Süleyman Ceran ile Kızıl Kapı’yı Konuştuk

“Beklentimiz, Gazze’nin konuşulmasıdır. Beklentimiz Aksâ Tufanı sürecinin gençler tarafından anlaşılması ve unutulmamasıdır. Beklentimiz, Türkiye Müslümanlarının Gazze konusu üzerinde tam bir mutabakat ile hareket etmesidir. Beklentimiz, bu eserle Gazze’ye hem ekonomik hem de moral destek vermektir.”

İNSİCAM

S. Hayırlı olsun, Kızıl Kapı okuyucuyla buluştu. Böyle bir kitap düşüncesi nasıl doğdu? Baskı sürecine kadar yaşananları kısaca anlatabilir misiniz?

C. İlk gençlik yıllarımdan hatta çocukluğumdan beri, halkı Müslüman pek çok coğrafya gibi Filistin de hep gündemimdeydi. 25 yıldan fazla bir süredir de Filistin ile ilgili yazılar yazıyorum. O nedenle Filistin içi yazı yazmak, bir şeyler okumak, etkinlik yapmak varsa eylemliliklere dâhil olmak benim rutinim. Aksâ Tufanı sürecinde de benzer dertler içindeydim ama yaşadığımız süreç geçmiştekilerden farklıydı. Hem katliamın yüksekliği ve soykırıma dönüşümü hem direnişin benzersiz görkemi ve Gazze’de öne çıkan üst düzey profil yoğunluğu bu süreci bireysel anlatmaktan ziyade kolektif çalışmayı zorunlu hâle getiriyordu. Böylesine bir destanı kapsamlı biçimde, hızlı ve etkili ele almak adeta zorunluluktu. O nedenle Ali Emre, Mustafa Özel, Sinan Özyurt, Tülay Gökçimen ve yayıncımız Murat Ayar başta olmak üzere yaptığımız istişareler neticesinde geniş kapsamlı bir eser çabasının içine girdik.

S. Bir de şunu sormak istiyorum: Kitabın ismi ilginç. Niye Kızıl Kapı adını verdiniz kitaba?

C. Tüm Aksâ Tufanı günlerini anlatacak sembol tamlama, bizce Kızıl Kapı’dır. Mısır’ın Âkif’i diyebileceğimiz şair Ahmed Şevkî, Nekbetü Dımeşk (Şam Nekbesi) isimli şiirinin bir yerinde şöyle diyordu: “Hürriyetin kızıl bir kapısı vardır ki / Onu ancak kana bulanan eller açar.” Bu şiiri, Mısır’ın seçilmiş tek cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, 2012 yılında halkına hitap ederken okumuştu. Mısır’ın en özgür zamanı, Mursi’nin iktidarda olduğu o bir yıldan ibaretti. Kelebek ömrünün güzelliğini yaşayan Mısır, kanlı ellerle özgürlüğün kapısını açmıştı. Yıllar sonra, aynı gelenekten gelen başka bir lider de o şiiri okuyacaktı: Komutan Yahya Sinvar. Refah’ta yıkıntılar arasında elinde âsası, başında kendini kamufle etmek için kullandığı battaniyesi, üzerinde hücum yeleği ve silahları ile hem mevzileri geziyor, atılacak pusuların planını bizzat sahada mücahitleriyle birlikte tasarlıyor hem de her zamanki cesaretiyle savaş meydanını adımlıyordu Ebu İbrahim. Kendisine yaklaşan kamerayı görünce işte bu Kızıl Kapı şiirini okumuş ve birkaç gün sonra da şehit düşmüştü. Aynı şiir, Suriye devriminden sonraki ilk bayram namazında Emevi Camii’nde bayram hutbesinde okunmuştu. Ahmed Şevkî’nin şiiri Mısır’da, Filistin’de ve özgür Suriye’de okununca biz de bu mısraları kitaptan bir anıta dönüştürmek için çaba gösterdik.

S. Kızıl Kapı, aslında üç ayrı kitap. İnsan, Sembol ve Mekân alt başlıklarını taşıyor. Niye bu başlıkları tercih ettiniz? Özel bir sebebi var mı bunun?

C. Yazıların tasnifi, mesajın daha net ulaşması ve sürecin daha akılda kalıcı şekilde yazılması için ara başlıklar oluşturduk. “İnsan” başlığında, çoğu olumlu ve örnek karakterler olmak üzere Aksâ Tufanı sürecinin karakterlerini çalıştık. “Sembol”de ise Aksâ Tufanı günleri içinde zihinde kalan/kalması gerektiğini düşündüğümüz pek çok simge ele alındı. Oldukça küçük gibi görünse de direnişin motivasyonunu anlamamızı sağlayacak bu semboller eseri daha da derinleştirdi. “Mekân” kitabında ise Gazze’nin yerlerini işledik. Kentler, kamplar, hastaneler, okullar, 7 Ekim günü operasyon yapılan yerlerden tutun da cezaevlerine kadar pek çok başlık bu eserde çalışıldı. Toplamda üç ana başlıkta ilerleyen ve 93 yazarın katkı sunduğu 98 yazı ortaya çıkmış oldu. Ayırdığımız başlıkların her birinin bir kitapta toplanmasıyla oluşan üçlemenin okunması ve çalışılması kolay metinler olması için de ayrıca gayret gösterdik. Aldığımız kararın doğruluğunu gösterilen ilgiyle, olumlu dönüşlerle ve üçlememizin başka çalışmalara örnek teşkil etmesiyle anlıyoruz.

S. Kitaptan beklentiniz nedir? Bu eser, Filistin, Gazze üzerine yazılanlardan hangi noktalarda ayrılıyor? Kısaca bahsedebilir misiniz?

C. Beklentimiz, Gazze’nin konuşulmasıdır. Beklentimiz Aksâ Tufanı sürecinin gençler tarafından anlaşılması ve unutulmamasıdır. Beklentimiz, Türkiye Müslümanlarının Gazze konusu üzerinde tam bir mutabakat ile hareket etmesidir. Beklentimiz, bu eserle Gazze’ye hem ekonomik hem de moral destek vermektir. Bu saydığım nedenlerle çapı, büyüklüğü, derinliği ve çok katmanlı katılım özellikleri nedeniyle eser muadillerinden ayrılmakta, bambaşka bir kulvarda ilerlemektedir. Kızıl Kapı, Türkiye’den ve Gazze’den yazarların ortak çıkardığı bir eser olarak dayanışma örnekliğine dönüşmüş durumdadır. Taksim Camii Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz programa katılan Gazzeli yazarlarımızın bu çalışmayı bir kitap olmaktan ziyade işgale karşı bir “proje” olarak değerlendirmeleri de çalışmanın sosyolojik ve psikolojik etkisini göstermektedir.

S. Eserde 93 imza var. Bu kadar isimle bu kitabı nasıl hazırladınız? Editoryal eserler koordinasyon zorluğu taşıyor. Siz bir zorluk yaşadınız mı? Ne söylemek istersiniz bu konuda?

C. Ülkemizde editoryal eserler tek kitaplık ve en fazla on, on beş yazarlı çalışmalardan oluşuyor. Bu eserlerde yazarlar genel çerçeve içinde serbest yazıyorlar. Kızıl Kapı’da durum çok farklı oldu. Sayısal olarak çok ciddi bir kitleye, daha önceden seçilmiş başlıklar seçenek olarak sunuldu ya da ilgi durumuna göre direkt başlık önerildi. Bazı durumlarda yazarımız dosya akışına yazmak üzere başlık önerisinde bulundu ve onu çalıştı. Tüm yazılar, İnsan-Sembol ve Mekân içinde anlamlı bir bütünlüğü oluşturdu. Yazar kadrosunun genişliği, konuların birbiriyle ilişkisi, eserin yayınlanma planına göre yazıların teslimi gibi konular editoryal olarak ciddi mesai oluşturdu. Elbette süreç içinde sıkıntılar oldu, zorluklar yaşandı, yokuşlar aşıldı. Hamdolsun sonuçta gemimiz, limana salimen kavuştu.

S. Elhamdülillâh! Kitaba katkı veren isimleri nasıl belirlediniz? Bir kriter gözettiniz mi? Kimler var Kızıl Kapı’da?

C. Tanışıklıklar ve istişareler yoluyla yazacak isimleri belirledik. Mesela, Kudüs şehidimiz Hasan Saklanan’ı yazabilecek en doğru kişi onunla aynı şehirde yaşayan, geçmişten hukuku olan eylem sonrasında da aileyle ilgilenen Behçet Alioğlu idi, bu yazıyı da o kaleme aldı. Aksa Tufanı günlerinde el-Cezire’nin rolünü ülkemizde pek çok medya kuruluşunda üst düzey görev alan Metin Mutanoğlu’dan başka kim yazabilirdi! Poşet sembolünü, Tabiin Okulu saldırısı sonrası konferanslarına ekleyen Ramazan Kayan Hoca’ya, Mekke’de umrede iken ulaşıp rica ettik. Güney Afrika’nın Gazze’ye desteğini ve süreçteki rolünü uluslararası yazılarıyla dikkatimizi çeken genç bir yazar olan Muhammed Ata’dan istedik ve hızlıca çalıştı. Habermas’ın soykırıma karşı pozisyonunu, akademik duruşunu yakından tanıdığımız İbrahim Buldur’a yazdırdık. Liste bu şekilde uzayıp gider. Kanaat önderlerimizden Hamza Türkmen, Rıdvan Kaya, Abdullah Yıldız, Beşir Eryarsoy, Muhammed Emin Yıldırım, Halis Aydemir ve Yasin Aktay gibi çok değerli isim, bu eserde yazılar kaleme aldılar. Adem Turan, Hüseyin Akın, Ayşegül Genç, Münire Daniş, Nehir Aydın Gökduman, Mustafa Uçurum, Gökhan Özcan, Hakan Albayrak, Ali Emre, Berat Demirci, Asım Öz, Selvigül Kandoğmuş Şahin gibi edebiyatçılarımız bu çalışmaya dâhil oldular. Aydın Ünal, Ersin ve Nuriye Çakmak Çelik, Ümmühan Atak, Esra Elönü gibi gazeteciler de eser için çalıştı. Filistin’den Muin Naim, Fadia Malhis, Faten Alhila, Nour Alhila, İslam Asalya, Mahmoud Rantissi, Sobhi Skaik, Ghada Ageel, Nour Abu Dan, Shrooq Hijazi bu eser için yazı kaleme aldı. Farklı yapılardan, bambaşka diyarlardan onlarca sima Türkiye-Filistin dayanışması için bu editoryal çalışma etrafında toplandı. Uzun, titiz ve dikkatli bir çalışma sonucu her başlığı en doğru kişiye yazdırmaya çalıştık. Umarız eser, amacına ulaşır.

S. Genelde Filistin, özelde Gazze konusuna nasıl bir katkısı ve etkisi olacak Kızıl Kapı’nın?

C. Öncelikle Türkiye’den 83, Gazze’den 10 yazarın bir araya gelmesiyle Türkiye-Filistin dayanışmasına somut bir örnek olmak istiyoruz. Çok farklı yapılardan bu esere yazıları ile katkıda bulunan yazarlar üzerinden istenildiğinde çok da güzel birlikte iş yapılabileceğini göstermek istiyoruz. Geniş kitlelere ulaşmasını, Gazze’nin konuşulmasını ve Aksâ Tufanı ve sonrası ile ilgili öğrenilmesi gereken ne çok şey olduğunu fark etmelerini istiyoruz. Bu eser vesilesiyle programlar yapıp insanlara ulaşmak istiyoruz. Bu eserin kitlelere ulaşmasından kaynaklı oluşacak mali kaynağın doğrudan Gazze’ye ulaştırarak kardeşlerimizin yaralarına merhem olmak istiyoruz. Bunların hepsini aşama aşama göreceğimize inancımız tam.

S. Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun hocam.

Tam bir Siyonist olan ünlü Yahudi Profesör Ruth Wisse, sosyal medyaya da düşen konuşmasında, oldukça sinirli bir şekilde durarak ve parmaklarını kameralara/milyonlara doğru sallayarak Amerikan halkına, Amerika’daki Yahudilere şu şekilde seslenmekten çekinmiyordu: “Sizin işiniz, bizi iyi göstermek. Amerikan Yahudilerini iyi göstermek bizim işimiz değil. Bunu nasıl yapacaksınız, anlatayım! Her birimiz, iki yıl, üç yıl, bazılarımız beş yıl, sonra da hayatımızın geri kalanı boyunca orduya hizmet etmek zorundayız. Sizler, kelimeler ordusunda hizmet etmek zorundasınız. Şu anda içinde bulunduğumuz askerî mücadeleden çok daha önemli olan siyasi mücadeleyi yürütmeyi öğrenmek zorundasınız. Sizden gelip asker olmanızı beklemiyoruz, kampüslerde nasıl karşılık vereceğinizi, nasıl tartışma yapacağınızı öğrenmek zorundasınız. Her şey değişiyor, zemin altımızdan kayıyor, dil sürekli olarak değişiyor, kesişimselcilik 10 yıl önce bir kelime bile değildi, şimdi artık böyle bir kavram var, bunu takip etmek zorundasınız. İsrail’in, Siyonizm’in doğası hakkında sözlü savaş yapılmasına asla müsaade etmeyin. ‘Kelimeler Ordusu’nda hizmet etmek zorundasınız.”

Orduları karşılaştırırken sadece tankla, uçakla, topla veya tüfekle değil gayrinizami güçleriyle de karşılaştırma yapmak gerekir. Silahlarla birlikte ekonomi, siyaset, edebiyat, sanat, sinema, felsefe, insan kaynağı, sosyal medya, teknolojik yaratıcılık ve uluslararası destek gibi pek çok unsuru terazinin kefelerine koyarak değerlendirmeliyiz. Gazze cephesi milyonlarca sivil destekçisi olmasına rağmen siyasi, ekonomik, askerî olarak zayıf bırakılmış durumdadır.

İşgale karşı direnişte Gazze dışında saflar dağınıktır. Gazze saflarında olması gerekirken işgalci İsrail saflarında alenen yer alanlar; alenen olmasa da tarafsızlık, sessizlik, tepkisizlik, yok sayma, görmeme davranışlarını seçerek dolaylı biçimde işgali destekleyenler bulunmaktadır. Gazze direnişine verilen halk desteğini küçümseyenler, fetvalar yahut bambaşka argümanlar geliştirerek, politik çıkarları ön planda tutarak direnişe verilen desteği zehirleyenler de işgalcinin kefesine katkıda bulunmaktadırlar. Gazze için atılan hiçbir adım, kurulan hiçbir cümle, yapılan hiçbir boykot, tek kişilik bile olsa hiçbir eylem küçümsenemez; bunların hepsi direniş için bir halkadır. Halkaların bir araya gelerek belli bir disiplin içinde zincir oluşturması gerekir. Mevzilerin toparlanması, kendiliğinden oluşan kelime timlerinin takımlara, takımlardan bölüklere ve sonrasında taburlara dönüşmesi gerekir. Kelime taburları zamanla tümene, kolorduya ve sonrasında orduya dönüşecektir. Gazze ve saldırı altındaki tüm İslam beldeleri için kelimelerden, seslerden, renklerden, hislerden oluşan bir ordu kurulması zorunluluktur. Kızıl Kapı, bu gayeye hizmet etmek için 93 yazar tarafından kaleme alınmış bir eserdir. Bu tip çalışmaların artmasını, çeşitlenmesini ve geniş kitlelere ulaşmasını Mevla’mızdan diliyoruz.