Allah’ın Emri Peygamberin Kavli İle

İnsan, kulluğunun ifasını gerçekleştirmede, hayatın yükünü biriyle paylaşmaya ve huzurunun temini için bir yol arkadaşına ihtiyaç duyar.

Hatice BALİN

Uzm. Sosyolog

Araf suresinin 189. ayetinde, ”Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile sükûnet bulsun diye eşini de ondan var edendir.” buyuruyor. Evlenecek çiftlerin temel taşı nikâh akdi ile gerçekleşir. Bu akid, eşlerin karşılıklı olarak birbirlerine verdikleri sözlerden ibarettir. Günümüzde gençler bu sözü vermede çok kaygılılar. İlk kaygıları ekonomik sıkıntılar, ikinci kaygıları ise anlaşabilecekleri eşi bulamayacaklarına dair… Kaygılı olmalarına neden ise; çevrelerinde örnek evli çiftlere rastlamakta sıkıntı yaşamaları… Kime dokunsalar eşi ile ilgili çok dertli bir şekilde, nikâh dairesinde attığı imzanın ona çok pahalıya mal olduğunu ve pişman olduklarını anlatanlar. Genç adaylar, bu örnekleri görünce kendi evliliklerinde de hüsrana uğrayacağı ihtimalini düşünerek evlenmeye dair cesaretleri yok oluyor, geri adım atıyorlar. Toplumsal bir sorun haline gelen bu konunun gençler tarafından yanlış okunduğunu düşünüyorum.

Öncelikle Neşet Ertaş’ın türküsündeki şu dizeleri zikretmek yerinde olur.

İki büyük nimetim var. Biri beni var etti. Biri beni yar etti.”

 Anne ve eş büyük bir nimettir. Her erkeğe büyük bir derstir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Hz. Ali’ye vakti gelince üç şeyi geciktirmemesini söyler:

1.Vakti girince namazı geciktirmemesini,

2. Cenazeyi kaldırmada geç kalınmaması gerektiğini,

3. Dengini bulunca evlenmenin geciktirilmemesi, konusunda uyarmıştır.

Yazımın ilk girişinde gençlerin evlilik hakkındaki kaygılarını zikrederken onlara hak vermemek mümkün değil. Çünkü evlenmek için bu kaygıların giderilmesi, onların bu konuda daha erken karar vermelerine neden olur. Evlenmeye aday kişilerin öncelikli olarak evliliğin ahlakını ve hukukunu bilmeleri, evliliğin getirdiği sorumlulukları idrak etmeleri gerekir. Ancak bu aşamada onlara destek verebilecek ebeveynlerin varlığının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yakın zamanda iki evladını evlendiren biri olarak, çocukların mürüvvetini görmenin dünya hayatında yaşanılan çok özel ve güzel bir duygu olduğunu itiraf etmeliyim. Bizim Türk geleneğinde çocuklarınız evlense dahi biz anne babalar olarak her daim onların destekçisi olmayı kendimize bir vazife biliriz. Genelde bu sınırların aşılması aile içi farklı sorunların da yaşanmasına neden oluyor. İşte burada sınırları bilmek, itidalli olmak lazım. Gençlerin okumaları, kariyer planları, atanmaları vb. sürecin zaman alması ve maddi sıkıntıların olması evlilik kararının gecikmesine neden oluyor. Büyüklerin burada ki desteği çok önemlidir. Nitekim Allah, Nur suresinin 32. Ayetinde şöyle seslenir:

İçinizden bekâr olanları ve kölelerinizden, cariyelerinizden (evlenmeye elverişli) sâlih olanları evlendirin. Onlar yoksul olsalar da, Allah onları keremiyle zenginleştirir. Allah, lütfu ve keremi bol olandır, her şeyi hakkıyla bilendir.”  Ebeveynlere ve yakınlarına bu ayet ile sorumluluklarını hatırlatmaktadır.

Biraz da evliliğin önemine vurgu yapmak istiyorum. Neden evlenmek gerekir? Tabi kişi tercihine bağlı olarak evlenmeyebilir de. Kişi evlenmek zorunda mıdır? Evlenmese Allah katında sorumlu olur mu? Nikâh bir yönüyle medeni bir sözleşme, bir yönüyle de ibadet sayılmaktadır. Bir kimsenin cinsel isteklerinin baskın olması nedeniyle günaha girme ihtimali yüksek ise o kimsenin evlenmesi vaciptir. Günaha girmesi söz konusu olmayan kimselerin maddi durumu müsait olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Yaşlı veya cinsel gücü zayıf olanların evlenmesi mübah ise de evlenmemesi daha iyidir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 343). Bir kimsenin, evleneceği kadına zulmetmesinden korkması halinde evlenmesi mekruhtur (Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 38).

Hz. Peygamber (s.a.v.) birçok hadislerinde Müslümanları evlenmeye teşvik ederek, “Evlenin, çoğalın! Çünkü ben (kıyâmet gününde) diğer ümmetlere karşı sizin (çokluğunuzla) iftihar edeceğim!” (Abdurrezzâk, el-Musannef, VI, 173; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VII, 131); “Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.” (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1); “Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimi uygulamayan benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (İbn Mâce, Nikâh, 1) buyurmaktadır.

Kaynaklardan anlaşıldığı üzere İslam dininde evliliğe teşvik, güçlü bir şekilde yapılmıştır. Peki, kişi neden evlenmelidir? İnsan, kulluğunun ifasını gerçekleştirmede, hayatın yükünü biriyle paylaşmaya ve huzurunun temini için bir yol arkadaşına ihtiyaç duyar. Neslin devamının helal yolla gerçekleştirilmesini unutmamak gerekir. Kulluğun ifasında evlilik ibadet olarak kabul edilir. Eğer biz evliliği kulluğun ifası adına anlarsak Allah’ın bizden ne istediğini, bunu istemesinin ne anlama geldiğini biliyor olmamız gerekir. Bilinçli ve farkındalığı olan evlilik için olması gerekenler ise;

“Evliliğin bir ibadet olduğu, aile içerisinde yaşanacak sıkıntılarla baş edebilme yetisine sahip olunması gerektiği, evliliğin bir nimet olduğu ve nimetinde şükür istediğinin bilincinde olmaktır.”

Evliliğin imtihan olma ihtimalini de kabul ederek bu farkındalığa sahip olarak yapılan evliliklerin sürdürülebilirliği daha kolay olur. Evlenmeye aday olan gençlerin yaşadığı en önemli sorunlardan biri de ideal eş bulabilecek miyim? Üzümün sapı incirin çekirdeği, elektrik alamadım gibi mazeretler de eş bulma konusunda gençlere sıkıntı yaşatıyor. İdeal eş bulma meselesi kanımca gençler tarafından fazlaca idealize ediliyor. İdeal edilen eş arayışı gençlerde hayal kırıklığına da neden olabiliyor. Evliliğe dair kriterleriniz olabilir. Ancak beklenti noktasını itidal çizgisine çekip, ideal meselesini makul bir noktaya getirmek karar verme işini kolaylaştıracaktır. Mükemmeliyetçi olmak ise işi daha da zorlaştıracaktır. Evlilik ile ilgili alınan kararlarda karşılıklı görüşmede mutabık olunsa da süreç içerisinde illaki bir takım değişiklikleri yaşamak kaçınılmaz olacaktır. Eş seçiminde ilim erbabı kudemalar şöyle bir nasihatte bulunurdu:

“Sen Hz. Hatice olursan Rabbim sana Muhammedleri gönderir.” Günümüzde, modern yaşam içerisinde ütopik gibi gözükse de kişinin ahlakının güzelliği, mümin ahlakına sahip olması zor olmasa gerek. Bunu hakkıyla yapmaya gayret etmek önemlidir.

Evlilik sürecinde geleneklerin yorucu ve bıktırıcı olması, gençlerin evliliğe bakışında caydırıcı bir etkiye sahip olmaktadır. Yakinen tanıdığım bir dostum bu ritüellere takılmamak için gizlice evlendi. Sosyal medyasından evliliğini ilan etti. Tebrikleri oradan kabul etti. Peygamber Efendimiz, bu süreci “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Hayırlı işlerde acele ediniz.” buyurmuştur. Günümüzde kız istemede yapılan anlaşmaların, işi huzurlu bir yuva kurmanın yanı sıra ticarete dönüştürmesi, karşılıklı her iki tarafı da rencide edici boyuta ulaştırabilmektedir. Dünürlerin rakip değil de birbirini tamamlayarak yuva kurmada çocuklara destek veren bir role sahip olduklarını unutmamaları gerekir. Aileden birilerinin sorun çıktığı zaman ortamı dengeleyecek rolde olması işi rahatlatacaktır.

Bohça hazırlamak ritüeli zorlayıcı değil “çam sakızı çoban armağanı olarak gönlü hoş etmek ve kişilere değer verildiğine dair mesaj verecek düzeyde olmalı” diye düşünüyorum. Ama maalesef bu ritüel toplumda öyle yerleşmiş ki, yapılmadan evliliklerin gerçekleşmeyeceğine inanılıyor. Evlilik sürecinde ifrat ve tefrite kaçmadan itidalli olmak lazım. Allah’ın hoşnut olduğu şekilde orta yolu bularak bu süreci atlatmak gerekir. Hazırlıkların sonunda birbirinizde sekinet bulacağınız eşinizle bir ömrü paylaşmak üzere bir arada olacaksınız. İki ayrı dünyanın bir dünyada buluşarak, hayatınızın diğer yarısını tamamlamış oluyorsunuz.

 Hz. Aişe, Peygamberimiz (s.a.v.) ile yeni evlendiği zaman eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi. Ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini. Aişe bu düşüncesini Peygamberle (s.a.v.) konuşmadan edemedi. Hz. Aişe validemiz Peygamber Efendimize sürekli onu sevip sevmediğini sorduğu zaman Resulullah (s.a.v.) bıkmadan cevap vermiştir.

 – “Ey Allah’ın Resulü, beni seviyor musun?”

 – “Evet ya Aişe, tabi seviyorum.”

     -Hz. Aişe dahasını da merak ediyordu. Acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu.

      – “Beni nasıl seviyorsun?”

   Peygamberimiz (s.a.v) sevgi şeklini tanımladı eşine:

  • “Kördüğüm gibi”

Bu cevap Hz. Aişe’yi çok sevindirdi. Çünkü kördüğüm açılmazdı. Açılmayan, bitmeyen sırlı bir sevgi demekti. Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz. Aişe sık sık sorardı:

– “Ey Allah’ın Resulü, kördüğüm ne âlemde?”

Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Aişe’yi memnun eden cevabı verdi her defasında:

  • “İlk günkü gibi.”

Ve diyor ki evliliği ayakta tutan üç şey vardır; biri sevgi, ikincisi saygı ve üçüncüsü güvendir. Günümüzde eşler arasındaki muhabbetin, sevgi ve saygının yerini birbirine tahakküm eden, üstünlük yarışına giren bir ilişki anlayışı aldı. Bu ilişki biçimine materyalist bakış daha çok hâkim olmaktadır. Birbirine yeterince vakit ayıramayan, hayatın yorgunluğunu ve stresini sürekli omuzlarında taşıyan eşlerin rutinleşen bu evlilik hayatı, birbirlerinden hep şikâyet eden bir hale dönüşmektedir. Aynı zamanda eşlerin her ikisi de çalışmakta ve ev içi sorumluluk sadece bir kişiye yükleniyorsa o zaman evlilik de yıpratıcı bir hal almaktadır. Oysaki birbirinde sükûnet ve huzur bulmak için çıkılan bu yolculukta eşler birbirine ve gönüllerine yük olmaktadırlar. Hayatının bir parçası olan, “can parem” diyeceği kıymetlisini kendi rakibiymiş gibi görmeye başlamaktadır. Ve bu gidişat eşlerin huzur aramak için başka limanlara yolculuk yaparak sadakatlerini yaralamaktadır. Bu anlayışla hangi evlilik devam edebilir ki? Tabi ki devam edemeyeceğinden ötürü boşanma oranlarındaki artış kaçınılmaz olmaktadır. Boşanma sebebi şiddetli geçimsizlik diye yazılan dosyalar ebediyen kapanmaktadır. Her iki taraf içinde boşanmak ayrı sorunları da beraber getiriyor. Böyle bir sona ulaşmayı kimse istemez.

 Genelde çok kullanılan bir ayakkabı metaforu vardır. Arapçada karı-koca, zevc ve zevce olarak isimlendirilir. Yani bir çift ayakkabı… Bu ayakkabılardan bir tanesini alıp attığımda tek ayakkabıyla seke seke yürümek zorunda kalırsınız ama eşi yanına geldiğinde rahat bir şekilde yürürsünüz. Yani eşinizle hayatın yükünü paylaşırsınız. Tek ayakkabının bir kıymeti harbiyesi olmaz. Tek başına yürümek hem zor hem meşakkatli olabilir. Ayakkabı metaforu aslında kadın ya da erkeğin birlikte eşdeğerde olduğunu göstermektedir. Yürüyebilmek için eş bulmalı ve imanımızın yarısını tamamlamalıyız. Bir hadiste Peygamber efendimiz (s.a.v) bu konudan şöyle bahsetmektedir:“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.” (Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239).  Diğer taraftan, karı-koca arasındaki karşılıklı sevgi, Allah’ın varlığı ve birliğinin delili olarak da gösterilmektedir. Bu hadisi destekleyen bir ayeti zikretmek yerinde olur. Bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın ayetlerinden biri de kendileriyle kaynaşmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır.” (Rum, 30/21)  Aile mutluluğu, çocuk sevgisi ve cinsî zevk, evlilik sorumluluğunu yüklenmenin dünyaya ait tatlı mükafâtlardır. Kadın-erkek beraberliğinin cennette de devam edeceği açıkça müjdelenmiştir. (bk. Yasin, 36/56). Ayet ve hadisten anlaşılacağı üzere iki kişinin evlilik yolu ile bir araya gelmesinin asıl gayesi sükûnet, huzur, güven ve yakınlıktır.

Son olarak toparlayacak olursak; evlenme, insan hayatında bir dönüm noktası olarak ciddi, hukukî bir sözleşmedir, gelip geçici bir zevk ve eğlence değildir. Bu dünya hayatının en büyük nimeti, insanın huzur ve sevgiyi bulacağı bir eşinin olmasıdır. Allah, evliliği imtihan olarak nasip etmesin, kıymetli birine denk geldiğinizde Rabbim size dünyada cenneti yaşatıyor. Aile olmak, insana ferdi sorumluluk duygusunu kazandırdığı gibi yalnızlık hissini yok ettiğinden daha kuvvetli ve güçlü bir şekilde hayata bağlanıyorsunuz. Hayatın stres ve sıkıntılarından uzaklaşıyor yahut bu sorunlarla omuz omuza birlikte mücadele ediyorsunuz. Bir dost, bir yarenin olması, ailede paylaştığınız değer ölçüleri de kişiyi hayata bağlamakta ve yaşama sevincinizi arttırmaktadır. Bu sevginin en güzeli, çocuk sahibi olmak. Sevdiğinizden, ortak canınızdan bir parça olarak eşleri birbirine daha sıkı, kopmaz bağlarla bağlamaktadır. Hayatın her alanında birbirini tamamlayan, aile içinde istişare ile yol alan, Allah Resulü’nün örnekliğinde bir yuva kurmak, tüm gençlerimize nasip olsun. Ve bu yuva, dünya hayatında size cenneti yaşatacak bir evliliği nasip etsin.  Rabbim tüm bekarlara bu dünyada ve ahirette huzuru paylaşacağı eşler nasip etsin. Birbirinden razı olan eşlerin bu muhabbeti, Rabbimin rızasına ulaştırsın…