Bir Aslan ile Tilki Hikâyesi: Katıraslan

Bu konuda bir dostum, kitap, Mavera’da bölüm bölüm yayımlanırken, Erdem Bayazıt’ın, önüne gelen metni gözden geçirdikten sonra, bunun çocuklar tarafından değil, ancak ergenler tarafından anlaşılabileceği söylemesi üzerine, Cahit Zarifoğlu’nun, “Evet, anlamak için biraz gayret etsinler” dediğini hatırlıyor.

Mehmet KAHRAMAN

Dr.

İlk yayımlandığında okuduğum ve üzerinde düşünülmesi gereken birçok açılım taşıdığını  hatırladığım Cahit Zarifoğlu’nun Katıraslan kitabını bugünlerde bir kez daha okudum. O günkü kanaatim, bugün de değişmedi. Rahmetli Cahit Zarifoğlu, bu kitabında, etrafımızda dönen bazı dolapların farkına varmamıza kapı aralayacak görüntülere yer veriyor. Demek istediğim şu: Kitap çocuk kitabı olarak yayımlanıyor; ancak aslına bakılırsa, büyükler için daha önemli tespit ve göndermeler taşıyor.

Bu konuda bir dostum, kitap, Mavera’da bölüm bölüm yayımlanırken, Erdem Bayazıt’ın, önüne gelen metni gözden geçirdikten sonra, bunun çocuklar tarafından değil, ancak ergenler tarafından anlaşılabileceği söylemesi üzerine, Cahit Zarifoğlu’nun, “Evet, anlamak için biraz gayret etsinler” dediğini hatırlıyor.

Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerini üniversitede öğrenci iken, özellikle arkadaşlarla birlikte okur, anlamaya çalışırdık. Ama yine de müphem kalan noktalar olurdu. Anlamak için gayret ederdik,  fakat bazen boşuna gayret ettiğimizin farkına varırdık. Her defasında anlamakta zorlandığımız noktalar, ifadeler, mısralar kalırdı. Ama okumakta da ısrar ederdik.

Exupéry’nin Küçük Prens için yazdığı ithaf metninde, kitabını çocuk olmayan bir kişiye ithaf ettiği için çocuklardan özür dilediğini hatırlıyorum. Leon Werth adlı bu kişi, Exupéry’nin çok yakın bir dostudur. Küçük Prens’i okurken de daha çok büyüklerin anlayabileceği önemli tespitlerin var olduğunu düşünmüştüm. Kitapta, büyüklerin içinde bulunduğu durumların masaya yatırıldığı bölümler vardır. Oralarda sanki büyüklerin eleştirisi yapılmaktadır. Exupéry, yazar olarak bu eleştirileri yapar ve “büyükler işte böyledir” gibi ifadelerle bir de onaylardı.

Prensip olarak çocuklar için yazıldığı kabul edilen ve dolayısıyla çocuk kitapları serisinde yayımlanan Katıraslan’da da büyüklerin yaptığı birtakım anlaşılmaz, yani yanlış veya kabul edilemez durumlarla karşılaşıyoruz. Exupériy gibi, Cahit Zarifoğlu da kitabında büyükler için geçerliliği olan eleştiriler yapıyor. Köylüler tarafından “katıraslan” olarak algılanan ve adlandırılan insan ve hayvan karışımı varlığın araştırılması konusu, bunların başında geliyor.

Bir aslanla bir tilkinin birlikte bir yolculuğa çıkmaları ile başlayan olayların anlatıldığı eserde, yolculuğa hazırlık olarak aslan bir katır, tilki de bir eşek edinir. Eşyalarını bu hayvanlara yüklerler; kendileri de yüklerin üzerine binerler. Aslan, bir kral gibidir. Ormanların kralı olduğunu belli eder. Heybesinde birkaç kocaman kürdan, iki el bezi, okuma ve uzak gözlükleri, ünlü zoolog Kaplan Kaplan’ın araştırma kitapları, birkaç bilim kurgu romanı, açık renk bir şemsiye ve kas çalıştırma aleti vardır; bir de tüfeği. Tilki de ona hizmet eden bir elemandır. Ama yükünde neler yoktur ki! Kamp çadırı, konserveler, çatal, bıçak, bardak, peçete, şeker, konserve açacağı, kıyma makinası, bornoz… Yemekleri hazırlamak, gerekirse kümeslerden tavuk, tavşan gibi hayvanları çalmak, onun görevidir. Aslan, her akşam bir bardak süt içme alışkanlığı olunca, süt sağan kadınların süt bakraçlarını çalmak da tilkiye kalmaktadır.

Hayvanlar âleminden dört hayvan etrafında gelişen hikâye, işin bu tarafıyla bir çocuk hikâyesi gibi başlar. Ama giderek olay çetrefil bir hâl alır. Çünkü birkaç günde bir çalınan tavuk ve tavşanlar, kaybolan süt dolu bakraçlar, çiftliklerde ve etraf köylerde konuşulmaya başlanır. Aslında bir tilki için bunlar, süt bakraçlarının çalınması hariç, olağan şeylerdir. 

Ama bir gün aslanın isteği üzerine bir çiftlikten üç tavşan, dört tavuk ve iki horoz çalıp gelince çevredeki insanlar tilkiyi avlamak için yola çıkarlar. Aslan, katıra binmiş olduğu halde ve elindeki silahla onları karşılar. Onu gören köpekler can havliyle geri kaçarlar. Köylülerden biri tüfeğini doğrultur ama korkudan ateş edemez. Ama aslan, omzundaki tüfeği indirir, ateş eder ve köylüyü yaralar. Gelenler aslanı katıra binmiş halde görürler ama onu katır ve aslan olarak ayrı ayrı varlıklar olarak değil, katıraslan olarak algılarlar.

Bu süt çalma meselesi de köylülere çok garip gelir. Hele sütü çalınan kadın, tilkinin süt bakracının kulpunu boynuna geçirerek oradan hızla uzaklaşışını anlatması, köylülerce sorgulanmaya başlanır.

Konuyu önce avcılar kralı soruşturmaya gelir. Köylülerden gerekli bilgileri alır. Anlatılanlar karşısında şaşar kalır. Sonra da büyük bir av partisi düzenler. Ayrıca her tarafa katıraslan diye bir yaratığın görüldüğü duyurulur.

Katıraslan haberi yetkililere ulaşınca, konuyu araştırmak üzere bir uzman görevlendirilir. Uzman, köylülerle görüşür ve onların katıraslan ile ilgili ifadelerine başvurur. Köylüler, katırı ve aslanı ayrı ayrı da görmüşlerdir, ama ortak kanaat, hem birleşebilen hem de birbirinden ayrılabilen yeni bir varlık olabileceği şeklindedir.

Katıraslan haberinin her yere yayılması üzerine, onu görmek için her yerden insanlar akın akın oraya gelmeye başlarlar. Haber, dış dünyaya da duyurulduğu için yurt dışından da birçok insan gelir. Bu kadar insan gelince, onların ihtiyaçları için gereken her şey oraya yığılır. Burası birkaç gün içinde adeta büyük bir seyyar şehir haline gelir. Her meslek erbabı yerini alır. Burası, para kazanmak isteyenler için bulunmaz bir fırsata dönüşür. Fırsatçılar, düzenbazlar, bahisçiler, kumarhaneler, barlar, oteller, lokantalar, televizyon kanalları; velhasıl, özellikle ne kadar “hap yap, para kap”çı varsa, hepsi orada toplanmıştır.

Köylüler de bir şekilde para kazanmanın bir yolunu bulurlar: Üç yüz kişilik bir turist kafilesini getiren helikopter, inişe uygun harman yerine değil de, yeni sulandırılmış ve geniş bir alana serilmiş bir tezek tarlasının üzerine inmek zorunda kalınca, turistleri kuru yere ulaştırmak için bir köprü düşünülür ve acilen ihalesi yapılır. Ellerindeki silahlarla köprünün çıkış noktasını tutan muhtar ve oğulları, yüz dolar vermeyenin geçemeyeceğini ilan ederler. Turistler için bu normal bir ücrettir. Muhtar, helikopterin pilotuna giderken de bir milyon lira vererek her gelişinde bu tezek tarlasına inmesini salık verir. Bunu gören diğer köylüler de tarlalarını tezek tarlasına dönüştürerek gelenlerin parayla toprağa basmalarını sağlarlar. Tezek tarlası yapmak için meyve ağaçları bile kesilir. Yeterli tezek bulunamayınca, ithal için bakanlığa başvurulur ama izin çıkmaz. Bunun üzerine sahte tezek imalatı geliştirilir. Bir yabancı uzman bunun için tezek kokusunun ve bol sineğin var olmasını yeterli bulur.

Bazı yanlış bilgilendirmeler sebebiyle, arama işiyle görevlendirilen yerli uzmanların başarılı olamayacağını düşünen yetkililer, dışarıdan getirdikleri başuzman ve 1459 uzmanla bu arama işine devam ederler. Onlar da çok teorik bir şekilde bir merkezden etrafa dağılan binlerce elemanla katıraslanı bulmaya çalışırlar. Onlar arayadursun, katıraslan ve tilki bir çölde yürüyüşlerine devam ederler. Aslan acıkınca önce eşeği, sonra katırı daha sonra da tilkiyi midesine indirir.

Katıraslan’ın büyükleri ilgilendiren bölümleri, sadece büyüklerin anlayabileceği o arama faaliyetinin anlatıldığı kısımlarıdır. Bu vesileyle, modern dünyada işlerin nasıl döndüğü biraz da alaycı bir dille anlatılır. Sözgelimi, tezeklerin üzerine yapılacak olan köprü için ihaleye çıkılır. İhalede bahşişler ve hediyeler döner. Eserde, havadan para kazanma yolları konusunda da önemli tespitler vardır. İnsanlarımız dururken, yabancı uzmanların istihdamı da bir başka saçmalıktır.

Cahit Zarifoğlu, etrafımızda dönüp duran modern dünyaya ait yanlışlıklar, bir masal içine yerleştirerek ironik bir dille anlatmaktadır. Katırın üstüne binen bir aslanı o haliyle görenler de varken, katır ve aslan ayrı ayrı da görülmüşken, “katıraslan” tanımlaması tercih edilir ve katıraslan diye bir yaratığın görüldüğü bütün dünyaya duyurulur. Haber, insanların merakını kamçılar. Buradan da herkesin kendi menfaatini devşireceği bir düzenlemeye varılır.