İslam Dünyası ve Özgürlük Sorunu

Günümüz dünyası açısından siyasal özgürlük, bir devletin ulusal egemenliğe sahip olması, sağlam ve adil bir yönetim şekline sahip olması ile mümkündür. Ekonomik açıdan ise özgürlük, ekonomik anlamda kendine yeten, halkının tüm temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda yeterli, sosyal adaleti sağlamış ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine bağlı olmak anlamına gelmektedir.

Ahmet Emin DAĞ

Dr.

İslam dünyasının bugün en önemli sorun alanlarına baktığımızda, birlik ve beraberlik duygusundan yoksunluk, aşırıcılık, fakirlik, eğitim ve yozlaşma tehdidi gibi bazı temel başlıklar öne çıkmaktadır. Ama tüm bunların içinde tam bağımsızlık ve özgürlük başlığı tümünü etkileyen en önemli katalizör olarak varlığını sürdürmektedir.

Siyasi anlamda tümü bağımsız olmakla birlikte, ekonomik ve teknolojik bağımlılık ilişkileri İslam dünyasındaki egemenliği göreceli hale getirmektedir. Sadece gelişmiş ülkeler karşısında değil, farklı kalkınmışlık seviyelerine sahip İslam ülkelerinin birbirleriyle ilişkileri de karşılıklı bağımlılık inşa edecek bir kapsayıcılıktan uzaktır.

Günümüz dünyası açısından siyasal özgürlük, bir devletin ulusal egemenliğe sahip olması, sağlam ve adil bir yönetim şekline sahip olması ile mümkündür. Ekonomik açıdan ise özgürlük, ekonomik anlamda kendine yeten, halkının tüm temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda yeterli, sosyal adaleti sağlamış ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine bağlı olmak anlamına gelmektedir.

Bir devletin ne kadar özgür olduğunu değerlendirmek için bu şartlar önemli bir çerçeve sunmakla birlikte dış politika, askeri güç ve kültürel kimlik gibi hususlar da özgürlüğün önemli parametrelerini oluşturmaktadır. Devlet, uluslararası ilişkilerde bağımsız bir politika izleyebiliyor, kendi güvenliğini sağlayabiliyor ve kültürel kimliğini koruyabiliyorsa tam bağımsızlık ve özgürlükten bahsedilebilir.

Tüm bu kriterleri göz önüne alarak İslam dünyasına baktığımızda özgürlük bağlamında hangi seviyede olduğuna dair bir fikir edinebiliriz. Ekonomik özgürlük anlamında kendine yeterlilik açısından 57 İslam ülkesi içinde ekonomik anlamda gelişmiş kategorisinde hemen hiçbir ülke bulunmamaktadır. Bu ülkelerden 45 tanesi gelişmekte olan ülke olarak sayılırken, 11 tanesi de tamamen geri kalmış ülke statüsündedir. BM’ye göre dünyada en düşük gelirli 28 ülke içinde 18 tanesi İslam ülkesidir. Bu da İslam dünyasının önemli bir bölümünün ekonomik anlamda dışarıya bağımlı olduğunu yani tam anlamıyla özgür olmadığını göstermektedir.

Son yıllarda devletlerin tam bağımsızlığını ölçmede kullanılan yöntemlerden biri de devletlerin kırılganlık düzeyleridir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) göre, hükümet kurumlarını yönetme bakımından kapasitesi ve ekonomik krizler veya doğal afetler karşısındaki dayanıklılık durumu kırılganlık seviyesini göstermektedir. OECD’nin 2023 yılında yayınladığı Devletlerin Kırılganlık Raporu’na göre İslam ülkelerinin kırılganlık derecesi İslam dünyası dışında gelişmekte olan ülkelerden en az iki kat daha fazla görülmektedir. 21 İslam ülkesi, kırılganlık endeksine göre alarm düzeyine yakın görünürken, 25 İslam ülkesi ise kırılganlık seviyesi bakımından alarm vermektedir. Bir ülkenin kırılganlığını ne kadar artıyorsa dış müdahalelere maruz kalma ihtimali o kadar yükselmekte bu da özgürlük sınırlarını daraltmaktadır.

İnsani gelişmişlik, ülkelerin ekonomik büyümeleri ile değil yetişmiş insan kalitesi, fırsat eşitliği, insanların yetenekleri ve yeteneklerini hangi bağlamda kullandıkları ile ilgili kriterler üzerinden ölçülebilen bir kavramdır. Bu anlamda BM’nin İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde (İGE) ilk 10’da hiçbir Müslüman ülke bulunmamaktadır. 2023 İGE Raporu’na göre, İslam ülkeleri genel olarak dünya ortalamasının altında yer almaktadır. Ortalama İGE puanı 0,731 olan İslam ülkeleri, dünya ortalaması olan 0,740’ın gerisinde kalmaktadır. Bu da onları asgari insani gelişmişlik standartlarında alt sıralara koymakta ve özgürlüğüne gölge düşürmektedir.

Siyasal anlamda 57 ülkeye bölünmüş durumdaki İslam dünyası 300’ü aşkın etnik gruba ev sahipliği yapan karmaşık ve dinamik bir bölgedir. Dış politikaları, tarihi, kültürü ve dini yapıları dahil olmak üzere çok farklı bir geçmişten ve kültürel arka plandan gelmektedirler. Bu anlamda etnik, mezhebi ve kültürel anlamda birbirinden farklı çok sayıda unsurun varlığı, arada dayanışmayı teşvik etmek yerine ihtilafları derinleştirdiği için İslam toplumlarını zayıflatan bir unsura dönüşmektedir.

Nitekim, Ortadoğu başta olmak üzere iç savaşlar ve yabancı müdahaleler, İslam dünyasının özgürlüğünü ipotek altına almıştır. Kendi içinde siyasi, ekonomik, dini ve kültürel anlamda istikrar arayan İslam dünyası, öncelikle yabancı müdahale imkanını ortadan kaldırmak üzere sıcak çatışmaları dindirmek ve ardından kendi barışını inşa edecek bir alan açmak zorunda görünmektedir.

Suriye, Irak, Yemen ve Filistin gibi trajik sorunlar her geçen gün kontrolün yabancı güçlere geçtiği bölgesel düzenin temel taşlarını döşerken, İslam dünyasının kendi içindeki mezhebi ve etnik her parçalanma sadece bölgeyi değil ümmetin geleceğini ve özgürlüğünü etkilemektedir.

Milyonlarca kilometre karelik bir alanda bulunan İslam dünyasında bu genişliğe bağlı olarak yaşayan yüzlerce farklı etnik unsurdan her birinin çıkar ve beklentileri farklılaşmaktadır. Bu sosyolojik unsurlar ciddi sorunların potansiyel aktörleri olarak zaman zaman bir ülke içindeki istikrarı etkilediği gibi, farklı ülkeler arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Yemen’deki mezhebi motivasyonlu çatışmanın bölgesel çapta İran ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir savaş cephesi oluşturması zor olmamıştır. Irak krizinde görüldüğü gibi Şii-Sünni veya Arap-Kürt ayrışması üzerinden yürütülen iç siyasi çekişmelerin, komşu ülke sınırları içinde sorun alanları oluşturması işten bile değildir.

İslam dünyasının özgürlüğünü etkileyen bir diğer temel sorun alanı kültürel ve eğitim unsurlarıyla ilgilidir. İslam ülkelerindeki toplam okur-yazar oranının ortalama %64’lerde olduğu, yani İslam âleminin yarıya yakınının okuma yazma dahi bilmediği düşünülünce eğitim ve kültür ciddi bir risk alanıdır. Bu bir yanıyla birlik şuurunun eksikliğini büyüten bir faktör olurken bir yanıyla da İslam medeniyetinin kendini yeniden üretme kapasitesini baltalayan, dolayısıyla düşünsel ve ideolojik bağımsızlığını zora sokan bir zaaf noktasıdır.

İslam ülkeleri arasındaki ekonomik dengesizlik ve değişik üretim düzeyleri; sadece kendi aralarında iş birliği ve yakınlaşma olanaklarını değil aynı zamanda özgürlük oranlarını da etkilemektedir. Bu ekonomik dengesizliğin olumlu bir yönü olarak örneğin Türkiye’nin petrol anlamında çevre ülkelere bağımlı olmasından kaynaklı işbirliği arayışları, diğer alanları da kuşatan bir ortaklığa evrilmekte ve ülkemiz için önemli bir pazarı da beraberinde getirmektedir. Böylece İslam ülkeleri belirli hammadde ihtiyaçları nedeniyle özgürlüklerinden taviz vermek zorunda olmadan benzer inancı paylaştığı ülkelerle yakınlaşmaya yönelmektedir. Bu yönüyle İslam İşbirliği Teşkilatına bağlı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) oluşturduğu yakınlaştırıcı atmosfer farklı Müslüman topluluklar arasındaki ekonomik işbirliğinin gelişmesinde ciddi katkılar sağlamaktadır. Bu iş birliği alanlarının genişlemesine bağlı olarak İslam ülkelerinin kendine yeterliliği ile birlikte özgürlüğü de artacak ve dışarıya bağımlılığı göreceli olarak azalacaktır.

İslam ülkelerindeki yönetim modellerinin farklı olması, uygulanan dış politika ve siyaset şekillerini de farklılaştırmakta, sonuçta çok yönlü çıkar çatışmasına yol açmaktadır. Bu olumsuzluğa, çeşitli İslam ülkelerinin batılı ülkelerle değişik düzeylerde sahip olduğu bağımlılık ilişkisi de eklenince kimi zaman İslam ülkelerinin kendi aralarında bir düşmanlık potansiyeline dönüşmektedir. İslam ülkelerinin kendi aralarındaki her gerilimi, dolaylı yoldan batılı ülkelere müdahale alanı açmakta ve her müdahale Müslümanların özgürlük hanesinden çıkmaktadır. Bu anlamda; Filistin, Suriye, Afganistan, Yemen ya da Irak gibi birçok bölgedeki insani ve siyasi sorunlara siyasi çıkar perspektifinden bakılması İslam ülkeleri arasındaki dayanışma ve bütünlüğü ciddi anlamda hırpalamaktadır. Bu güvensizlik, farklı İslam ülkelerinin birbirleri aleyhine farklı güç odakları ile ittifaklar geliştirmesine ve dolayısıyla özgürlüklerinin kısılmasına yol açmaktadır.

İslam dünyasının geleceğini ve özgürlüğünü etkileyecek unsurlarından biri olan aşırıcılığın yükselişi siyasal anlamda önemli bir risk alanı olmayı sürdürmektedir. Ortadoğu, Afrika ve Asya’nın bazı ülkelerinde aşırılık yanlısı grupların yükselişi, İslam dünyasının güvenlik ve istikrarına büyük bir meydan okuma olarak görülmelidir. Bu grupların varlığından hareketle güvenlikçi politikalara yönelen birçok ülkenin diğer İslam ülkeleri ile güven bunalımı yaşamaya başlaması veya Batılı ülkelere bağımlılığı artırıcı yeni işbirliği alanları oluşturması ciddi bir risk alanıdır.

İslam dünyası çok sayıda yoksul ve marjinalize edilmiş gruba ev sahipliği yaptığı için küresel ekonomik adaletsizlikten ve krizlerden çok etkilenmektedir. İslam dünyasındaki zengin ülkelerin varlığı, toplamda tüm Müslümanların yaşam kalitesine bir katkı sunmadığı için yoksul bölgelerde artan ekonomik hayal kırıklığı bir yana, milyonlarca insanın yaşadıkları ülkeleri terk ederek göç yoluna düşmesi küresel anlamda bir krize dönüşmektedir. Bu kriz sadece bir imaj sorunu olmanın ötesinde, İslam toplumlarının geleceğini ve özgürlüğünü çalan hayati bir sorun alanına işaret etmektedir. Genç ve büyüyen bir nüfusa sahip olması İslam dünyası bakımından önemli bir beşerî avantajını ya göç yollarında heba etmekte ya da Batı toplumlarının kalkınmasında harcamaktadır.

Zorlukların aşılmasında tüm İslam dünyasını kuşatacak bir ümmetçi anlayış; güçlü ve bağımsız bir topluluk olma duygusunu garanti edecektir. Bu anlamda sahip olduğu inanç ve kültürel birikim böyle bir evrensel ümmet duygusunun oluşumunu canlı tutmada önemli bir avantajdır. Bu duygu, zorlukların üstesinden gelmek ve daha iyi bir gelecek inşa etmek için kendini siyasal ve ekonomik işbirliği alanlarında somut projelerle kendini göstermelidir. Bunu üretecek siyasi bir önderlik tüm İslam dünyası için en azından iyi bir başlangıç fırsatı olabilir.