Gel Gidelim Dosta Gönül

Mutluluğu, huzuru hayran olduğu Batı’da ve Batılı yaşam tarzında arayan kardeşim, ilimlerine, filmlerine bakıp özendiğin o Amerika’da, nehirlerde su yerine prozak akıyor. O tsunaminin dalgaları bizim sahillere de çoktan ulaştı, bilmem farkında mısın? 

Derviş Çelebi

Sevgili okur, bütün ilişkilerin fayda eksenli oluştuğu günümüzde “dost” kelimesi; belli bir yaş kuşağı üzerindekiler için ahirete yolcu ettiği, hasretiyle yandığı, ardından yürek acısına rahmet okuduğu, altındakiler için ise bir anlam ifade etmeyen, hayatlarında karşılığı olmayan, gerçek üstü bir kavrama işaret ediyor sanırım.

Yürek acısı taşıyanlar için bir sözüm yok, onlar zaten bu acı ile baş edecek bir gönle de sahiptir inşallah. Sözüm dost hasreti çeken lakin bu hasretin ne olduğundan ve nereden geldiğinden habersiz olana. Susuzluğunu bol şekerli asitli su ile, açlığını ise patlamış mısır ile tatmin etmeye çalışana. Onun da yetmediğini görüp (ki yetmez) yanlış insanların peşine düşmekten, alkol tüketmekten ve onun üzerinden adını telaffuz etmekte zorlandığım envai çeşit kimyasallara yelken açan, açmayı aklından geçiren genç kardeşlerimize olacak.

Kardeşim, senin açlığını bastırmak için çabaladığın, tükettiğin her dünyevi tatmin, başka bir açlık doğurur. Ateşe dökülen benzin gibi düşün. Benzin, suya benzediğinden ateşini söndürür sanırsın ama bakmışsın ki daha da harlanmış hasretin. Zamanla içinde yanan bu ateşe ram olursun. Ateşin şavkı, gözlerini kamaştırır, görkemi başını döndürür. Çünkü ateş, kibrin mimarının hammaddesidir. Senin de başını döndürür, aklını çeler. Kıbleni düzelt, hikmete ram ol ki dostu bulasın. Dostu bulursan, huzura erersin.

Benim aklım başımda, sen bunları bana anlatma, diye burun kıvırıp, sayfayı çevirenler için üzgünüm, kulağı sağır olana söz ne etsin! Sözüm, kapısını açık tutan, ateşi değil güneşi arayan, içinde cılız da olsa bir umut ışığı taşıyan, henüz kalbi, karanlığa teslim olmamış olanlara. Onlardan bir kısmı işitse sözümü! İşitenlerden birkaç kişi üzerinde düşünse, düşünenlerden biri anlasa, onun için çok şey fark edecek. Bir deniz yıldızını suyla kavuşturmanın bahtiyarlığına ereceğim.

Mutluluğu, huzuru hayran olduğu Batı’da ve Batılı yaşam tarzında arayan kardeşim, ilimlerine, filmlerine bakıp özendiğin o Amerika’da, nehirlerde su yerine prozak akıyor. O tsunaminin dalgaları bizim sahillere de çoktan ulaştı, bilmem farkında mısın? 

Evet, mutluluk bütün insanların ulaşmak için çabaladığı en temel duygu durumudur desek yanlış olmaz. Mal, mülk, iktidar, arkadaş, dost hep bu duygu durumuna bizi ulaştırmasını umduğumuz vasıtalar değil midir? Ancak bütün bu saydığım unsurlar içerisinde bize en fazla lazım olan şey, dostlarımız olsa gerektir. Çünkü hem üzüntülü anlarımızda yanında sükûnete erdiğimiz, başını omzuna koyup ağlayacağımız, derdimize ilaç olan, hem de sevinçli anlarımızda aynı türküye nakarat yapacağımız insanlar ararız, işte onlar bizim dostlarımızdır.

Bilesin ki yalnızlık sadece Allah’a mahsustur, insan olana önce arkadaş, sonra dost gerekir ki gönlü şad olsun. İnsanı yoldan çıkaran arkadaşı, yola getiren de dostudur. Peki ama dost dediğimiz kimdir? Nasıl seçilir?

Öncelikle dost kim değildir? Ondan başlayalım dilersen. İnternette mesajlaştığın kimliği belirsiz kimseyi dost mu sanırsın? Asla değildir! Ya her yüzüne güleni? Oltanın ucuna hediye takıp, kalbine yürüyeni de dost sanma sevgili okur, dost dediğin yeri geldiğinde acı söyler. Halbuki insan kusurunu söyleyeni sevmez, nefs dediğin iltifatı sever. O yüzden de kolay yanılır.

Her türlü açlık tehlikelidir. Çünkü açlık, insanın aklını zayıflatır hatta iptal eder. Nasıl ki açlık insanı hırsızlığa varacak kadar yanlışlığa sürüklerse, sevgi açlığı da bundan daha tehlikelidir. Çölde susuz kalmış, yanmış bedevi misali, ilk bulduğu suyun çerine çöpüne bakmadan, nasıl avuçlayıp içersen; dikkat et sevgi açlığı çeken insan da bir sevgi işaretine öyle pervasız dalar, teslim olur, hesapsızca inanır. Nitekim televizyonlarda bir tatlı sözün, vaadin, peşine düşüp aldanan, dolandırılan koca koca adamların-kadınların hikâyelerine şahit oluyoruz. Görünen o ki bu işin ne akılla ne yaşla ilgisi var sevgili okur. İnsanları böylesi hatalara düşüren, yalnızlığa duçar olmuş modern insanın sevgiye duyduğu açlık olsa gerek.

Peki o vakit dostluk nedir? Dostunu nasıl seçmeli insan?

Bir kere birinci ve vazgeçilmez olan, dost dediğin baktığında sana Allah’ı hatırlatan insandır. Yanında sükûnet bulduğundur. Derdine ağlayan, sevincine coşandır.

Ahde vefa gösteren, emanetine sahip çıkan, kusuruna örtü olandır.
Dostunun nefsini, kendi nefsine tercih edendir. Yük olan değil, yük alandır.

Tenha yerde senin kusurunu söyleyen, insan içinde yanında durandır.

Hakikatin hatırını, senin hatırına tercih edendir.

Elhasıl, dost dediğin,

Sırtını dayadığın ağaç, gönlünü yasladığın siraçtır. Vesselam.