti. Özellikle İslâm tarihini yanlış telkin eden Reinhart P.A.Dozy’nin Essai sur I’Histoire deI’Islamisme (Tarihi İslâmiyyet) adlı kitabın tercümesi Abdullah Cevdet tarafından yapılmış ve zamanına ve günümüze kadar süre gelen onulmaz yaraların açılmasına sebebiyet vermişti. Fakat Abdullah Cevdet (1869-1932) son zamanlarına geldiğinde, yürüdüğü bu yolun yanlış ve bozguncu olduğunu, tarihin onu muzır ve bozguncu göstereceğini anladığı için özellikle Son Asır Türk Şairleri Ansiklopedisi’ni kaleme alan üstat İbnülemin’e gelerek; hal tercümesine dinsiz yazılmaması için çok yalvarmış, onu ikna için huzurunda gözyaşları dökmüş, hatta samimi bir Müslüman olduğunu ispat etmek üzere de Farsça bir “Natı Nebevi” yazmış olduğunu da söylemiştir.

Farklı dünya görüşüne sahip kişilerin dahi sözüne itibar ettiği, isminin başındaki künyesinin hakkını veren güvenilir bir mümin. Kaderin sırtına yüklediği yükü kırıp dökmeden sarp yokuşlardan düze indirmeyi başaran seçilmiş bir âlim. Gölgesinde gölgelenenlerin huzur bulduğu vefalı bir dost. Işığının zamanımızı dahi aydınlattığı parlak bir zihin. Geçmişi geleceğe bağlayan sağlam bir köprü. İftiharlara malik olmuş, anlatmakla bitirilmeyen bereketli geçmiş bir ömür. Celali ve cemali arasında fazla mesafe olmayan nevi şahsına münhasır bir âdem. Karınca kararınca kendisinden bahsetmeye çalışıldığı zaman, karşınızdaymışçasına hürmet etme ciddiyeti veren irfan sahibi zat-ı muhterem. Uzaktan özlem duyanların keşke bir pazartesi akşamı o konakta biz de olabilseydik diye iç geçirdiği hüzünlü geçmişimiz; İbnülemin Mahmut Kemal İnal. Selam ola. Rahmet ola.

Yararlanılan Kaynaklar

Akgün, Ömer Faruk. TDV İslâm Ansiklopedisi.

Biçer, Dr. İsmail Alperen. «Son Osmanlı Âlimi İbnülemin Mahmut Kemal İNAL.» Eskişehir Türk Ocağı. https://www.youtube.com/watch?v=fbUPBc4yvaw.

Ergin, Osman. Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti. İstanbul: Kenan Basımevi,, 1942.

Gürlek, Dursun. Ayaklı Kütüphanaler. İstanbul: Kubbealtı, 2009.

«İbnülemin Mahmut Kemal İnan.» https://www.fatih.bel.tr/tr/main/read/dosyalar