Gazzâlî Üzerine Söyleşi

İmam Gazzâlî, Büyük Selçuklu Devleti döneminde yaptığı ilmî çalışmalar ve çağının çok daha ötesine taşıdığı ilmî müktesebatıyla bilinir. O daha çok döneminin itikâdî, hukukî ve sosyal sorunlarına çareler aramış olan büyük bir âlim olarak öne çıkar. Eserleri ve yapmış olduğu çalışmaları ile Gazzâlî’yi yalnızca İslam dünyasının değil tüm dünyanın dikkatle takip ettiği bir otoritedir. Bu sayımızda Gazzâlî’nin eğitim anlayışı ve ilim tasavvuru hakkında konuşmak istedik. Bu maksatla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Kızılkaya ile “Gazzâlî” üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

İNSİCAM


Gazzâlî’nin eğitim serüveninden kısaca bahseder misiniz?

Ebû Hâmid el-Gazzâlî, 450/1058 tarihinde İran’ın Horasan bölgesinde doğdu. Dönemin eğitim anlayışının bir uzantısı olarak Gazzâlî de ilk olarak doğduğu Tûs’ta bulunan hocalardan temel dinî bilgiler ve Kur’ân-ı Kerîm ve fıkıh eğitimi almıştır. Bu temel eğitimin ardından Hazar Denizinin güneydoğusunda bulunan Cürcân’a gitmiş ve burada bir medresede dersler almıştır. Gazzâlî’nin almış olduğu eğitimin ardından memleketi Tûs’a döndüğü ve oradan da dönemin önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Nişabur’daki Nizâmiye Medresesi’ne gittiği bilinmektedir. Doğu İslam Dünyası’nın önemli bir entelektüel merkezi olan Nizâmiye Medresesi, Gazzâlî gibi zeki ama okumak için barınma, yeme-içme, düzenli dersler ve hocalar başta olmak üzere ciddi bir ilmi ortama ihtiyaç duyan birçok öğrenciye kucak açan önemli bir kurumdu. Gazzâlî burada Cüveynî (ö. 478/1085) başta olmak üzere dönemin önde gelen ilim adamlarından dersler aldığı gibi görüşlerini kendilerine açıp müzakere ettiği bir ortam buldu. 

Bu tür ortamlarda bulunmak ilim adamları için önemlidir. Zira ilim sadece bilgi edinmek değil; bilgi elde ettiği insanlar ile teşrik-i mesaide bulunmak, onlar ile tartışmak, bazı meseleleri müzakere ederek bir yandan kendi fikirlerini test etmek diğer yandan bunların daha da oturarak yerleşmesini sağlamaktır. Dolayısıyla Nizâmiye Medreseleri dönemin İslam dünyasından birçok hoca ve öğrencinin bir araya geldiği ilmi-entelektüel bir platform olmuştur. Tabi bunda bu medreselerin üzerine kurulu olduğu vakıf müessesesinin önemli bir rolü vardır. Zira bu medreseleri besleyen vakıflar sayesinde öğrencilere barınma, eğitim ve burs gibi imkânlar sunulurken, ders veren hocalara da düzenli maaş verme ve araştırma yapma olanakları sağlanıyordu. Nitekim bu medreseler ve bunların kuruluş ve devamında ortaya konan bu yaklaşım daha sonra Avrupa’da yükseköğretimin üzerine kurulu olduğu College Sistemine ilham kaynağı olacaktır. 

Nizâmiye Medreseleri Gazzâlî’nin ilmi birikimine nasıl bir katkı sağlamıştır?

Gazzâlî dil ve şer’î ilimler alanlarında almış olduğu eğitimi, Nizâmiye Medreselerinde geçirdiği süre içerisinde ilerletme imkânı buldu. Ancak onun belki de buradaki asıl şansı felsefe, kelam, mantık, cedel gibi ilimleri okuma ve bu ilimlerin temel meselelerini tartışacak bir ortam bulmasıdır. Özellikle hocası Cüveynî bu ilimlerdeki derinliği ile öne çıkmış biriydi. Ancak Nişâbur Nizâmiye Medresesindeki ortam, Gazzâlî’nin bilhassa aklî ilimlerde derinleşmesini sağladı. 

Tam da bu noktada Gazzâlî’ye yöneltilen temel tenkitlerden biri, felsefeyi bitirdiği, düşünceyi dondurduğu şeklinde. Gerçekten Gazzâlî’nin eleştirileri felsefeyi bitirdi mi? Ne dersiniz bu konuda? 

Genelde İslam düşüncesini, özelde Gazzâlî’yi yanlış okumanın bir sonucu olan bu yaklaşıma katılmıyorum.  Gazzâlî hayatı boyunca sürekli bir sorgulama ve hakikat arayışı içerisinde olmuştur demek yanlış olmaz. Onun bu yolculuğu çalkantılı ve inişli çıkışlı olmakla beraber neticede birçok insanda görülebilecek bir entelektüel serüveni de yansıtmaktadır. Her şeyden önce almış olduğu eğitim Gazzâlî’yi hem şer‘î hem de aklî ilimlerde derin bir vukûfiyet sahibi kılmıştır. Bunun izlerine her iki alanda yazmış olduğu kitaplarda rastlamak mümkündür. Onun kelam, fıkıh, tasavvuf ve fıkıh usulü gibi disiplinlerde kaleme aldığı çalışmalar halen otorite eserler olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık Gazzâlî’nin felsefe alanındaki yetkinliği de şüphe götürmez bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim Makâsıdü’l-felâsife isimli eseri, çok önemli bir felsefe kitabıdır ve onun daha sonra felsefecilere yöneltmiş olduğu eleştirileri içeren Tehâfütü’l-felâsife isimli yapıtının gölgesinde kalmıştır. Başka bir ifadeyle, Gazzâlî’nin felsefecilere yönelttiği eleştiriler, onun bu alandaki yetkinliğini örtmüş ve bu eleştiriler ile anılır olmasını sağlamıştır.  Halbuki Gazzâlî, felsefe alanında da yetkin bir bilgi birikimine sahipti. Nitekim onun bu alandaki yetkinliğini ortaya koyan hususlardan biri başta İbn Rüşd (ö. 595/1198) olmak üzere birçok filozofun onun eleştirilerini ciddiye alarak kendisiyle tartışmaya girmesidir. Ayrıca onun felsefe eleştirisi matematik, mantık, fizik ve ahlak gibi ilimlerden ziyade İslâm Meşşâî felsefe geleneği ile Yeni Eflâtuncu sudûr nazariyesine yöneliktir. Dolayısıyla Gazzâlî felsefeyi bitirmeyi bırakın, felsefe alanında ciddi çalışmaların yapılmasına yol açan bir tartışmayı başlatmış olduğundan bu alana bir katkı sağlamıştır, diye düşünüyorum. 

Burada bir noktanın daha altını çizmek istiyorum: Gazzâlî’yi günümüzde hâkim olan bilgi anlayışı üzerinden okumak oldukça problemlidir. Şöyle ki; günümüzde şer’î ilimler dogmatik bir alan olarak görülürken sadece felsefi ilimlerin aklî ilimler olduğu gibi bir varsayım hâkimdir. İslam düşünce tarihinde böyle bir ayırımın olduğunu düşünmüyorum. Zira Gazzâlî’nin şer’î ilimler alanında kaleme aldığı çalışmalarda bunun tam aksi bir durum söz konusudur. O, el-Müstasfâ isimli fıkıh usulü kitabında oldukça rasyonel bir yöntemle şer’î konuları incelemektedir. Nitekim onun bu yaklaşımını başka âlimlerde de görmek mümkündür. Sanırım günümüzde karıştırılan husus burasıdır. 


Gazzâlî’nin eğitim anlayışı, ruh-beden bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Zira insan nasıl biyolojik olarak bazı ihtiyaçlara ve isteklere sahipse manevi ihtiyaç ve isteklere de sahip bir varlıktır. Dolayısıyla insanın bu iki yönü de ihmal edilmemeli; aksi takdirde verilen bilgi eksik kalır.


Gazzâlî’nin muhalled eseri İhyâü Ulûmi’d-Dîn’den yola çıkarak onun ihyâcı yönü hakkında ne söyleyebilirsiniz? Onu böyle bir eser yazmasının veya yazdığı bir esere bu ismi vermesinin arka planı nedir sizce?

Gazzâlî’nin İhyâ’sı onun günümüzde öne çıkan en önemli eseridir. Bu eser, her şeyden önce yaşadığı dönemin sorunlarına duyarlı olan ve içinden geldiği olduğu ilim geleneği içerisinden bu sorunlara çözümler üreten bir ilim adamının çabalarının bir ürünüdür. Bir yandan İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) güçlü etkisiyle yaygınlık kazanan felsefi ve kelâmî tartışmalar diğer yandan Batınîler ve onların siyasi planlarının etkileri Gazzâlî’yi şer’î ilimleri yeniden güçlü bir yere konumlandırmaya sevk etmiştir. Düşünce serüveninin son dönemlerinde kaleme aldığı bu eserle şer’î ilimleri yeniden canlandırmak, onları teorik tartışmalara boğulan ilimler olmaktan ziyade toplumun gidişatına yön veren ilimler haline yeniden döndürmek istemektedir. Bir bakıma siyasi, kültürel ve entelektüel alanda gördüğü sorunlara ve tıkanıklığa adeta şer’î ilimlere sahip olmaları gereken asli vazifeleri üzerinden hareketle çözümler sunmaktadır. Ancak bu çözümler, şer’î ilimlerin sahip olması gereken ruhu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı varsayımından hareketle bir bakıma bu noktayı maneviyat ile yeniden takviye etme şeklindedir. Onun bu önemli kitabının her satırında, tasavvufî bir yaklaşımla meselelerin ele alınmasının örneklerine rastlamak mümkündür. Dolayısıyla Gazzâlî, yaşadığı dönemde şer’î ilimleri tasavvuf ruhuyla yeniden canlandırmaya çalışmaktadır. 

Gazzâlî, öne pek çıkmasa da bir eğitimcidir. Nizamiyye Medreseleri bir ölçüde onun eseridir. Onun eğitimciliği hangi özellikleri barındırmaktadır?

Gazzâlî ilmi bir gelenekten beslenmiş ve bu geleneğin kendisinden sonra devam etmesine de katkı sağlamıştır. Ancak günümüzde birbiriyle çelişen Gazzâlî anlayışları/yorumları vardır. Halbuki Gazzâlî ne düşünceyi dondurmuş ne de kendisinden sonra aşılmamış bir alimdir. Tam aksine Gazzâlî’nin gerek eserleri gerekse eğitimci yönü İslam düşüncesindeki devamlılığın önemli bir göstergesidir. Nişâbur Nizâmiye Medresesi’nde eğitim alarak ilmi bir birikimi tevarüs etmiş ve bunu daha sonra hoca olarak atandığı Bağdat Nizâmiye Medresesi’ne taşıyarak önemli öğrenciler yetiştirmiştir. O ilmi birikimini Hâris el-Muhâsibî (ö. 243/857), Cüneyd-i Bağdâdî, Eş‘arî (ö. 324/935), İbn Sînâ ve Cüveynî gibi isimlere borçluyken, Fahreddîn Râzî (ö. 606/1210) ve İbn Rüşd gibi isimler de aynı şekilde ilmi birikimlerini ona borçlular. Dolayısıyla birçok İslam alimi gibi o da geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görmüştür ve ilmi geleneğin devamlılığını sağlamıştır. 

İhyâ’nın farklı bölümlerinde ortaya koyduğu görüşler onun eğitimciliği ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Bunlar üzerinde durmak buradaki konuşmamızı aşar, ancak birkaç noktaya değinmek uygun olur. Gazzâlî’nin eğitim anlayışı, insanın ruh-beden bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Zira insan nasıl biyolojik olarak bazı ihtiyaçlara ve isteklere sahipse manevi ihtiyaç ve isteklere de sahip bir varlıktır. Dolayısıyla insanın bu iki yönü de ihmal edilmemeli; aksi takdirde verilen bilgi eksik kalır. İslam düşünürlerinin varlık tasavvurunu yansıtan bu yaklaşım daha önce de ifade ettiğim gibi bir devamlılığı/geleneği yansıtmaktadır. Nitekim kendisinden önceki eğitim kurumları ve daha sonra kurulan medreseler bu yaklaşımı esas alan bir eğitim felsefesine sahiplerdi. 

Kıymetli Hocamıza bu güzel söyleşi için bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Sağ olun.