Amerikan Rüyasının Arka Yüzü: Siyonist Tünelleri ve Epstein Davası

Dünya kamuoyu ise canlı yayında polisin yeraltı tünellerinden dışarı çıkardığı kanlı şilteler, bir bebek sandalyesi ve bir bebek arabasına yakinen şahit oldu. Çirkinliğin boyutu akıllara kirli senaryolar getiriyordu. Birçok Amerikan gazetesi Siyonist şirketlerin tehdit ve şiddetine rağmen bu durumu radikal bir “Yahudi ayini” olarak nitelendiriyor ve olası kurbanların tespit edilmesi için Amerikan ulusuna sarı ışık yakıyordu.

Şehnaz FINDIK İNAN

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda en az 16 bin 795’i çocuk, 11 bin 378’i kadın olmak üzere 41 bin 272 Filistinli öldü, 95 bin 551 kişi yaralandı. 2 milyon Gazzelinin (nüfusun %89’u) yerinden edilmesi de söz konusu bilançonun ağırlığını gözler önüne seriyor. Bu haliyle bir asırdan fazladır süren savaşlar ve başarısız diplomatik çabaların bir sonucu olarak İsrail-Filistin çatışması artık farklı bir aşamaya geçmiş durumda.

1937’deki Peel Komisyonu raporundan bugüne iki devletli çözüm zırvasından bir arpa boyu yol kat edememiş Batılı Siyonistler, Filistin’in eşitlik ve özgürlük taleplerine hiçbir surette cevap vermeyecek kısır bir sistem yarattılar. Bilhassa temel hak ve özgürlükler noktasında uluslararası toplumun beklentileri demokratik ve hümanist bir çerçevedeydi. Bu durum problemin teorik çözümüne dair insani ve meşru bir yaklaşım gerektirdiğinden kendi üretimleri olan teori ve kavramları dahi yeniden revize etmeye giriştiler. İtibarsızlaştırmak istedikleri özgürlük hareketleri için hiçbir utanç duymadan “terör” etiketini kullandılar. Tüm bunları Filistin topraklarına daha hızlı ve daha kolay Siyonist yerleşimci getirebilmek için yaptılar. Her fırsatta sivil katleden, hastane ve okulları bombalayan İsrail, Batılı devletlerin işgale olan pervasız desteğiyle Batılı devlet ve değer sisteminin çıkmazını, gayri insani tabiatını gözler önüne serdi. Dünya kamuoyu bu anlamda iki devletli çözümün Filistinliler için bir çözümden çok ceza olduğunu anlamış oldu.

Filistin meselesi ve hatta daha özelde “Gazze soykırımı”, tüm dünyada yeni bir paradigmayı gündeme getiriyor. Ulus devletlerin Siyonist lobilerin etkisiyle politika yaptığını; Siyonist şirketlerin devletlerarası anlaşmalar da dâhil olmak üzere politik ekonomiye yön verdiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. 90’lı yıllarda “komplo teorisi” denilerek itibarsızlaştırılan birçok hakikatin temelinde Siyonist paganlığın dünyayı götürdüğü esaret bataklığı gün yüzüne çıkıyor. 2024 yılının Ocak ayında New York’taki bir sinagogun altında ortaya çıkan tüneller ve bu hususta yapılan araştırmalarda bulunan yakılmış nesneler, çocuk kıyafetleri ve kanlı yataklar ABD’deki Yahudi tarikatları tartışmaya açtı. Nitekim Gazze’deki soykırıma sessiz kalmayan uluslararası kamuoyunu ve medyayı susturmak, ancak kendi karanlık dünyalarındaki kirli oyunları dayatmalarıyla mümkündü. Peki, dünyayı sarsan bu tünel davası tam olarak neydi?

Yaşları 19 ile 26 arasında değişen İsrailli Hasidik gençler 8 Ocak’ta, sinagogun bodrum katında kavga etmişti. Ancak bu sıradan bir sinagog bodrumu değildi. Ortodoks Yahudilik hareketi olan Chabad-Lubavitch’in küresel merkezinin bodrum katıydı. Dolayısıyla polis, ünlü Yahudi kompleksindeki dört binayı birbirine bağlayan bir yeraltı geçidi keşfetmişti. Olaylar buradan patlak verince Amerikan medyası bu “korkunç” tünellerde daha ne gibi şeytani ritüelin yapıldığı konusunda baskı kurmaya başladı.

Kavgaya karışan gençler de dâhil tünelden sorumlu olduğu düşünülen hahamlar mahkemeye çıkarıldı. Sanıklar, 1994’te öldüğü düşünülen eski Chabad lideri Hasidik Haham Menachem Mendel Schneerson’ın vasiyetine uyarak ibadethanelerini genişlettiklerini söylediler. Ancak bazı Chabad topluluğu üyeleri Schneerson’ın hala hayatta olduğuna ve üstelik onun bir de Mesih olduğuna inanıyordu. Bu da devam eden köklü bir ritüel için kendilerine gizli bir alan açtıklarına dair iddiayı mümkün kılıyordu. Bazılarına göre Chabad hahamları tünelleri kapatmak istemişti ancak gençler buna karşı çıktığı için ortalığı birbirine katmıştı. Netice itibarıyla kavgada suçlanan gençler de dâhil hiç kimse 18 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde bir tünel kazmakla suçlanmadı. Dünya kamuoyu ise canlı yayında polisin yeraltı tünellerinden dışarı çıkardığı kanlı şilteler, bir bebek sandalyesi ve bir bebek arabasına yakinen şahit oldu. Çirkinliğin boyutu akıllara kirli senaryolar getiriyordu. Birçok Amerikan gazetesi Siyonist şirketlerin tehdit ve şiddetine rağmen bu durumu radikal bir “Yahudi ayini” olarak nitelendiriyor ve olası kurbanların tespit edilmesi için Amerikan ulusuna sarı ışık yakıyordu.

Devam eden süreçte 2008 yılında ilk kez ortaya atılan bir iddia ile patlayan Epstein fuhuş skandalı hakkında yeni bulgular edinildi. Sinema ve müzik endüstrisinin patron simalarından, 10 Ağustos 2019’da öldüğü iddia edilen Yahudi asıllı Amerikalı finansör Jeffrey Edward Epstein’in reşit olmayan kız çocuklarını dünyaca ünlü siyasetçi, sporcu, oyuncu, şarkıcı vb. isimlere pazarlayarak ve bu çirkinlikleri kaydederek ilgili isimlerin kendi Siyonist emellerine hizmet etmesini sağlamada sistematik şantaj yaptığı ortaya çıktı. Mağdurların ifadeleri ile 2008’de uluslararası bir şantaj şebekesi ağı kuran “Epstein adası” deşifre edildi. Epstein de kız arkadaşı Ghislaine Maxwell de reşit olmayan kızları kullanarak politikacıları İsrail’e bilgi vermeleri için şantaj yapan Siyonist casuslardı. Kendisi ölmeden önce cinsel suçlar dolayısıyla hüküm giymişti. Ancak tutuklanmasına dair kayıtlar şaibeli birtakım verilerle doluydu. Bazı önemli aktivistlere göre Epstein hiçbir zaman gerçekten tutuklanmadı ve öldüğüne dair tüm o haberler kurguydu. Zira o MOSSAD için çalışan bir İsrail ajanıydı ve CIA tarafından soruşturulması da tutuklanması da söz konusu olamazdı.

Bu çirkinlikleri Hollywood ve Batı müzik endüstrisini Siyonizm zemininde birleştirmek için kullanan Epstein, dünyadaki aklıselim toplulukların Siyonizm’e dair farkındalığının artması dolayısıyla yakayı ele verdi. Zira ünlü şarkıcıların satanik müzik kliplerinde verilen mesajların Hıristiyanlık inanç ve doktrinlerini tahkir etmesi ve bilhassa kritik film kadrolarının Yahudi oyuncularca domine edilmesi dikkat çeken sorunların başında geliyordu. Hâlihazırda birçok Katolik kilisesi de LGBT sapkınlığına kayıtsız şartsız destek veren bu lobici sinema yapımcılarını ve oyuncularını aforoz etmek için kuyruğa girmişti. ABD’deki Katolik güdümlü ekol ve entelektüel yapılar Siyonistlerin Amerikan ulusunun tüm değerlerini aşağılayan birer “seçkinci” olduklarına uyanmaya başlamıştı. Çünkü ana akım medya gizlemek için ter dökse bile sivil aktivistlerin ve özgür medya kuruluşlarının titizlikle yürüttüğü çalışmalar neticesinde Epstein adasındaki pedofili, fuhuş ve kaset skandalları Siyonizm’in dünya politikasına ve ekonomisine yön vermedeki şeytani hırslarını gözler önüne serdi.

Epstein bir yönüyle de MOSSAD için çalışıyordu denilebilir. Zira araştırmaların derinleştikçe şantaj yapılan ve “Epstein adası”nda fuhuş görüntüleri ele geçirilen isimlerin arasında dünyaca ünlü politikacılar da mevcut. Bu durum kolektif suç işleyen binlerce ünlü ismin açığa çıkmamak için birbirlerini ve bu kötülük şebekesini nasıl da kolaylıkla koruyabildiklerini açıklıyor. Dava henüz rüştünü ispat etmiş bir babayiğit tarafından tüm dosyalarıyla derinlemesine görülmüş değil. Senatosundan mahkemesine her yerde Siyonist paganların ya kendileri ya uşakları bulunduğundan böylesi bir davanın nasıl süreceği doğrusu merak konusu. Zira söz konusu MOSSAD olduğunda Amerika’nın “Wonder women”ı dahi İsrail ordusundan ithal ediliyor.

İnsanlığın istismarcı, fuhuşçu, pedofil, uyuşturucu bağımlısı, alkolik, sapkın ve kumar masalarından kalkmayan birer ucubeye dönüşmesi için ellerindeki tüm yazılı, işitsel ve görsel medya ile saldıran Siyonist çetelerin bir zamanlar komplo teşkil eden iş ve eylemleri Gazze’deki direniş dolayısıyla ifşa oldu. Direniş, ifşa ettiği bu şeytan ordusunu yenmemiz için bizlere hakikatli bir ödev vermiş oldu. Zira insanlık, kendi tarihinde hiç bu denli tetiklenmemiş, hiç bu kadar İslam’a ısınmamış, hiç bu denli Allah’ın merhametine muhtaç olmamıştı. Öyle ya, bugün kapitalizmin bir avuç Yahudinin Siyon emellerinden çok da fazlası olmadığını ilkokul çocukları bile anlamış oldu.

Sonuç olarak Gazze halkının uluslararası topluma söylediği belki de en önemli şey, “gözlerinizin önünde soykırım yapanlara dikkatli bir bakın” demekti. Gazze halkının bir zamanların “Amerikan rüyası”nı tüm veçheleriyle nasıl da yerle bir ettiği ortada. İnsanlığa mesajları ise oldukça açık: “Onları izleyin, tanıyın, kim oldukları ve içinizde neden bulunduklarına dikkat kesilin. Yerin üstünde iyi birer komşu gibi sizinle bulunurlar ancak yerin altına çekilip kuyunuzu kazan şeytani birer muhteristirler.”