Hac Fıkhı

Hac, dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların cemaat halinde eda ettiği ve pek çok nefis terbiye amilini haiz bir ibadettir. Diğer ibadetler gibi hac da ilk bakışta kulun yaratıcısına yakınlaşma arzusu, O’na duyduğu saygı, şükür, itaat ve tazimi yansıtan davranışlar bütünüdür.

Tuba Hacer KORKMAZ

Dr.,  Fatih Sultan Mehmet Vakıf Ünv. İslami İlimler Fak.

Hac, Kur’ân-ı Kerîm’de bir sûreye isim olmuş ve birçok fıkhî ahkâmına temas edilmiş önemli bir ibadettir. Bu ahkâma, Hac sûresinin yanı sıra Bakara, Âl-i İmrân gibi surelerde de değinilir. Kur’an’da, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı olarak tanımlanan hac ibadetinin[1], Müslümanlara ne zaman farz kılındığı konusunda kaynaklarda hicretin beş ile onuncu yılları arasındaki tarihlerin öne sürüldüğü görülür. Sahabe döneminden günümüze kadar İslam âlimleri, hac ibadetinin; güvenlik, mâlî imkân ve sağlık açısından gücü yeten, akıl ve beden sağlığı yerinde ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman için ömürde bir kez hac yapmanın farz olduğu hususunda görüş birliği içindedir. Bu sebeple, haccın farziyetini inkâr, kişiyi İslam dairesinin dışına çıkarır.  Hac, İslam’ın değişmez şartlarından biri olup biçimi, Hz. Peygamber’den itibaren nesiller ve asırlar boyunca günümüze kadar tevarüs etmiştir. Bu nedenle ibadetin suret ve şekillerinde arttırma veya eksiltme yapılması, bid’at olarak değerlendirilir.

Genel olarak ibadetlerde, özelde ise hac ibadetinde hem bireysel hem de toplumsal yarara yönelik, aklen açıklanabilir unsurlar ile taabbüdî nitelik taşıyan ve Allah’a bağlılığı temsil eden sembolik eylemler çok defa bir arada bulunur. Hac, dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların cemaat halinde eda ettiği ve pek çok nefis terbiye amilini haiz bir ibadettir. Diğer ibadetler gibi hac da ilk bakışta kulun yaratıcısına yakınlaşma arzusu, O’na duyduğu saygı, şükür, itaat ve tazimi yansıtan davranışlar bütünüdür. Öte yandan, kişilik eğitimi ve gelişimi, insan ilişkileri ve toplumsal yapının iyileştirilmesine yönelik işlevleri de haizdir.

Hacda yapılan eylemlerden tavaf, sa‘y, ihram, şeytan taşlama, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi mensek (çoğulu: menâsik) terimiyle ifade edilir ve bu davranışların neredeyse tamamı sembolik (شعائر الله) ve emsalsizdir. Hac, belirli zaman ve mekânlara mahsus bir ibadet olup Allah, bazı zamanları ve bazı mekânları hassaten mukaddes kılmıştır[2]. Şâr‘i, bu ibadetteki illetleri, aklın keşfedebileceği sınırların dışına vazetmiştir. Bu nedenle İslam âlimleri, hac ve umre ibadetlerindeki eylemlerin hikmetlerine dair kanaatlerini ansiklopedik fıkıh eserlerinin satır aralarında, hac konulu müstakil eserlerde ya da sadece haccın hikmetlerine, esrarına, manalarına dair kaleme aldıkları özel teliflerde paylaşmışlardır.

Naslarda zikredilen “haram aylar” ise, hicri takvime göre on birinci ay Zilkade, on ikinci ay Zilhicce, birinci ay Muharrem ile yedinci ay Receb aylarıdır. Üçü peş peşe ve biri ayrı olan bu dört ayda, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail döneminden itibaren saldırı, savaş, zulüm ve her türlü kötülüğün yasak olduğu inanışı var olagelmiştir. “Hac ayları” ise[3] hicrî takvimdeki Şevvâl ve Zilkade aylarının tamamı ile Zilhicce ayının ilk on günü[4] olup, hac[5] için ihrama bu aylar içerisinde girilmesi gerektiğinden dolayı bu aylara hac ayları denilmiştir. Günlük olarak eda edilen namaz veya yıllık tutulan Ramazan orucu gibi olmayan hac ibadeti, ömürde bir kez yerine getirilmesiyle farzı eda edilmiş olur. Bu yönüyle de hac, ömürlük ve ferîd bir ibadettir.

Hac ibadeti, Hz. Peygamber ve sahabeden rivayet edilen naklî/sem‘î delillere ve daha da çok uygulama örneklerine[6] dayanmış ve sonraki çağlara bu şekilde aktarılmıştır. Hacda yer alan menâsikler hakkında fakihler ve mezhepler arasındaki görüş farklılıkları, haccın ifa şeklinden ziyade menâsiklerin fıkhî hükmü ve değeri konusunda yoğunlaşır. Buna göre haccın, kişiye farz oluş şartlarının gerçekleştiği yıl içinde hemen eda edilmesinin gerekip gerekmediği, yani haccı ertelemenin câiz olup olmadığı; haccın farziyet, eda ve sıhhat/geçerlilik şartları, vacip ve sünnetleri, ihlâllerin müeyyidesi gibi hususlar, fıkıh eserlerinde görüş farklılıkları ile ele alınır.

Hac, ihramla başlar. İhram, yalnızca bir kıyafet değil; niyet, niyete bağlı yasaklar ve manevi disiplinin bütünüdür. Hac yolcusu, mîkât sınırlarından[7] itibaren niyetle birlikte telbiye getirerek ihrama girer. Bu noktadan sonra avlanmak, saç ve tırnak kesmek, cinsel ilişkiye girmek, kötü söz ve davranışlarda bulunmak gibi fiiller haram hale gelir. Bu yasaklar, hacının içsel disiplini açısından bir sınav niteliğindedir. İhram hali, sadece bedenî değil, ahlakî bir arınmayı da hedefler.

Mekke’ye varıldığında, hac türüne göre menâsik başlar. Haccın temel rükünlerinden biri olan tavaf, Kâbe’nin etrafında yedi tur dönülerek gerçekleştirilir. Hacda yapılan en önemli tavaf, “ziyaret tavafı” (tavâf-ı ifâda)dır ve farzdır. Bunun dışında “kudüm tavafı (ilk geliş tavafı)” sünnet, “veda tavafı” ise vaciptir. Tavafın ardından, Arapçada “çaba” anlamına gelen sa‘y, yani Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelme ibadeti yapılır. Bu da hac veya umre için niyet etmiş kişilerin yerine getirmesi vacip olan bir menâsiktir.

Zilhicce’nin dokuzuncu günü yapılan Arafat vakfesi, haccın rüknüdür. Hz. Peygamber’in “Hac, Arafat’tır.” hadisiyle[8] de bu menâsikin zorunluluğuna işaret vardır. Arefe günü, öğle vakti ile güneşin batışı arasında Arafat’ta yapılan dua, niyaz ve tefekkür; haccın ruhunu ve özünü oluşturan en yoğun ibadet anıdır. Aynı günün akşamı ise hacılar, Müzdelife’ye geçerek geceyi burada geçirir; sabah namazı sonrası vakfe yaparak ve taş toplayarak şeytan taşlamaya hazırlanırlar.

Zilhicce’nin onuncu günü “Cemretü’l-Akabe” adı verilen büyük şeytana yedi taş atılır. Bu sembolik eylem, insanın nefsiyle, kötülükle ve şeytani dürtülerle olan mücadelesini temsil eder. Aynı gün içinde kurban kesilir ve tıraş olunarak ihramdan çıkılır. Bu aşama, hacının dünyaya dönüşünü ve arınma sürecinin tamamlandığını simgeler. Sonrasında farz olan ziyaret tavafı gerçekleştirilerek hac ibadeti rükünleriyle tamamlanmış olur.

Hacda yapılan her bir fiil, sadece dışsal bir ritüel değil; Allah’a mutlak bağlılığın, sabrın, tevazuun ve arınmanın göstergesidir. Bu bağlamda hac, şekilsel bir ibadet olmaktan çok öteye geçerek, müminin hayatı boyunca içselleştireceği bir dönüşüm süreci sunar. Fakihler, haccın bu dönüşüm ve teslimiyet yönünü ihmal etmeksizin, menâsikin sıhhati ve geçerliliği ile ilgili ayrıntılı hükümler kaleme almışlardır. Menâsik arasında gecikme, terk veya eksiklik durumunda telafi edici fidyeler, cezalar veya yeniden eda gibi hükümler takdir edilmiştir.

Sonuç olarak, haccın edası hem şekil hem mana itibarıyla İslam’ın sembollerini bir araya getiren çok katmanlı bir ibadet pratiğidir. Fıkıh eserlerinde farz, vacip, sünnet, müstehap ve âdâb kabilinden unsurları muhtevi hac; hazırlık ve yolculuk safhasından başlayarak çeşitli bölgeleri ziyarete ve oralarda belli şekil şartlarını ve ibadetlerini yerine getirmeye kadar uzanan çok sayıda aşamadan oluşan kutsal topraklara yapılan değerli bir yolculuktur. Belirli zamanlarda ve mekânlarda ifa edilen bu ibadet, bireyin Allah’a olan kulluk bilincini yoğunlaştırdığı gibi, ümmet olma şuurunu da diri tutar. Bu yönüyle hac, İslam’ın en kapsamlı ve en derin ibadetlerinden biridir.


[1] “Orada apaçık deliller, İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âl-i İmrân, 97)

[2] “Doğrusu Allah’a göre ayların sayısı, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına uygun olarak on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru olan hesap budur. O aylarda kendinize zulmetmeyin, müşrikler sizinle topyekûn savaştıkları gibi siz de onlarla topyekûn savaşın…” (Tevbe, 36)

[3] “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur…” (Bakara, 197)

[4] “Yemin olsun şafak vaktine; On geceye; Çift olana ve tek olana; Geçip gitmekte olan geceye. Aklı olan kimse için bunlar yemine konu olacak kadar önemli değil midir?” (Fecr, 1-5)

İkinci âyette geçen on gecenin, hac ayı olan zilhiccenin ilk on gecesi olduğu yorumu fukaha arasındaki yaygın görüştür.

[5] Hac eda edilişi bakımından ifrad, temettu‘ ve kırân şeklinde üç çeşittir. İfrad haccı, umre yapmaksızın sadece hac menâsikini yerine getirmek suretiyle ifa edilir. Temettu‘ haccında umre yapıldıktan sonra ihramdan çıkılır, ardından aynı dönemde tekrar hac için ihrama girilerek hac menâsiki eda edilir. Kırân haccında ise ihrama girerken hem umreye hem de hacca niyet edilir ve aynı ihramla her iki ibadet yerine getirilir. (DİA, Salim Öğüt, Md. “Hac”, 14/389.)

[6] Örneğin “Haccınızı benden alın.” (خُذُوا عَنِّي مَنَاسِكَكُمْ) hadisi.

[7] Mîkât Mekke’ye gidenlerin veya hac ve umre yapacakların ihrama girecekleri noktalardır.

[8] Nesâî, Menâsikü’l-Hac, 203; Tirmizî, Hac, 57