“Sirkeci’den Tiren Gider, Bir Yaldızlı Kur’ ân gider”

Günümüz şartları, sınırlara rağmen insanların dünyanın öbür ucundan diğer ucuna gitmesini daha da kolaylaştırdı. Gücü yeten, istediği yere rahatlıkla gidebilmekte. Gücü yetmediği halde gitmek isteyenler ise maalesef bu yolda hayatlarını feda etmekte.

Mucahid Yıldız



Sözlerin en güzeli elbette besmeledir. Zira içinde, yaratan yüce Allah’ın adı vardır. O’nun ismiyle başlayalım ki, yüce Rabbim, işlerimizi kolay ve faydalı eylesin. Âcizane bu köşeden 35 yıllık Avrupa tecrübelerimi ve halen yaşamakta olduğumuz gelişmeleri değerli okuyucularımıza aktarmaya çalışacağım. İnşaallah hepimizin hayrına olur.

Avrupa denilince, Berlin Duvarı yıkılmadan önce herkesin aklına batı yakası gelirdi. Doğu Avrupa’dan bahseden olmazdı. Bugün artık neredeyse ismi bile unutulan SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’ne bağımlı olan Doğu Avrupa ülkeleri, Avrupa’dan sayılmayıp demir perde ülkeleri arasında yer alıyordu. Bu ülkelere giriş çıkışlar çok sıkı kontrol altında tutulduğundan, sanki demir duvarlarla çevrili sınırların ötesinde, kapalı kutu ülkeler görünümü hâkimdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip gelen ülkeler bir araya gelerek yeryüzünde böyle bir görüntünün hâkim olmasını istediler. Batı özgürlükler, eşitlik, adalet, demokrasi, refah vs.yi temsil ederken, doğu fakirlik, esaret, gerileme, diktatörlük vesaireyi temsil ediyordu.

Berlin Duvarı’nın yıkılması ile artık kapitalizmin güçlü kolları doğu yakasına da sözüm ona özgürlük ve demokrasi getirerek demir perdeyi ortadan kaldırdı. Bugün Doğu Avrupa artık tamamen Batı Avrupa’ya teslim olmuş durumda. Yani önceden SSCB boyunduruğu altında olan Avrupa’nın doğusu, bugün Batı Avrupa’nın egemenliğine girmiş durumda. Tabii zaman zaman Polonya ve Macaristan gibi güçlü diyebileceğimiz bazı Doğu Avrupa ülkeleri ABD’yi arkalarına alarak, Batı Avrupa’ya başkaldırıyormuş gibi görünseler de bugün Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya’nın AB’de tek söz sahibi olduğu aşikârdır.

Gelelim Avrupa’daki Müslümanların durumuna. Avrupa’nın İslam ve Müslümanlarla olan münasebetleri yüzlerce yıl gerilere dayanmakta. Hem batısında hem doğusunda, aynı zamanda güneyde, Avrupalılar Müslümanların varlığını her zaman hissettiler. Hem dillerinde hem de yemek kültürlerinde, giyim kuşamlarında ve her şeyden önemlisi bilimsel gelişmelerinde Müslümanların ne kadar tesirli olduğunu ortaya koyan birçok araştırma mevcuttur. En büyük tesiri, İspanya ve İtalya’da görüyoruz.

Çok gerilere gitmeden son 50-60 yılda Avrupalılarla Müslümanlar arasında olup bitenler ve toplumdaki gelişmeler, bu köşemizin ana konularını ihtiva edecek. Batı Avrupa’da biz Türklerin sayı olarak en çok bulunduğu ülke Almanya. İsmini burada tek tek saymayı gerekli görmediğim diğer Batı Avrupa ülkelerinde de, hemen hepsinde bugün artık Türklere rastlamak mümkündür. Elbette Müslüman sayısı olarak değerlendirdiğimizde Fransa’daki, kuzey ve güney Afrikalı sayısının önemli ölçüde çok olduğunu görüyoruz.

Günümüz şartları, sınırlara rağmen insanların dünyanın öbür ucundan diğer ucuna gitmesini daha da kolaylaştırdı. Gücü yeten, istediği yere rahatlıkla gidebilmekte. Gücü yetmediği halde gitmek isteyenler ise maalesef bu yolda hayatlarını feda etmekte.

Türkiye’den Avrupa’ya işgücü göçü de hüzünlü bir hikâyedir. Bu hüznü şair Ali Akbaş ‘Sirkeci’den tiren gider’ mısraının öne çıkardığı ‘Göç’ şiirinde çok güzel dile getirmiştir. Yüzbinlerce gencin memleketini terk ederek, dinine, diline, kültürüne hiç mi hiç aşina olmadığı diyarlara çalışıp para kazanmak, geçim derdine çare aramak için yollara düşmesinin hikâyesidir bu.

Müslümanların Avrupa üzerindeki tesiri elbette günümüzde de devam etmektedir. Ancak ne var ki, son 200 yılda bu etkileşimin müspet ve menfi kefelerinin ağırlıkları çok farklı bir hal aldı. Endülüs ve Osmanlı devletlerinin son dönemlerine kadar bu etkileşimde Avrupa daha çok, İslam kültür ve medeniyetinin aydınlatmasıyla, içinde bulunduğu orta çağ karanlığından kurtulurken, son 200 yılda İslam coğrafyalarında görülen batılılaşma hareketleri maalesef bizi karanlıkların ortasına attı.

Günümüzde teknolojik gelişmenin toplumun ilerlemesinde en önemli yeri işgal ettiğini düşünmek, maalesef batının gelişmesinden dolayı hissedilen aşağılık kompleksinin bir ürünüdür. Zira teknolojik gelişme, her zaman insanlığa fayda getirmez. Asıl gelişmişlik ve medenilik ise, ahlakın ve edebin toplum içerisinde en önde yer almasıdır. İnşaallah daha sonraki yazılarımızda da âcizane bu köşeden Avrupa’daki gelişmeler üzerinde duracağız. Vesselam.