Şehrin İnsanı

Her bakımdan yaşanan trajediyi tersine çeviren, huzur ve emniyet temelli dönüşüme öncülük ederek umutların karardığı, tahammülün kalmadığı, tüm şekavet oyunlarının kamuda yer tuttuğu zamanlarda bir insan gelir ve şehri değiştirir.

M. Fatih Büyükkara



Şehrin insanı değiştirdiği söylenir. Sosyal ve kültürel çözülmeye merkezlik yapıyorsa, farklılıkları bünyesinde eritemiyorsa şehir, insanı değiştirir. Bazen bu değişim hissedilir, bazen de hissedilmeden şehir, insanı kendi anaforunda dönüştürür ve istediği kimliğe büründürür. Değişim esnasında bireyin savunacak mecali kalmamıştır, teslim olur. Şehirle beraber birey de dönüşüme uğrar. Böylesi bir şehir, insanlık için herhangi bir değer üretmeyen şehirdir. Değersizleştirme üzerine kurulu bu sosyoloji, şehirdeki insanı da kötürüm yapar. Bırakın değer üretmeyi, sahip olduğu değerler de erozyona uğrar ve kişiliksiz bir kimlik oluşur. 

Bunun tersi olduğu durumlar da olmuştur.  Bir insan, bir şehri değiştirmiştir. Merhum Turgut Cansever’in şehir tanımında yer verdiği “ahlakın, sanatın, felsefenin ve dinî düşüncenin geliştiği” mekân olma vasfı bir aktörle hayat bulur. Her bakımdan yaşanan trajediyi tersine çeviren, huzur ve emniyet temelli dönüşüme öncülük ederek umutların karardığı, tahammülün kalmadığı, tüm şekavet oyunlarının kamuda yer tuttuğu zamanlarda bir insan gelir ve şehri değiştirir.

Hoca da böyle birisiydi. Toplumun her ferdine, grubuna ve sınıfına hitap edecek kadar birikimi olan Hoca “Bugünün kerameti hizmettir” anlayışıyla gücünün yettiği her zaman ve yerde son nefesine kadar dinin,  şehir kimliğine nüfuz etmesi için gayret etmişti. Yaşadığı şehirde her hane mutlaka ondan bir söz ya da tavsiye işitmiş, ya da ondan bir yardım görmüştü.

Herkesin yeniden dindarlaşmak için niyetlenerek geldiği vaaz ve sohbetleri şehrin bir ucundan bir ucuna kadar etkili oluyordu. O sadece imamlık yaptığı cami cemaatinin ve kendisinden ders okuyan öğrencilerin hocası değildi. Şehrin kenar mahallelerini mesken tutmuş çingenelerin, tehcir edilmiş biçare durumdaki Kürt muhacirlerin de hocasıydı. İnsanlara el uzatmak için “insanlık” şartını yeterli gören Hoca, bir gün bir sarhoşun yanaklarını avucuna alıp: “Babam! Geçecek, üzülme” demiş, hayırlı dualarıyla beraber şefkat kanatlarının altına onu da alıvermişti.

Her gün etrafına selam vererek imamlık yaptığı camisine giderdi. İş o boyuta varmıştı ki, namaz vakitlerinde hocanın selamını almak için esnaf yol boyunca dükkânlarının kapısına çıkarak beklemeye başlardı. Hoca, herkese ayrı ayrı selam vererek ve dua ederek camisine doğru yol alırdı. Hatta Hoca’nın bereketli dua ve selamını almak için içerideki müşteri bile yalnız bırakılarak dışarıda hazır beklenilirdi.

Sık sık kapısının çalınmasından rahatsızlık hissetmiyordu. Buzağısı doğururken zorlanan inek için de Hoca’ya başvuruluyordu, kıtlık zamanı yağmur duası için de. Muhtaç fakirlerin maaşını aldığı günleri öğrenip yoluna çıktıkları bir atmosferi düşündüğünüzde Hoca’nın şehirdeki değerini anlayabilirdiniz. Fakir fukaranın istikametini kaybetmemesi için uğraş veren Hoca’yı toplumsal ve sosyal konularda da en önde görebilirdiniz. Kurulması düşünülen verem hastanesi için devletten yeterli ödenek sağlayamayınca dönemin valisi Hoca’ya başvurmuş, Hoca da gerekli finansman için harman zamanı köyleri tek tek dolaşmıştı. Köy halkı, Hoca’yı görünce deli divane olmuşlar ve ellerinden geldikçe yardımcı olmuşlardı.  

İmam-Hatip Okulu için arsa arayışlarında onun öncülüğü ve yönlendirmesi olmasaydı belki de kıyıda köşede kalmış bir mezbelelik arsa ya da şehir dışında mevcut olan metruk bir yere güç yetirilecekti. Ancak Hoca’nın yönlendirmesiyle şehrin merkezi bir konumunda kullanılmayan bir stadyum satın alınmış, böylece büyük bir hizmetin başlangıcına önderlik etmişti.

Sırf Müslüman kimliği nedeniyle Cumhuriyet’in ilk yıllarında polis ve jandarmadan çekmediği kalmayan Hoca, o dönemlerin güvenlik anlayışını “gayemin ve ruhumun düşmanı” olarak nitelendirir. Aleyhte bir ipucu yakalamak için tetikte bekleyen jurnal ordusuna rağmen kendisinin etki alanındaki kişileri ustaca yönlendirişi değme siyasetçilere taş çıkartacak cinstendi. Hoca, siyasi ve toplumsal hiçbir erken doğuma izi vermemiş, kanatları altında olanları sonu gelmeyen çatışmalardan uzak tutmayı başarmıştı.

Farklı inanç, meşrep, siyasi kanaat ve manevi yol sahipleri hep onu sevdiler. Hayatında olduğu gibi vefatında da hemşerileri onu yalnız bırakmadı. 

Öyle ki Hacıveyiszade Mustafa Sabri Kurucu’nun cenaze namazı yıllarca imamlık yaptığı Aziziye Camisinde öğle namazını müteakip kılındı ve 1 km. ilerideki kabristana el üstünde taşınmaya başlandı. Cenazeye yoğun katılım ve izdiham nedeniyle Hoca’nın tabutu kabre ancak ikindi vakti ulaşabilmişti.  O günün şahitleri, kadın ve çocuklar dışında Konya’da herkesin cenazeye iştirak ettiğini söylerler. 

Onun yeğenine yaptığı nasihat hayatını bize özetlerken, yıllara ışık tutacak zenginlikteki mahviyet örnekliğini de bize aktarır: “Oğlum, hülasa olarak kendine yapacağın telkin şu olacak: İnsan olamadım. Her şey olmak kolay oluyor da, insan olmak zor oluyor.” 

Hoca’nın İslami yaşantısını, ahlakını ve hizmetlerini döneminden sonra da dilden dile, gönülden gönüle aktarılmasına dayanak olan temel kuralları da burada söylemeliyim:

“Onlar hayırlı işlere koşar, birbirleriyle yarış ederler.” (Âl-i İmrân 114)

“Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkan 70)

“Kim iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara 112)

“Onların ‘gizlice söyleşmelerinin’ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah’ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz.” (Nisa 114)

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran 104)

 “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”(Buhari)

“Kimin Allah yolunda bir tek saçı ağarırsa, bu, kıyâmet günü onun için bir nûr olur.” Tirmizî)

 “İnsanlardan öyleleri vardır ki; onlar hayra anahtar, şerre de kilittir. Öyleleri de vardır ki şerre anahtar hayra kilittir. Allah’ın, ellerine hayrın anahtarlarını verdiği kimselere ne mutlu! Allah’ın, şerrin anahtarlarını ellerine verdiği kimselere de yazıklar olsun!” (İbn-i Mâce)

“Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız!”  (Buhârî)

Hoca’nın ufkunun nasıl oluştuğuna dair çok şey söylenebilir. En öz ifade ise Hz. Ali’nin Resulullah’ın (S.A.V.) özellik ve vasıflarını anlatan meşhur şemail hadisinde ön plana çıkar. Hilye-i Şerif olarak cami ve evlerimizi şereflendiren bu rivayette Hoca’nın örnek aldığı peygamber şöyle anlatılır: “Onu ansızın gören sevgiyle ve saygıyla ürperir, onu tanıyan onu sever ve onu başkalarına anlatırken ondan önce veya sonra onun gibisini görmedim der.”