“Filistin Hakkında Konuşmalıyız” adlı tiyatro oyununun yazar, yönetmen ve oyuncusu, Tiyatro Ankebut’un kurucusu Nurdan Albamya-İnce ile Filistin’i sahneye taşımak hakkında konuştuk.
İstifadenize.
İNSİCAM

- Nurdan Hanım merhabalar, bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
1987 Ağustos ayında Muş’ta doğdum. Konservatuar Tiyatro Bölümü mezunuyum aynı zamanda Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde eş zamanlı olarak okudum, bitirdim. Bir yandan da iki senelik drama eğitimini bitirip drama eğitmeni olmaya hak kazandım. Şu anda İstanbul’da oturuyor ve drama-tiyatro eğitmenliği yapıyorum. Kendi kurmuş olduğum Tiyatro Ankebut’ta da Filistin Hakkında Konuşmalıyız adlı bir oyun oynuyorum. Tiyatro Ankebut’ta başka oyunlar da yapmak için bir uğraş içerisindeyiz. Farklı yetişkin ve farklı çocuk oyunları için. Aynı zamanda öğrenci de yetiştirmeye çalışıyoruz. Bunun dışında, evliyim ve bir kedim var. Kendimi sadece yaptığım iş ile anlatıyorum çoğu zaman. Bunu da yeni fark ettim. Muhtemelen tiyatro ile etrafım çevrili olduğu için. Hobilerimden bahsetmeyi de çok isterdim ama görüyorsunuz ki kendimle alakalı her şey aynı zamanda tiyatro ile alakalı.
- Filistin’in özgürlük mücadelesini anlatmak için “Filistin Hakkında Konuşmalıyız” oyununu sahneye taşıdınız. Bu oyun nasıl ortaya çıktı?
Tiyatro Ankebut’u kuralı üç yıl oldu. Geçen sene, yani ikinci yılımızda, öğrencilerim sürekli hocam bizim niye bir tiyatro oyunumuz yok, neden başlamıyoruz diye sordular. Oldukça mantıklı tabii, bir tiyatronun tiyatro oyununun olmaması saçma olur diye düşünerek bir tiyatro oyunu yapmaya karar verdik. Bir komedi oyunu yazmaya karar verdim, güleriz eğleniriz diye düşündüm ama oyun ilerlemedi. Yazdığım süreçte çok fazla sekteye uğradı, defalarca yazdım ama olmadı. Şimdi anlıyorum ki o oyunun yazılmaması gerekiyormuş. Sonra Ramazan geldi. Tabi her Ramazan Filistin’den aldığımız haberlerle alakalı yine bizi çok üzen haberler almaya başladık. Gazze’nin vurulması, yine Filistinli kardeşlerimizin şehit olması bizi her zamankinden daha çok etkiledi. Rabbim o üzüntüyle harekete geçip bu oyunu yazabilmemizi nasip etti. Bu konu içimizi yaktıkça ne yapabiliriz, ne anlatabiliriz diye düşünmeye başladım.
Bu esnada da Filistinli arkadaşlarımıza da soruyorum, ne yapabiliriz diye. Onlar da evvela Filistin’i gündemimizden düşürmeyelim, Filistin’i anlatalım sürekli diyorlar. Yıllardır süregelen ve çözülmemiş, adeta her yıl konuşulmaktan bıkılan bir mesele haline gelmesin. Sürekli her yerde her alanda Filistin hakkında konuşun diyorlardı. İkincisi ise mutlaka Kudüs’e gelin diyorlardı. O süre içerisinde Kudüs’e gitme gibi bir planım yoktu. O yüzden ben de Filistin hakkında konuşayım dedim. Ben hep şuna inanırım, bir insan bir konuda bir farkındalık, çözüm üretecekse en iyi bildiği yolda en iyi yapabildiği iş ile bunu yapmalıdır. Yani bir yazar, Filistin’le alakalı yazmalıydı, bir şarkıcı Filistin ile alakalı şarkı yapmalıydı gibi. Benim de elimdeki süper gücüm tiyatroydu ve ben de böyle derdimi anlatabilirdim.
Gerçekten mucize gibi bir şey ama bir ay gibi kısa bir sürede böyle 20-25 gün içerisinde Filistin Hakkında Konuşmalıyız’ı yazdım, oyun matematiğini kurguladım. Çok hızlı bir şekilde bitti. Sonrasında aksiyon alma süreci de çok hızlı gelişti. Her şey o kadar hızlı gelişti ki sanki Rabbimiz bizim harekete geçmemiz için ekstra yardım gönderiyordu. Sonradan fark ettiğimiz o kadar çok mucizevi şeyler olmuş ki süreç içerisinde hepsine hamd olsun dedik. Ramazan’dan sonra bütün ayrıntıları da hallettikten sonra 1 Ağustos itibariyle provalara başladık.
- Oyuna dair nasıl tepkiler aldınız?
Çok güzel tepkiler aldık, çok şükür. Şöyle söyleyeyim daha bir tane bile olumsuz tepki almadık. Ben olumsuz tepkiden çok korkan (gülüşmeler) ve hemen etkilenen çok duygusal bir insanım. Belki de olumsuz tepki alsaydık benim motivasyonumu çok düşürürdü. Ama elhamdülillah olumsuz bir tepki almadık. İşin güzel tarafı da şu Filistin hakkında hiçbir bilgisi olmayan, belki de seküler kesim diye adlandırdığımız arkadaşlarımız dahi mazlum bir insanın hikayesini, hiç konuyu bilmeyen insanlara ne kadar güzel anlatmışsınız dedi. Tabi bir de oyunda Filistin meselesini hiç bilmeyen insanların mutlaka araştırması ve öğrenmesi için yazdığım sahneler de vardı. Mesela konuyu hiç bilmeyen hiç Filistin hakkında bir programda bulunmamış, Nakba Günü’nü, Rachel Corrie’yi, komşusunun evini gün içinde çalmaya çalışan Yakub’u bilmesi tabi ki de imkânsız. Bu noktada insanların internette arama yapmasını çok istedim. Öğrenmesini çok istedim. Buna dair çok güzel de tepkiler aldım. Her gittiğimiz yerde insanlar oyunla alakalı çok güzel şeyler söylediler. Normalde biz bir tiyatro oyununa gittiğimizde, akşama kadar o oyunla alakalı fikirler kafamızda dönmezse o oyundan sahneler gözümüzün önünde dönmezse deriz ki bu oyun seyirciyi etkilememiş. Seyircilerden aldığımız geri bildirimlerde seyirciler günlerce oyun hakkında düşündüklerini söylüyorlar. Bu da seyirciyi etkilemeyi başardığımızın bir göstergesi. Seyirciyi düşünceye ittiğimizin bir göstergesi. Zaten amacımız da buydu. Günlerce üzerine düşünsünler, araştırmalar yapsınlar, ne yapabiliriz diye düşünerek aksiyon alsınlar diyeydi.
Geri dönüşlere baktığımızda bilhassa yakalamak istediğimiz gençlerin şöyle dediğini gördük; Filistin hakkında kendi aralarında sosyal medya grupları kurmuşlar ve birbirlerine haber atıyorlarmış. Ya da işte sosyal medyada yoğun bir paylaşım ağına girişmişler. Blog yazmaya başlayanlar varmış. Bir arkadaşımız çocuk kitabı yazacaktı. Bu çocuk kitabında da Filistin meselesinden de bahsedeceğim dedi. Öğretmen arkadaşımız daha bir aşkla bu meseleler hakkında okullarda konuşmaya başlamışlar. Derslerde bu mesele hakkında çocuklara, gençlere bilgi vermeye başlamışlar. Sonrasında birkaç tane lisede bizim oyundan sonra öğrencilerin de isteğiyle Filistin gecesi yapmak istemişler, bizi de davet ettiler. Sanat tam olarak böyle bir şeydir, insanları harekete geçirmelidir. İnsanlar o sanat eserini gördükten sonra içlerinde böyle karşı konulmaz bir duygu hissetmelidir. Amacımız buydu. Biz bununla alakalı bir itici güç oluşturduğumuzu düşünüyoruz. Elhamdülillah, daha doğrusu Rabbimiz nasip etti. Tek amacımız gerçekten de karnımızı doyuracak kadar para kazanmak ve onun dışında da sanatı, tiyatroyu bizim de çok güzel yapabileceğimizi ve yaparken de malayani işleri değil, gerçekten derdimiz olan, anlatmamız gereken, konuşmayı hiç bırakmamamız gereken konuları anlatmamız gerektiğini seyirciye göstermekti.

- Tiyatro ile izleyiciye aktardığınız mesaj oldukça güçlü. Bu durumda işgal ve zulmü tiyatro ile anlatmak çok daha etkili diyebilir miyiz?
Amacımız işgalin boyutlarını, zulmün ne derece çirkin boyutlara ulaştığını ve 1948’den bu yana gelen sürecin ne kadar mantıksız olduğunu ve hiçbir temele dayanmadığını, tamamen büyük bir insan hakları ihlallerinin yaşandığı bu süreci herkese anlatmaktı. 1948’den bu yana sürecin uzun olması Filistin dışındaki insanların bu konuyu konuşmasını zorlaştırıyor. Çünkü bir kere olmuş ve konuşulup çözüme bağlanmış bir durum yok ortada. Sadece Ramazan’da değil, sadece saldırılar olduğunda değil de insanlar bu oyuna geldiğinde bir şeyler düşünebileceği, bir şeyler yapabilmek için aksiyon alabileceği bir durumda olsunlar istiyoruz. Tiyatro ile anlatmamızın en temel sebeplerinden biri de şudur; tiyatro en etkili sanatlardandır. Şayet oyun seyirciye iyi aktarılmış ise insan içinde bir sıcaklık bir enerji hisseder. Çünkü sinema gibi değil, çünkü orada canlı bir şekilde seyirci oyunu görüyor ve bu onun kalbine dokunuyor. Biz de böyle olduğundan dolayı unutulmaması gereken hikâyeleri seyircinin kalbine nakşettiğimizi düşünüyoruz. Bilhassa gençlerin asla unutmaması, bilmeyenlerin de öğrenmeleri için ve tabi ki dosdoğru şekilde öğrenmeleri önemli. Konferanslarda da öğretilebilir, elbette mümkün. Ama geldiğimiz noktada içinde bulunduğumuzun çağın gençlerinin duygularına hitap etmede görsel sanatlar çok daha etkili bence. Akıllarda kalan belki birkaç cümle olacak ama görsel olarak bir oyun çok daha etkili olabilir diye düşünüyorum. Gençlerin ses ve görsel zenginliklerle donatılmış bilgi aktarım yöntemlerine de ihtiyaç var. Ses, ışık ve müzik eklerseniz, böyle hikayeleştirirseniz o genç bunu unutmaz, ne yapabilirim diye düşünür, harekete geçer. Bundan dolayı bence derdimiz olan konularla alakalı yürüyüşler ve konferanslar da yapılsın ama yüreklere hitap etmek istiyorsak önce sanattan destek almamız gerekiyor. Tiyatro, sinema, müzik bunların en başında geliyor.

- Son olarak, Filistin meselesini, Doğu Türkistan’ı, Keşmir’i, Myanmar’ı, Afrika ülkelerindeki sömürü düzenini, Orta Doğu’daki savaşı başka nasıl anlatmalı? Genç kardeşlerimize ne tavsiye edersiniz?
Bu soru benim yıllarca kendime sorduğum bir sorudur. Acaba bu gidişata nasıl dur deriz diye kendime hep bu soruyu sormuşumdur. Sorduğum soruların akabinde geç de olsa cevap aldığım ve bu cevap neticesinde Filistin Hakkında Konuşmalıyız’ı yazdığım bir soru. Sorudaki tüm ibarelerin hepsi gerçekten de bizim kanayan yaralarımız. Bir an evvel ümmet olarak birleşip ciddi manada sonlandırmamız gereken sorunlardır. Gençlere bir şey tavsiye edemem ama âcizane yaptığım, deneyimlediğim ve sonuç aldığım kendi yöntemimi söyleyebilirim. Artık gerçekten hayat, dünya öyle bir yere evrildi ki bir şeyi anlatmıyor, hikayeleştirmiyorsanız, ilgi çekici kıvama getirmiyorsanız karşı taraf sizi asla dinlemiyor. Tabi ki konferanslar düzenlensin ama hap bilgiye ulaşmaya alışmış, bir konunun kitabını okumadan özetinin özetini okuyan bir gençlik var ne yazık ki. Bu gençliği de elde edebilmek, bu gençlerin de dertlerimizle dertlenmesini sağlayabilmek için gençlerin dikkatini çekecek içerikler üretmemiz, tiyatro oyunları yapmamız, kısa filmler ve sinema filmleri çekmemiz gerekiyor. Gençlerin bu anlamda tiyatroya, müziğe yönlendirilmesi gerekiyor. İlgi çekici bir video, uzak diyarlarda ismini cismini bilmediğiniz ücra bir yerdeki bir kişiye ulaşıyor ve o kişi bu konuyla alakalı bilgi sahibi oluyor. Dolayısıyla sanatın da bir kitle iletişim aracı olduğunu unutmadan, gerçekten doğru düzgün, ilgi çekici, hikayeleştirilmiş içerikler üretmek gerekiyor. Hamdolsun, ben haftada iki üç akşam, en az 1000 kişiye hitap ediyorum. Bu 1000 kişiden her oyun sonunda “Gittiğiniz her ortamda Filistin hakkında konuşacaksınız” diye söz istiyorum. Ayda 4000 kişi ediyor bu ve bir sezonda çok daha fazlasına ulaşıyor. Bence oldukça iyi bir sayı. Ama bu sayıyı artırmak sosyal medyayı çok iyi ve etkili kullanmaktan geçiyor.
Tüm röportajda sanatın öneminden bahsettik zira sanat, insanların bilhassa genç insanların odak noktasıdır. Sanatın gücünü kendi kanayan yaralarımıza sürebilir; kendi kültür dünyamızın sanat ile birleşimine dayanan hikâyeler anlatabiliriz.