Bedenimizin mahremiyetiyle birlikte lisanımızın mahremiyeti de cemiyet hayatımızda çok önemli bir yer teşkil etmektedir. İnsanları köleleştirerek kendilerine hizmet ettirmek isteyen ‘küresel seçkinler’ tüm dünyada yalnızca bedenimizin değil lisanımızın da mahremiyetini ortadan kaldırmak için her türlü imkanlarını seferber etmiş durumdalar.
Mucahid YILDIZ

Utanma duygusu, Cenab-ı Hak tarafından bize yaratılışımızda bahşedilen en büyük nimetlerden biridir. Haya hissi olarak da ifade ettiğimiz utanma duygumuz sayesinde mahremiyete dikkat ederiz. Ninelerimiz, dedelerimiz ar damarı çatlarsa kişi ne Allah’tan korkar ne kuldan utanır, derlerdi.
Ebeveynin, çocukların fıtraten mevcut olan haya hislerini kaybetmemeleri için onları terbiyede çok dikkat etmeleri gerekiyor. Zira terbiye esnasında yapılan hatalar, haya hislerinin kaybolmasına neden olunca, artık mahremiyetten söz etmek mümkün değil. Edepten mahrum nesillerin hiçbir şeye saygısı da kalmıyor. “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüzle ifade edilen gerçek, hiçbir zaman unutulmamalıdır. Buradaki ‘eğmek’ fiili yanlış anlaşılmasın. Baskı ve şiddet değil; güzel ahlak ile körpe dimağlara örnek olmaktır kastedilen. Bilim insanları, bir çocuğun karakterinin iki yaşına kadar meydana geldiğini tespit etmişler. Bu oluşumda anne ve baba en büyük etkiyi göstermektedirler.
Batı toplumlarını şöyle bir gözlemlersek; küçük yaşlardaki yeni nesillerin doğuştan sahip oldukları haya duygusunu tahrip etmek için özellikle çalışmalar yapıldığını görürüz. Mesela, çocukların izlediği ve maalesef bizim çocuklarımızın da büyük çoğunluğunun başından ayrılamadığı çizgi filmler bunların sayısız örnekleriyle doludur. Bu filmlerle çocuklara özendirilen şeyler; kozmetik ürünleri daha çok tüketmek, figürlerin giyim kuşamları, davranışları, dans, bale vesairedir. Ayrıca Batı toplumlarında aile içinde edep konusuna riayet edenlerin sayısı maalesef yok denecek kadar azdır. Evde üryan ya da yarı üryan dolaşmak gayet normal görülmektedir. Bazıları belki şöyle diyecekler; ne var bunda canım, dinimizde de zaten aile içindeki mahremiyetin helal ve haram sınırları bellidir. Çıplak da bir arada dursalar ne olur?
Ancak helal ve haram sınırlarının zaruret gereği belirlenmiş olduğu ve Efendimiz (sav)’in tatbiki göz ardı edilirse böyle bir neticeye varılabilir. Resûl-i Ekrem Efendimizin aile hayatına baktığımızda, böyle aile içi üryan ya da yarı üryan oturup kalkmak, dolaşmak, zıplayıp oynamak var mıydı? Acizane böyle bir vakıayı ne duydum ne de okudum.
Bundan kırk sene önce İstanbul Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokul’unda tahsile başladığım yıl, arkadaşlarla birlikte yaşadığımız bir hatıramı burada aktarmak istiyorum. O zamana kadar okulda sayıları çok az olduğundan, Müslüman abilerimiz ve ablalarımız fazla bir varlık gösterememişler. Bizim başladığımız yılda ise yaklaşık yirmiye yakın bir arkadaş grubu oluşturmuştuk. Her hafta bir gün, bir iki saatlik dersler yapıyorduk. O zamanlar üniversitelerdeki büyük ders salonlarına amfi diyorduk. Şimdi ne deniyor bilmiyorum. Bu büyük salonda ders esnasında ya da teneffüslerde bir delikanlı ile bir Ermeni kızı sürekli sarmaş dolaş olup, çok uygunsuz görüntüler veriyorlardı. Ayrıntıları anlatmaya terbiyem müsaade etmiyor. Biz bunlardan sürekli rahatsız oluyorduk. Emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münker, emri gereği artık müdahale etmemizin şart olduğunu düşündük ve bir gün bu işten vazgeçmeleri için ikaz ettik. Okulun neredeyse tamamı solcu olmasına rağmen bizim sert çıkışımız karşısında hiçbirisi de müdahil olmadı. Belki onlardan da bu ikisinin yaptığı terbiyesizliğin olmaması gerektiğini düşünenler vardı.
Ne çare ki iki yıl sonra Almanya’ya geldiğimde sokak köşelerinde aynı görüntülerden çok sıkça görmeye başlamıştım. İnsanların hiçbiri de onlara herhangi bir müdahalede bulunmuyordu. Yani artık bu görüntüler hayatın bir parçası haline gelerek normalmiş gibi algılanıyordu. Hele günümüzde artık tamamen hiç yadırganmayan bir hale gelmiş durumda. Hatta cinsel sapıkların verdiği görüntüler bile kimsenin umurunda değil.
Bedenimizin mahremiyetiyle birlikte lisanımızın mahremiyeti de cemiyet hayatımızda çok önemli bir yer teşkil etmektedir. İnsanları köleleştirerek kendilerine hizmet ettirmek isteyen ‘küresel seçkinler’ tüm dünyada yalnızca bedenimizin değil lisanımızın da mahremiyetini ortadan kaldırmak için her türlü imkanlarını seferber etmiş durumdalar. En büyük etkiyi internette dolaşan video görüntüleri sağlıyor. Artık pahalı medya ürünlerine de çok fazla ihtiyaç duymuyorlar. Lut kavminde görülen tüm ahlaksızlıkların çok daha fazlasını, maalesef sıradan insanlar izlenme rekorları kırmak adına video görüntüleriyle tüm dünyaya takdim ediyorlar.
Bütün bu hayasızlıklardan kendimizi ve neslimizi korumanın elbette tek çaresi var. O da Kur’an ve Sünnet’e çok daha fazla sarılarak, tek önderimiz Resûl-i Ekrem Efendimizin hayatını, hayatımızın tümünde örnek almaktır.