Doğan Cüceloğlu’nun “Evlenmeden Önce” Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme

Eşler birbirini rakip olarak değil de yolculuğu anlamlandıran potansiyel yoldaş olarak gördüklerinde, birbirlerinin en mahrem tanıkları olan çiftler evliliklerini dünyada cennete çevirebiliyor.

Gözde ÇİMEN

“Sevgiyi değerli kılan, uğruna ölünmesi değil, uğruna emek verilmesidir.”

Sezai Emre Güden’e ait bu söz; Doğan Cüceloğlu’nun 2017 yılında kaleme aldığı Evlenmeden Önce kitabının giriş cümlelerinden biri. Hoca yazmış olduğu eserler olsun, verdiği söyleşilerle olsun kendi kitlesinde heyecan duyulan değerli bir psikolog. Meslek hayatı boyunca insanımızın duygu, düşünce ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları ile bizlere açıklamaya çalışmıştır. Bu vesile ile kitabını inceleme fırsatı bulduğum için de kendimi şanslı hissediyorum. Evlilik, tarih boyunca tüm toplumlarda varlığını sürdürmüş, hayatı temelden etkilemiş köklü bir sosyal kurum. Yarının toplumunun geliştiği bu kurumda büyüyen çocuklarla beraber, çiftler de gelişim göstererek insanlıklarını keşfetme fırsatına sahip olmuştur. İşte bu çok yönlü, karmaşık ve bi’ o kadar da zor olan ilişki biçimi üzerine Doğan Hoca’nın epey söyleyecek sözü var. Kitap, içselleştirerek okunduğu vakit kişiye yol haritası olacak kadar değerli. Kendi kalbinin sıcaklığını yazıya aktararak yalın ve rahat üslupla yazılmış olan kitap, hocanın tabiri ile can cana iletişim olmuş. Ortaya koyduğu kavram ve teorilerini danışanlarından aldığı mektuplarla destekleyerek; yaşanmışlık ve tecrübelerle akılda kalıcılığı sağlamış. Böylelikle kitapta sık sık vurgulanan kavramları rahat bir şekilde çözümleyebiliyorsunuz. Olumsuz örnekleri okuduğum sırada korkuya kapıldığımı hissetsem de olumlu örneklerle beraber ön yargılarımın kırılıp kalbimin ısındığını hissettim. Gelin kitaba daha derinden yaklaşalım.

Başlarken; Doğan Hoca’nın başarılı bir evlilik için en net görüşü kişinin kendini çok iyi tanıması gerektiği gerçeği. Bu kararı verirken de üzerine düşünülmesi gereken konuları şöyle sıralamış;

1-) Evlenecek olan kişinin kendini ve evlilikten beklentilerini tanıması

2-) Evleneceği kişiyi ve onun evlilikten ne gibi beklentileri olduğunu öğrenmesi

3-) Birlikte nasıl bir evlilik oluşturacaklarına karar vermeleri

İnsan hayatın en zor ilişkisi olarak tanımladığı evlilik ilişkisinin sağlıklı yürütülebilmesi için de üç farkındalığa dikkat çekmekte;

-İletişim

-Sosyal kimlik ve evrensel insan özü

-İlişki içinde tanıklığın içselleştirilmesi

Hoca tüm bunları inanç ve değerler sistemimiz ile harmanlayarak ortaya koyduğu kavramlarla açıklamış. Bunlardan ilki eşlerden birinin diğerini sürekli baskılayarak kontrol altında tutmaya çalıştığı, sürekli yönetme tavrı olarak nitelendirdiği “Denetim Odaklı Korku Kültürü” ve bir diğeri ise inandıkları, yaşadıkları ve yaşattıkları değerlerle mutlu, huzurlu yuva olan “Biz” ilişkisi yani “Gelişim Odaklı Değerler Kültürü”. Hoca korku kültürünü halden anlama, empati gibi değerleri hiçe sayıp herkesi denetleyen, kendisinden korkulmasını isteyip, çatık kaşı asık suratı ile “BEN bilirim” deyip “Evet, siz bilirsiniz” diye karşılık verilmesi olarak açıklar. Korku Kültürü’nde güvende olmak istiyorsan diğerlerinden güçlü ol ya da senden güçlü birinin kanadının altına sığın! Değerler kültürü ise gücünü ve anlamını paylaşılan değerlerden alır. Ailede güveni herhangi bir kişi değil, paylaşılan adil ortam sağlar. Bu evlilik ortamında “saygı”, “halden anlama”, “iş birliği”, “dürüstlük” yani “BİZ” bilinci geliştirici değerler üzerine kurulmuştur. Bu ortamda güven, gerçekleri temel alan değerler üzerine yaşanır ve yaşatılır. İyi evlilik örneği olarak okuyucuya sunduğu mektuplarda da öne çıkan değerlerin hep bu atmosfer etrafında şekillendiğini görürsünüz. Bir taraftan “desteklenerek” gelişen, büyüyen, sevgi evlilikleri diğer taraftan baskın çıkma eğilimi ile beraber mutsuzlaşan, yalnızlaşan evlilikler. Eşler birbirini rakip olarak değil de yolculuğu anlamlandıran potansiyel yoldaş olarak gördüklerinde, birbirlerinin en mahrem tanıkları olan çiftler evliliklerini dünyada cennete çevirebiliyor.

Kitapta üzerinde ısrarla durulan diğer konu ise; iletişimin temel noktası olarak belirlediği, görünen sosyal kimliğimizi Yüz Doğası; sadece kendimizin bildiği mahrem iç dünyamız ise Can Doğası. Yani özümüz. Yüz Doğası, toplumsal konumlarımızı belirler. “Öğretmen”, “evli”, “dul”, “iş insanı” vs. Bunların her biri sosyal kimliklerimiz. Her kültür bunlara farklı anlamlar yüklemekte. Can Doğası ise evrensel özümüzü belirler. Evlilik ilişkisinde hem yüz hem can devreye girer. Hocaya göre yetişkin iki insanın birlikteliğinde Yüz’den kurtulmak değil, Yüz içinde yani sadece sosyal kimliklerimizde boğulmamak olmalıdır. Çünkü sadece Yüz baskın ilişkide Can kendini yalnız hisseder. Ancak sadece Can baskın, kendi içine kapanmış evlilik ise şizofrenik hale dönüşür. Çiftlerin kendini ifade edecekleri CAN alanı yaratılarak ama aynı zamanda toplumsal kültürün de bir parçası olarak uymak zorunda oldukları YÜZ alanı gerekir. Tıpkı vücudun değişik gıdalara, minerallere vitaminlere ihtiyacı olması gibi anlamlı sağlıklı mutlu bir evliliğin hem Can hem Yüz ihtiyaçları vardır. Tüm bunlar bir bilinç, gayret, güçlendirilmiş ilişki ile iki CAN’ın ekip çalışması ile mümkün.

Bitirirken; Doğan Hoca evliliği, sadece iki kişinin yaptığı bir yolculuk değil ve araçta çok insan olduğunda gerçekten de “kendinizi arka koltukta sıkışmış bulabilir” ve hatta “her an kapı açılabilir ve araçtan düşebilirsiniz” diye metaforlaştırdığında, bu ilişki biçiminde kişinin kendini ve karşısındakini derinlemesine tanıma olgunluğuna sahip olduğunda hayatını baharlaştırabileceğine inanır. Başlarken kitabın içerisinde yer alan güzel bir söze yer vermiştim. Yine aynı şekilde kitabın bir bölümünde yer alan Can Yücel’e ait şu sözle veda etmek isterim.

“Sevmek emekmiş. Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar, Sevmekmiş!”