Ezcümle, bugün Avrupa’daki aile hayatı, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi ekseriyet bakımından sıkıntılı bir hal almış durumda. Sayılara baktığımızda, evlenenlerin giderek azaldığını, boşananların ise giderek arttığını görmekteyiz. Bazı Avrupa ülkelerinde boşanma oranları yüzde yetmişlere yaklaşmış durumdadır.
Mucahid YILDIZ

Yeryüzünde, insanlığın yaratılışından bu yana herkesin malumu olduğu üzere, Hak-batıl mücadelesi devam etmektedir. Cenabı Hakk’ın nizamı ile, bugünkü zayıf tabiri ile “toplum” olarak adlandırılan cemiyet hayatını bir insicam içinde idame ettirmek isteyenler Müslümanlardır. Bu hakikati örtbas etmek isteyen şeytan taraftarları ise kafirlerdir.
Şeytanın hizmetçileri çeşitli kollara bölündüğü gibi, Müslümanlar arasında da bölünmeler mevzubahis olsa da Kur’an ve Sünnet dairesinin dışına çıkanlar artık şeytana hizmet etmeye başlamışlardır. Topluma nizam verme çabasında, şeytan ve taraftarlarının tek gayesi insanları Allah yolundan uzaklaştırmaktır. Bu konuda, Müslümanların kafasına girerek İslami olmayanları hakmış gibi göstermek, kullandıkları en sinsi yollardan biridir.
Umumi (genel) olarak Avrupa’da, kısmen de Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinde yapılan 2. Dünya Savaşı sonrasında, yukarıda sözünü ettiğimiz kavgada şeytanın yanında yer alanlar, asırlar öncesine göre çok daha teşkilatlı ve düzenli çalışıyorlar. Cemiyetleri kendi istedikleri nizama uygun hâle getirmek için, insanlık dışı dahi olsa her türlü usulü kullanmaktan geri durmuyorlar. A’dan Z’ye toplum içindeki bütün unsurları bu hedefleri istikametinde (doğrultusunda) değiştiriyorlar.
Bunlardan en önemlisi, toplumun yapı taşlarını meydana getiren ailedir. Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’nın da kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna her ülkesinde bu görülmektedir. İnsanları birbirinden uzaklaştırmak için daha önce ırkçılık mefhumunu kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar. Bir önceki yüzyılda bunda büyük bir muvaffakiyet elde ettiler. En büyük başarıları, cihana nizam veren Osmanlı Devleti’ni yıkmak oldu.
İkinci dünya savaşı sonrasında, kendilerini İblis’in çocukları olarak gören küresel çete, yapacakları tahribatları önce Avrupa’da uyguladı. Avrupa’yı adeta bir laboratuvar gibi kullanmaktalar. Doğunun ahmakları da Batılılaşma adına bu çeteyi fazla yormadan, olduğu gibi taklit etmekteler.
Avrupa’da aile hayatı, her ülkeye göre bazı ufak farklar ihtiva etse de genel hatlarıyla birbirine çok benzemektedir. Acizane, Almanya’da yakından gözlemlediğim birkaç örneği vererek meselenin anlaşılmasına katkı sağlamaya çalışacağım.
Bunlardan biri, her zaman görüştüğüm bir Alman arkadaşım ve 40 yıldan fazla bir süredir evli olduğu eşinin hikayesi. Henüz 17 yaşlarındayken birbirlerini görüp seven ve hayatlarını birleştiren iki kişi… Biri kız, diğeri erkek olmak üzere iki çocukları olmuş. Dışarıdan görebildiğim kadarıyla, karı- koca münasebetleri bakımından büyük sıkıntılar yaşadıklarına dair en ufak bir iz göremedim, hissedemedim. Yani karşılıklı anlayışın hakim olduğu ancak biraz pederşahiden ziyade hanımın daha çok sözünün geçtiği bir aile desem yerinde olur.
Çocuklarına gelince; kızları, yaşı oldukça ilerlemiş olmasına rağmen henüz evlenmemiş. Alman toplumunda ve maalesef dünyanın büyük kısmında artık gayet tabii imiş gibi görünen, nikahsız yaşadığı bir erkek arkadaşı var. Ancak nikahlı olmadıkları için çocuk sahibi olmak da istemiyorlar. Arkadaşımla bir sohbetimizde torunlar mevzu bahis olmuştu. Kendisine, birden fazla torunun olsun istemez misin diye sorduğumda, kızının henüz doğru adayı bulamadığını söyledi. Zannedersem ömrünü doğrusunu aramakla heba edecek. Oğlu ise genç yaştayken bir hanımla evlenmiş. Bir erkek çocukları olmuş. Ancak daha sonra anlaşamadıkları için bu hanımından ayrılmış. Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer misali, şimdi beraber olduğu hanımla evlenmeyi hiç düşünmüyorlar sanırım.
Bir başka tanıdığım, yaşı 40’larda bir arkadaşım; aynı zamanda yakın komşumun aile hayatından da biraz söz etmek istiyorum. Birkaç yıl önce hanımı, çocuklarıyla beraber ayrıldı ve yakındaki bir eve taşındı. Biri erkek, diğeri kız olmak üzere, yaşları henüz 12’yi geçmeyen çocuklarını haftada bir ya da iki sefer babalarına gönderiyor. Bazen kendisi getiriyor, bazen de kocası alıp geliyor. Arkadaşım, olup bitenleri bana anlatarak epey içini döktü. Hanımı, ayrılma sebebi olarak kocasının kendisiyle, çocuklarla ve evle yeterince ilgilenmediğini öne sürmüştü. Arkadaşım ise neredeyse haftanın 6 günü, 12 saat çalışıyordu ve işini çok seven birisiydi. Çok büyük ve güzel bir evleri, yüzme havuzları vardı. Maddi bakımdan hiçbir sıkıntıları yoktu. Ne var ki, manevi bakımdan yaşadıkları noksanlık onları bu ayrılığa mahkum etti. Arkadaşım, bu kadar maddi ihtiyacı giderebilmek için çok çalışmaktan başka çaresi olmadığını düşünüyordu. Halbuki hanımı da ‘part-time’ tabir edilen yarım günlük bir işte çalışmaktaydı. Görünen o ki, bütün bunlar onları ruhen tatmin etmeye yeterli olmadı.
Ezcümle, bugün Avrupa’daki aile hayatı, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi ekseriyet bakımından sıkıntılı bir hal almış durumda. Sayılara baktığımızda, evlenenlerin giderek azaldığını, boşananların ise giderek arttığını görmekteyiz. Bazı Avrupa ülkelerinde boşanma oranları yüzde yetmişlere yaklaşmış durumdadır.
Aileyi ortadan kaldırmak için insanlara benimsetilmek istenen cinsiyetsizlik ya da cinsel sapkınlıklara burada ayrıca değinmek istemiyorum. Maalesef internet yüzünden dünyanın en ücra köşelerine kadar uzanan bu korkunç sapmanın boyutları, Avrupa’da zaten hepsinden ileri bir seviyede.
Ailenin vazgeçilmezi olarak görülmesi gereken ihtiyarlarımızın hali Avrupa’da nasıldır? Çok az da olsa, ana-baba hakkını gözeten ve onlara bakmayı kendilerine bir vazife olarak gören insanlar var burada. Örneğin, kadın bir komşum tam 12 yıl boyunca annesine baktı. Tekerlekli sandalye ile yalnızca evinde dolaşıp dışarı çıkamayan yaşlı bir annesi vardı. Kendisi, kocasıyla birlikte yalnızca annesine bakabilmek için annesinin evine taşındı. Annesinin tüm ihtiyaçlarını bu hayırlı evladı karşılıyordu.
Ancak Avrupa toplumunun kahir ekseriyeti, yaşlanan ana-babalarını yaşlılar yurduna bırakıyor. Bazıları onları düzenli bir şekilde ziyaret etmekle birlikte, bazılarının hiç arayıp sormadığı bilinmektedir.