“Müzik hep vardı, yaradılışta var, kâinatta var. Doğarken sağımıza solumuza okunan ezan ve kâmette, ölürken okunan salâda var. Kâinat, kocaman bir orkestra. Biz sadece üstünü araladık, hepsi bu.”
Eşref Ziya TERZİ
İnsicam dergisi olarak Eşref Ziya Terzi’ye ezgileri, müziği ve albümleri hakkında merak edilenleri sizin için sorduk.
İNSİCAM

– İsterseniz sizi önce kısaca tanıyalım.
– 1969, İstanbul doğumluyum. Sarıyer İmam Hatip Lisesi ve Marmara İlahiyat mezunuyum. Otuz yılı aşkındır müzikle iştigal ediyorum. 15’den fazla solo albümüm var. Yüzlerce albümde emek sahibiyim. Marmara FM’in kuruculuğunu yaptım. Hal-i hazırda Marmara Müzik’in sahibiyim. Müzik faaliyetlerime firma üzerinden devam ediyorum. Evliyim, iki erkek bir kız olmak üzere üç çocuk sahibiyim.
– Ne oldu da böyle bir alana yöneldiniz? Kişisel istek ve arzularınız mı vardı, yoksa hayat, toplumsal olaylar mı sizi bunun içine çekti?
– İmam Hatipli yıllarda Hak Yol Vakfı ve Rahmetli Erbakan hocamla tanıştım ve fikri alt yapım böylece şekillendi. MGV’de gençlik faaliyetlerinde bulunduğum zamanlar bant tiyatroları yaygınlaşmaya başlamıştı. MGV’nin gecelerinde eserler okurdum. O vakitler çok fazla ezgi yoktu. Dr. Ramazan Uçar Bey beni orada görmüş. İslamoğlu Yayıncılık’a bir bant tiyatrosu yapacağından bahsetti ve benim arada iki eserine ezgi okumamı istedi. İlk olarak Stüdyo Metropol’de stüdyoyla tanışmış oldum. İlk okuduğum eser, “Sabırla Sabırla Seherlere Sabırla” idi. Daha sonra “Ağlayın Ey İnsanlar Âlimler Şehid Oldu” eseri. Daha sonra İslamoğlu Yayıncılık, sadece ezgilerden oluşan bir kaset yapmak istedi, Kalksam ve Dirilsem’i yaptık. İlk bestem, Kalksam ve Dirilsem’dir. Bu albümün tirajı, milyonlara ulaştı.
– Yaptığınız müziği, nasıl tanımlıyorsunuz? Herkes kendince bulunduğu, durduğu yerden bir şey söylüyor? Siz nasıl tanımlıyorsunuz bunu?
– Günümüzde müzikte bir türden bahsetmek gerçekten zor, çünkü dünya küçüldü ve kültürler birbirleriyle hızlı iletişim içindeler ve birbirlerinden etkileniyorlar. Bir caz’ın içinde rap müziğiyle ya da bir rap içinde komalı müzikle karşılaşabiliyorsunuz. Benim müziğim alt yapısı itibariyle Batı ritim ve sounduna, üst yapı itibariyle daha Türk sazlarından oluşan doğu-batı sentezi bir müzik. Biz, buna özgün müzik ya da ezgi demeyi tercih ediyoruz.
– Müzik, mûsîkî müslüman camia içinde netameli bir konu. Böyle bir sahaya girmek, burada ayakta kalabilmek oldukça zor. Özellikle ilk yıllarda size ve bu işle uğraşanlara karşı takınılan tutum ve davranış neydi, nasıldı? Buna nasıl direndiniz? Süreç nasıl işledi?
– Gelenekten beslenen, İslam’ın özünden uzak bir müslüman dünyasıyla karşı karşıyayız. Maalesef her konuda önce tartışmaya ve kavga etmeye meyyaliz. Müziğin, sanatın vesairenin malayani görülen bir zamanda müzikle iştigal ettik ve birçok tabuyu yıkarak geldik. Eşyada, mubahlığın esas olduğuna inandım hep. Yani eşya, tabiatında masumdur. Müzik ve herhangi bir sanat kolu, tabiatı itibariyle masumdur ve kullanıldığı duruma göre tanımlanır. Ben bunu daha genç yaşlarımda kendime şiar edinmiştim. O yüzden yapılan eleştirilere çok da itibar etmedim. Beni eleştirenler radyo da kurdular televizyon da. Zamanın dilini kullanmayanlar, her alanda yok olurlar; sanatta, siyasette, ticarette; her alanda.
– İlahiler, nefesler, nutklar kültürümüzde bir biçimde tutunabilmişler. Onlardan buraya geçerken hangi aşamalar, neler yaşandı?
– Maalesef bu tarz klasik mûsîkîmiz, elit ve zaman zaman saray musikisi olarak kaldı. Tekkelerde icra edilse de halka çok fazla inebildiği söylenemez. Halk kendi içinde müziğini oluşturdu, buna halk müziği dendi. Yaşanmışlıklar üzerinden icra edilen mükemmel bir tür çıktı. Bizim müziğimiz de aslında bir halk müziğidir, müslüman halkın sesi olmuştur.
– Ortaya konan ürünlerin, seslendirilen eserlerin sanat değeri, müzik niteliği taşımadığı yolunda tenkitler yapıldı, yapılıyor. Genelde ezgi başlığı altında toplanan çalışmalara sanat açısından baktığınızda bu işin önde gelen bir ismi olarak ne söylersiniz?
– Halk müziği için de bunlar söylendi, arabesk müzik için de. Müslüm Gürses dinlemek bir zamanlar ayıptı, ne oldu şimdi? Müslüm Gürses, herkesin rağbet ettiği kişi haline geldi. Kendine elit vs. diyenlerin komplekslerinden başka bir şey değil bunlar, samimiyetsiz yorumlar olarak gördüm bunları ve hiçbir zaman dikkate almadım. Bu tür eleştiri yapanları da ciddiye almadım, almam da. Çünkü çoğunu yakından tanıyorum.
– Sizin için bir beslenme kaynağından söz etsek, kimi söyleyebilirsiniz?
– Vahiy ve toplumsal gerçekler, insanın içsel yolculuğu, kulluk bilinci ve gerekliliği. Bunlar, beni ben yapan kavramlar ve hiçbir zaman eskimeyen hisler. O yüzden bu eserler, çeyrek asırdır insanımızın gündeminden düşmüyor, çok şükür.
– Size, “Müslüman camiayı müziğe alıştırdınız.” dense, buna cevabınız ne olur?
– Müzik hep vardı, yaradılışta var, kâinatta var. Doğarken sağımıza solumuza okunan ezan ve kâmette, ölürken okunan salâda var. Kâinat, kocaman bir orkestra. Biz sadece üstünü araladık, hepsi bu.
– Bu alanda ortaya konan çalışmalarda bir ruh, bir heyecan, bir mesaj verme gayreti var. Bu mesaj ne ölçüde alındı dinleyiciler tarafından?
– Çok ciddi bir dinleyicimiz var ve onlar bizim ne demek istediğimizi çok iyi anlıyorlar. Konserlerimize gelenler şunu görecek ki tamamına yakını genç kardeşlerimiz. Tabii ki dünya değişiyor, bazı hassasiyetler her zamanki gibi yaşanmıyor. Ama otobanda her zaman 200’le gidemezsiniz, bazen mola vermek bazan hızınızı kesmek zorundasınız. Toplumsal olaylar farklılıklar gösterebilir ama vahiyle beslenen ezgiler inanıyorum ki format değiştirse de insanlık var olduğu sürece devam edecektir.
– Ezgilerin neredeyse kırk yıla yaklaşan bir serüveni var. Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz? Nitelik açısından neydi ne oldu, neredeydik nereye geldik?
– Hepimiz değişiyoruz, hücrelerimiz her an değişmekte. Dün çok büyük gördüğümüz sıkıntılar, bugün çok fazla gündemimizi meşgul etmeyebiliyor. Başladığımız yıllarda duygu çok daha yoğun, müzikalite zayıftı. Bugün müzikalite zengin ama duygu yoğunluğu aynı oranda değil. Bunu kabul ediyorum ve gözlemleyebiliyorum. Ama bu, yapılan işin ehemmiyetini düşürmez kanaatindeyim.
– 28 Şubat günlerinde Ağlama Karanfil dillerden düşmezdi. Bugün hala karşılık buluyor mu Ağlama Karanfil’ler?
– Ağlayan Karanfil’ler her zaman vardır ve olacaktır. Sadece mahiyeti değişir. Biz mağduriyet yaşanılan her konuda sözümüzü söylemeye, ömrümüz elverdiğince devam edeceğiz.
– Yaş, cinsiyet, kültür açısından ezgilerin dinleyici kitlesi kim? Dün ve bugün, bu bağlamda bir farklılık arz ediyor mu sizce?
– Konserlerde ve dijital marketlerde gördüğümüz şey, bizi heyecanlandırmakta. Her yaştan dinleyicimiz var çok şükür. Yukarıda belirttiğim gibi zamanın dilini yakalayabilirsek, evrensel değerlerimiz zaten yerli yerinde duruyor.
– Sizden sonra çıkan, ezgi söyleyen yeni sanatçılar oldu? Sizin bu arkadaşların ortaya çıkmasında, gelişmesinde ne gibi etkiniz, katkınız oldu? Sizden sonrakiler hakkında ne dersiniz?
– Marmara Müzik olarak çok kıymetli arkadaşlarımızın çıkmasına vesile olduk elimizden geldiğince. Marmara Müzik youtube sayfasında gençlerimize yer vermeye devam ediyoruz.
– Söylemek istediğiniz bir şey var mı son olarak?
– İlginize teşekkür ediyorum. Ezgi dolu günlerde buluşmak ümidi ve duasıyla…
Görüş ve değerlendirmelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.