Bir Meta Olarak Ev

Mimarlık tarihi boyunca çok farklı ev tipolojileri ve kurgularıyla çalışılmış ama temelde ev, hep içe dönüklüğü ve mahremliği ile öne çıkmış. Evinde olan bir kişi, konfor alanındadır, güvendedir. Peki bu ev, bir metaya dönüşürse nasıl olur?

Elif Sena IŞIK

Mimar

“Modernlikle birlikte mimari üretim sokaklardan fotoğraflara, filmlere, basılı yayınlara ve sergilere kaydı. Bu kaymaya paralel olarak duvarlardan ziyade imgelerle tanımlanan yeni bir mekân kavrayışı ortaya çıktı. Modernlik, böylece mahrem olanın kamusallığı haline geldi.” diyor Colomina, Mahremiyet ve Kamusallık kitabında. Mahremiyet de kamusallık da çok genel ve her alanda üzerine bir şeyler konuşulabilecek konular. Fakat mimari ile kesişimleri düşünüldüğünde çok da farkına varmadığımız, sanki hep varmış ve sınırları netmiş gibi gelen olgular olduğu düşünülebilir. Kamusal olan mekanlar var, mesela; meydanlar, kültür merkezleri, camiler. Mahremiyetin ön planda olduğu yapılar var, mesela; konutlar. Peki kitle iletişim araçları bu mekanları nasıl etkiledi? Mimari, bu teknolojik gelişmelerde nasıl bir yerde durdu? Bu gibi soruların sayısı artabilir. Her dönemde bu konular üzerine konuşulmuş, tartışılmış. Mimarlar kendince doğru olduğuna inandıkları bir tarafta durarak yapılar üretmiş ve üretmeye de devam ediyor.                                                         

Adolf Loos ve Le Corbusier birbirinden tamamen farklı iki mimar. Adolf Loos, geride hiçbir iz bırakmamak istemiş ve bu gizemiyle dikkat çekmiş biri, Le Corbusier ise yaşamının her anını belgelerle saklamış biri. Loos’un yapıları içe dönükken Corbusier’inkiler alabildiğine dışa dönük. Loos yapılarının fotoğraflarda kendini göstermemesi ile övünüyor. Corbusier ise fotoğraflarda/videolarda güzel çıkması için kurguluyor yapılarını.Colomina kitabında bu iki mimar üzerinden ele alıyor konuyu. Bu mimarların özelde ev fikrine bakış açıları inceleniyor. Ev, mimari var olduğundan beri en temel yapı biçimi. Üzerine en çok düşünülen ve konuşulan mekân. Mimarlık tarihi boyunca çok farklı ev tipolojileri ve kurgularıyla çalışılmış ama temelde ev, hep içe dönüklüğü ve mahremliği ile öne çıkmış. Evinde olan bir kişi, konfor alanındadır, güvendedir. Peki bu ev, bir metaya dönüşürse nasıl olur? Genel olarak mimarlık meta haline geldiğinde konu nasıl değişir?

Moller Evi, Adolf Loos

“Demiryollarının şehirlere yaptığını, fotoğraf mimarlığa yapar, onu metaya dönüştürür ve kitleler etrafından tüketilmek üzere dergiler yoluyla yayar.” şeklinde geçiyor kitapta.  Şehirler artık birer meta. Demiryolları veya başka ulaşım araçları ile içinden geçilip gidilen mekânlar haline geldi şehirler. Kullanılıp atılan mekânlar da oldular. Mimarlığa da aynısını fotoğraf ve video yaptı. Bir yapı ya da mekân, fotoğrafta ne kadar güzel duruyorsa o kadar çok tercih sebebi. Adolf Loos, “Bazı tasarımcılar iç mekanları insanlar iyi yaşasın diye değil, fotoğraflarda iyi görünsün diye yapıyor.” şeklinde ifade ediyor ve kendi yapılarının böyle olmaması ile övünüyor: “Tasarladığım iç mekanların fotoğraflarda tamamen etkisiz olması en büyük gururum.” Bir çerçevenin içine girenler dikkat çekiyor. Dışında kalanlardan kimsenin haberi yok.

Villa Savoye, Le Corbusier

Le Corbusier için ise konu tam tersi. O bütün yapılarının fotoğraflarda güzel çıkması ile övünüyor. Buna göre ilerletiyor süreçleri. Villa Savoye bunun en iyi örneği. Düz çatı yapmak için ev sahiplerini ikna eder Le Corbusier, estetik durduğu için. Fakat kullanılmaya başlayınca düz çatı beklenildiği gibi sorun çıkarır. Bu durum Corbusier’e iletilir. Fakat II. Dünya Savaşı çıkması sebebiyle aile evini terk edip bir daha dönemeyince konu çözülemez, yarım kalır.

Le Corbusier, mimarinin kitle iletişim araçları ile ilişkisini incelemek ve insanlara göstermek için bir de dergi çıkarmış. 1920-1925 yılları arasında 28 sayı olarak çıkan L’esprit Nouveau dergisinde mimarinin kitle iletişim araçlarıyla olan ilişkisine çok örnek var. (Dergi dijital ortama aktarılmış. Meraklısı için linki bırakıyorum: http://arti.sba.uniroma3.it/e)

Şimdi, bütün bunları neden anlatıyorum konusuna gelelim. Bu iki mimar da 19. yüzyılın başlarında yaşamışlar. O dönemki teknolojiye göre değerlendirildiğinde bile konu bu kadar çok düşünülmüş ve incelenmiş. Peki teknolojinin hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası olduğu günümüzde bu konuya neler eklenmiştir? Fotoğrafın girmediği ev yok. Projeler bir sürü fotoğraf ve video ile reklam ediliyor ve her görselde daha güzeli, daha iyisi olsun isteniyor. Mahremiyetten bahsetmek artık çok daha zor. Yüksek katlı ve dip dibe apartmanlarda yaşarken mahrem olan ile kamusal olan çok iç içe geçmiş durumda. Bu noktada artık sadece mimarinin etkisinden bahsetmek de güç. Fotoğraf artık kişilerin vazgeçilmez bir aracı. Herkesin kendi çekip istediği gibi paylaşabileceği bir şeye dönüştü. Evler artık insanların huzurlu olduğu, bütün yaşamını geçirdiği mekanlar değil. Bütün bunların içinde kişilerin kendi mahrem ve kamusal ayrımını iyi yapması gerekiyor. Görüntü kolajı olmuş mekanlarda kendimizi bulabilmek duasıyla.